155 gün sonra özgürlüğe kavuşan İsrailli vicdani retçi askerliği neden reddetti…

Filistin halkına baskı uygulayan, hükümetimizin Batı Negev’deki kırılgan güvenlik durumunun sürdürmesine olanak sağlayan, Gazze’nin kuşatılmasında rol alan ve yerleşimcileri her gün Filistin halkının haklarını ihlal ederek koruyan orduya katılmaya hazır değildim.

Ben Tair Kaminer, Hapishaneden Yeni Serbest Bırakıldım

10 August 2016
Tair Kaminer İsrail ordusuna katılmama kararı sebebiyle hapishanede 155 gün geçirdikten sonra, bu kararıyla ilgili olumlu sonuç alabildi. Tair Kaminer İsrail tarihinde en uzun süre tutuklu kalmış olan kadın vicdani retçi olma özelliği taşıyor.

Orduya katılmaya hazır olmadığım için hapishanede 155 gün boyunca bekledim. Filistin halkına baskı uygulayan, hükümetimizin Batı Negev’deki kırılgan güvenlik durumunun sürdürmesine olanak sağlayan, Gazze’nin kuşatılmasında rol alan ve yerleşimcileri her gün Filistin halkının haklarını ihlal ederek koruyan orduya katılmaya hazır değildim.
Benim askere gitmeme tercihim aslında oldukça kişisel sebeplere dayanıyordu. Cesaretimi toplayıp sesimi çıkarmaya başlayana kadar, bu düşüncelerin aklımın içinde ne kadar dolanıp durduğunu bilemiyorum. Evet, gidip orduya katılıp katılmayacağımı ben de bilmiyordum. Genç birisinden vicdani retçilerin varlığını duymuştum ve bunu düşünüp değerlendirmem gerektiğini anlamıştım. Hala hangi yolu seçeceğimden emin değildim. Bu esnada, kapıyı tamamen kapatmış olmamak adına, ilk askere alma çağrılarına karşılık verdim. Sanırım ikna edilmeye ihtiyaç duyuyordum. Umuyordum ki, askere gitme günü yaklaştıkça, belki yakından bakınca zorunlu askerlik üzerinde var olduğunu düşündüğüm siyah bayrak yok olabilirdi; içimdeki sesin bana söylemiş olduğu askerlik yasak düşüncesi yok olabilirdi ve ben de toplumun bir parçası olarak sessizce ve huzurlu bir şekilde orduya katılabilirdim.
Evet, zaman ilerledikçe tam tersi oldu. Güvenlik durumunun Sderot’a (mevcut İsrail sınırları içinde, Gazze şeridine bir mil uzaklıkta bir şehir) yaptığı olumsuz etkileri görünce ve oradaki bölge halkına aşık olunca, içimdeki duyarsızlığa teslim olarak askere gitme arzusu tamamıyla yok oldu.
Uzunca bir süre askere gitmeyi reddettiğimi dillendirememiş olmamın sebeplerinden birisinin korku olduğuna inanıyorum; insanların tepkilerine karşı korku, arkadaşlıklarımı kaybetme korkusu, herkesin yaptığından farklı bir şey yapma korkusu. Her şeyden de çok, insanların duymak istemediği bir şeyi söyleme ve “herkesin ordusu” şeklinde var olan kutsalmışçasına bir fikir birliğini kırma korkusu.
Ancak, zamanın ilerlemesiyle arkadaşlarım birer birer askere gitmiş olsa da, ben çoktan askere gitmeyeceğime karar vermiştim. Bu bile benim için yeterli değildi. Bir şeyler yapmam gerektiğini hissediyordum. Çevremdekilerin umursamazlığı, kapalı gözler ve tıkalı kulaklar ve insanların fikirleri, değerleri ile eylemleri arasındaki örtüşmezlik bende konuyu gündeme getirme ihtiyacı hissettirdi. Çevremdekilerin kendilerini sorgulamalarını ve bir parça da olsa yaptıklarından dolayı huzursuzluk hissetmelerini istedim.
Ben sadece askere gitmeyi reddetmiyordum, aynı zamanda konunun insanlar tarafından tartışılmasını da istiyordum. Kullanacağım kelimeler üzerine dikkatlice düşündüm çünkü seçilen kelimeler kişisel çıkar amaçlı olmayan bir konuda bir şey yaparken çok önemlidir. Ben askerliği kendi rahatlığım sebebiyle reddetmiyordum. İnsanların birbirlerine ettiği zulmü ve eşitsizliği onaylamayan bir insanın bu şekilde davranması gerektiğini düşündüğüm için, kim olursa olsun başka insanlara baskı uygulanmasını kabul etmediğim için reddediyordum.
Kelimeler üzerine düşündükçe, beni sonsuza kadar değiştirecek iki şey keşfettim. Birincisi çok berbat: acı gerçek, yaşanmakta olduğunu bildiğim ve bir yerlerden duymuş olduğum ama derinlemesine araştırmadığım şeyler. Medyada göremeyeceğiniz, belki de sessizliğinizi kıracak şok edici şeyler. Çok acı verici olduğu için inanmakta güçlük yaşadığım şeyler. Bazen sırf çok daha kolay olduğu için duyarsızlığa geri dönmenizi istetecek kadar kötü şeyler. Her şeye rağmen, bir kere bu derece kötülüklerin varlığını görebildiğiniz zaman bir daha duyarsız kalmak oldukça zor.
İkincisi ise inanılmaz, olumlu ve iyimser. Kötülüğe ve zulme kayıtsız kalmak istemeyen, gözlerini yummayan ve bütün insanların eşitliğine inanıp bunun için mücadele eden insanlar var olduğunu fark ettim. Gelişim için, değişim için ve gerçek anlamda güvenlik ve barış için çabalayan insanlar var olduğunu gördüm. İyi bir şeyin bir parçası olabilmek inanılmaz bir duygu. Mücadelede insanın yalnız olmadığını bilmesi güç verici. Her gün çok sayıda insanın herkesin iyiliği için çabaladığını bilmek ise muhteşem.
Ben bu platformu bu insanların hepsine kocaman bir teşekkür iletmek için kullanmak istiyorum. Öncelikle barışın insanları olduğunuz için teşekkürler, kim ve nerede olursanız olun, çok büyük bir sorumluluk alarak dünyayı iyileştirmek için mücadele ediyorsunuz. Ayrıca beni desteklediğiniz için, beni yönlendirdiğiniz ve bu adımı atmama yardımcı olduğunuz için de teşekkürler.
Burada iki taraf diye bir şey yok – en azından benim bakış açımdan. Sadece uzun yıllardır öldürülmekte olan insanlar ve yaşamak yerine savaşmakta olan insanlar var. Terör herkesin. Çözüm de – gelecek olan – herkesten gelecek. Savaşların kazananı olmaz. Buna bir son vermeliyiz.
Yahudiler ve Araplar. Kadınlar ve erkekler. Mizrahiler ve Aşkenazlar, Mısırlılar, Ruslar, göçmenler, mülteciler… Hiçbir önemi yok. Hiçbir şeyin önemi yok. Sadece bir temel üzerinde birleşmeliyiz. İnsanlar, insanlık her şeyin cevabıdır. Başka bir şey değil. Bu tabi ki yeni ya da orijinal bir fikir değil ama benim son zamanlarda unutulmuş olduğuna inandığım bir şey.
Her birimiz bütün insanlar içinde ilkiz ve bu anlayış içerisinde cevabı bulabiliriz.

Bu makale orijinal olarak Hagada Hasmalit’de yayınlanmıştır. 

Kaynak: alternativenews.org

Çeviri: VR

PAYLAŞ.
VicdaniRet.org