‘Merheba’ antimilitarist bir çalışma (Mehmet Atak ile söyleşi)

İlk kez alternatif bir tiyatroda çalıştığını; bunun da öğretici olduğunu belirten Atak, şartları bildiği için kendisine göre minimal bir konsept kurmaya çalıştığını söyledi.

‘Merheba’ seyirciyle buluştu

ALİ BARIŞ KURT – ANKARA / ANF 10.01.2015 07:00:55
Tiyatro oyunu ‘Merheba’ seyirci karşısına çıktı. Mehmet Atak, tasarladığı ve yönettiği ‘Merheba’ oyunuyla antimilitarist bir çalışma yürütmeye çalıştığını söylerken, ilk kez alternatif bir tiyatroda çalıştığını; bunun da öğretici olduğunu belirtti. ‘Merheba’da meteforların kurulduğunu ancak naturaliste yakın, zamanları çakışmayan iki hikayenin de olduğunu ifade ederken, “Rüyalarınızda başka diller konuşabilirsiniz ama rüyanın bazı hep anadilinizdir” diyen Atak, “Ama hiçbir anadil de masum değil” diye ekledi.

Yönetmen Mehmet Atak, ‘Merheba’yı ANF’ye anlattı…

‘ANTİMİLİTARİST BİR ÇALIŞMA’

Yönetmen Mehmet Atak, antimilitarist bir çalışma yürütmeye özen gösterdiğine değinirken, “Herkesin alanlarının sorumluluğunu alacağı ama hiyerarşik, emir-komutanın işlemeyeceği bir çalışma yapısı. Ama militarizmi öyle damarlarımıza kadar işletmişler ki, sapmalar oldu, sadece konjonktürel erk sahibi değil her unsurun antimilitarist idrakına teyakkuz etmesi gerekiyor sanırım. Bunun işlemediğini gördüğüm anlar en üzüldüğün anlardır” diye ekledi.

İlk kez alternatif bir tiyatroda çalıştığını; bunun da öğretici olduğunu belirten Atak, şartları bildiği için kendisine göre minimal bir konsept kurmaya çalıştığını söyledi.

Oyunda Aslı Erdoğan’ın yazdığı etkileyici bölümlerin de olduğunu söyleyen Atak, “Dünyanın bütün kadınları anadillerinde ‘bitsin artık’ diye ağlar” ve “Birimizin gözyaşı diğerinin yanağından süzülüyordu” örneklerini verdi.

‘RÜYANIN BAZI HEP ANADİLİNİZDİR’

Oyunun gerçek hayatla ilişkisine değinen Atak, ‘Merheba’da meteforların kurulduğunu ancak naturaliste yakın, zamanları çakışmayan iki hikayenin de olduğunu ifade ederken, şöyle diyor: “Göçle İstanbul’a gelmiş, asimile edilmiş ama bir gettoda ataerkiyle de kıskaca alınmış bir Kürt kızı, yasaklanmış, unutturulmaya çalışılmış anadilinin ekseninde bir kimlik arayışına çıkar. Rüyalarınızda başka diller konuşabilirsiniz ama rüyanın bazı hep anadilinizdir. Bu arayışta son derece gerçekçi çevre de betimlenir. Ama arayış bir noktada durmaz, o da iç acı verir. Bir de dış faktör vardır ehlileşitirmediklerini hapseden yine ehlileştiremezse tımarhaneye tıkan yine ehlileştiremezse mezara gönderen. Cumartesi Anneleri’yle senelerce iç içe yaşamış biri olarak bu mezar da çok büyük lüks ya! Bir annenin seneler sonra kızının kemikleri bulunmuş bir anneye ‘mezar taşına dokunacaksın, için ısınacak’ dediğini duyduğumda bir karadeliğe düşmüştüm! Genç erkek ise çaresiz, sıkıştırılmış, partizanlıkla bir statüko edinip yırtmaya çalışan bir çocuk. Çaresizliği yaptığı kötücüllüğü mazur göstermiyor ama Rakel Dink’in dediği gibi; Bir çocuktan yaratılmış bir katil.”

Anadillerini konuştukları için hapsedilen, işkence gören, hatta öldürülen yüzbinlerce insandan söz ettiği sırada, “Ama hiçbir anadil de masum değil” diye ekleyen Atak, dayanağını sorduğumuzda şu yanıtı veriyor: “Oyunda buna da giriyoruz ve belki bu ulusalcı Kürt seyirciyi rahatsız edecek. Ama bu müstakbel rahatsızlık beni rahatsız etmiyor, aksine abartı payıyla Şems gibi hissettiriyor. Yerleşik algıya, ezbere çomak sokmak. Tüm anadiller bir kimlik olarak merkez oluşturarak diğerlerini bir tarz ötekileştirir. Ama bu ötekileştirme sadece diğer anadilleri konuşanlara karşı değildir; her anadil kendi içinde de fena halde ötekileştirici, ‘baba’dır. Deneye sınaya erkek egemenin bekası için özenle inşa edilmiş ve edilmeye devam etmektedir. Her dil ciddi biçimde ataerkil bir ötekileştirme taşır. Oyundaki kadın bir repliğinde ‘Anadilimdeki küfürleri dudağımın kenarından tükürsem” der.”

OYUN, HANGİ AŞAMALARDAN SONRA HAZIR OLDU?

Atak, Destar Tiyatro’nun, başta ilk seyrettiği, “Reje Şewe”, “Disko: 4 No”, “Gor” gibi oyunlarıyla kendisini etkilediğine vurgu yaparak, oyunun hazırlanma aşamasına ilişkin şunları anlattı:

“Kenan’la (Işık) Kürtçe Tiyatro üzerine çok konuşurduk, ‘Türkçe Tiyatro’nun baştan düştüğü Batı Tiyatrosu’nun ikinci el taklidi handikapına nasıl düşmez; bizim herhangi bir noktasında bir katkınız olabilir mi’ diye.

Mesela Osman (Baydemir) ciddi bir bütçe verip Cevat Fehni Başkut’un ‘Buzlar Çözülmeden’ini, Kürtçe müzikli oyun olarak ‘Kış Masalı’ adıyla sahneye koydurduğunda çok üzülmüş ve kızmıştık. Dekadans, orijinal olmayan bir yapıdan öte muhteviyatının ciddi ötekileştirici olması çelişkisini de taşıyordu…

Destar Tiyatro’nun iki ortağından Berfin’i TMK Mağduru Çocuklar için Adalet Çağrıcıları mücadelesi döneminden tanıyordum. Hatta o dönem bu mücadeleye katkı veren ‘Cern’ (Taş) adlı bir oyun da yapmışlardı. Berfin farklı yerlerden TBMM’ye getirdiğimiz hapsedilmiş çocukların annelerine tercümanlık yapmış, yine duruma dikkat çekmek için Nedim Saban ve Kerem Kurdoğlu’nun sahneye koyduğu okuma tiyatrosunda Kenan Işık, Halil Ergün, Ayşenil Şamlıoğlu, Sumru Yavrucuk, Ayça Damgacı’yla beraber Berfin ve ben de rol almıştık. Daha sonrada Pınar Selek için tasarladığım ve yarım sahnelediğim “Devlet insanı sadece canını alarak öldürmez” oyununda da rol almıştı Berfin. Ayrıca Gözaltında Katbetmeye Karşı Komisyon’da fiili çalıştığım dönem Cumartesi Anneleri’ne de katkısı olmuştu Berfin’in, kolluğun öldürdüğü Kürt çocuklar için başlattığımız ama maalesef ÇİAÇ gibi netice alamadan dağılan Bir Göz De Sen Ol kampanyasında da beraberdik. Velhasıl Berfin benim için oyuncu, tiyatrocu kimliklerinin ötesinde insan olarak da çok değerliydi.

Yazbaşı Berfin ve Mirza (Metin) bir proje konuşmak için geldiler. Mirza bir konsept yapmıştı, Galisyalı yazar Sechu Sende’nin ‘Rüyalarımda Bile Dilimi Kaybetmeyeceğim’ kitabındaki öyküleri ayrı yerlerden gelen beş genç oyun yazarına dağıtmış ve bu beşlemenin birini de benim sahneye koymamı istiyorlardı. Başta Kürtçe zannedip ‘olmaz’ dedim, TMK Mağduru Çocuklar döneminde Kürdistan’da çocukların ailelerinde kalmış ve çatpat günlük bir Kürtçe öğrenmiştim ama devam etmeyince onu bile unutmuştum. Oyunların Türkçe olduğunu, Kürtçe bölümler olursa bir dil coach’u bulacakları sözünü alınca ‘olur’ dedim. Hem insan olarak onlar, hem de tiyatrolarında yaptıkları işler benim için değerliydi.

Bir süre sonra metinler geldi, beni en çok etkileyen Derem Çıray’ın yazdığı idi, “Merheba” olabilir dediğimdi. Fransız Kültür’deki ilk toplantıya biraz geç kaldım, Ayşenil (Şamlıoğlu), Özen (Yula) ve Orhan (Alkaya) istedikleri metinleri almıştı ve benim asıl istediğim Orhan’daydı, biraz mecburiyetten “Merhaba”yı aldım. Aslı (Öngören) İstanbul dışında olduğu için beşinci de ona kalmıştı, epey olmamış bir metindi sonunda beşleme dörtlemeye dönüşüp o metin projeden çıktı. Özen ön hazırlıklara başlamışken ailevi bir sebeple projeden ayrılmak zorunda kalınca, benim için çok önemli bir tiyatro insanı ve arkadaş olan Aslı projeye tekrar dahil oldu.”

‘BEŞ KURUŞ ÖDEME İMKANIMIZ YOKTU…’

Atak, oyunun çıkabilmesinin en önemli etmeni olarak Nalan Özübek’in genel koordinatör olarak ekibe dahil olmasını işaret ederken, şu bilgileri de verdi: “Suzan (Kardeş), Güler (Kazmacı), Marta (Montevecci) gibi arkadaşlar gönüllü ekibe dahil oldu. Bu önemli çünkü Destar Tiyatro’nun oyuna şu ya da bu ölçüde emek veren kimseye beş kuruş ödeme yapma imkanı yoktu. Oyunun ihtiyaçlarını imkanımız ölçüsünde cebimizden karşıladık, hareket edemez noktaya geldiğimizde Gül Oğuz, Şanar Yurdatapan, Nur Bekata, Mualla Kavuncu, Erol Köroğlu gibi durumumuzdan haberdar olan insanlar biraz katkıda bulunup tekrar harekete etmemizi sağladı. Beni en mutlu eden şeylerin biri de Ahmet’i (Aslan) tanımak oldu. 6-10 sene kadar önce ilk Yeşim (Dorman) dinlettiğinden beri aşıktım müziğine. Kawa’yı (Nemir) unuttum, onu önceden tanıyordum, Kurmanci çevirileri de genç kuşak Kürtçe şiirinin en önemli isimlerinden biri olan Kawa yaptı, gönüllü. Oyunda kısa kısa başka diller de var ama üç baskın dil Türkçe, Kürtçe ve Galisyanca. Berfin Kürtçe, Alicia Beatriz López Gallego de Galisyanca ses oyuncusu olarak yer aldılar.”

‘KENAN IŞIK İÇİN DUA OLMASINI DİLEDİM’

“Son bir şey söyleyeyim, benim için önemli… Merheba’da hepimizin ortak buluştuğu yerler var ama benim için özel bir şey daha var: Merheba’ya başlama kararı aldığımızda Kenan (Işık) kaza geçirmişti, hala mevcut algımızla iletişim kuramadığımız bir noktada. Ben başladığım günden itibaren, hiç kaybetmeden ‘Merheba’nın Kenan için meşrebimce bir dua olmasını diledim.”

KÜNYE

Tasarlayan ve Yöneten: Mehmet Atak

Oyunlaştıran: Fatma Onat

Dili Kesilen Kadının Monologları: Aslı Erdoğan

Dramaturji: Sevin Okyay & Çetin Ok & Gülsüm Ekinci

Yardımcı Yönetmen: Kamer Yıldız Ok

Müzik: Ahmet Aslan & Şirin Pancaroğlu

Hareket Tasarım: Can Bora

Işık Tasarım: Mirza Metin

Dekor Tasarım: Marta Montevecchi

Kostüm Tasarım: Hilal Polat

Makyaj Tasarımı: Suzan Kardeş

Video Tasarım: Adar Bozbay

Efekt: Gökçe Selim

Fotoğraf Koreografisi: Can Bora

Fotoğraf: Nâzım Serhat Fırat

Grafik: Metin Çelik

Hareket Çalıştırıcısı: Can Bora & Gonca Gümüşayak

Türkçe Dil Koçu: Güler Kazmacı

Kürtçe Dil Koçu: Âlan Ciwan

Kürtçe Çeviri: Kawa Nemir

Galisyanca Çeviri: İrfan Güler & Pepa Baamonde

Aktüel Fotoğraf: Burçin Korkmaz & Bülent Yazıcıoğlu

Video Montaj: Koray Ayvaz

Makyaj Uygulama: Fitnat Budak

Yönetmen Asistanı: Mehmet Emrah Hamşioğlu

Sahne Arkası Oyuncuları: Sadin Yeşiltaş, Felat Erkozan, Yazı Köz/Arda Uğurlu, Çetin Ok

Oyuncular: Nagihan Gürkan, Rıdvan Erdem Kaynarca, Burcu Eken

Kürtçe Ses Oyuncusu: Berfin Zenderlioğlu

Galisyanca Ses Oyuncusu: Alicia Beatriz López Gallego

Fotoğraf Oyuncuları: Burcu Eken, Çetin Ok, Erkan Aydın Duygun, Hadiye Gündüz, Jale Tozantı, Kerim Can Cingöz, Marta Montevecchi, Mehmet Atak, Mehmet Emrah Hamşioğlu, Mualla Parlak

Özel Görünüm: Fatmagül Berktay

Genel Koordinatör ve Basın Danışmanı: Nalân Özübek

http://www.firatnews.com/news/kultur/merheba-seyirciyle-bulustu.htm

PAYLAŞ.
VicdaniRet.org