Haber, tanımı gereği, savaşları, ölümleri, katliamları sayısal verilere, yaşanılan coğrafi bölgelere, olaylara indirger. Okuduğumuz bir savaş haberi, ‘Ne?’, ‘Nerede?’, ‘Ne zaman?’, ‘Nasıl?’, ‘Kim?’ ve ‘Neden?’ sorularıyken, haberin tarafsızlığı da kim ve neden sorularının cevabının eksik, bazen de yanlış verilmesinde görülür. Savaşa ne neden olur, savaşı kim yaratır? Savaşı yaratanların önünü savaşa çağrılıp gitmeyenler tıkarken, savaşların nedenlerini sözde düşmanlar kaplar. Savaşa çağrılan erkekler gibi görünse de seslendikleri biz kadınlarız, o yüzden bizler savaşları kimlerin yarattığını da biliyoruz, nedenlerini de…
“Savaş Muhabirliği” diye bir alanın ihtiyaç olduğu yerde barıştan söz etmek sanki çok soyut çok zor! Nereden başlamalı? Savaşın geride bıraktığı her yıkımın ardından hikayeler mi anlatmalı uzun uzun ya da ölümü kutsayan – romantize eden başlıklar yazıp büyük büyük manşetler mi atmalı?
Hayır;
“ROBOSKİ’DE KATLEDİLEN 34 CAN” diye ezberlediğimiz bir katliamın ardında öfkesi ve gözyaşıyla kalan Muhbet Encü’yüm ben.
“BATMAN’DA KAZA KURŞUNU” başlığı altında tanıdığınız Sevag’ın ardından “Oğlumu tahta bir kutuda, vücudunda iki delik ile getirdiler, sonra adına ‘kaza’ dediler” diyen, oğluna hala mektuplar yazan Ani Balıkçı’yım.
“NEFRET CİNAYETİ” başlığı altında bir gazete köşesinde gözünüze ilişen ve sonra nefret cinayetleri raporlarında anılan, 25 yaşında katledilen Çağla Joker’im.
“BERDEL USULÜYLE EVLENDİRİLEN ÇOCUK GELİN” başlığıyla okuduğunuz Kader Erten’im.
“KUZU OTLATIRKEN ÖLDÜ” yazılı başlığın hemen altında kocaman gözlerimi vicdanınıza diktiğim Ceylan Önkol’um.
‘Bir cinayet ne kadar vahşice işlenirse o kadar haber değeri artar’ zihniyeti ve diliyle uzun süre gündemden düşmeyen, artık herkesin tanıdığı bir kadınım ben… Oysa benden önce ve sonra öldürülen pek çok kadın var ki isimleri bile bilinmeyen… Evet Özgecan’ım ben.
Savaş alanlarında kanlı destanlar yazan, ardında savaşı ve ölümü kutsayan bir eril zihniyet büyüten bu militarist sistemi reddediyorum. Bu sistemi her gün yeniden inşa ederek beni defalarca öldüren ‘kan revan’ dili ve bu dili yaratan gazetecilik anlayışını reddediyorum.
Vicdani reddimi açıklıyorum çünkü barışı özlemek barıştan söz etmek eğer suç ise, işte beni yaşatacak bu suçun kendisiyim ben.
Vicdani reddimi, bu sistemin, bu anlayışın katlettiği Hrant Dink’e ve Barış gazeteciliğine ithaf ediyorum. Çünkü “Bir bebekten katil yaratan karanlığın” ortasında acı bir hayretle kalan Rakel Dink’im ben.
Atlas Arslan
Atlas Arslan
Ankara Anarşi İnisiyatifi’nin 15 Mayıs 2015’de düzenlediği “Ölüm değil yaşam için reddet” başlıklı eyleminde vicdani reddini açıkladı.
PAYLAŞ.