Drone’lar: Düşman hedeflere “cerrahi müdahale” – Sezin Öney

Evet, Nobel Barış Ödülü sahibi Obama’nın drone’lar kullanılarak Afganistan, Pakistan, Yemen, Irak, Suriye’de yapılan müdahalelere için kullandığı tabir tam da bu; “surgical strike” (cerrahi saldırı): Ve bu saldırılarda, bugüne kadar binlerce sivil de can verdi.

İnsansız Hava Aracı

17 Ekim 2015 09:02
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bir insansız hava aracı vurmasıyla, gündeme birden “drone’lar” geldi. “Üç kez uyarıdan sonra düşürülen” insansız hava aracının (İHA) boyutu, ufak tefekliği sosyal medyada şaka konusu oldu. Ancak, yıllardır ısrarla dikkat çekmeye çalıştığım gibi, İHA’lar, drone’lar, oldukça ciddi mesele. Türkiye gündemine de (herhâlde tüm gerçekten önemli sorunlar gibi) bir türlü giremeyen bir konu. Polemiklerin boğduğu gündemimize, ne deprem tehdidi, ne nükleer santral inşaatları girebiliyor ki, drone’lar girebilsin.

Drone’lar, dünyada savaşın doğasını değiştiriyor. Bu teknolojiye sahip ülkeler, kendi askerlerini karada sahaya indirmeden, “cerrahi saldırılarla”, kilometrelerce öteden kumandayla hedefleri vurabiliyorlar. Yani, drone’lar, “uzaktan kumandalı savaşın” araçları. Savaşı, canlıların hedef olduğu bir bilgisayar oyununa dönüştüren silahlar. Şu an, “Lethal Autonomous Weapons” (Öldürücü Özerk Silahlar) geliştiriliyor –yani öldürmeye programlı robotlar. Geleceğin savaşları ne yöne gidiyor tahayyül etmek, hayal gücünüze kalmış.

TSK’nın drone’ları henüz silahsız; yani uçuşlarını sadece istihbarat toplamak için yapıyorlar. Ancak, şu hâlde bile, Uludere/ Roboski’de yaşananları, saldırı öncesi drone’ların istihbarat için kullanıldığını unutmayalım. İlginç biçimde, bütün dünya ve özellikle ABD, insansız hava araçlarının savaştaki rolüne yönelik tartışmalara sahne olurken, Türkiye’de konu hiç gündeme gelmedi. Ben, her fırsat bulduğumda yazılarla ve Ömer Madra ile Can Tonbil’le, Cuma sabahları yaptığımız Açık Radyo programında beraberce konuşarak, “Drone Savaşı” kavramını gündeme getiriyorum.

Benim kişisel olarak, bu konuyu tartışmaktaki ısrarım, en başta “savaş” mevhumuna olan duyarlılığı artırmak amacından kaynaklanıyor. Türkiye’de en liberal, demokrat olduğu iddiasındaki kesimlerin bile, “kendi savaşları” sözkonusu olduğunda, savaşı nasıl meşru gördüğünü, savaşta her türlü yöntemin kullanılmasının meşru olduğu fikrine nasıl da uzak olmadığını görüyor ve sık sık dehşete düşüyorum.

Yarın öbür gün; bir süre içinde, TSK da, polis güçleri de, Jandarma da silahlı insansız hava araçları kullanmaya başlayacak. Tıpkı ABD’de, Demokrat Parti’li Barack Obama’nın Başkanı olduğu hükümetin yaptığı gibi, düşman addedilen hedeflere, “cerrahi müdahaleler” yapılması sözkonusu olacak. Evet, Nobel Barış Ödülü sahibi Obama’nın drone’lar kullanılarak Afganistan, Pakistan, Yemen, Irak, Suriye’de yapılan müdahalelere için kullandığı tabir tam da bu; “surgical strike” (cerrahi saldırı): Ve bu saldırılarda, bugüne kadar binlerce sivil de can verdi.

Önceki gün, dünyayı sarsan (ve tabii Türkiye’nin ruhunun duymadığı) bir gazetecilik olayı yaşandı. The Intercept haber sitesi, 2011-2013 tarihli, ABD Hükümeti’nin drone savaşları politikasına ilişkin, yüklü bir külliyat oluşturan belgeleri yayınladı.

The Intercept, Glenn Greenwald ve Jeremy Scahill gibi, son dönemde, özellikle hükümetlerin görülmesini hiç istemediği, sızdırma belgelerle yapılan araştırma haberler konusunda uzmanlaşan iki gazeteci ile belgeselci Laura Poitras’ın kurduğu bir site. Poitras, bu tür sızdırmaları yapanların en ünlülerinden birine dönüşen Edward Snowden ile ilgili yaptığı, “Citizenfour” belgeseli ile tanınıyor. Bu siteyi maddi olarak destekleyen ise, eBay alışveriş sitesinin kurucusu Pierre Morad Omidyar. Türkiye’ye uyarlarsak bu hikâyeyi; ülkemizin güvenlik bürokrasisi ve hükümetinin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin gerçekleştirdiği şaibeli işlerle ilgili, sızdırma belgeler gibi “hassas haberlerin” yayınlanması için bir TÜSİAD üyesinin, haber sitesi kurduğunu düşünelim. Bunun da sebebi, sadece “kamuoyunun bilme hakkına” sahip çıkmak olsun.

“Drone Savaşı Belgeleri” gibi haberleri yayınlayan gazetecilerin de hedefi, Scahill’in kelimeleriyle aktarırsak, “Devletin, yaşam ve ölüm arasında tercih yapma gücünü sorgulamak”. Biz, Türkiye’de şu an Diyarbakır’ın ortasındaki Sur’da ne olmuş bitmiş, sokağa çıkma yasağı ilan edildikten sonra “dünya ile bağlantısı kesilen” Lice’de ne oluyor bitiyor tam olarak anlayamıyor, öğrenemiyoruz. Dahası, ülkenin başkentinde, 100 kişinin canını alan saldırı üzerine konuşma hakkımız yok; bu olayın davasıyla ilgilenecek avukatların (tıpkı Suruç saldırısında olduğu gibi), soruşturmaya ilişkin bilgilere erişme hakkı yok.

İleride bu silahlara sadece ordular değil, tabii devlet dışı aktörler de sahip olacak kaçınılmaz olarak dersek, belki o zaman ilgilenen çıkar bizim buralarda da…

[email protected]

http://www.taraf.com.tr/yazarlar/insansiz-hava-araci/

PAYLAŞ.
VicdaniRet.org