Düşman kim – Semra Somersan (Semra Somersan’ı kaybettik)

Beynimin ve kalbimin vatan toprağının sınırları, tel örgüleri, top- tüfek- tankları- askerleri, Süleyman Şah türbeleri yok. Kimse düşmanım değil; herkes istediği gibi girip çıkar; oturup yaşayıp, canı çekerse başka ufuklara yol alabilir. Keza ben de.

Arşivimizdeki bir yazısı ile saygıyla selamlıyoruz.
Fotoğraf: Kobane halkının kendini savunması, Rojava’nın statüsünün tanınması ve savaş ve işgal tezkeresinin geri çekilmesi için Kadıköy’de yapılan, “Yardım koridoru açılsın” eylemi. (Ersan San, Cihan- 11 Ekim)

“İnsanlık bütün ulusların üstündedir.”

Boğaziçi Üniversitesi’nin asırlık ağaçlarla donanmış, gölgeli, virajlı yokuşunu Bebek’ten yürüyerek tırmanmış veya yerleşkeden aşağı inmiş olanlar, kıvrımlardan birine sığınmış, gözden kaçmayacak iki kişilik taş bir koltuk ve üzerine kazılı şu cümleyi görür: “Humanity is above all nations” (= “İnsanlık bütün ulusların üstündedir.”)

Homo sapiens için altın değerinde bir cümlecik. “İnsan bütün canlıların üstündedir” demiyor. Kan- savaş- işgal- yerinden etme- tehcir üzerine kurulu, yapay sınırlarla çizilmiş ulus-devletlerden bahsediyor: IŞİD’in şimdi kurmaya çalıştığı/ kurduğu gibi. T.C’nin ve diğer 206 küsur ulus-devletten oluşan Dünya gezegeninde olduğu gibi.

ABD’de ilk Ulusların (=Kızılderililer) hep söylediği, Açık Radyo’da tiyatro oyuncusu- aktör Haluk Bilginer’in sesinden sık duyduğum gibi, “Toprak insana değil, insan toprağa aittir…”

Beynimin ve kalbimin vatan toprağının sınırları, tel örgüleri, top- tüfek- tankları- askerleri, Süleyman Şah türbeleri yok. Kimse düşmanım değil; herkes istediği gibi girip çıkar; oturup yaşayıp, canı çekerse başka ufuklara yol alabilir. Keza ben de.

Başkalarına, neredeyse şuursuzca tanıdığım bu hak- özgürlük, sınırlara riayet etmemek düşünce ve davranışı, bana da her daim çok derece cazip gelmiş, bu eğilimim kimi arkadaşlarımı ve özellikle de “normal” bir hayatı olan kardeşimi çileden çıkarmıştır.

Varsın kızsınlar, ben Kobaneli Kürtleri seve seve evime davet ederim, ama, aynı şekilde PKK- PYD’lileri de, hatta savunmasız- yelkenleri suya indirmiş IŞİD’cileri de.

Birlikte bir-iki çay içip sohbet etmek, yanında peynir- ekmek- domates yemekte ne beis var? Hem belki oturup biraz konuşursak, “derdiniz ne?”, “bu dünya hepimizin”, “paylaşamadığımız üç karış toprağın, üç ay- üç yıl- üç on yıl değilse bile 300 yıl sonra hepimiz kesin altında kalacağız nasılsa, sınırlar falan da olmayacak” konusunda ortaklaşabiliriz sanırım…

Yalnız elinde sopa- kılıç- cop veya benzer can acıtıcı araç- gereç ile gelenler, alet- edevatı geride bırakmak zorundadır. Burada IŞİD ile bile barış yapılabilir; yeter ki maskesini çıkarsın, silahını arkaya- öteye erişemeyeceği bir yerlere koysun; bizler gibi yere çöküp hem anlatsın, hem de dinlesin.

“Silahın niye?”, “Ne yapacaksın?”, “Niyetin ne? Niye bize doğrulttun?”, “Niye onunla bulunduğumuz yöne yol alıyor, kardeşlerimizi evinden- yerinden- yurdundan ve canından ediyorsun?”, “ Onlar senin de kardeşin değil mi?”, “Ne istiyorsun?”

Öğrendim ki IŞİD veya İD’i oluşturan güçlerin azımsanamayacak bir kısmı, ABD ve ortaklarının asıp öldürdüğü 1979-2003 arası Arap Sosyalist Baas Partisi ve Irak Başkanı Saddam Hüseyin’in doğduğu kasaba Tikrit’ten, diğerleri Pakistan, bazıları da Afganistan’dan geliyormuş. Hatta Tikrit’ten daha yaşlılar, Saddam Hüseyin’in eski yoldaşları bile varmış. Zaman zaman Türkiyelilerin de olduğunu duyuyoruz. Bir de özellikle Batı Avrupa’nın ve ABD’nin coğrafi ve sosyo-politik olarak kenarına itilmiş kimi gençler için cazip bir yol oluşturuyormuş.

Bir rakam okumuştum; bilmem doğru mu: CIA, Mayıs- Haziran (2014) aylarında, böyle böyle oluşmuş IŞİD’in Suriye ve Irak’ta 31 bin 500 savaşçısı olduğunu bildirmiş Associated Press’e. (ibtimes.com, 14 Eylül, 2014)

Ezcümle, hemen hepsi ABD ile ortağı işgalci güçlerin 1991’den beri saldırdığı/ işgal ettiği sonra da yakıp- yıkıp, insanları öldürüp çekip gittiği Orta ve Uzakdoğu’daki çoğunluğun Müslüman olduğu ülkelerden geliyormuş.

Şu anda “insanlığı tehdit ettiği” söylenen IŞİD’in sakallı mensuplarına bile, kimseyi incitmemeye, oturup konuşmaya, dertlerini paylaşmaya, niye böyle bir vahşeti sürdürdüklerini silahsız olarak ve etraflıca anlatmaya söz verirlerse, bizim çay- peynir- domates ziyafetinde yer var.

14 Ekim 2014 Salı
[email protected]

taraf.com.tr

PAYLAŞ.
VicdaniRet.org