Menkıbe olarak tarih: “İnfaz edilen” 200 Yunan askerini anmak… – Foti Benlisoy

Yunan komünistlerinin 1919-1922 yıllarında savaşa, milliyetçiliğe ve emperyalizme karşı enternasyonalist duruşu, böyle bir toplu infaz yaşanmış olmasa da anılmaya değer.

Haberi görmüşsünüzdür. 1921 yılında, “kardeşime kurşun sıkmam” dedikleri, yani Anadolu’daki işgalin parçası olmak istemedikleri için İnciraltı’nda Yunan askeri makamlarınca infaz edilen 200 Yunan askeri, ölümlerinin 94. yıldönümünde katledildikleri yerde anılacakmış. Savaşa karşı çıkan Yunan komünist askerlerinin mücadelelerinin Türkiye’de yankı bulması, uluslararası komünist hareketin bu çok da bilinmeyen sayfasının enternasyonalist bir ilgi ve sempatiyi kışkırtması çok sevindirici.

Hatırlatmakta yarar var: Daha sonra Yunan Komünist Partisi adını alacak olan Yunanistan Sosyalist İşçi Partisi (SEKE), bizde “Kurtuluş Savaşı”, Yunanistan’daysa “Küçük Asya Seferi” denen savaşa karşı aktif bir tutum almış, gerek Yunanistan’da gerekse cephede aktif bir savaş karşıtı propaganda örgütlemiştir. Komünistlerin savaş karşıtı militan söylemleri, “harp yorgunu” olan Yunan askerleri arasında belli bir ilgi görmüş, ordunun bazı birimlerindeki komünist hücreler oldukça etkin bir faaliyet yürümüştür. Parti bu tutumu nedeniyle “vatan hainliği” ile suçlanmış ve çeşitli baskılarla karşı karşıya kalmıştır. Parti yöneticileri tutuklanmış, parti yayınlarının Anadolu’da dağıtımı yasaklanmış, cephede çok sayıda asker “Bolşevik propaganda” suçlamasıyla hapse atılmış, eziyet görmüştür.

Türkiye komünist hareketinin tarihi önderlerinden Şefik Hüsnü, Anadolu’daki zaferin nedenlerinden birinin Yunan komünistlerinin yürüttüğü savaş karşıtı mücadele olduğunu yazarken işte bu gerçeğe atıf yapıyordu. Dolayısıyla bu antimilitarist ve enternasyonalist duruşun bugün, hem de Türkiye’de anılacak olması, gerçekten çok önemli ve çok anlamlı. Ancak…

Yunan komünistlerinin gerek cephede gerekse Yunanistan’da bu dönemde yürüttüğü savaş karşıtı mücadele, tarihyazımında şimdiye değin hak ettiği ilgiyi görmüş değil. Bu nedenle konuya dair bildiklerimiz hâlâ bir hayli sınırlı. Yine de bu hususta yapılmış kimi çalışmalar yok değil. Hemen belirteyim: Konuya dair literatürde, 1 Ocak 1921 tarihinde böyle bir toplu (200 kişilik!) infaz yaşandığına dair bilebildiğim kadarıyla herhangi bir kayıt yok. Yunan komünistlerinin cephedeki faaliyetleriyle ilgili yaptığım (ve bir kısmını yakın zamanda yayımladığım) çalışma esnasında böyle bir katliama dair bir atfa hiç rastlamadım.

Elbette yanılıyor olabilirim. Ancak açıkçası eğer böyle bir toplu infaz yaşanmış olsaydı bu katliam, Yunan solunun (anarşistinden Troçkistine, Komünist Partilisi’nden SYRIZA’lısına) değişik kesimlerince şimdiye dek defalarca anılmış, defalarca hikâye edilmiş olurdu. Böyle bir anmanın şimdiye kadar gerçekleştirildiğini hiç sanmıyorum. Üstelik iki gündür konuyla görüşme fırsatı bulduğum Yunan tarihçi (ve solcu) arkadaşlar, böyle bir hadiseye dair en ufak bilgilerinin olmadığını ısrarla söylediler. Elbette onlar da yanılıyor olabilirler. Ancak neredeyse kimsenin bilmediği, konuyla ilgili literatürde hiçbir şekilde anılmayan bir hadisenin anılması söz konusuysa, hangi kaynak, bilgi ve belgeler ışığında bu hadisenin bilinir olduğuna dair bir açıklama yapmak da zorunludur. Yapılamıyorsa, ortada bir sorun var demektir.

Dolayısıyla (kuşkusuz halisane niyetlerle) yaşanmamış bir vakanın anılması gibi bir paradoksla karşı karşıyayız. Aslında tarihçi George Haupt, işçi sınıfı (ve elbet solun) tarihinin bir bütün olarak bir paradoksla damgalandığını yazar. Ona göre, “başka hiçbir toplumsal hareket, kendi tarihine işçi sınıfı kadar bağlılık, geçmişi bugünle ilişkilendirmek konusunda onunki gibi bir ihtiyaç, hatta buyruk hissetmez.” Ancak bu ihtiyaca rağmen bu tarih, paradoksal olarak derin ve çok yönlü bir mitleştirme sürecinin kurbanı olmuştur. Solun, işçi sınıfının ve ezilenlerin tarihi, ideolojik eğitim, propaganda ve polemik aracı olarak kullanıla kullanıla bir “meşrulaştırma bilimi” haline gelmiştir.

İzmir’deki anma, bir hizbin ya da partinin kendini haklı çıkaracak referansları bulmak adına tarihi eşeleme, tarihten efsaneler çıkartma girişimi değil elbette. Böyle “örgütlü” bir efsaneleştirme çabasıyla karşı karşıya değiliz. Ancak ne kadar iyiniyetli olsa da geçmişin bir mitleştirilmesi-menkıbeleştirilmesi örneğiyle karşı karşıya olduğumuz söylenebilir.

Geçmiş mücadele ve direnişlerin deneyimlerine “dönmek”, o deneyimlerle bir alışveriş içerisinde olmak bir ihtiyaç elbet. Ancak tarihle ilişkimiz menkıbeler düzeyinde kalınca geçmişten siyaseten anlamlı dersler çıkartabilmek de mümkün olmuyor. Aslında sanıldığının aksine, menkıbe yaratmak ya da mitleştirmek/kutsamak, geçmişteki mücadelenin gerçek değerini ortadan kaldırır. Çünkü bu suretle geçmişin bugünkü mücadelelerde canlandırılabilecek gerçek bir “deney” haline gelmesinin önüne geçilmiş olur. Mücadele bir mit haline getirildiğinde yaşanmış geçmiş ve onun belleğiyle bağı kopartılır. Böylece de mücadele kutsanırken aslında değersizleştirilmiş, “boşa düşürülmüş” olur.

Geçmiş mücadeleleri anmak, onlardan dersler çıkarmak için menkıbeler yaratmaya ihtiyacımız yok, olmamalı. Yunan komünistlerinin 1919-1922 yıllarında savaşa, milliyetçiliğe ve emperyalizme karşı enternasyonalist duruşu, böyle bir toplu infaz yaşanmış olmasa da anılmaya değer. Dolayısıyla gelin, (eğer bu infazın gerçekten yaşanmış olduğuna dair elimizde yeterli bilgi yoksa) 4 Ocak’ta yaşanmamış bir hadiseyi, bir menkıbeyi değil, savaş koşullarında barış için sesini yükseltme cesaretini göstermiş bütün Yunan komünist askerlerini analım. Bu vesileyle onlara ve onların mücadelelerine bugünden enternasyonalist bir selam çakalım…

http://fotibenlisoy.tumblr.com/post/106937088214/menk-be-olarak-tarih-infaz-edilen-200-yunan

PAYLAŞ.
VicdaniRet.org