“Militarizm/Antimilitarizm Bilmek Sormak İstediğiniz Her Şey” paneli gerçekleşti

Vicdani ret tartışmaları üzerine bir panel düzenleyen antimilitarist bireyler, mecburi askerlik, askeri yargı, TCK 318. madde, militarizm ve antimilitarizm konularını masaya yatırdı. Cezayir Toplantı Salonunda düzenlenen panel beş oturumdan oluştu.

Türkiye tartışmadan kaçıyor

14 Nisan 2014
“Vicdani ret, mecburi askerlik, askeri yargı, TCK 318 ve Militarizm/Anti-militarizm bilmek sormak istediğiniz her şey” başlıklı bir panel düzenlendi

Anti-militarizme karşı “Vicdani ret, mecburi askerlik, askeri yargı, TCK 318 ve Militarizm/Anti-militarizm bilmek sormak istediğiniz her şey” başlıklı bir panel düzenlendi. Panelde söz alan avukat Mehmet Ali Başaran 381 kişinin katılımıyla hazırlanan “Askere gitmeyin çünkü…” adlı kitabın tanıtımını yaptı. Ardından modaretörlüğü Nabiye Arı tarafından gerçekleştirilen Panelde konuşan Ömer Faruk Eminağaoğlu da Türkiye’nin birçok uluslararası sözleşmeye taraf olmasına rağmen vicdani retle ilgili her türlü tartışmadan kaçtığını ve bu konuda bir adım atmadığını söyledi.
Billur Özgül
TARAF

**

‘Militarizm mayın gibi çocukların beyinlerine kazınıyor’

13.04.2014
İSTANBUL (DİHA) – Anti militaristler tarafından düzenlenen etkinlikte gün boyu, militarizm, vicdani ret ve anti militarizm kavramları tartışılırken, etkinlikte konuşan akademisyen Serdar Değirmencioğlu, militarizmin bir mayın gibi okullarda çocukların beyinlerine kazındığını söyledi.

Anti-militarizme karşı bir araya gelen gruplar tarafından, “Vicdani ret, mecburi askerlik, askeri yargı, TCK 318 ve Militarizm/Anti-militarizm bilmek sormak istediğiniz her şey” başlığı altında Beyoğlu Cezayir Toplantı Salonu’nda düzenlenen panelin öğleden sonraki kısmı “Militarizm ve anti militarizm” ile “Vicdani ret” başlıklı oturumlarla devam etti.

Etkinliğin öğleden sonraki bölümünde yapılan “Militarizm ve anti militarizm” başlıklı ilk oturumda sosyolog yazar Ali Akay, “Post modernizm ertesi ideolojinin ölümü ve anti militarizm” başlıklı bir sunum yaptı. Akay, sistemin artık düzenli askere ihtiyacı kalmadığını belirterek, “Artık profesyonel askerler olacak. Bu askerler daha iyi öldüreceklerdir. Yani aslında hayatta başka şansı olmayanlar askere gidip askerlik yapacaklar. Bugün dünyada askerlik yapanlar lanetliler” diye belirtti. “Nasıl oluyor da bu sistem kendi inanç sisteminde olmayan birini imha etmek hakkını kendinde görüyor?” diye soran Akay, şüpheli asker ölümlerinin devletin ırkçı yaklaşımının sonucu olduğunu söyledi.

‘Kadının ikinci plana itilmesinde militer ruh başrol oynuyor’

Akay’ın sunumunun ardından “Türkiye’de Vicdani red” başlıklı oturuma geçildi. Oturumda “Coğrafyanın ilk toplu vicdani reddi Ezdiler” başlıklı sunumunu yapan Azad Barış, devletin resmi tarih yazıcılığı sisteminin “Kürdistani” değerlerle arasına mesafe koyduğunu ve yok saydığını belirtti. Sunumun ardından “Militarizm her yerde” başlıklı oturuma geçildi. Moderatörlüğünü yazar Işıl Özgentürk’ün yaptığı panele, yazar Kürşad Kahramanoğlu, yazar Aslı Erdoğan, akademisyenler Prof. Dr. Serdar Değirmencioğlu, Prof. Dr. Doğan Şahin, Dr. İncilay Erdoğdu, Fuat Ercan, Demir Küçükaydın ve Güray Tezcan panelist olarak katıldı. Panelde ilk olarak konuşan yazar Aslı Erdoğan, ataerki ve militarizm başlıklı sunumunu yaparak, asker uğurlama törenlerine dikkat çekti. Erdoğan şunları aktardı: “En büyük hemşire töreni hiç olmadı. En büyük lider, en büyük silah, en büyük güç biz de. Son sözü de biz söyleriz. Gezi olayları sırasında da bir örnek, ‘Mustafa Kemal’in askerliyiz’ sözü. Bu örneklere yaşamın her alanında rastlıyoruz.” Erdoğan, devletle ordunun bir arada olduğunu ve kadının rolünün ikinci plana itilmesinde militer ruhun başrol oynadığını söyledi.

‘Bunları başka yerde söylesem linç edilebilirdim’

Erdoğan’ın ardından akademisyen Prof. Dr. Serdar Değirmencioğlu, “Eğitim ve militarizm” başlıklı sunumunu yaptı. Eğitim sistemi ile beyinlere “Mayınlar” yerleştirildiğini belirten Değirmencioğlu, “Okullarda yapılan törenler ve törenlerde söylenen şeyler militarizmin şekillendiği yerler. Mesela 5 yaşındaki çocuğun İstiklal Marşı’nı söylemeye başlaması çok komik ama Türkiye’de bunun için binlerce genç ceza almıştır, dayak yemiştir. Bunun da ötesinde söz konusu İstiklal Marşı şu anda iktidarda bulunan parti tarafından da çok önemseniyor” dedi. “Her şeyin çocuğun yararı ile ilişkili olması lazım” diyen Değirmencioğlu, Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni de hatırlattı. Değirmencioğlu, sözleşmede de bütün çocukları ilgilendiren uygulamaların çocuğun yararı ile ilgisi olması gerektiğinin altını çizdiğini ifade ederek, “Bunları başka yerde söyleseydim, linç edilebilirdim” dedi.

‘Militarizm özel okullarda da var’

Polis Haftası kutlamalarına da değinen Değirmencioğlu şöyle devam etti: “Çocuklara özellikle polis giysisi giydirilmesi polis aracına bindirilmesi militarizmin aracı olarak kullanılmalarına neden oluyor. ‘Devlet okullarında militarizm vardır, başka okullarda yoktur’ düşüncesi de yanlış.” Türkiye’de okullarda asılan bazı pankartlara da dikkat çeken Değirmencioğlu, “Şehidim, emanetin şerefimdir” gibi bir pankartın okula asılmasını da buna örnek olarak gösterdi. Okullara verilen isimlere de değinen Değirmencioğlu, “Okullara şehit isimleri verilerek, Türkiye’yi bir şehit hafıza merkezine çevirmiş durumdular” dedi. Özellikle yakın zamanda yaşamını yitiren askerlerin isimlerinin park ve okullara verildiğini ifade eden Değirmencioğlu, Sincan’da 36 parka ve 4 fidanlığa yaşamını yitiren askerlerin isimlerinin verildiğini söyledi.

‘Bu toplum neden sessiz kaldı?’

Değirmencioğlu’nun ardından Kürşad Kahramanoğlu bir sunum yaptı. Militarizmin yakıtının şovenizm olduğunu söyleyen Kahramanoğlu, “Türkiye’de kimse askere gitmek istemiyor. Artan bir nedenle vicdani ret oranları arttı. Eşcinsellerde askere gitmek istemiyor. Türk ordusu da onları da askere almıyor. Başka hiçbir ülkede olmayan hastalık tanımını kullanıyorlar” diye belirtti. Eşcinsellerin, askere gitmeyi reddettiğinde ordunun kendilerinden kanıt istediğini hatırlatan Kahramanoğlu, bunun alçaltıcı, küçültücü bir uygulama olduğunu belirtti. Kahramanoğlu, “Bu bir ahlaksızlık. Türk ordusu bunu yaptı. Türk hükümeti de buna ses çıkarmadı. Bu konuda sessiz kalındığı için bu ordu böyle davrandı. Toplumun sessizliği nedeni ile böyle oldu. Neden bu toplum bu kadar sessiz kaldı?” diye sordu.

‘Dilini yok saydığınız halka hizmet veremezsiniz’

Kahramanoğlu’nun ardından “Sağlık ve militarizm” başlıklı sunumunu ise Dr. İncilay Erdoğan yaptı. Erdoğan, sağlık hizmetleri sunulurken yaşanan problemlere dikkat çekerek, “Dilini yok saydığınız kendisini yok saydığınız bir halka sağlık hizmeti de veremezsiniz. Bu yaşamın doğasına da aykırıdır” dedi. Sağlık hizmetlerini verirken, ekolojik, toplumsal ve kültürel birikim odaklı ilerlemek gerektiğini vurgulayan Erdoğan, “Doğa tahribatı mutlaka sağlıkla ilişkilendirilmelidir. Bireysellikten çıkmalıyız. Komünal bağı da kurmalıyız” diye konuştu.

Ülkeler bütçelerini savaşa ayırıyor!

Erdoğan’ın ardından Fuat Ercan, militarizm ve vergiler başlıklı sunumunu yaptı. Ercan, sistemin devam edebilmesi için insanların asker ve polis yapıldığına dikkat çekerek, AKP döneminde 90 bin kişinin polis olduğunu söyledi. Ercan, ABD’nin sanayileşmeden oranlarının düştüğünü ancak silah üreten firmaların karlarının arttığına dikkat çekerek, “ABD dünya silah ticaretinin yüzde 93’ünü elinde bulunuyor” dedi. Silah ticaretine değinen Ercan, Türkiye’de ise bütçenin büyük bir kısmının güvenlik harcamalarına gittiğine vurgu yaptı.

‘Sistemler kendilerini var etmek için her türlü ezme sistemini kullanıyor’

Ercan’ın ardından Demir Küçükaydın, “Siyaset, örgütlenme ve militarizm” başlıklı sunumunu yaptı. Küçükaydın, sistemlerin kendisini var etmek için her türlü ezme sistemini kullandığını ve askerliğin de bunun bir yolu olduğunu söyledi. Küçükaydın’ın ardından Güray Tezcan, “Türcülük ve militarizm” başlıklı sunumunu yaptı. Hayvanlar üzerinde tahakküm kurulduğunu anlatan Tezcan, “Buyurganlık aslında militarizmin başlangıcıdır. Bunun en çok, hayvanlar üzerinde yapıldığında görüyoruz” dedi. Militarizmden en çok sirk hayvanlarının etkilendiğini söyleyen Tezcan, yüzbinlerce hayvanın denek olarak kullanıldığına vurgu yaptı. Hayvan deneklerinden geçen ilaçların aslında insanlar için de yeterli olmadığına dikkat çeken Tezcan, “Bilim kendi tahakkümünü koydu, bilim sorgulanamaz halde. Bunun sonucunda da dogmalaşma ve militarizm ortaya çıktı. Türcülük de ırkçılık gibi bir faşizmdir” dedi.

Etkinliğin son konuşmacısı ise, “Militarizm ve psikoloji” sunumunu yapan Doğan Şahin oldu. Şahin, insan saldırganlığının insanın değişmez bir parçası olduğunu savunan bilim insanları olduğunu söyleyerek, bunun tam karşısında da bilim insanları olduğuna vurgu yaptı. Bu tartışmanın uzun yıllardır devam ettiğini ve edeceğini vurgulayan Şahin, “Saldırganlık erkek doğasının doğal bir parçası olarak görülüyor. Bunun içinde yol yordam öğrenmesi gerekiyor. Erkekler saldırganlığı öğrenebilmek için askere gitmek istiyorlar” diye konuştu.

Program katılımcıların sorularının yanıtlanmasıyla sona erdi.
(ek-sa/çk/pu)

diclehaber.com

**

Vicdani ret hem yasal hem değil

YARSAV Eski Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, Anayasada vicdani reddin vatani hizmet başlığı adı altında temel hak olarak ifade edildiğini, öte yandan seçme ve seçilme hakkı kullanımında ise askerlik yapma koşulu getirilmesiyle vicdani reddin temel insani hak olmaktan çıkarıldığına dikkat çekti. Avukat Benan Molu da, şüpheli asker ölümleri incelendiğinde ölenlerin bir kısmını askerlik yapmak istemeyen kişilerin oluşturduğunu söyledi.

VİCDANİ REDDİ REDDEDEN İKİ ÜLKEDEN BİRİ

Vicdani ret tartışmaları üzerine bir panel düzenleyen antimilitarist bireyler, mecburi askerlik, askeri yargı, TCK 318. madde, militarizm ve antimilitarizm konularını masaya yatırdı. Cezayir Toplantı Salonunda düzenlenen panel beş oturumdan oluştu.

‘Vicdani ret, mecburi askerlik ve askeri yargı ve TCK 318’ başlığıyla düzenlenen ilk oturumda konuşan YARSAV Eski Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, vicdani ret konusuna ilk olarak 1961 Anayasası’nda rastlandığını daha sonra 12 eylül 1982 Anayasası’nda vatan hizmeti başlığı adı altında temel insan hakkı olarak anayasal güvence altına alınmış gibi göründüğünü söyleyerek şöyle devam etti: “Ama bu umutvari yaklaşım olarak ele alınmasın. 1982 Anayasası seçilme hakkına geldiğinizde ‘Yükümlü olduğu askerlik hizmetini yapmak’ ifadesini görüyorsunuz” dedi. Taraf olunan uluslararası sözleşmelerin de yok sayıldığını söyleyen Eminağaoğlu, “AİHM artık vicdani reddi bir düşünce değil aynı zamanda inanç özgürlüğü olarak ele alıyor. Avrupa Konseyine üye olan 47 ülkeden vicdani reddi kabul etmeyen iki ülke var. Biri Türkiye diğeri Azerbaycan” diye devam etti.

Temel insan haklarının cezai yaptırımının olmayacağına da vurgu yapan Ağaoğlu, “TCK 318. madde ‘Halkı askerlikten soğutmak olarak’ tanımlanıyor. Bunun karşılığında askerlik vatan hizmetinin bir alt görünümündeyse, kamuda hizmet ve bedelli askerlik bir seçenekse, neden tek bir seçeneğe ya da ceza maddesine hapsediliyor” diye sordu.

DELİLLER KARARTILIYOR

Avukat Benan Molu da, şüpheli asker ölümleri ve istatistikleri üzerine sunum yaptı. Molu ilk olarak şüpheli şekilde yaşamını yitiren askerlerin askere gitmek istemediklerini psikolojik durumlarına ilişkin raporlarla bir şekilde dile getirdiğine dikkat çekti.

Molu, Ocak 2013 itibarıyla AİHM önünde asker ölümleriyle ilgili 50 başvuru olduğunu, 2012 yılının ekim ayında Asker Hakları Girişimi’nin konuyla ilgili raporunun yayınladığı dönemde sadece 2012 yılının Ekim ayına kadar 32 şüpheli asker intiharının yaşandığını, Aralık 2012’de ise sayının 44’e yükseldiğini anlattı.

Molu, şüpheli asker ölümleriyle ilgili yürütülen soruşturma ve davalarda yeterli bir yargılama faaliyetinin yürütülmediğine de dikkat çekti.

Panelin ikinci oturumunda ise militarizm ve antimilitarizm tartışıldı. Postmodernizm ertesi ideolojinin ölümü ve antimilitarizm konusunu irdeleyen Ali Akay, hem Roma antik çağında hem de Osmanlı’da vatandaş olmanın şartının askere gitmek olduğunu vurguladı.

ASKERİ YARGIDAKİ HİYERARŞİ

Askeri yargı tartışmaları konusunda hem YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, hem de Avukat Ömer Kavilli geniş sunumlar yaptı. 1961 darbesiyle birlikte askeri yargının bütün organlarında yaygınlaştırılmak istendiğini belirten Eminoğlu, “Askeri Yüksek İdare Mahkemesi gibi yeni bir kurum getirildi. Dünyada bunu 12 Mart yarattı. Herhangi bir ülkede modeline rastlanmayan bir mahkeme. HSYK başkanı sıfatı ne olursa olsun, MGK’de yer alıyor. Türkiye bunun nedeni üzerinde durmuyor. Askeriye sivil yargının güvencesi olan bir organı da kuşatmış durumda” dedi. Avukat Kavilli de, askeri mahkemelerin hiyerarşi içinde olduğunu söyleyerek, vicdani ret talebinde bulunan bir müvekkilinin askeri cezaevinde cezaevi albayı tarafından darp edilmesinin ardından açılan bir davayı örnek göstererek şöyle devam etti: “Cezaevi komutanı albay, müvekkilimi yaralamaktan yargılanıyor. Sanık albay konuşurken, hakim komutanım diye hitap ediyor albaya. Bu olmaz. Biz hukuk fakültesinde hakimin tarafsız her şeyin üzerinde olduğunu öğrendik. Ama burada böyle bir şey yok. Tanık erler dinlenecek. Ama o erler ifade verdikten sonra koridora çıktığında o sanık albayın her türlü cezalandırmasına açık olacak. Biz o yüzden sanığın dışarıya çıkarılmasını istedik. Mahkeme heyeti her talebimizden sonra şaşırdı. 4 beş kere ara kara vermek üzere görüşmeye gitmek zorunda kaldılar” dedi.

EMİRLE ÖLMEK VE EMİRLE ÖLDÜRMEK

Panelin son oturumunda ise, ataerki ve militarizm arasındaki ilişkiyi Aslı Erdoğan yorumladı. İlk olarak Asker uğurlama törenlerini örnek veren Erdoğan, “ ‘En büyük asker bizim asker” şeklindeki söylemlerle erkeğin ‘büyüklük” seremonisi bizde. Yine Gezi eylemleri sırasında kadın ve erkeklerin “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganı atarak TOMA’ya karşı durması da ataerkil militarizmin dramatik örnekleridir” dedi. Kadının vazgeçilebilir bir konuma itilmesinde savaş ve ordunun temel etkenlerden biri olduğunu belirten Erdoğan şöyle devam etti: “Erkekliğin doruk noktası olarak tanımlanır. ‘Erkek adam askere gider. Ölümden korkmaz. Emir aldığında öldürür. Militer ruhun baş cümlesi de bu: Emirle ölmek ve emirle öldürmek.”

EĞİTİMDEKİ MİLİTARİZM KAFAYA MAYIN DÖŞEMEKTİR

Eğitim ve militarizm ilişkisi hakkında konuşan Prof. Dr. Serdar Değirmencioğlu da, “Bu kafalara mayın döşemek” işlevi olarak tarif etti. “Okullarda yapılan törenler, bize söyletilen marşlar militarizmi çok çabuk kavratıyor. Beş yaşındaki çocuğun İstaiklal Marşını söylemesi gibi…Çok sayıda çocuk istiklal marşı yüzünden ceza almış ve dayak yemiştir” diye devam etti. Militarizmin çocukların yaşam alanına nasıl yayıldığını da şu örneklerle açıkladı: “Polis haftasında çocuğa polis giysisi giydiriliyor. Eline silah veriliyor. Okul adlarına baktığınızda “Şehit…” takısıyla başlıyor. Son yıllarda şehit adları arttı. Çanakkalede çok uzun süredir şehit turizmi sürdürülmekte. Fatih Belediyesi, Zeytinburnu belediyesi tarafından organize ediliyor. Tümü savaşta ölmüş olan 50. Alay yürüyüşü yaptırılıyor. Barış yok tamamen savaş çağrısı. Yine TOKİ’nin yaptığı bütün okullara şehit adı verilmekte.”

MİLİTARİZM KAPİTALİST SİSTEMİN ASKERİ

Militarizm ve vergiler konusunda konuşan Fuat Ercan ise, son on yıldır Türkiye’deki önemli firmaların büyük kısmının askeri alanda yatırım yaptığına dikkat çekerek, “Militarizm kapitalist üretimin devamlılığını sağlıyor. Örneğin ABD’nin dünya sanayileşmesindeki karı düşüyor ancak silah üretiminde karı artıyor” dedi. 2013 yılı bütçe rakamlarına da değinen Ercan, Savunma Bakanlığının bütçesinin 10 milyon 180 bin dolar arttığını, sadece AKP iktidarı döneminde 90 bin polis alımı yapıldığını aktardı. Militarizmin kapitalizmden ayrı ele alınamayacağına vurgu yapan Ercan, militarizmin artık bir istihdam alanı haline geldğini ekledi.

BARIŞ SEÇENEĞİ ELİMİZDE

Psikiyatr Prof. Dr. Doğan Şahin de, militarizmin psiyatrik etkisi hakkında bilgi verdi. Askerliğin toplumda erkekliğin temel kriteri olarak görüldüğünü dile getiren Şahin. “En azından ataerkil dönemden itibaren erkek olmak demek bağımsız olmak, kadını fazla ciddiye almamak demek. İnsanın iki temel duygusu var: esirgemek, koruyup kollamak ve saldırganlık. İnsan çok rahat saldırgan bir katile ya da barışçıl bir yapıya dönüştürebilir” dedi. (İstanbul/EVRENSEL)

evrensel.net

**

Eminağaoğlu: MGK yargıyı yönetiyor

Cezayir Toplantı Salonu’nda düzenlenen “Vicdani ret, mecburi askerlik, askeri yargı, TCK 318 ve madde” konulu panelde konuşan YARSAV eski Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, HSYK Başkanı’nın MGK üyesi olduğunu hatırlatarak, askerin sivil yargıyı kuşattığını ve yargının yönetiminin MGK’nın denetiminde olduğunu belirtti.

Etkin Haber Ajansı / 13 Nisan 2014 Pazar, 15:16
İSTANBUL- Vicdani ret ile ilgili Cezayir Toplantı Salonun’da paneller düzenledi. Paneller dizisinin ilk oturumunda, “Vicdani ret, mecburi askerlik, askeri yargı, TCK 318 ve madde” konusu tartışıldı.

Oturum öncesi Mehmet Ali Başaran “Askere Gitmeyin” adlı kitabını tanıttı. Başaran, kitabın halkı askerlikten soğuttuğunu ve sivil itaatsizliğe çağrı yaptığını söyledi. Kitapları ile ilgili herhangi bir davanın açılmadığını belirten Başaran, TCK 318. maddenin yok hükmünde olduğunu kaydetti.

Kitap tanıtımının ardından “Vicdani ret, mecburi askerlik, askeri yargı, TCK 318 ve madde” konulu panele geçildi. Moderatörlüğünü Nebiye Arı’nın yaptığı panele Benan Molu, YARSAV eski Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu ve Av. Ömer Kavili katıldı.

Panelde ilk sözü Eminağaoğlu aldı. Askerliğin vatan hizmeti olarak sunulduğunu ifade eden Eminağaoğlu, askerliğin zorunlu olmamasına rağmen seçilme hakkı için askerlik yapmanın zorunlu kılındığını belirtti. Eminağaoğlu, 12 Eylül askeri faşist darbe sonrası Askeri Yüksek İdari Mahkemesi getirildiğini ancak bunun hala tartışılmadan devam ettiğini kaydetti. Sivil yargı sistemi ile askeri yargı sistemi arasında sadece askeri Anayasa Mahkemesi ile askeri avukatların olmadığını belirten Eminağaoğlu, askeri yargı sisteminin kurumsal ve hiyerarşik yapısına vurgu yaptı. HSYK Başkanı’nın MGK üyesi olduğunu hatırlatan Eminağaoğlu, askerin sivil yargıyı kuşattığını ve yargının yönetiminin MGK’nın denetiminde olduğunu belirtti.

Anayasada vicdani reddi destekleyen maddelerin olmasına rağmen, başka maddeler ile bu anayasal hakkın engellendiğini vurgulayan Eminağaoğlu, “Vicdani ret en insani hak ise Türkiye bu temel hakkı uygulamıyor” diye konuştu. Vicdani ret hakkını Türkiye ve Azerbaycan dışında Avrupa Birliği üyelerinin kabul ettiğini söyleyen Eminağaoğlu, AİHM’nin konu ile ilgili Türkiye’yi mahkum eden kararlarının olduğunu söyledi.

Eminağaoğlu’nun ardından söz alan Av. Ömer Kavili, devletin kendisinden olmayanı reddettiğini söyledi. Duruşma salonlarında yaşadıklarını aktaran Kavili, duruşma salonlarında hiyerarşinin olamayacağını, Türkiye adliyelerinde yargılamanın hiyerarşiye göre yapıldığını söyledi. Ardından söz alan Benan Molu ise kışlalarda yaşanan şüpheli asker ölümlerine değindi.

Kışlalarda intihar eden askerlerin genellikle aileleri, sevgilileriyle yaşanan problemden dolayı yaşandığı söyleyen Molu, MAZLUMDER’in 2012 yılında açıkladığı rapora göre; etnik ve dini nedenlerden dolayı askerlerin öldürüldüğünü belirttiğini hatırlattı. Devletin askere aldığı kişilere çeşitli belgeler imzalatarak olası intihar ya da ölümden kendisi üzerinden sorumluluğu attığını ifade eden Molu, “Bir askerin intihar ettiğinde ise yetkililerin gerekli her şeyi yaptık, kendisi sorumludur” dediğini söyledi.

Yapılan konuşmaların ardından panel soru-cevap bölümünün ardından sona erdi.

Vicdani ret ile ilgili paneller dizisi “Militarizm-Antimilitarizm”, “Türkiye’de vicdani ret”, “Militarizm her yerde” konularıyla devam ediyor.

etha.com.tr

PAYLAŞ.
VicdaniRet.org