Uluslararası Vicdani Ret Sempozyumu başladı

İstanbul Beyoğlu Cezayir Toplantı Salonu’ da düzenlenen Uluslararası Vicdani Ret Sempozyumu’nun ilk gününün son oturumunda vicdani retçiler, “Kurşun asker olmayı reddeden anti kahramanlar” başlığında tanıklıklarını anlattı.

Uluslararası Vicdani Ret Sempozyumu başladı

Uluslararası Vicdani Ret Sempozyumu’nun ilk oturumunda, zorunlu askerlik uygulamasının tarihsel ve güncel durumu konuşuldu. Vicdani reddin temel bir insan hakkı olduğunu vurgulayan sempozyumda yaşamın her alanında özgürlüklerin ihlal edildiğine dikkat çekildi.

Etkin Haber Ajansı / 05 Eylül 2015 Cumartesi, 14:13
İSTANBUL- Vicdan Ret Derneği tarafından gerçekleştirilen iki günlük Uluslararası Vicdani Ret Sempozyumu bugün başladı.

Cezayir Toplantı Salonu’nunda gerçekleştirilen sempozyum, “Militarisazyonun en ‘zorunlu’ hali olarak zorunlu askerlik hizmetinin dünü, bugünü ve vicdani ret hakkı” başlıklı oturum ile başladı.

Suruç katliamında yaşamını yitiren vicdani retçiler Polen Ünlü ve Alper Sapan ile vicdani ret deklarasyonlarında yer alan sözlerin yer aldığı ile fotoğrafları asılan salonda düzenlenen panele konuşmacı olarak Vicdani Ret Derneği Eş Başkanı Merve Arkun, Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Ebru Sevgili, Ankara Üniversitesi’nden Doç. Dr. Murat Sevinç, Vicdani Ret Derneği yöneticisi ve avukatı Davut Erkan katıldı.

Moderatörlüğünü Oğuz Sönmez’in yaptığı panelde ilk sözü alan Vicdani Ret Derneği Eş Başkanı Arkun, sempozyum hakkında bilgi verdi. Arkun, 1 Eylül Dünya Barış Günü vesilesiyle barışı konuşmak için düzenlemek istedikleri sempozyumun, başlatılan çatışmalı bir ortama denk geldiği için savaşı konuşmak zorunda kaldıklarını belirtti.

POLEN ÜNLÜ VE ALPER SAPAN DA VİCDANİ RETÇİYDİLER

20 Temmuz’da yaşanan Suruç katliamında vicdani retçiler Polen Ünlü ve Alper Sapan’ın da yaşamlarını yitirdiğini hatırlatan Arkun, “Polen ile vicdani ret mücadelesinde birlikte hareket ediyorduk. Alper, 2014 yılında yaptığımız eylemde vicdani reddini açıklamıştı. İki arkadaşımızda, savaşın ne kadar vahşi olduğunu, tüm hayatı katlettiğini söylüyordu. Buna karşı yeni yaşamı inşa etmek, barışı sağlamak için hareket ediyorlardı. Bunun için de Kobane’ye gitmek istediler. Ama izin vermediler, o bomba her birimizin yüreğinde ayrı ayrı patladı” şeklinde konuştu.

Polen ve Alper’in mücadelesinin yeni inançlara dönüştüğünü belirten Arkun, barış mücadelesinin artık daha çok büyüyeceğine vurgu yaptı. Savaşın sadece erkekleri değil kadınları da etkilediğine dikkat çeken Arkun, askerlerin kadınlara tecavüz ettiklerini, kadın bedenlerinin çırılçıplak soyularak teşhir edildiğini söyledi. Arkun, artık daha fazla insanın eline silah almayı reddetmesi gerektiğini kaydetti, “Savaşın insan kaynaklarını kurutalım ki bunlar olmasın” dedi.

‘OSMANLI ORDUSUNDA YARIM MİLYON FİRARİ VARDI’

Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Ebru Sevgili, Osmanlı döneminde askerlik ve vicdani ret konusunda bilgi verdi. “Vicdani ret modern bir kavram ve Osmanlı’da yoktur” demenin söz konusu olmadığını dile getiren Sevgili şöyle konuştu: “1. Dünya Savaşı döneminde Osmanlı ordusunda yarım milyon kadar firari vardı. Osmanlı’da askerlik kura ile seçiliyordu. Kuradan önce ve sonra kaçanlar için ceza uygulanıyordu. Vicdani ret hareketi her ne kadar Batı’dan doğmuş bir hareket olarak görülse de çok farklı coğrafyalarda vicdani ret görülmüştür. Bu nedenle Osmanlı’nın yazılı ve sözlü tarihinin yeniden incelenmesi gerekir.”

Vicdani reddi sadece “askere gitmemek” olarak ele almanın anlam daralması yarattığını belirten Sevgili, kavramsal sorunlar yaşandığını söyledi. Tarihte askerliğe ve savaşa karşı mücadele eden kadınların olduğunu kaydeden Sevgili, İstanbul’da, Erzurum’da bir çok şehirde kadınların yaptıkları eylemleri hatırlattı.

‘VİCDANİ RET TANINMAK ZORUNDADIR’

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden Doç. Dr. Murat Sevinç de “Anayasa’nın temel hak ve özgürlükleri içinde vicdani ret” konulu sunum gerçekleştirdi. Sevinç “Kişi dini, siyasi, felsefi gerekçelerle veya korktuğu için askere gitmek istemeyebilir. Bunu dile getirdikten sonra kişi artık kamusal alana geçmiş oluyor. Bunu anayasal olarak değerlendirmek gerek. Bu insan eylemini değerlendirirken ‘hak mıdır’ diye sormak gerekiyor” dedi.

Sevinç, vicdani ret açıklaması yapanların temel haklar ve özgürlükleri kapsamında yer alan Anayasa maddelerini sıraladı. Askerlik kanununun Anayasa ve AiHM’e aykırı olduğunu belirtti. Sevinç şöyle konuştu: “Vicdani retçiler taleplerini dile getirdiği andan itibaren devletle karşı karşıya gelir. Devlet vicdani ret açıklayan insanları ‘erkekliğe ve türcülüğe’ uygun davranmadığı için cezalandırılıyor. Bu insan hakları hukukuna aykırıdır.”

Vicdani reddin siyasal bir sorun olduğunu belirten Sevinç, bu sorunların mahkemelerce değil toplum tarafından çözülebileceğine dikkat çekti. Sevinç, “İnsanları defalarca aynı suçtan mahkum etmekle bu sorun çözülmeyecek, vicdani ret tanınmak zorundadır. Devlet insanca yaşatmak zorundadır” dedi.

ÖZGÜRLÜKLER İHLAL EDİLİYOR

Vicdani Ret Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve dernek avukatı olan Davut Erkan da, “yoklama kaçağı” ve “bakaya” durumunda olan kişilerin maruz bırakıldığı insan hakları ihlallerini anlattı. Askere gitmeden önce vicdani retlerini açıklayan kişilerin “yoklama kaçağı ve bakaya” olarak değerlendirildiğini belirten Erkan, askere gittikten sonra kaçanların ise “emre itaatsizlik yada firari” olarak değerlendirildiğini kaydetti. Zorunlu askerlerin bir kişi özgürlüğü hakkı ihlali olduğunu belirten Erkan, “Yoklama kaçağı’ kolluk kuvvetleri tarafından yakalandığında 24 saat özgürlüğünden mahkum edilir. Askerliğe gitmediği sürece her yakalandığı sürede bu özgürlük kısıtlamasına maruz kalabilir ve buna itiraz etme olanağı ise yoktur. Yerleşme ve seyahat özgürlüğü de dolaylı yoldan ihlal edilir resmi ikametgah edinilememektedir, seyahatlere çıkılamamaktadır, yol kontrolleri, otel gibi yerlerde bildirim yapıldığı için yine yakalanma olasılığı çoktur” diye konuştu.

Kamuda çalışacak kişiler için askerlik yapma yada muaf olma zorunluluğu olduğunu belirten Erkan,
“Çalışma hürriyeti de yasa ile engelleniyor. Özel sektörde askeri kanunun getirdiği cezaya maruz kalabiliyorlar” dedi.

Askerlik Kanunu nedeniyle belli bir yaştan sonra herhangi bir okula kayıt da yaptırılmadığına dikkat çeken avukat Erkan, “İnsanların eğitim hakları da ellerinden alınıyor. Hak arama hürriyeti, yoklama kaçağı olan kişi yasal mercilerde hakkını aramaktan mahrum bırakılıyor. Resmi evlilik yapamaz, seçilme konusunda anayasal engelleme var. Yoklama kaçakları seçme işlemini de kolluk kuvvetleri tarafından yakalanma korkusuyla yapamıyor. Vicdan ve din özgürlükleri ihlal ediliyor. Askerlik yapmak istemeyen insanların vicdani retçi olarak tanımlanması gerek ve anayasal olarak düzenlenme yapılması gerek” diye konuştu.

Uluslararası Vicdani Ret Sempozyumu’nun bugünkü programı “Zorunlu askerlik ‘erk’eklik” ve “Kurşun asker olmayı reddeden anti-kahramanlar: vicdani retçiler tanıklıklarını anlatıyor” başlıklı oturumlarla devam ediyor.

https://www.vtunnel.com/index.php/1010110A/d88291e57ff398ae32dc1ed764435f8a0ac60037e795bfe15a9e0d95bc5afa63a9793855b5e96ff3063fac97b5ca1651d58b1ace0894a62b57c824659851b9a001c45d20f0d6e95039f20f55d264c838864d42855da12b835718705

**

‘Ordu hem bir zor hem de ideolojik aygıttır’

Uluslararası Vicdani Ret Sempozyumu’nda konuşan Yrd. Doç. Dr. Turan ordunun hem zor, hem de bir ideolojik aygıt olduğunu belirtti, “Devlet bireyi emirlerle yönlendirir. Kışla, ideolojinin kültürel mekana dönüştüğü yerdir” dedi.


Etkin Haber Ajansı / 05 Eylül 2015 Cumartesi, 15:59
İSTANBUL- Vicdani Ret Derneği’nin Cezayir Toplantı Salonu’nda düzenlediği Uluslararası Vicdani Ret Sempozyumu’nun ikinci oturumu “Zorunlu Askerlik: ‘Erk’eklik” başlıklı panel ile devam etti.

Vicdani Ret Derneği Eş Başkanı Gökhan Soysal’un modaretörlüğünü yaptığı panele konuşmacı olarak Bilgi Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Ömer Turan, “Erkek millet asker millet” kitabının yazarı akademisyen Nurseli Yeşim Sünbüloğlu ve gazeteci yazar Tanıl Bora katıldı.

Yrd. Doç. Dr. Turan yaptığı konuşmada “zorunlu askerlik ideoloji ve militarist kültür” üzerinde durdu, ordunun hem bir zor hem de bir ideolojik aygıt olduğunu belirtti. Turan, “Devlet bireyi emirlerle yönlendirir ve hiyarerşi mekanı olarak kışlayı geniş bir kültüre sahip kılar. Kışla, ideolojinin kültürel mekana dönüştüğü yerdir” dedi. Turan, askeri alanlarda yer alan milliyetçi semboller ve askerliğin ilk haftalarında verilen eğitimlerin kışlaların ideolojik yer olduğunun göstergesi olduğunu belirtti.

Turan, zorunlu askerlik uygulaması ve ordunun toplumda silahı normalleştirdiğini ve hiyerarşinin gerekli olduğuna ilişkin bir izlenim yarattığını kaydetti. Turan şöyle konuştu: “Silah namustur söylemi, hiyerarşinin üstünlüğünü gösteriyor. Askeriye toplumsal cinsiyet eşitsizliği doğurur. Askerliğin kendisi erkektir.”

‘MİLİTARİST DİL CİNSİYET TEMELİNDE EŞİTSİZLİK OLUŞTURUR’

Yazar Sünbüloğlu da militarist dil ve pratiklerle cinsiyet kurgularını ele aldı. Sünbüloğlu, militarist dilin cinsiyet temelinde eşitsizlik oluşturduğunu kaydetti. Savaşın yoğun olduğu dönemlerde halkın refleksinin değiştirildiğine dikkat çeken Sünbüloğlu, ırkçı duygular yaratıldığını söyledi, futbolcuların gol attıklarında asker selamı vererek kutlama yapmalarını örnek gösterdi. Sünbüloğlu, “Bu hareketler savaş hali döneminde bir refleks olarak doğurulmuştur” dedi.

Zorunlu askerliğin ulus-devlet ile ilişkili olduğunu kaydeden Sünbüloğlu, “Devletler, savaşa katılmanın erkeklik için kahramanlık unsuru olarak görülmesini sağlıyor. Erkeklikle militarizm arasındaki bağlar güçlü tutuluyor” dedi. Militarizmin kitleler üzerinde meşruyetini sağlamak için orduyu bir araç olarak kullandığını kaydeden Sünbüloğlu, zorunlu askerliğin yetişkinliğe geçen kişilerin toplumsal hiyerarşideki yerini gösterdiğini belirtti.

‘ORDU MİLLİYETÇİLİĞİN ÖZCÜ YANINI TEMSİL EDER’

Yazar Bora ise “milliyetçilik, militarizm ve ordu” üzerine sunum gerçekleştirdi. Türkiye’deki ordu ile milliyetçilik arasında büyük bir bağ olduğunu dikkat çeken Bora, ordunun ırka dayalı bir milliyetçilik sergilediğini dile getirdi. Bora, “Ordular, ulus devletin kurucusu olma görevini taşıdığını düşünerek kendini meşrulaştırıyor. Yurttaş temelli milliyetçilik ve kan fedakarlığına bağlı özcü milliyetçilik yaratır. Ordu milliyetçiliğin özcü yanını temsil eder” dedi.

Bütün askeri marşların ırkçı söylemlerle dolu olduğunu kaydeden Bora şu ifadeleri kullandı: “Askerliğin günlük dilinde Türklüğün üstün millet olduğunu dile getiren dil hakimdir. Milliyetçiliğin nasıl tanımlanması gerektiğini ordu üstlenir. Militarizm deyince askeri ideolojinin hayatın her alanına yayıldığını görüyoruz. Ordu ve askeriye kendisini milli kimliğin taşıyıcısı olarak görüyor. Askerlik yapmış insanlar Türklüğü içselleştirmiş ve ölümü dahi göze aldığı için kendisini herhangi bir vatandaştan daha Türk görür.”

Uluslararası Vicdani Ret Sempozyumu “Kurşun asker olmayı reddeden anti-kahramanlar: vicdani retçiler tanıklıklarını anlatıyor” başlıklı oturum ile devam ediyor.

https://www.vtunnel.com/index.php/1010110A/434f7ca225a041fe88112153b0a404ec05ead4932de29c6b0ba54941de0dfdbf0ccf92ca40882d27fe403c08fceef55385a19ccd481d2bb993af37f105bcf0ea93fa4b94c6ee5245fe7d347ef5398beb928e6cf5d30501a418952

**

‘Polen’in aramızda olmaması vicdani reddimizin nedenidir’

**

Vicdani retçiler, deneyimlerini paylaştı

İSTANBUL – ANF /ANF 2015-09-05 17:05:06
Vicdani retçiler, Uluslararası Vicdani Ret Sempozyumu’nda deneyimlerini paylaştı. Sempozyumda konuşan 15 yaşında vicdani reddini açıklayan İlyada Erkuş, “Ben de Ceylan’la aynı yaştayım. Devlet genç, yaşlı, çocuk demeden herkesi katlediyor. Ve ben de üniforma giymek istemedim ve vicdani reddimi açıkladım. Bu savaşın bir parçası olursam çocukların ölümünü görecektim ve buna karşı çıktım” dedi.

İstanbul Beyoğlu Cezayir Toplantı Salonu’ da düzenlenen Uluslararası Vicdani Ret Sempozyumu’nun ilk gününün son oturumunda vicdani retçiler, “Kurşun asker olmayı reddeden anti kahramanlar” başlığında tanıklıklarını anlattı. Moderatörlüğünü vicdani retçi Ercan Aktaş’ın yaptığı oturumunda vicdani retçiler Halil Savda, Mehmet Tarhan, İlyada Erkuş ve Mercan Doğan tanıklıklarını anlattı.

Vicdani ret sürecini anlatan Halil Savda, Cizre’de küçük bir köyde büyüdüğünü, orada temel iki bilgi edindiğini ve bu iki bilginin hayatını değiştirdiğini söyledi. Savda süreci şöyle anlattı : “Köyde evimizin önündeki askeriye de ‘Her Türk asker doğar’ sloganı atarak asker talim yapardı. Ben de henüz o yaşlarda Türkçeyi bilmiyordum. Orada ‘Her Türk asker doğarsa biz de Türküz ve askeriz’ diye düşündüm. Ama ne asker kıyafetimiz ne de silahımız vardı. Anneme neden bunlar biz de yok deyince annem bana gülüp ‘Hepimiz çıplak doğduk’ dedi. Benim hayatımı değiştiren olaylardan birisi buydu. Türkiye’de Kürt olmaktan kaynaklı birçok baskı gördük. Sömürgecilik uygulamasının mağdurları olduk. Bugün de Cizre’de Hakkari’de yaşanan ciddi bir sömürgecilik uygulamasıdır. Benim vicdani retçi olmamın sebebi de Kürt olmamdan kaynaklı üzerimde uygulanan sömürgeci hukuku ve buna hayır deyişimdir.”

Vicdani Retçi Mehmet Tarhan, konuşmasına Suruç katliamında yaşamını yitiren vicdani retçiler Polen Ünlü ve Alper Sapan’ı anarak başladı. Vicdani reddini açıkladığı dönemin ateşkes dönemi olduğunu dile getiren Tarhan, bir LGBTİ aktivisti olarak Afganistan’a müdahale sırasında “Bizi eksik yazın” diyerek vicdani reddini açıkladığını ve 2005 yılında cezaevine girdiğini söyledi. Tarhan, “Vicdani ret meselesini konuşurken evrensel ve liberal tanımlar yerine içinde bulunduğumuz koşullar içinden tartışmak gerekir. İki yolumuz var vicdani retti ya uluslararası sözleşmelerde tanımlanan bir hak olarak tanımlarız ya da vicdani retti salt bir siyasi araç olarak görüp işlevli olarak bir demokrasi aracı olarak kullanacağız. Bunu nasıl yapacağız?” dedi.

Vicdani retçi Mehmet Ali Başaran, 28 Şubat 2013’de vicdani reddini açıkladığını söyledi. İslami kimliği nedeniyle vicdani reddini açıkladığını ve kendisini Müslüman olarak tanımladığını dile getiren Başaran, “Bir Müslüman’a böyle bir devlette askerlik yapması tezattır” dedi.

15 yaşında vicdani reddini açıklayan ve en genç vicdani ret açıklamasını yapan İlyada Erkuş ise devlet tarafından katledilen Ceylan Önkol’un annesinin konuşmasının kendisini çok etkilediğini belirterek, “Ben de Ceylan’la aynı yaştayım. Devlet genç yaşlı çocuk demeden herkesi katlediyor. Ve ben de üniforma giymek istemedim ve vicdani reddimi açıkladım. Bu savaşın bir parçası olursan çocukların hep ölümünü göreceksin ve buna karşı çıktım” dedi.

Kadın vicdani retçi Mecan Doğan da Polen Ünlü’yü anarak “Onun bu gün aramızda olmayışı bile neden vicdani retçi olmamızın kanıtı. Kadınlar savaşın tam da ortasında. Bu savaşlarda sadece erkekler değil kadınlar da katlediliyor. Erk kültürünün baskısını yaşamımızın her alanında hissediyoruz. Militarizm yaşamın her alanında var olan ve her gün üretilen bir şey. Kadınların vicdani reddini açıklaması sadece askerlik kurumuna değil militarizme karşı duruştur” diye konuştu.

Sempozyumun ikinci günü, farklı coğrafyalarda zorunlu askerlik uygulaması ve savaş, savaş coğrafyalarında direniş, özsavunma ve vicdani ret konuları, Türkiye ve dünyadan vicdani retçiler tarafından tartışılacak. Ardından saat 16.00’da Galatasaray Meydanı’nda toplu vicdani ret açıklaması yapılacak.

ANF
http://www.bestanuce.info/207182/vicdani-retciler-deneyimlerini-paylasti&dil=tr

PAYLAŞ.
VicdaniRet.org