25 Senedir “Halkı Askerlikten Soğutuyorlar” – Elif İnce

90’lar boyunca en az 10 erkek vicdani reddini ilan ederek askere, orduya ve militarizme karşı çıktı. Kadınların da katılımıyla bugün retçilerin sayısı 400’e yaklaştı. İlk ret ilanının üzerinden 25 sene geçti ama Türkiye hala vicdani reddi tanımıyor.

90’LARIN HAK MÜCADELELERİ/ ELİF İNCE

Vicdani Ret: 25 Senedir “Halkı Askerlikten Soğutuyorlar”
90’lar boyunca en az 10 erkek vicdani reddini ilan ederek askere, orduya ve militarizme karşı çıktı. Kadınların da katılımıyla bugün retçilerin sayısı 400’e yaklaştı. İlk ret ilanının üzerinden 25 sene geçti ama Türkiye hala vicdani reddi tanımıyor.

Elif Ince İstanbul – BİA Haber Merkezi 11 Aralık 2014, Perşembe 00:01
“Beni zorla askere alabilirler. Saçlarımı kesip elbise giydirebilirler. Ama hiçbir zaman ‘Emredersiniz komutanım’ dedirtemezler…” (Tayfun Gönül)

Türkiye, ilk vicdani retçisi Tayfun Gönül ile 1990 senesinde Sokak Dergisi[1] aracılığıyla tanıştı. 7 Ocak’ta ‘Askerliğe Savaş Açan Adam’ manşetiyle çıkan dergi, o sırada 32 yaşında olan Gönül’ün “Beni zorla askere almaları vicdan özgürlüğünün ihlalidir” diyerek ‘Zorunlu Askerliğe Hayır’ kampanyası başlattığını duyurdu.

Vicdani ret bireyin ahlaki, dini, politik ve benzeri sebeplerle askerlik yapmayacağını kamusal olarak ilan etmesi anlamına geliyor.
Türkiye’de retçilerin arasında inançlı Müslümanlar ve ellerine silah almayı reddeden Yehova Şahitleri de var.
2004’ten beri kadınlar da “militarizm askerlikten ibaret değildir” diyerek vicdani retlerini ilan ediyor. Vicdani Ret Derneği’nin listesine göre Aralık 2014 itibariyle vicdani reddini ilan edenlerin sayısı 393.

Röportajda “Neden paralı askerlik yapmadın, üç ayda kurtaracaktın” sorusuna verdiği cevapta Gönül, doktor olduğu için “oldukça rahat” koşullarda askerlik yapabileceğini, ancak bunu “ahlaki” sebeplerden reddettiğini anlatıyordu.

Yaklaşık bir ay sonra Vedat Zencir de “Şiddet istemiyorum, emir almak-vermek istemiyorum” diyerek vicdani reddini yine Sokak Dergisi aracılığıyla duyurdu.

Sokak’ın ret haberlerini içeren üç sayısı eski Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 155. maddesine[2] aykırı olarak “Halkı askerlikten soğuttukları, milli hisleri zayıflattıkları” gerekçesiyle Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) savcılığınca toplatıldı. Gönül ve Zencir de aynı sebepten yargılandı.[3]

vr-sokak-dergisi-kampanya
OHAL yıllarında militarizme karşı çıkmışlardı

İlk vicdani retçilerin Doğu’da savaşın, faili meçhullerin, köy boşaltmaların ve Olağanüstü Hal (OHAL) yönetiminin yarattığı baskıların en ağır yaşandığı yıllarda ortaya çıkması tesadüf değildi. 90’lar boyunca en az 10 erkek vicdani reddini ilan ederek zorunlu askerliğin yanında şiddete, savaşa ve militarizme karşı çıktı. Türkiye’de köklü bir geçmişi olan tabuları sarsan ve şiddetsiz sivil itaatsizlik eylemleriyle farklı bir muhalefet tarzı oluşturan retçiler, işkenceyle, davalarla, hapis cezalarıyla yıldırılmaya çalışıldı. Retçileri desteklediğini beyan eden birçok kişi de “halkı askerlikten soğuttukları” gerekçesiyle yargılandı.

İlk vicdani ret deklarasyonundan ve Sokak’ın başlattığı kampanyanın üzerinden 25 sene geçti ama Türkiye hala vicdani reddi tanımıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) defalarca mahkum edilmesine ve Anayasa’da askerlik hizmetini zorunlu kılan bir madde bulunmamasına rağmen, birkaç yasa değişikliğiyle çözülebilecek bu mesele hala gündemimizde.[4]

vr-sokak-dergisi

Savaş Karşıtları Derneği

İlk vicdani retçiler Tayfun Gönül ve Vedat Zencir’in de dahil olduğu bir grup antimilitarist 1992’de İzmir’de Savaş Karşıtları Derneği’ni (SKD) kurdu.[5]

SKD’nin çatısı altında toplanan altı kişi, 16 Ocak 1993’te vicdani reddini ilan etti. Devlet bu ilk toplu reddi görmezden geldi, retçiler hukuki bir işleme maruz bırakılmadı.[6]

Zencir, bir radyo programında ‘‘Askere de gitmeyin, gerillaya da’’ dedikleri için o ana dek dayanışma içinde oldukları Kürt hareketinin tepkisini çektiklerini anlatıyor ve şöyle soruyor: “Herkes bir tarafgirlik içinde davranırsa, düşmanına karşı kendisini var ederse, savaş karşıtı düzlem nasıl olur?”[7]

1993’te İzmir’de SKD’nin organize ettiği uluslararası vicdani retçiler buluşmasında (ICOM) alınan karardan beri 15 Mayıs Vicdani Ret Günü olarak kutlanıyor.

1993 sonbaharında HBB televizyon kanalına röportaj veren SKD’den Aytek Özel ve Menderes Meletli ile birlikte program yapımcısı ve muhabiri de “halkı askerlikten soğuttukları” gerekçesiyle ilk kez bir askeri mahkemede yargılandı.

Bu olayın ardından TCK’nın “halkı askerlikten soğutma’’ maddesi askeri yargı kapsamına sokuldu, davalara Ankara’daki Genelkurmay Başkanlığı Askeri Mahkemesi bakmaya başladı. [8]

Osman Murat Ülke ve ‘sivil ölüm’
95 Eylül’de İSKD dernek başkanı Osman Murat Ülke, dernek binasında askerlik belgesini yakarak vicdani reddini açıklamıştı. Ülke 7 Ekim 1996’da “halkı askerlikten soğutma” suçundan tutuklanarak Kasım’da zorla askere alındı. İki yıllık süreç içinde sekiz farklı mahkumiyet kararıyla 701 gün cezaevinde kaldı.
Ülke’nin tutuklanması üzerine birçok dayanışma grubu oluştu. Ocak 1996’da İstanbul’da Antimilitarist İnisiyatif (AMİ) kuruldu, Uluslararası Savaş Karşıtları (WRI) gibi örgütlerle yurt dışında dayanışma ağları oluşturuldu. Almanya’da Türk ve Kürt vicdani retçiler toplu ret açıklamaları yaptı.[9] Ocak 1997’de vicdani retle ilgili AİHM’de Türkiye’ye karşı ilk davayı açan Ülke, bu davayı 5 Ocak 2006’da kazandı.

‘Alman Albay gözaltında notlarını yedi’

İzmir’den sonra İstanbul’da 1993’te bir Savaş Karşıtları Derneği kuruldu. İstanbul Savaş Karşıtları Derneği (İSKD), 17 Mayıs 1994’te Tabipler Odası’nda dört kişinin vicdani reddini açıkladığı bir basın toplantısı yaptı. Retçilerden Arif Hikmet İyidoğan, kendilerine destek vermek için Uluslararası Vicdani Retçiler Birliği’nden Alman bir temsilci ile bir barış örgütünde çalışan, Alman ordusundan emekli bir albayın da toplantıya katıldıklarını hatırlıyor.

İyidoğan, daha sonra peşlerinde sivil polislerle protesto metinlerini yollamak için postaneye gittiklerini ve çıkışta gözaltına alındıklarını anlatıyor:

“Postane polis ablukasındaydı, çıkar çıkmaz hepimizi gözaltına aldılar. Gözaltındayken Emekli Alman albay gözümün önünde toplantı notlarını çiğneyip yuttu. Almanları bir gün sonra sınır dışı ettiler, beni de 15 gün Bayrampaşa Cezaevi’nde tuttular. Dernek mühürlendi, bir daha açmamıza da izin verilmedi.”

Askeri mahkemeye sevk edilen İyidoğan, ret açıklamasından açılan davadan beraat etmesine rağmen Özgür Ülke gazetesine[10] verdiği “Anneler çocuklarını askere göndermesin” beyanından dolayı altı ay hapis cezası aldı.

İyidoğan, askeri mahkemedeki ilk duruşmasında, “Tek tip elbise giymek istemiyorum” diyerek cezaevinde giymek zorunda bırakıldığı askeri kıyafetleri çıkarttığını anlatıyor: “Evdeki alışkanlık gereği üniformayı katlayıp bir kenara koydum, sonra çok dalga geçtiler benimle. Meğer çoğu retçi üniformayı çıkartıp hakimin yüzüne atıyormuş.”

Bu eyleminden dolayı bir hafta boyunca hücre hapsinde tutulan İyidoğan, toplam dört ay boyunca Mamak Askeri Cezaevi’nde kaldı.

Pasaport da yok ehliyet de

Vicdani retçiler hakkında çıkan haberler çoğunlukla Ülke’nin başına geldiği gibi “emre itaatsizlikte ısrar”dan tekrar tekrar yargılanıp cezalandırılma ve sonu gözükmeyen bir ceza döngüsüne maruz bırakılma durumuna dikkat çekiyor.

Ancak vicdani retçiler çok farklı muamelelerle de karşı karşıya kalabiliyor. Devlet ve ordu kimi zaman kamuoyunda tepki yaratmamak için retçileri ‘görmemiş gibi’ yapabiliyor, askerlik çağına gelenlerin maruz kaldığı rutin arama prosedürleri retçiler için işletilmeyebiliyor.[11]

Bu hayat boyu ‘firari’ yaşadıkları gerçeğini değiştirmiyor; işe giremiyor, pasaport alamıyor, seyahate çıkamıyor, ehliyet alamıyor, banka hesabı açamıyor, evlenemiyor, elektrik faturası bile ödeyemiyorlar.

‘Bir gün süreç başlayacak’ endişesi

1994’ten sonra bir daha hukuki bir işlemle karşılaşmasa da İyidoğan, her an tutuklanabileceği ve cezaevine girebileceği endişesiyle yaşamanın kolay olmadığını anlatarak “Bir gün süreç başlayacak düşüncesi vicdani retçilerin en büyük gerginlik noktalarından birisi” diyor.

O günden bugüne yasalarda hiçbir değişiklik yapılmamasını eleştiren İyidoğan, “Gezmeyi falan bıraktım, iş gereği bile seyahat edemiyorum. Bilgisayar sektöründeyim, ürün ithal etmek için Çin’e gitmek istedim ama yapamıyorum” diyor. Daha önce askerliğini yapmadığı gerekçesiyle işten atılmışlığı da var, şimdi kendi işinde çalışıyor.

Pratik sıkıntıların yanında işin bir de psikolojik boyutu var. İyidoğan, yola çöp atan birisini gördüğünde bile “olay çıkar” endişesiyle müdahale etmediğini, kolluk kuvvetleriyle karşı karşıya gelebileceği her türlü durumdan uzak durmaya çalıştığını anlatıyor, “Bazen bir şeylere kaşrı çıkmak gerektiğinde çıkamadığımı hissediyorum” diyor.

Her şeye rağmen vicdani reddin daha görünür ve bilinir olduğunu anlatan İyidoğan, artık vicdani ret konusu geçtiğinde “o da ne” sorusuyla eskisi kadar sık karşılaşmadığını belirtiyor. (Eİ/HK)

vr-sokak-dergisi1

[1] Tuğrul Eryılmaz’ın yayın yönetmenliğini yaptığı Sokak, kadın ve LGBTİ’lere yönelik hak ihlallerini sıklıkla gündeme getiren, gündeme özgürlükler açısından bakan, zorunlu askerliğin yanında ülkenin doğusunda giderek yoğunlaşan savaşı da eleştiren bir yayındı.

[2] Eski TCK 155. maddesi, “halkı askerlik hizmetinden soğutmak” ve “umuma açık yerde” bu konuda görüş bildirmeyi suç sayıyor ve bu suçlar için hapis ve para cezası öngörüyordu. 2005’te yürürlüğe giren yeni TCK’da bu suç 318. madde içinde düzenlendi: “Halkı, askerlik hizmetinden soğutacak etkinlikte teşvik veya telkinde bulunanlara veya propaganda yapanlara altı aydan iki yıla kadar hapis cezası verilir.” 2013’te, 4.Yargı Reformu Paketi kapsamında bu madde yeniden düzenlendi, aynı ceza bu sefer “askerlik hizmetini yapanları firara sevk edecek veya askerlik hizmetine katılacak olanları bu hizmeti yapmaktan vazgeçirecek şekilde teşvik veya telkinde bulunanlar” için ögörülüyordu.

[3] Zencir bu davadan beraat ettiğini, Gönül’e verilen üç ay hapis cezasının da para cezasına çevrildiğini ve bunun da ertelendiğini söylüyor.

[4] Anayasa’nın 72. maddesi, “Vatan hizmeti her Türk’ün hakkı ve ödevidir. Bu hizmetin Silahlı Kuvvetler’de veya kamu kesiminde ne şekilde yerine getirileceği veya getirilmiş sayılacağı kanunla düzenlenir” diyor, yani sivil kamu hizmetine açık kapı bırakıyor. Fakat ilkesel olarak kamu hizmeti dahil militarizme hizmet edecek her şeyi reddeden ‘total retçi’ler de var.

[5] Ekim 93’te kapatılan dernek, Şubat 94’te daha kalabalık bir grup tarafından İzmir Savaş Karşıtları Derneği (İSKD) adıyla yeniden kuruldu.

[6] Barış ESMER (2012), Türkiye’de ve Dünyada Vicdani Ret, Propaganda Yayınları, s.138.

[7] Pınar ÖĞÜNÇ (2013), Asker Doğmayanlar, Hrant Dink Vakfı Yayınları, s.45.

[8] Özgür Heval ÇINAR ve Coşkun ÜSTERCİ, age, s.220.

[9] Özgür Heval ÇINAR ve Coşkun ÜSTERCİ, age, s.222.

[10] Özgür Ülke, 14 Nisan 1994’te kapatılan Özgür Gündem gazetesinin yerine açılmıştı.

[11] Özgür Heval ÇINAR ve Coşkun ÜSTERCİ, age, s.227.

http://www.bianet.org/bianet/vicdani-ret/160695-vicdani-ret-25-senedir-halki-askerlikten-sogutuyorlar

**

90’LARIN HAK MÜCADELELERİ

Yıl 1990: Vedat Zencir’in Vicdani Ret Açıklaması

“Ben şiddetten ve tahakkümden arınmış bir in­sanlık için önce insanın kendisinin bütün silahlarını indirmesi gerektiğini düşünüyo­rum.”

İstanbul – BİA Haber Merkezi 11 Aralık 2014, Perşembe 00:01
Sokak Dergisi’nin 21 Ocak 1990 tarihinde çıkan sayısında başlattığı “Zorunlu Askerliğe Hayır Kampanyası”, “Öldürmeyin Sevişin” manşetiyle duyuruldu. Dergi 7 ocak sayısında ilk vicdani redci Tayfun Gönül’ün devleti mahkemeye vereceği haberini “”Askerliğe Savaş Açan Adam” başlığıyla kapaktan duyurmuştu. Vedat Zencir ise 11 Şubat 1990’da çıkan sayıdaki mektubuyla ikinci vicdani retçi oldu.

90’ların Hak Mücadelelerinin önemli hareketlerinden birinin başlangıç metinlerinden biri olan bu açıklamayı yayınlıyoruz.

* * *

“Zorunlu Askerliğe Hayır” kampanyasını istanbul’da başlatan Tayfun Gönül’ün ardından, İzmirli Vedat Zencir de askerlik yapmayacağını açıkladı
vr-vedat-zencir
‘Ben Vedat Zencir. Şiddeti, emir alıp emir vermeyi yaşantıma almamaya niyetli ve kararlı olan bir insanım. Yaşantımı bir takım ahlaki ilkeler doğrultusunda götür­meye özen gösteriyorum. Bunun için yaşam anlayışımla çelişecek kurum, kuruluş ve iş­lerde bulunmuyorum. 20 yaşımdan beri, kendimi ne zaman askere alınmış düşün­sem veya bunun rüyasını görsem mide krampları geçiriyorum. Emir almak, vermek benim kişiliğimle, duygularımla hiç ama hiç bağdaşmayan bir şey. Hele kendimi tanımadığım insanları öldürmeye hazır düşünmek-bu hiçbir şekilde kabul edemeye­ceğim bir durum.

Bunlar meselenin duygusal yönü. Ben şiddetten ve tahakkümden arınmış bir in­sanlık için önce insanın kendisinin bütün silahlarını indirmesi gerektiğini düşünüyo­rum. Bunun için hiçbir zorunluluğa, gele­cek güvencelerine, ne yapayım herkes be­nim gibi değillere sığınmamak gerektiğine inanıyorum.

İnsan benim için dinsel boyutta kutsal bir yaratık değil, fakat ben insana tanrısal bir yükleme yapmadan her insanın yaşamını en az kendim kadar kutsal buluyorum. Bu yüzden de gerekçesi ne olursa olsun, öldür­meye yönelik herhangi bir yapı içinde bulu­namam.

Benim şu anda bildiğim kendimi savun­mak zorunda hissettiğim ne bir insan ne de bir toplum. Bu, devletlerin kendi araların­daki sorun. Benim sorunum değil.

Kendi değerlerim doğrultusunda yaşamak benim en doğal hakkım. Üstelik benim değerlerim gayet temel safiyane şeyler. Şiddet istemiyorum. Emir almak, vermek istemiyorum. Şimdi bunun dışında bir dav­ranışa zorlanmamı da doğrusu hiç aklım almıyor.

Şu anda devletle benim aramda gizli bir uzlaşma var. Her Türk vatandaşının belirli bir yaşa geldiğinde askerliğin hak ve görev olduğu bir anlaşma. Ben bu anlaşmayı be­nim en temel değerlerimle uyuşmadığı için tek taraflı bozuyorum. Ve iddia ediyorum ki, benim buna hakkım var. Çünkü istedi­ğim şey bir başkalarının yaşamını tehdit eden değil olanaklı kılan bir şey. Söyledi­ğim gibi ben herhangi bir kavgada taraf de­ğilim, hatta ben değerlerim uğruna dayak yemeye ölmeye hakkım olduğunu düşünüyorum. Devletin bu görevini reddedişimin karşılığında bana verdiği bir takım şeyler­den vazgeçmem gerekiyorsa ya da zorunluysa buna hazırım.’

http://www.bianet.org/bianet/vicdani-ret/160698-yil-1990-vedat-zencir-in-vicdani-ret-aciklamasi

**

90’LARIN HAK MÜCADELELERİ/ ELİF İNCE

2014: 400’e Yakın Retçi Var, Düzenleme Yok
90’larda sayıları bir düzineyi geçmiyordu, bugün ise 400’e yakın vicdani retçi var. AİHM mahkumiyetlerine rağmen Türkiye hala ret hakkını tanıyan yasal düzenlemeleri yapmıyor.

İlk vicdani ret deklarasyonunun üzerinden 25 sene geçti ama Türkiye hala vicdani reddi tanımıyor. Askerlik yapmak istemeyenler her sene ‘bedelli çıktı’ haberini bekliyor.

Geçtiğimiz hafta 2015 için 28 yaşından gün almış olanlara bedelli askerliğin önü açıldı. Ancak bu birçok yurttaş için son derece ağır bir ‘bedel’: 2015 için askerlik yapmamanın bedeli 18 bin lira. En son bedelli askerlik 2011’de 30 bin lira karşılığında çıkmış, fiyatın yüksekliği nedeniyle uygulamadan beklenenin çok altında bir sayıyla 70 bin kişi faydalanmıştı.

2011’de bedelli askerliğin çıkmasıyla ilgili bir açıklama yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, o dönem gündemde olan vicdani ret tartışmasına dair de “Vicdani ret olarak adlandırılan bir düzenleme hükümetimizin gündeminde asla olmamıştır. Askerlik bu milletin, bu topraklar için en kutsal vazifelerden biri olarak kabul edilmiştir. Biz askerliği Peygamber Ocağı olarak görmüşüz” demişti.

Ülke genelinde yüz binlerce asker kaçağı olduğu biliniyor. Erdoğan en son 2013’te “600 bin civarında kaçak var. Bu kişilerin yakalanıp teslim edilmesi lazım” demişti.

Ret gerekçeleri çeşitleniyor

vr-osman-murat-ulke1

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) defalarca mahkum edilmesine ve Anayasa’da askerlik hizmetini zorunlu kılan bir madde bulunmamasına rağmen, birkaç yasa değişikliğiyle çözülebilecek bu mesele hala gündemimizde.

Kanunda düzenleme yapılmasa da 2000’lerde hem vicdani retçilerin sayısı arttı, hem de retlerin ilan edilme gerekçe ve biçimleri de çeşitlenmeye başladı.

Vicdani Ret Derneği’nin listesine göre Aralık 2014 itibariyle vicdani reddini ilan edenlerin sayısı 393.

vr-mehmet-tarhan

2004’te İstanbul’da, ardından da İzmir ve Ankara’da düzenlenen ‘Militurizm Festivali’ ret hareketinin yaratıcı yansımalarından oldu. Bu ‘turistik’ gezilerde kamusal alanlardaki militarist anıt, sembol, kurum ve ritüellere eleştirel ve ironik ziyaretler yapıldı.

15 Mayıs 2004’teki Militurizm Festivali’nde ilk kez beş kadın vicdani reddini deklare etti.

Osman Murat Ülke 1996’da, Mehmet Tarhan 2001’de retlerini açıklarken eşcinselleri ‘hasta’ kabul ederek ‘çürük raporu’ almaya zorlayan TSK’yı eleştirmişlerdi.

2007’de Enver Aydemir, inancı dolayısıyla askerliği reddeden ilk Müslüman retçi oldu. Ret ilanında “TSK seçkinlerinin” İslami değerlere karşı düşmanca tavrını eleştiren Aydemir, kamuoyunda ‘imani retçi’ olarak biliniyor.

2000’lerin sonlarına doğru Kürt Vicdani Ret Hareketi başladı, özellikle 2010’dan beri Kürt retçiler toplu açıklamalarla barış taleplerini ortaya koyuyor.

2010’da, 15 yaşındayken askerlik yapmayacağını açıklayarak dünyanın en genç vicdani retçilerinden olan İlyada Erkuş gibi liseli retçilerin sayısı da gitgide artıyor.

vr-enver-aydemir

Kadın Retçiler: ‘Militarizm askeriyeden ibaret değil’

1990’ların başından beri ret mücadelesinin içinde son derece aktif olan kadınların 2004’ten itibaren vicdani retlerini açıklamaları hareket içinde dönüştürücü bir tartışma başlattı.

Vicdani Ret Derneği Eşbaşkanı Merve Arkun, 2014 Aralık itibariyle 112 kadın vicdani retçi olduğunu söyledi.

Retçi Ferda Ülker, 2005’te yaptığı açıklamasında vicdani ret hareketinin yalnızca zorunlu askerlik hizmetine karşı yürütülen bir mücadele olmadığını, militarist düşüncenin askeriyenin sınırları içinde kalmadığını, hayatın her alanında kadınlığı yok sayan ve aşağılayan bir “militer dünya” kurguladığını belirtmişti.

Türkiye AİHM’i dinlemiyor

Ocak 1997’de vicdani retle ilgili AİHM’de Türkiye’ye karşı ilk davayı açan Ülke, 5 Ocak 2006’da davayı kazandı. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) “işkence ve aşağılayıcı muamele” yasağını düzenleyen 3. maddesinin ihlal edildiğine karar veren AİHM, resmi evlilik yapamayan, çocuğunu nüfusuna kaydettiremeyen Ülke’nin kaçak yaşamak zorunda bırakılmasını “sivil ölüm” olarak tanımlamıştı.

2011’e kadar Türkiye’den gelen vicdani ret davalarını 3. madde kapsamında değerlendiren AİHM, ilk kez Yehova Şahidi Yunus Erçep’in davasında AİHS’in “düşünce, vicdan ve inanç hürriyetini” düzenleyen 9. maddesinin ihlal edildiğine karar verdi. Sonraki yıllarda AİHM, Mehmet Tarhan ve Halil Savda gibi birçok vicdani retçinin davasında da aynı maddeyi gerekçe göstererek Türkiye’yi mahkum etti.

Avrupa Konseyi, 47 üyesi arasında vatandaşlarına vicdani ret hakkı tanımamış iki ülkeden biri (diğeri Azerbaycan) olan Türkiye’ye senelerdir vicdani ret konusunda düzenleme yapması için çağrıda bulunuyor. AİHM’in kararlarının uygulanıp uygulanmadığını denetleyen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi de 2007’den beri Türkiye’yi bu konuda uyarıyor.

Komite en son Eylül 2011’de Türkiye’ye vicdani ret yasası düzenlemesi için üç ay süre vermişti. Ancak Aralık 2014 itibariyle hiçbir düzenleme yapılmış değil.

Son olarak Şubat 2014’te basında hükümetin “İnsan Hakları Eylem Planı” hazırlığında olduğu, bu plan kapsamında vicdani redde dair de düzenlemeler yapılacağı haberleri çıktı. Haberlere göre düzenleme, “askerlik hizmet süresini aşan (en az iki katı gibi) alternatifli kamu hizmeti” uygulaması getirecek. Bu düzenlemeler yapılırken “kamu vicdanını rahatsız etmeyen ve insanları askerlik hizmetinden soğutmayan formüller” bulunacağına da özellikle dikkat çekilmiş. (Eİ/HK)

http://www.bianet.org/bianet/vicdani-ret/160697-2014-400-e-yakin-retci-var-duzenleme-yok

PAYLAŞ.
VicdaniRet.org