Vicdani retçi Halil Savda BM’de konuştu: Türkiye’de vicdani ret hakkı yok ve baskı devam ediyor

‘Türkiye bağımsız bir devlettir’ deyip taraf olduğu sözleşmelerin ihlaline gözler kapatılmamalıdır. Zorbalar aynı gemide olduklarının farkındalar, o zaman bizler neden bunun farkında olmayalım?

Vicdani retçi Halil Savda’nın Cenevre’de, BM İnsan Hakları Konseyi’nde, “İnsan Hakları” konulu oturumda yapmış olduğu konuşma:

Hepinizi selamlıyorum.

Bugün burada adalet nosyonu üzerinde duracağım.

Türkiye’de konuşmak isteyen ancak kendilerine yapılan zulme itiraz etme imkanına sahip olamayan binlerce kadın ve erkek var.
Burada onlar adına konuşacağım.

Larnaka’dan buraya uçma hazırlıkları yaparken Türkiye’de iktidar seçkinlerinin Akit ismindeki televizyonunun “Gün Başlıyor” programı sunucusu ‘Efrin’de siviller katledilmiyor’ demek için canlı yayında tam olarak şöyle söylüyordu:
“Sivil öldürecek olsak Cihangir’den başlarız, Nişantaşı, Etiler dimi yani bir sürü hain var. Türkiye Büyük Millet Meclisi var.”

Neden Cihangir, Nişantaşı veya Etiler?
Çünkü orada seküler yaşayan ve iktidara muhalif kadın ve erkekler var.
Bu akıl iktidarın aklı.
Bunu diyen akıl selefi İslam’ın nefret hissiyatı ile doludur.
Bu akıl adil olabilir mi?

Neden ‘Türkiye Büyük Millet Meclisi var?’
AKP’nin ve etrafındaki milliyetçi çevreler, HDP’nin meclisteki varlığına tahammül edemiyorlar.
Neden?
Çünkü HDP iktidarın yok etmek istediği herşeyi temsil ediyor ve seküler, demokratik bir Türkiye için çaba gösteriyor.

Erdogan HDP’yi ve eski Eş Genel Başkanı Demirtaş’ı defalarca terörist olmak ile sucladı. ‘Enselerinde olacağız’ dedi. Nitekim her gün bazı Milletvekillerinin vekillikleri düşürülüyor.
Bu nedenle medyadaki troller Mecliste bulunan HDP’li milletvekillerini tehdit ederken rahatlar.
Rahat çünkü ona hesap soracak bir demokrasi ve yargılayacak bir mahkeme yok.

Türkiye’de yargı Erdoğan’ın oturduğu Beştepe’den yönetiliyor.
Nitekim dün CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu Adalet Bakanlığı’nın Nisan 2017’de mahkemelere gönderdiği bir kitapçığı kamuoyu ile paylaştı.
Kitapta en dikkat çekici ibare şu: ‘Terorle bağlantılı sanıkları tahliye etmeden önce HSYK’dan onay alın.’

Diyelim ki mahkeme heyeti birinin suçsuz olduğuna kanaat getirdi ve tahliye etmek istedi. HSK, ‘onu bırakın’ demedikçe mahkeme onu bırakamaz.
Bu kadar bağımlı bir yargıdan bahsediyoruz.

Nitekim hukuka dokunulduğu için bugünün Türkiyesi’nde insanlar özgürlüklerini yitirdiler ve yaşamak için bile sınır kapılarının önünde sıraya dizilmiş durumdalar. Cünkü Türkiye’de AKP denilen iktidarın vaat ettigi sadece itaat, cezaevi, ölüm ve işkencedir.

Ahmet Altan, Selahattin Demirtaş ve Yannis Vasilis gibi onbinlerce siyasetçi, gazeteci ve hak savunucusu itaat etmeyi reddettikleri için cezaevindeler.

Adalet tanrıçası Olympos’ta otursa da adalet oradan bahşedilmez; onu burada arıyoruz; onu Diyarbakır, Cizre ve İstanbul sokaklarında arıyoruz.

Avrupa hukuk konusunda yol kat ederken yıllardır AB’nin kapısında kuyruğa giren Turkiye’de hukuk çirkin ve iticidir.

Bu hususta sizinle birkaç örnek paylaşmak istiyorum.

Yannis Vasilis 22 Nisan 2017’den bu yana tutuklu.
Neden?
Şırnak ağır Ceza Mahkemesi Yannis Vasilis’i “Cumhurbaşkanına hakaret, kanunlara uymamaya teşvik, halkı askerlikten soğutmak ve örgüt propagandası” yapmak ile suçluyor.
Bu iddia doğru mu?
Hayır.
Neden iddialar doğru değil?
Çünkü Yannis’i yıllardır tanıyorum ve kendisi demokrasiye inanıyor. Uzun süredir Kurt sorununun demokratik barışçıl yollardan çözümü için çaba gösteriyor.
2012 yılında silahların susması için 50 gün yürüdüğüm Barış Yürüyüşü’nde benimle birlikte yürüdü. Yannis, yıllardır Türkiye’de toplum ve devletin kendi ile yüzleşmesi için çaba gösteriyor.

Bir demokraside adalet talep etmek ve eleştiri yapmak hapis ile cezalandırılır mı?
Cezalandırılmaz lakin Türkiye gibi giderek diktatörlüğe evrilen geri bir demokraside Yannis aylardır hapiste; Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak müebbet hapis ile cezalandırıldı.

Anayasa Mahkemesi Mehmet Altan’ın tutuklu yargılanmasını hak ihlali olarak gördü ve ‘bırakılsın’ dedi. Ancak İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi’nin kararını yok saydı. Bununla da kalmadı yüksek mahkemeyi suçladı; ‘yetki gaspı yaptın ve ben bu kararını tanımıyorum’ dedi.

Vicdani retçi Yavuz Atan’ın banka hesabı 22 Şubat 2018’de bloke edildi ve haciz yolu ile hesabındaki paraya el konuldu.
Neden?
Askerlik yapmayı reddettiği ve savaşa karşı çıktığı için… Aslında kanun idari para cezalarında ‘haciz ve el koymaya’ izin vermiyor.
Lakin işte pratik böyle değil.

Hükümet ve ona hizmet eden yargı sosyal medyada BARIŞ demeyi suç saymaktadır.

Vicdani Red hakkı yok ve baskı devam ediyor.
Askerlik yapmayı reddettiğim için 17 ay askeri cezaevinde kaldım.
Bunu AİHM’e götürdüm.
AİHM, başvuruyu haklı buldu ve 2011’de Türkiye’yi AİHS’nin 3, 6 ve 9’uncu maddelerini ihlal ettiği için mahkum etti.
Türkiye başka birçok davada olduğu gibi para cezasını ödedi lakin hak ihlaline neden olan kanunu değiştirmedi.
Yasal mevzuatını korudu.
Mahkeme kararlarını takip edip uygulamasından sorumlu olan Avrupa Konseyi Türkiye’ye ciddi bir baskı yapmıyor ve yaptırıma gitmiyor.
BM İnsan Hakları Konseyi Türkiye’nin bu uygulamaları nedeniyle kendisine ciddi bir tavır almadı.

Tavırsızlık Türkiye’yi cesaretlendiriyor.
Bu cesaret ile yeni hak ihlalleri yapıyor.

AKP Hükümeti Efrîn’de işgal harekatına karşı çıkan herkesi ‘vatan haini’ ilan etti ve karşı çıkanları cezaevine atıyor.

Adalet mücadelesinin sınırı ve milliyeti yoktur. Ancak bu militaristler ve zorbalar için de geçerlidir.
2006 yılında İsrail’de hak mağduriyetine maruz kalan iki vicdani retçi ile dayanışmak için Savaş Karşıtları adına İstanbul’da basın açıklaması yaptım. Açıklamada Lübnan saldırısı ve kuşatmasına katılmak istemedikleri için silah kullanmayı reddeden iki vicdani retçinin baskı görmesini ve cezaevine atılmasını kabul etmediğimizi ve İsrail hükümetinin bu yargılamadan vazgeçmesini istedik. Yine Lübnan kuşatması üzerinden Türkiye’de AKP’nin yükselttiği antisemitizmi kabul edilemez bulduğumuzu söyledik. Ayrıca “Herkesi askerliği reddetmeye çağırıyoruz” dedik.
Türk yargısı bu açıklamamızı ‘halkı askerlikten soğutma suçu’ kapsamında değerlendirdi ve bana 5 ay hapis cezası verdi.
2012’de Ağrı’nın Doğubeyazıt ilçesinde kaldığım otel bir sabah vakti polisler tarafından basıldı ve tutuklandım; tam olarak 50 gün hapis yattım.

Savaş karşıtları ve hak savunucuları için sınır olmadığı gibi militaristler, zorbalar ve savaş isteyenler için de bir sınır yoktur.

AKP Hükümeti Cizre’de 72 gün süren sokağa çıkma yasaklarında katliam yaptı ve bir dizi hak ihlali yaptı. Oldürülenlerin bazılarının mezarı yok, kimisi kimsesizler mezarlığında kimliksiz yatıyor.

Sokağa çıkma yasağının kaldırıldığı gün Cizre’ye gittim. Tablo çok ağırdı.
2016 Mart ayında bir gazeteciye mülakat verdim ve orada ‘devlet Cizre’de terör uyguladı ve yaşanan yıkımın sorumlusu devlettir. Devlet yıktığı evleri TOKİ eliyle yaparken kar hesabı yapıyor ve buradan bir rant yaratıyor’ dedim.

Mart 2016’da yapmış olduğum bu açıklama nedeniyle Mayıs 2017’de bir soruşturma dosyası açıldı ve 30 Mayıs günü evimde jandarma tarafından arama yapıldı. Cizre savcılığı arama kararında beni yakalamak için ev aramasına izin verdiğini söylüyor. Lakin arama kararından tam olarak iki ay sonra Temmuz ayında hakkımda yakalama kararı çıkartıldı. Maalesef ki Türkiye yargısı benim gibi bir çok örnekte olduğu gibi önce yakalıyor sonra yakalama kararı çıkartıyor.

‘Türkiye bağımsız bir devlettir’ deyip taraf olduğu sözleşmelerin ihlaline gözler kapatılmamalıdır.
Zorbalar aynı gemide olduklarının farkındalar, o zaman bizler neden bunun farkında olmayalım?
Özgür dünyanın birey ve toplulukları olarak demokrasi, eşitlik, adalet ve barış gibi temel değerler etrafında buluşmak hepimizin görevidir.

Son olarak Vicdani Redçi Nuri Sılay’in size iletmemi istediği mesajını okumak istiyorum:
“Hak talep edilen dava, “vicdani red hak olmalıdır’ talebiyle Kıbrıs Yüksek İdare Mahkemesine açtığım dava ‘zemin var mı?’ değerlendirmesi gerekçesi ile süresiz ertelendi. Davalı olan devlet olayı sürüncemede bırakmak istedi. AB vatandaşıyım ve kendi ülkemde askere alınma riskini almadan özgürce her noktasına gidemiyorum. Türkiye’nin alt yönetimi olan bu yapı temel insan haklarını gasp ediyor.”
Nuri Sılay “KKTC (Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti)” vatandaşı. Çocukluğu orada geçti ve ailesi orada yaşıyor. Vicdani retçi olduğundan tam olarak dört yıldır KKTC’ye gidemiyor.

Adaletin terazisi ağırdır, kaldırılması zordur lakin yeri sağlamdır.
Hakikat keyfilige ve zorbalığa ağır basacaktır.

Özgürlük ve adalet kazanacaktır.

Bu programı hazırlayan IFOR’a ve sevgili Zaira ile Derek’e çok teşekkür ediyorum.

Hepinizi tekrardan selamlıyorum.

Kaynak: https://www.facebook.com/halil.savda/posts/10212468216008660

**

Adalet Olympos’tan gelmez – Halil Savda / Yeni Özgür Politika

PAYLAŞ.
VicdaniRet.org