Vicdani retçi Özgüner’e “yoklama kaçağı” olduğu gerekçesiyle 1486 TL ceza

“İkinci para cezamı da aldım. Ödemeyeceğim, yine itiraz edeceğim. Ceza ile hakkımızı kullanmamızı engellemek istiyorlar. Vicdanî ret haktır! Bu cezayı da ödemiyor, herkesi vicdanî ret açıklamaya çağırıyorum. Vicdanî ret haktır! “

Vicdani Retçi Özgüner’e 1486 TL Ceza

Vicdani retçi Burak Özgüner, “yoklama kaçağı” olduğu gerekçesiyle 1486 lira para cezasına çarptırıldı.

Ekin Karaca İstanbul – BİA Haber Merkezi 03 Kasım 2017, Cuma 16:36
Vicdani retçi Burak Özgüner, askerlik yoklaması yaptırmadığı gerekçesiyle 1486 TL para cezasına çarptırıldı.

Konya’ya bağlı Akören Kaymakamlığı tarafından 5 Ekim’de 1111 Sayılı Askerlik Kanunu’nun 86/2 maddesi uyarınca 1486 TL idari para cezasına çarptırılan Özgüner’e söz konusu ceza kararı 27 Ekim’de Milli Savunma Bakanlığı Askerlik Şubesi Başkanlığı’ndan tebliğ edildi.

Özgüner’e yapılan tebliğde 5326 Sayılı Kabahatler Kanunu gereğince tebligat tarihinden itibaren 15 gün içinde Sulh Ceza Mahkemesi’ne dava açabileceği ifade edildi.

Özgüner’e ayrıca sevk edildiği ilk askeri birliğe gecikmesizin katılması durumunda para cezasının yarı yarıya düşürüleceği de aktarıldı.

MSB’ye askerlikten muaf tutulma dilekçesi yazdı

Özgüner, Haziran 2017’de Milli Savunma Bakanlığı Asker Alma Daire Başkanlığı’na yazdığı vicdani retçi olması nedeniyle askerlikten muaf tutulma talebinde, Şırnak’ın Uludere ilçesinde 2015’te öldürülen katırlarla ilgili herhangi bir kovuşturma yapılmaması üstüne vicdani retçi olduğunu ifade etti.

Özgüner dilekçesinde ayrıca, askeriyede yaşanan hak ihlallerine, şüpheli asker ölümlerine, doğaya verilen zararlara da dikkat çekti.

Dilekçede Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın vicdani retle ilgili kararlarına da yer veren Özgüner, askerlikten muaf tutulma talebine henüz bir cevap alamadı.

Daha önce de ceza aldı

Özgüner, “yoklama kaçağı” olduğu belirtilerek Ağustos ayında da para cezasına çarptırıldı.

Ceza tebliğinde belirtildiği şekilde cezaya itiraz için Sulh Ceza Mahkemesi’ne dava açtığını belirten Özgüner, henüz bir sonuç alamadığını ifade etti.

“Hukuk imtiyazlı kullanılıyor”

bianet’e değerlendirmelerde bulunan Burak Özgüner, söz konusu cezaların son dönemde çok arttığına dikkat çekerek bürokrasideki hantallığın, söz konusu askeriye olduğunda ortadan kalktığını ifade ediyor ve ekliyor:

“Bu durum da bana hukukun imtiyazlı olarak kullanıldığını düşündürüyor.” (EKN)

Kaynak: Bianet

*****************

Özgüner’in Milli Savunma Bakanlığı Asker Alma Daire Başkanlığı’na yazdığı dilekçe:

KONU: Vicdanî retçi olmam nedeniyle askerlikten muaf tutulma talebim.

T.C.
MİLLİ SAVUNMA BAKANLIĞI
ASKER ALMA DAİRE BAŞKANLIĞI’NA,

BAŞVURUCU : Hamdi Burak ÖZGÜNER (T.C. Kimlik № ………………………)
ADRES : …………………………………………….

AÇIKLAMALAR:

Şırnak ili, Uludere ilçesinde, köylülerin kullanımında bulunan katırların, 2015 yılının muhtelif tarihlerinde ve önceki yıllarda Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) mensubu askerî personel tarafından kurşuna dizilerek öldürülmesi, kimi katırların ise ateşli silahlarla vurularak günler boyunca tıbbî yardımdan yoksun bir şekilde çaresizlik içerisinde bekletilmesi kamuoyu vicdanını yaralamış; hiçbir şeyden haberi olmayan, hiçbir olay ile ilgisi olmayan masum katırların kurşuna dizilerek katledilmesi birçok hayvan hakları aktivistini harekete geçirmiştir. Ben de bir hayvan hakları aktivisti olarak, masum katırların öldürülmesi olayına karışan askerî personelin tespit edilerek ulusal mevzuatımıza göre cezalandırılması konusunda hukukî girişimlerde bulundum; bu mezalimin sonlandırılması için bir dizi görüşmeler gerçekleştirdim. Katırların öldürülmesiyle ilgili olarak, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan muhabere yolu ile yaptığımız suç duyurusunda birçok katırı görev ve yetkisinde olmadığı hâlde, kanun ve nizama aykırı olduğunu bilerek öldüren ve yaralayan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin askerî personelinin, gerek suçu doğrudan işleyen gerekse emir ve talimat vererek suçun işlenmesini sağlayan kişilerin tamamının tespit edilmesini istedik. Suç duyurusunda; görevi kötüye kullanma, kamu görevinin usulsüz olarak üstlenilmesi, kişilerin malları üzerinden usulsüz tasarrufta bulunulması, kamu görevine ait araç ve gereçlerin suçta kullanılması suçlarından, olaya karışan askerî personelin cezalandırılması talep edilmişti. Ancak tüm girişimlerime rağmen, ulusal mevzuatımıza muhalefet eden ve masum katırları katleden askerî personel tespit edilememiş ve cezalandırılmamıştır. Konu, yazılı soru önergeleri ile TBMM gündemine de taşınmış, yine hiçbir sonuç alınamamıştır.

Tüm çaba, girişim ve devlet nezdindeki görüşmelerime rağmen ısrarla sürdürülen katır katliamlarına, bu neticesizlik ve cezasızlığa tepki olarak, İstanbul’daki Şiddetsizlik Merkezi’nde düzenlediğim basın toplantısı ile vicdanî reddimi açıkladım.

Öznesi ister insan isterse insan-dışı hayvan olsun, yaşam hakkı evrensel hukuk açısından en kutsal ve dokunulmaz haklardandır. Uludere’de masum katırların, asıl görevi oldukça açık olan askerî personelce katledilmesi ve daha önce de Youtube gibi video paylaşım sitelerinde, bir üst kademeli askerî personelin “Emniyet aç, atış serbest” şeklinde verdiği emir ile onlarca askerin, masum bir katırı defalarca kurşuna dizdiği videolar yayınlanmıştır. Bu videoda, gülüşmeler, askerler arasındaki şakalaşmalar, askerî personelin masum bir canlıya uyguladığı şiddetten, cinayetten açık bir şekilde zevk aldığını gösterir niteliktedir. Daha önce de yine Şırnak’ta Besta Piyade Hudut Karakolu’nda iki askerin, kışlaya sığınan bir sokak köpeğine acımasızca işkence ettiği de haklara duyarlı birçok insanın hafızasından asla silinmeyecektir. Yine Güneydoğu illerimizde, sokağa çıkma yasakları sırasında farklı türlerden sayısız hayvan, kasten ve çatışma koşulları nedeniyle yaşamsal ihtiyaçları karşılanamadığı için hayatını kaybetmiştir. İlaveten, “terörle mücadele” adı altında sürdürülen faaliyetlerde, orman yangınlarına sebep olunmuş, kentler tahrip edilmiş, yine sayısız “evcil” hayvan ve yaban hayvanının ölümüne ve telafisi mümkün olmayan bir ekolojik yıkıma sebep olunmuştur. Tüm bunların, TSK üniforması giyen askerlerce gerçekleştirilmesi ile TSK’nin kurumsal itibarı defalarca zedelenmiştir. Ayrıca, bu haksız fiiller askerî personel tarafından gerçekleştirilirken kahkahalarla, naralarla masum hayvanların kurşuna dizilmesi ise mantıkla, vicdanla, etik değerler dâhilinde açıklanabilecek durumlar değildir. Uludere’deki katır katliamına benzer olarak, ülkemizin yakın tarihinde, askerî personelin yine sayısız hayvan ölümüne sebep olduğu da birçok yazılı kaynakta sabittir.

Öte yandan, toplumumuzda büyük bir travma yaratan 15 Temmuz kanlı darbe girişimi süresince, emir-komuta zincirinde olan ve hiçbir şeyden habersiz bir şekilde, kendilerine ülkenin önemli stratejik noktalarını kontrol altına alma emri verilen erlere yönelik şiddet, linç görüntüleri vicdanı olan her insanı derinden yaralamış, darbe girişimi gecesinde bu erlere yönelik basında ve kamuoyunda yayılan spekülasyonlar aydınlatılmamış; darbe girişimine ilişkin olarak toplumda hâlâ birçok belirgin soru işareti bulunmaktadır.

Emir-komuta zinciri dâhilindeki askerlerce, hiçbir şeyle ilgisi bulunmayan masum hayvanların kurşuna dizilmesi, hayvanların günlerce tarifi mümkün olmayan acılara maruz bırakılması; hâlâ aydınlatılmamış bir darbe girişiminde toplumumuza alenen silah doğrultulması, insanların üstüne tank sürülmesi ve öldürülmesi, insanların beden dokunulmazlıklarına saldırılması, ister asker ister sivil olsun, insanların bu kadar kolay bir şekilde gözden çıkarılması kabul edilebilecek durumlar değildir.

Ayrıca, ülkemizdeki kışlalarda şüpheli asker ölümlerine dair yürütülen soruşturmaların akıbeti ve durumu da ortadadır, bu ölümlerin aydınlatılması için yürütülen soruşturmaların çoğu cezasızlıkla sonuçlanmakta veya kamuoyu vicdanını tatmin edici bir şekilde sonuçlanmamaktadır. Son bir ayda ise, gıda zehirlenmelerinden kaynaklı olarak, birçok asker tıbbî müdahale için hastanelere sevk edilmiştir. Ülkemizde neredeyse her gün cenaze ve yaralanma haberleri ile gündeme gelen ve her erkek T.C. vatandaşına zorunlu hâle getirilen askerlik, can güvenliğinin olmadığı, tıbbî yardıma muhtaç hâle gelinen, fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalınan, askerlerin oldukça güvenliksiz yerlere sürüldüğü ortamlarda gerçekleşmektedir.

Tüm bunlardan bağımsız olarak, 2 Mayıs 2017 tarihinde ise, Aydın ilinde, Orman Bölge Müdürlüğü’nün işlettiği Tavşanburnu Tabiat Parkı’na kamp yapmak amacı ile gittiğimde, kamp yerine giriş yaptıktan kısa bir süre sonra polis ekipleri kampa gelmiş, “yoklama kaçağı” olduğumu belirtmiş, bu nedenle şahsıma bir takım yaptırımların uygulanabileceğini bildiren belgeyi tebliğ etmiştir. Bu tutanağı, “vicdanî retçiyim” şeklinde şerh düşerek, tutanağı tebellüğ eden polis memurlarıyla imza altına aldık.

Tarafıma tebliğ edilen bu belgenin ardından, Başkanlığınıza bildirim yapma zorunluluğu hâsıl olmuştur.

HUKUKÎ DAYANAK:

Bilindiği üzere Askerlik Kanunu’nun 1. maddesi düzenlemesine göre “Türkiye Cumhuriyeti tebaası olan her erkek, … askerlik yapmağa mecburdur”. Ancak söz konusu yasa maddesi hem Anayasa’ya ve hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin imzalamış bulunduğu uluslararası sözleşmelerle çatışma halindedir. Zira din ve vicdan özgürlüğü; kişilerin dinî ve ya vicdanî nedenlerle öldürücü güç kullanma ve savaşmayı öğrenmeyi içeren askerlik yükümlülüğünü reddetme hakkını da içermektedir.

T.C. Anayasası’nın 2. maddesi:
“Türkiye Cumhuriyeti… insan haklarına saygılı … demokratik … bir hukuk Devletidir.”

T.C. Anayasası’nın 24. maddesi:
“(1) Herkes din ve inanç hürriyetine sahiptir. Bu hak, tek başına veya topluca, alenen veya özel olarak ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapmak suretiyle dinini veya inancını açıklama ve bunları değiştirebilme hürriyetini de içerir.
(2) Kimse ibadete, dinî ayin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve düşüncelerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç, düşünce ve kanaatlerinden ve bunları değiştirmekten dolayı kınanamaz, suçlanamaz ve farklı bir muameleye tâbi tutulamaz.”

T.C Anayasasının 25. maddesi:
“(1) Herkes düşünce, vicdan ve kanaat hürriyetine sahiptir.
(2) Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce, vicdan ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.”

Anayasanın 90. maddesi gereğince,
“Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. … Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.”

Türkiye Cumhuriyeti’nin imzalamış olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 9. maddesi:
“Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, din veya inanç değiştirme özgürlüğü ile tek başına veya topluca, açıkça veya özel tarzda ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapmak suretiyle dinini veya inancını açıklama özgürlüğünü de içerir.”

Aynı şekilde BM Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesinin 18. maddesine göre de
“Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kendi tercihiyle bir dini kabul etme veya bir inanca sahip olma özgürlüğü ile tek başına veya başkalarıyla birlikte toplu bir biçimde, aleni veya özel olarak, dinini veya inancını ibadet, uygulama, öğretim şeklinde açığa vurma özgürlüğünü de içerir. Hiç kimse, kendi tercihi olan bir dini kabul etme veya inanca sahip olma özgürlüğünü zayıflatacak bir zorlamaya tabi tutulamaz”

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 7 Temmuz 2011 tarihinde, Bayatyan v. Ermenistan kararında vicdanî retçi olan başvuranın hapis cezasına mahkûm edilmesini AİHS’nin 9. maddesinde yer alan din ve vicdan özgürlüğünün ihlâli olduğuna hükmetmiştir. Kararda;

“Orduda hizmet etme yükümlülüğüyle kişinin vicdanı veya içtenlikle ve gerçekten sahip olduğu dini veya diğer inançları arasındaki ciddi ve üstesinden gelinemez bir çelişkiyle gerekçelendirildiğinde askeri hizmeti reddetmek 9. maddenin teminatlarından yararlanmak için yeterli derecede inandırıcı, ciddi, tutarlı ve önemli bir kanaat ya da inanç oluşturmaktadır” denilerek vicdanî ret hakkının sözleşmenin koruması altında olduğuna hükmedilmiştir.

Bu kararla birlikte AİHM, dinî veya vicdanî sebeplerle zorunlu askerliği reddetmenin sözleşmenin 9. maddesi kapsamında olduğuna hükmetmiştir. Bu karardan sonra da AİHM, Türkiye aleyhine Feti DEMİRTAŞ, Halil SAVDA, Mehmet TARHAN ve Yunus ERÇEP’in gerçekleştirdiği başvurularda Türkiye’yi Sözleşmenin 9, 3 ve 6. maddelerini ihlâl etmekten mahkûm etmiştir.

AİHM, Savda v. Türkiye kararında, aşağıdaki görüşü kabul etmiştir:

“Mahkeme, devlet’in, bireylerin haklarını korumakla yükümlü bir mekanizma sunan düzenlemelerden oluşan bir ortam sağlama zorunluluğunu vurgulamaktadır. Vicdanî retçi statüsü tesis etmek amacına yönelik talepleri inceleyen bir usulün olmaması durumunda, askeri hizmeti yerine getirme yükümlülüğü, kişinin vicdanı ile ciddi ve dayanılmaz bir çelişkiye neden olmaktadır. Dolayısıyla, kamu otoritelerinin başvuranın talep ettiği üzere vicdanî retçi statüsüne sahip olup olmadığını öğrenebileceği etkin ve erişilebilir bir usul temin etmek ile ilgili pozitif yükümlülükleri bulunmaktadır”

AİHM, Erçep v. Türkiye kararında ise şu tespitlerde bulunmuştur:

“AİHM, Türkiye’de yürürlükte olan zorunlu askeri hizmet sisteminin vicdanî retçiler için ağır sonuçlara yol açan bir görevi vatandaşlarına yüklediği kanaatine varmaktadır. Mevcut sistem, kişilerin vicdanî sebeplerle hiçbir şekilde askerlik görevinden muaf tutulmasına izin vermemekte ve başvuran gibi askerlik görevini ifa etmeyi reddeden kişiler hakkında ağır cezai yaptırımlar uygulamaktadır. Bundan dolayı davadaki müdahale, yalnızca başvuranın maruz kaldığı birçok mahkûmiyetler ile oluşmamış, aynı zamanda alternatif kamu hizmeti olmadığı için meydana gelmiştir.”

“AİHM, bu tür bir sistemin genel anlamda toplum çıkarları ile vicdanî retçi arasında adil bir denge kurmadığı kanaatine varmaktadır. Bu nedenle, başvuranın vicdan ve inancının gereksinimlerini dikkate almak adına hiçbir tedbirin öngörülmediğini gözlemleyen AİHM, verilen cezaların demokratik bir toplumda gerekli olduğunun kabul edilemeyeceğine hükmetmektedir”

AİHM Tarhan v. Türkiye kararında şu tespitlere yer vermiştir:

“AİHM zorunlu askerlik hizmetine hiçbir alternatif hizmet önermeyen ve başvuranın vicdanî ret hakkından yararlanıp yararlanamayacağını saptayacak etkili ve erişilebilir bir usul öngörmeyen bir sistemin, toplumun bütününün çıkarları ve vicdanî retçilerin çıkarları arasında adil denge sağlamış bir sistem olarak adlandırılamayacağını gözlemlemektedir. Buradan yetkili makamların Sözleşmenin 9. Maddesi gereği zorunluluklarını yerine getirmedikleri sonucu çıkmaktadır”

Görüldüğü üzere, Türkiye Cumhuriyeti devleti, usulünce imzalamış olduğu uluslararası sözleşmeler gereği vatandaşlarına vicdanî ret hakkını tanımak zorundadır. Yani dinî, ahlâkî, politik ve benzeri vicdanî gerekçelerle askerlik hizmetini yerine getirmek istemeyen vatandaşları askerlikten muaf tutma yükümlülüğü söz konusudur. Bu yükümlülüğü, bütün kamu kurumları ve kuruluşları gözetmek zorundadır. Bu konuda TBMM tarafından bir yasal düzenleme yapılmamış olması, kamusal makamların bu yükümlülüklerini ortadan kaldırmaz. Zira Anayasanın 90. maddesi gereği, Askerlik Kanunu’nun herkese zorunlu askerliği öngören hükmü ile AİHS 9. maddesi, MSHS 18. maddesi arasındaki çatışmada temel hak ve hürriyetlere ilişkin olan ulusüstü sözleşmeye üstünlük tanınacaktır ve yasa maddesi görmezden gelinerek uluslararası sözleşme hükümlerine göre işlem yapılacaktır.

Bu nedenle, bu başvurum değerlendirilirken yalnızca normlar hiyerarşisinin alt kısımlarında yer alan yasa ve yönetmelikler değil, bunlardan daha üstün olan Anayasa ve Uluslararası sözleşme hükümlerinin dikkate alınmasını ve zorunlu askerlikten muaf tutulma istemimin kabulünü talep ediyorum.

TALEP VE SONUÇ: Yukarıda açıkladığım sebepler ile, şiddetsizliği, silahsızlanmayı ve topyekûn özgürlüğü savunan, hayvanların haklarını insanların haklarından ayırmayan bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, Anayasanın 2, 24, 25, 90. maddeleri ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9. maddesi ve Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin 18. maddesi uyarınca sahip olduğum din ve vicdan özgürlüğüm temelinde zorunlu askerlik hizmetini reddettiğimi bildirir; bu nedene dayalı olarak askerlik hizmetinden muaf tutulmama karar verilmesini arz ve talep ederim. …/06/2017

Hamdi Burak ÖZGÜNER
Hayvan Hakları İzleme Komitesi Koordinatörü

EKLER: Konu ile ilgili ulusüstü diğer belgeler (2 sayfa)

BİLGİ: Konya Meram Askerlik Şubesi Başkanlığı

KONU İLE İLGİLİ ULUSÜSTÜ DİĞER BELGELER

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi

Vicdanî ret hakkından AKPM tarafından ilk defa 1967 yılında 337 sayılı Karar’ında (1967) söz edilmiştir ve burada aşağıdaki temel ilkeler belirlenmiştir:

“1. Askeri hizmetle yükümlü ve vicdanî sebeplerden ya da dini, etik, ahlaki, insani, felsefi veya benzeri sebeplerden gelen güçlü inançları sebebiyle silahlı hizmeti yerine getirmeyi reddeden kimselerin bu hizmeti yerine getirmeyi yükümlülüğünden muaf tutulma yönünde kişisel bir haktan yararlanmalıdır.

2. Bu hakkın mantıksal olarak hukuk devletlerinde yaşayan bireylerin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9. maddesinde garanti alınan temel haklarından türediği kabul edilmelidir.”

AKPM bu Karar’a dayanarak Bakanlar Komitesi’nin üye devletleri ulusal mevzuatlarını temel ilkelere mümkün olduğunca uyumlu hale getirmeye davet etmesi için çağrıda bulunan 478 sayılı Tavsiye kararını almıştır. AKPM bu temel ilkeleri 816 sayılı (1977) ve 1518 sayılı (2001) Tavsiye kararlarında da tekrar etmiş ve geliştirmiştir. Sözü geçen ikinci tavsiye kararında, vicdanî reddin, Sözleşme’de kutsanan “düşünce, vicdan ve din özgürlüğünün temel bir görünüşü” olduğu belirtilmiştir. Sadece beş üye devletin bu hakkı henüz tanımadığına işaret etmiş ve Bakanlar Komitesi’nin bu ülkeleri hakkı tanımaya davet etmesini tavsiye etmiştir.

2006 yılında AKPM, üye devletleri diğerlerinin yanında, mevzuatlarına her zaman vicdanî retçi olarak kaydedilme hakkını ve profesyonel askerlerin de bu statüye kavuşabilme hakkını getirmeye çağıran, silahlı kuvvetler mensuplarının insan haklarıyla ilişkili 1742 sayılı (2006) Tavsiye kararını almıştır.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi

1987 yılında Bakanlar Komitesi, üye devletlerin vicdanî ret hakkını tanımalarını tavsiye eden ve henüz bunu yapmamış olan hükûmetleri ulusal mevzuatlarını aşağıdaki temel ilkeyle uyumlu hâle getirmeye davet ettiği R(87)8 sayılı Tavsiye Kararını almıştır:

“Askeri hizmetle yükümlü, zorlayıcı vicdanî sebeplerden ötürü silah kullanımına katılmayı reddeden herkes bu hizmeti yerine getirmekten muaf tutulma hakkına sahip olacaktır…[ve]alternatif hizmeti yerine getirmekle yükümlü tutulabilir…”

Bakanlar Komitesi 2010 yılında, üye devletlerin, silahlı kuvvetler mensuplarının düşünce, vicdan ve din özgürlüklerine getirilen sınırlamaların Sözleşme’nin m.9/2 hükmüne uygun olmasını, askere çağırılan kimselerin vicdanî retçi statüsüne kavuşma hakkının bulunmasını ve sivil nitelikli alternatif hizmetin onlara teklif edilmesini sağlamasını tavsiye eden CM/Rec (2010)4 sayılı Tavsiye kararını almıştır. Bu Tavsiye Kararı’nın Açıklama Notu’nda özel olarak:

“Vicdanî ret hakkının Sözleşme’nin 9. Maddesi kapsamında olduğu henüz Mahkeme tanınmamıştır. Ne var ki, uluslararası alanlardaki güncel eğilim, bu hakkı vicdan ve din özgürlüğünün bir parçası ve takımı olarak kabul etmektir.” diye belirtilmektedir.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu

İnsan Hakları Komisyonu 1987/46 sayılı Karar’ında devletleri vicdanî ret hakkını tanımaya ve bu hakkı kullanan kimseleri hapis cezasına çarptırmamaya davet etmiştir. Bunu takip eden 1989/59 sayılı kararında Komisyon, bir adım daha ileri gitmiş ve vicdanî ret hakkını, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 18. maddesi ve Medeni ve Siyasal Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin (MSHİUS) 18. maddesinde tanınan düşünce, vicdan ve din özgürlüğünün meşru bir kullanımı olarak tanımıştır. Bu konudaki daha sonraki Kararlar -1993/84, 1995/83 ve 1998/77 sayılı kararlar- var olan ilkeleri doğrulamış ve genişletmiştir.

Komisyon sonradan, devletleri kanunlarını ve uygulamaları bu kararlar ışığında gözden geçirmeye defaatle çağırmıştır. 2004/35 sayılı Karar’da devletlerin askerlik görevini yerine getirmeyi vicdanî ret temelinde reddedenler için af ve hakların iadesini sağlamayı düşünmelerini desteklemiştir.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi (BMİHK)

– BMİHK’nın, 7 Kasım 1991 tarihli J.P. / Kanada kararında “[MSHİUS] m. 18, askeri eylemleri ve harcamaları vicdanî olarak reddetmek de dâhil, görüşlere ve inançlara sahip olma, bunları ifade etme hakkını kuşkusuz [koruduğu]” bir görüş olarak kabul ve ifade edilmiştir. (446/1991 sayılı Bildiri, B.M. belgesi CCPR/C/43/D/446/1991, 7 Kasım 1991).

– BMİHK 1993’te 18. madde hakkında, diğerlerinin yanında maddenin aşağıdaki şekilde yorumunu içeren 22 sayılı Genel Görüş’ü kabul etmiştir:

“11. …Sözleşme vicdanî ret hakkından açıkça söz etmemektedir, ancak öldürücü kuvvet kullanma yükümlülüğü vicdan özgürlüğüyle ve kişinin dinini ya da inancını ifade edebilme hakkıyla ciddi şekilde çelişebileceğinden Komite bu hakkın 18. maddeden türeyebileceğine inanmaktadır…”

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT)

– 1990 yılında AGİT de vicdanî ret sorusunu ele almıştır. İnsani Boyut Konferansı’na katılan devletler Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu’nun vicdanî ret hakkını tanıdığına işaret etmiş ve hukuk sistemlerine alternatif hizmetin çeşitli biçimlerini getirmek üzerine düşünmeye anlaşmışlardır. AGİT 2004’te, içerisinde bu konuda denetleyici uluslararası bir standart bulunmadığı halde, çoğu demokratik ülkedeki açık eğilimin askeri hizmete dini veya ahlaki, ciddi itirazları olanların alternatif (askerî olmayan) hizmet yerine getirmelerine izin vermek olduğunu gözlemlediği Din ya da İnançla İlgili Mevzuatı Gözden Geçirme Kılavuzu’nu hazırlamıştır.

PAYLAŞ.
VicdaniRet.org