Afrika’da Madencilik, Cinsiyet ve Militarizm (Röportaj)

Afrika’daki bir cinsiyet ve madenci birliği olan WoMin’den Samantha Hargreaves, WRI’den (Uluslararası Savaş Karşıtları) Andrew Dey ile Afrika’daki cinsiyet, madencilik endüstrisi ve militarizm arasındaki ilişki üzerine görüştü ve WoMin’in bunların karşısında neler yaptığından bahsetti.

23 May 2016 — Andrew
Afrika’daki bir cinsiyet ve madenci birliği olan WoMin’den Samantha Hargreaves, WRI’den (Uluslararası Savaş Karşıtları) Andrew Dey ile Afrika’daki cinsiyet, madencilik endüstrisi ve militarizm arasındaki ilişki üzerine görüştü ve WoMin’in bunların karşısında neler yaptığından bahsetti.

Bize çalışmalarınızdan bahsedin. WoMin nedir, ne zaman kuruldunuz ve ağınızı kimler oluşturuyor? Üzerinde çalıştığınız önemli konular nelerdir?
Samantha:
Ekim 2013’te kuruldu. Güney, Doğu ve Batı Afrika’daki 14 ülkeden yaklaşık 50 örgüt ile ortak çalışıyoruz. Bu ortakların birçoğu; arazi sorunları, doğal kaynaklar, madencilik endüstrisi, çevresel ve iklimsel adalet ve kadın hakları üzerine çalışıyor. Kadın hakları örgütleriyle yaptığımız çalışmalarda onların genellikle daha ‘geleneksel’ cinsiyet sorunlarına odaklanmalarından dolayı zorluklar yaşayabiliyoruz. Kadına karşı şiddet, kadınların ve kız çocuklarının eğitim ve sağlığı gibi konulara ağırlık verirlerken; arazi ve diğer ekonomik eşitsizlik sorunları üzerine az kişi çalışıyor.
WoMin’in Güney Afrika merkezli bir sekreterliği ve çalışmaların yürütüldüğü bütün alt bölgeleri temsil eden bir idari gövdesi var. Madencilik endüstrisi, çevresel ve iklimsel değişimler ile kadın hakları arasında kurulmuş olan bağ devrim niteliğinde. 2013 yılında Afrika’da direk olarak bu kesişimler üzerine çalışma yapan hiçbir örgüt yoktu, sadece ulusal düzeyde birkaç örgüt vardı. WoMin bu açıdan önemli bir siyasi boşluğu doldurmaktadır. Kadın hareketlerinin inşa edilmesini destekliyoruz. Bu önemli bir ekonomik ve çevresel bakış açısı getiriyor. Ayrıca Afrikalı birleşik bir feminist, ekonomik ve eko-iklimsel adalet bakış açısından gelecek, gelişim için gerekli olan önerileri teşvik etmiş oluyoruz.

WoMin Güney Afrikalı kadınlar ve kömür borsası. Fotoğraf: Heidi Augestad

Siz özellikle madencilik projeleri üzerine çalışıyorsunuz; madencilik projeleri, cinsiyet, militarizm ve şiddet arasındaki ilişkiyi açıklar mısınız?
Kaynakların çıkarılması oldukça vahşice ve acımasız bir süreçtir – insanları topraklarından ve ormanlarından eder; suyu, havayı ve toprağı kirletir; zanaat madenciliği yapanlar (1) ile endüstriyel işçiler, tehlikeli ve vahşice çalışma koşullarına dayanmak durumunda kalırlar. WoMin olarak bizim analizimiz ve vereceğimiz karşılık bu yapısal şiddetin cinsiyet boyutunu hedef alıyor. Militarizasyondan ve madenlerin menkul kıymetleştirilmesinden etkilenen toplumlar ile bölgeler etrafında organize oluyoruz ve bu sürecin kadınların bedenleri ve hayatları üzerine etkilerine dikkat çekiyoruz.
Güney Afrika’da, Xolobeni’de titanyum madenciliğine karşı önemli aktivistlerden olan Bazooka Rhadebe Mart 2016’da suikasta uğradı. Önümüzdeki hafta WoMin, Güney Afrika’nın KwaZulu-Natal bölgesindeki kömür madenciliğine karşı mücadele vermekte olan ve aktivistlerin ciddi ölüm tehditleri aldıkları Somkhele ve Fuleni toplumlarının yanına gidecek.
Tanzanya’da ülkenin güneyinden Dar es Salaam’a kadar olan Çin destekli gaz nakliye boru hattı, arazideki değişikliklerin bedelini ödüyor olmalarına rağmen çıkarılan gazdan hiçbir şekilde faydalanmadıkları için 2013 yılında yerel halk tarafından protesto edilmişti. Mayıs 2013’te Tanzanya hükümeti yerel direnişleri bastırmak için Mtwara şehri ve çevresine asker gönderdi. Ordu en az 4 göstericiyi öldürdü, yüzlercesini yaraladı, lider aktivistleri kışlalara götürerek onlara işkence etti. Ayrıca bu karışık dönemde en az 1 kadın Msimbati Kasabası’nda bir asker tarafından tecavüze uğradı.
Uganda’da petrol bölgeleri ağır bir şekilde militarize edilmiş durumda. Ordu ile maden güvenlik birimleri, yerel halkı kontrol altında tutmak için birlikte çalışıyorlar. Oradaki ormanlardan odun, yiyecek ve bitkisel ilaç toplayan kadınlar ise şu anda normal geçim faaliyetlerini sürdürürlerken, cinsel tacize ve üst aramalarına maruz kalıyorlar.
Zimbabwe’deki Marange elmas bölgelerinde 2008 yılında ordunun kontrolü ele almak için yürüttüğü bir operasyonda, 200’ün üzerinde zanaat madencisi veya bölge sakini kadın toplu tecavüze uğradı. Bu operasyonlar boyunca 200’ün üzerinde madenci ordu tarafından öldürüldü. 2011 yılında BBC, madencilere ve bölge sakinlerine işkence edilen ve kadınlara cinsel tacizin yaygınca yapıldığı bir işkence kampını ifşa etti.
Militarizasyon ve menkul kıymetleştirme; seçilmiş politikacılara, orduya ve ulusal elit kesimle olan bağlantılarından kar sağlayan madencilik endüstrisiyle el ele yürüyor. Militarizasyon ve menkul kıymetleştirme; işçilere, toplumlara ve kadınlara karşı sağlam bir şekilde yerleşmiş olan şiddeti teşvik ediyor. Şiddet, kalkınma modeli olarak madencilik endüstrisinin içinde ve onun ayrılmaz bir parçası. Bu endüstride çalışan çok sayıda erkeğin toplumdan ve toplumun belirlediği sosyal ve kültürel kısıtlamalardan uzaklaşmış olması, onların diğer insanlara, özellikle kadınlara, şiddet uygulamasına yol açıyor. Erkek ve kadın işçiler zaman zaman hayati tehlike derecesinde zor koşullarda çalışıyorlar. Özellikle zanaat madenciliği sektöründe, özellikle kadın işçiler, cıva gibi son derece zararlı kimyasal maddelerle çalışıyorlar. Madenciliğin gelmesi ve onunla bağlantılı olarak gerçekleşen yer değiştirmelerden dolayı, kadınlar geçimlerini sağladıkları kaynaklardan oluyorlar ve dolayısıyla şiddete karşı daha da savunmasız hale geliyorlar.

WoMin’in gelecek için planları nelerdir?
Ekim 2015’te Nijerya’da Nijer Deltası’nda yapılan bölgesel toplantıda WoMin, Afrikalı kadınların yürüteceği; fosil yakıtlar, enerji ve iklim adaleti üzerine bir halk kampanyası başlatma kararı aldı. Kampanyayı 4 ülkede başlatıyoruz: Güney Afrika, Nijerya, Uganda ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti. Kampanyanın amaçladığı şey çığır açıcı nitelikte. En aşağıdan başlayan, kadınların organize olmalarına destek veren, akımlar inşa eden ve eko-feminist prensiplere tutunan bir kampanya modeli hedefleniyor. Ayrıca kadın hakları, çevresel ve iklimsel adalet, toprak ve doğal kaynaklar ile enerji mücadeleleriyle de kesişmeyi de amaçlıyor.
Diğer çalışma alanlarımız madencilik, militarizasyon, kadına karşı şiddet, gönüllülük ve gelişmeye yönelik alternatifler. Alternatifler, özellikle kadınlar olmak üzere, halktan ve yaşadıkları ilham verici gelişimsel uygulamalardan çıkmalıdır. Afrika halkalarının büyük bir çoğunluğu geçimlerini torak, su ve ormanlardan karşılıyor. Halk yiyecek üretimi, zenginleştirilmesi ve bununla ilgili geçim kaynaklarına destek olacak şekilde; devletin sulama, pazarlar, yollar gibi yerel alt yapıya yapılacak yatırıma öncelik vermesine ihtiyaç duyuyor. Devlet ise bunun yerine yatırımı barajlara, enerji alt yapılarına, yollara ve limanlara yapıyor ve bundan yerel halk yerine büyük şirketler faydalanıyor.
Toplumlar ne istediklerini ve kendi belirledikleri gelişimi desteklemek için neye ihtiyaç duyduklarını biliyorlar. Örneğin: Güney Afrika’daki KwaZulu-Natal bölgesindeki Fuleni’de insanlar yapılacak olan kömür madenine karşı mücadele veriyor. Maden, uzun süredir var olan ve yerel yiyecek üretimini yok ederek halkı yoksullaştırmış olan bir kuraklık ile birlikte ilerliyor. Bu kuraklık, çoğunlukla fosil yakıtların yaptığı karbon salınımı sonucu olan iklim değişikliği ve El Niño’dan kaynaklanıyor. Devlet ise bu toplumların kuraklığa adapte olmalarını kolaylaştıracak şekilde su ve alternatif geçim yolları sağlamak yerine, çok suya ihtiyaç duyan ve su ithal edilmesi planlanan bu kömür madenini aktif bir şekilde ilerletiyor. Halkın büyük çoğunluğu madenciliğe “hayır” ve zirai ekoloji ile hayvancılığa “evet” diyor. Fakat Güney Afrika hükümeti bunlara kulak asmıyor ve halkın ihtiyaçlarını ve ulusal kalkınma çıkarlarını hiçe sayıp, siyasi ilişkileri olan şirketlerin taleplerini yerine getirmeye çalışıyor. Bu şirketler, Zuma (2) ailesiyle bağlantılı olduğu söylenen Glencore and BHP Billiton şirketleri.
Halklar iklim değişikliği, işsizlik, geçimsizlik, yüksek yiyecek fiyatları gibi çok sayıda krizle karşı karşıyayken, ileri görüşlü kalkınma planları olan hükümetlere ihtiyaç duyuyoruz. Bunun yerine, bizim hükümetlerimiz gelişimin yabancı yatırıma ve gayri safi yurt içi hasılaya bağlı olduğu düşüncesiyle hareket ediyorlar. Hükümetler devasa otobanlar, endüstriyel tren yolları, büyük su projeleri ve limanlar yaparak halka daha da yük oluyor çünkü bunlar halk için olan yatırımlar değil ve bunları halk ödüyor! Hükümetler kaynakları ordulara yönlendiriyor ve büyük şirketlere hizmet veren alt yapı borçlarına bütçe ayırıyor. Dış kaynaklı olan madencilik ve devasa alt yapı yatırımlarıyla beraber oluşan çevresel ve sosyal yıkımların bedelini ise köylüler ve Afrika genelindeki işçi sınıfı kadınları (iş bölümü sebebiyle) ödüyor.

Notlar:
(1) Zanaat madenciliği; resmi olmayan ve genellikle yasal da olmayan, kırsal kesimdeki yoksulların geçimlerini sağladıkları tarımsal faaliyetlere destek vermek için, ilkel yöntemler ve aletler kullanarak madencilik yapmalarıdır.
(2) Jacob Gedleyihlekisa Zuma 2009 yılından beridir Güney Afrika’nın devlet başkanı ve Afrika Ulusal Konseyinin (ANC) başkanıdır.

http://www.wri-irg.org/mining-gender-and-militarism-in-Africa

PAYLAŞ.
VicdaniRet.org