Vicdanlarının sesini dinlediler
16 haziran 2019 – 16:22
Barış Nobel Ödüllü Martin Luther King, sadece ırkçılığa değil, o yıllarda Amerika’nın Vietnam Savaşı’ndaki rolüne karşı da cephe almıştı. 4 Nisan 1967’de New York’ta Riverside kilisesinde yaptığı meşhur konuşmada Amerika’yı bu savaş nedeniyle şiddetle eleştirdi. Vietnam’ı bir sömürge haline getirmeye çalışmakla suçladı. Amerika’yı dünyanın en büyük şiddet uygulayıcısı olarak niteledi. Vietnam halkını Napalm bombaları ile yakmanın, nice Amerikan ailelerini evlatsız bırakmanın ve insanlara kin ne nefret aşılamanın bir vahşet olduğunu ve burada adalet, sevgi ve bilgelik olamayacağını dile getirdi. Ayrıca bir devletin savaş için harcadığı paraların, kendi ülkesinin sosyal kalkınma için harcamalarını geçiyorsa, bu devletin sonunun geldiğinin altını çizdi. Evet, barış için hayatını riske atan ve Nobel Barış Ödülüne de layık görülen (tarihte en genç) bu adam bir yıl sonra, 3 Nisan 1968’de öldürüldü.
1967’de, Vietnam Savaşı’nın en kanlı döneminde Amerika’ya kafa tutan ve askere gitmek istemeyen diğer isim ise meşhur boksör Mohammed Ali’ydi. Muayeneden geçen Ali, yemin etmeyi reddeti ve şu sözlerle Vietnam’a gitmek istemediğini açıkladı: “Vietkonglular (Kuzey Vietnamlılar) bana hiçbir kötülük yapmadılar ki onlarla savaşayım. Bu benim değil, sizin savaşınız” diyerek tarihi sözünü söyledi.
Mohammed Ali, Dustin Hoffman ve Martin Luther King vatan haini ilan edilmediler…
Meşhur aktör Dustin Hoffman Vietnam Savaşı için “Bu savaş kocaman bir yalanla başladı. Kuzey Vietnam Tonking Körfezi’ndeki Amerikan gemimize saldırdı gerekçesiyle bu savaş başlatıldı. Fakat bu saldırı hiç olmadı. Bu kocaman bir yalandı! Bu sadece bu iğrenç savaşı başlatmak için yapılan bir propagandaydı. Bazen tarih tekrarlanıyor…” diyecekti yıllar sonra…
Peki bizdeki aydın ve sanatçılardan varmı böyle tanınmış birileri, ben savaşmam diyen? En aydını bile, ‘Kürt kardeşlerini’ kenarda durdukları, seslerini çıkartmadıkları, verilene razı oldukları sürece seviyor sadece? Peki aydın olmak insanların ölümlerine seyircı kalmak mı? Kendilerince klişeleşmiş önyargıları, herkese haddini bildirmeyi vazife edinmiş büyüklenmeci tavırları, hep galip gelmeye alıştırtıkları kibirleri ne yazık ki vicdanlarına kapı aralamıyor?
Hani bodrumdaki yaralılar için isyan edildiğinde, kahrolduğunda yüzlere şaşkın şaşkın bakıyorlar ya, bütün günü kurşun ve bomba sesleriyle geçirenlerin sıkıntısını iliklerimizde hisseden vicdanlı insanlar gencinden yaşlısına ölen herkesin yası tutulduğu için tuhaf bakışlarını yas tutanların üzerimize dikiyorlar ya, belki Kürt ananın o yürek burkucu ağıdına kulak verseler, empati kurmaya çalışsalar, Kürdün acısıyla bir dakikalığına tanışmış olurlar belki…
İNSAN VİCDANINA BENZER
Vietnam tarihinde gezinerek, Vietnam savaşını özetlemek sanırım en doğrusu olacak.
Vietnam savaşı çok çetin geçtiği kadar iki tarafın da birbirine acımadığı bir savaş olarak akıllara kazınmıştır. Vietkonglar akla gelebilecek her türlü işkenceyi ele geçirdikleri Amerikan askerlerine yapmaktan geri kalmamış, keza Amerikan askerleri de yakaladıkları Vietkonglar’ı diri diri helikopterle alçaktan ölümleri geç ve can çekişerek olsun diye atmışlardır. Toplu halde yapılan işkenceler, insanları canlı canlı yakmalar, biyolojik saldırılar, Napalm bombaları, köy baskınları, toplu cinayetler ve yağmalar sıradan hale gelmişti.
ABD’den 19.000 km uzakta cereyan eden savaş, televizyon sayesinde Amerikalıların oturma odalarına taşınmıştır. Savaş görüntüleri olarak ölen, yaralanan, acı çeken asker görüntüleri, savaş sırasında mağdur olan sivil halkın durumu, özetle kan ve gözyaşı, insanları savaştan soğutmuş ve böylece ABD kamuoyunun savaşa olan desteği her geçen gün azalmıştır. Zaten, 1960’lardan itibaren Vietnam Savaşı yaygın halk muhalefetini ortaya çıkartmış ve Amerikalı gençler arasında haksız bir savaşa karşı bir duruş ortaya çıkmıştı. 1970’lere gelindiğinde ise nüfusun yüzde 60’ı savaş karşıtı olmuştur.
Ülkenin dağlık orta bölgelerinde bir kasaba olan Buon Ma Thuot’nın ele geçirilişiyle savaşın kaderi değişmiş ve Kuzey Vietnam güçleri iyice güçlenmiş, moral kazanmış ve nihayet iki ay sonra 30 Nisan 1975 tarihinde Güney’in başkenti olan, o zamanki adıyla Saygon’a girmiştir. (Saygon artık Vietnam’ının kurucusu Ho Şi Min’in adını taşımaktadır).
Vietnam Savaşı uzun ve kanlı bir savaş oldu. Hanoi hükümeti, 21 yıl süren çatışmalarda Kuzey ve Güney’de toplam dört milyon sivil ile bir milyondan fazla gerillan hayatını kaybetmiştir. ABD’nin verilerine göre ise, 220 ile 320 bin Güney Vietnamlı asker ile 60 bin Amerikan askeri öldü ya da kayboldu.
Ho Şi Min anılarında savaş yıllarını ve sonuçlarını şu şekilde anlatır: “Tüfeği olanlar tüfekleri, kılıçları olanlar kılıçları, kılıçları olmayanlar küçük çapa ya da sopalarıyla savaştı. Her mezra ve cadde birer kale, her insan bir savaşçı, her parti hücresi bir kurmay heyeti gibiydi. Zafer, çok büyük bedellerle, 13 milyon şehit, binlerce kayıp, yüzbinlerce yaralı ve sakatla (83 bin sakat, 8 bin felç, 30 bin kör, 10 bin sağır) kazanıldı.
Vietnam 1,5 milyon yurttaşını zehirlenme sonucu, topraklarının 3’te birini kaybetmesine rağmen savaştan galip çıktı. Amerikalılar ise bölgede 58 bin ölü bırakırken, savaş sonrası Vietnam’dan ülkelerine dönen askerlerin önemli bir kısmı da intihar ederek yaşamlarına düşman kurşunlarıyla değil de kendi elleri ile son verdiler. Amerika ayrıca savaş boyunca, çoğunluğu uçaksavar ateşiyle düşürülen 10 bine yakın hava aracını yitirdi. Buna karşılık Kuzey Vietnam’ın kaybı 200 civarındaydı. Vietnam Savaşının başlangıcında Çin-Sovyet ilişkilerinin düzeleceği varsayılıyordu. Fakat algı farklılıkları ilişkilerin daha da bozulmasına sebep olmuştur. Sovyet-Çin farklılıklarının derinleşmesi, çok kutupluluğu güçlendirerek yumuşama sürecinin hızlanmasına sebep olmuştur. Böylece, ABD’nin Vietnam’ı bölme planı suya düşerken, Kuzey Vietnam ve Güney Vietnam 1975 yılında birleştiler.
AMERİKA VİETNAM’DA NEDEN YENİLDİ?
20 yıl süren Vietnam savaşında 58,175 Amerikan askeri öldü. Kuzey ve Güney Vietnam’da ise 2 milyondan fazla asker ve sivil hayatını kaybetti. Amerika’nın gerilla birliklerin gizlenmesini önlemek için ormanlar ve tarım alanlarına yaprak dökücü zehirli ilaçlar püskürtmesi on binlerce kişinin hastalanmasına ve yüz binlerce hektar alanın kullanılamaz hale gelmesine sebep oldu. Şimdi olduğu gibi Amerika o zamanlar da Dünya’nın en güçlü askeri ülkesiydi.
Savaş boyunca Amerikan savaş uçakları Vietnam, Kamboçya ve Laos’da, 113 bin 716 yere toplam 6 milyon 727 bin 84 ton bomba attı. Yanlış okumadınız. 6 milyon 727 bin küsur ton. İkinci Dünya Savaşı sırasında müttefik ülkelerin Avrupa ülkelerine yağdırdığı toplam bomba miktarı ise 2 milyon 700 bin ton. Dünyanın en güçlü ülkesi, yoksul ve Fransa’yla savaştan daha yeni çıkmış, ekonomisi tarıma dayalı küçücük bir ülkeyi nasıl oldu da yenemedi? Amerikan ordusu Vietnam’da çok sayıda helikopter kullandığından, savaş, askeri çevrelerde “helikopter savaşı” diye de bilinir.
Ayrıca Vietnam Savaşı doğaya çok zarar verilerek gerçekleştirildi. Amerika sadece tehlikeli Napalm bombaları değil, aynı zamanda “Agent orange”olarak adlandırdıkları tehlikeli gaz bombaları atarak, Vietnam’ı hala bugüne kadar süren bir faciaya sürüklediler. Bu bomba kas ve vücut bozukluklarına, kansere ve sinirsel hastalıklara, hatta birçok bebeğin doğuştan sakat doğmasına ve yetişkinlerin ölmesine neden olmuştur ve hala oluyor.
Amerikalılar bölgede 58 bin 175 ölü bırakırken, savaş sonrası Vietnam’dan ülkelerine dönen askerlerin çoğu, yaklaşık 60 bini travma sonucu intihar ederek yaşamlarına düşman kurşunlarıyla değil de kendi elleriyle son verdiler.
Savaşa gönderilen ve yaş ortalamaları 19 olan bu gençlerin yüzde 80’i alt tabakadan oluşan, Afrikalı-Amerikalıydı.
Yani savaşın diğer ironisi ise Afrika kökenli vatandaşlarına yaptığı ayrımcılıkta ısrar eden Amerika, aynı vatandaşlarını savaşa göndermekten nedense çekinmiyordu. İşte bu ikiyüzlü anlayış, en fazla tepki toplayan unsur olarak halkı sokaklara dökmeye ve 68’li kuşağın, Hippie’lerin oluşumuna sebep oldu. Bu ortamda Muhammed Ali ve Martin Luther King gibi sembol isimler de kitlelerin sesi olmuşlardı.
Kaynak: Artı Gerçek