15. vicdani retçi
Bugün, 1 Haziran, Pazartesi saat 9:30 Boğaz’da polisin yolu kesmesinden dolayı Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı ana giriş yolu üzerinde düzenlenen basın toplantısında basın açıklaması ile Erman Dolmacı vicdani reddini açıkladı… Erman, bölünmüş adamızın bu yanında vicdani reddini açıklayan 15. aktivist oldu…
Erman Dolmacı’nın reddini açıklamadan önce Kıbrıs’ta vicdani Ret İnisiyatifi aktivisti vicdani retçi Halil Karapaşaoğlu sürece dair bilgi verdi.
Basın açıklamaları sonrası Erman Dolmacı verdiği dilekçe ile reddini GKK’ya resmi olarak bildirdi. Ayrıca Halil Karapaşaoğlu 30 Mart tarihinde verdiği dilekçeye yazılı bir cevap verilmediği için bilgi edinme yasası çerçevesinde dilekçe vererek cevap talep etti. Basın açıklamaları sırasında polisin yoğun güvenlik önlemi alması dikkat çekiciydi.
Karapaşaoğlu’nun dilekçesi şöyleydi:
30 Mart 2015 tarihinde saat 11’de Ali Ustam isimli asteğmen’e vermek üzere GKK’na yapılan ve seferberlik görevini yerine getirmeyi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Madde 9 “Düşünce, vicdan ve din özgürlüğü” tahtında doğan haklarıma dayanarak reddettiğim gerekçesi ile gerekli işlem ve değerlendirmenin yapılmasını talep ettiğim dilekçeme yazılı bir cevap almış bulunmamaktayım. Bilgi Edinme Yasası Madde 5, 6 11, ve 12’den doğan haklarım doğrultusunda dilekçeme yazılı bir cevabın tarafıma ulaştırılmasını saygı ile talep ederim.
Erman Dolmacı’nın vicdani ret açıklaması
Ben Erman,
Bu bölünmüş adanın bir yarısında 1990 yılında doğdum. Ben doğmadan uzun zaman önce başladı bu adanın bitmek bilmez çilesi ve belki de ben yok olduktan sonra da uzun bir süre daha devam edecek. Ben ve benim gibiler hep bir gün barış olacak ümidiyle büyüdük bu adanın bölünmüş yarısında. Okuldan aldığımız eğitimden, ailemize, arkadaşlarımızdan, okuduğumuz kitaplara ve daha birçok alanda hep bir düşman korkusu ile büyütüldük. Kafamızı hangi yana çevirsek hep askeri bölükler, askeri araçlar veya askeri sistemlerle karşılaştık.
2003 yılına kadar hep duvarların arkasında bizleri öldürmeyi bekleyen canavarların beklediğini sandık. Duvarlar yıkılırsa sözde düşmanlarımız bizi öldürmeye gelecek diye inandırıldık. Zaman geçti ve büyüdük, büyürken gerçekleri biraz daha net gördük. Küçücük adamız çıkar kaygılarıyla bölünmek istenmiş ve iki toplum da bir birine hiç yoktan sebeplerle düşman edilmişti. Yıllarca birlikte yaşayan Kıbrıslılardan bahsedilmez oldu artık, herkes Türk-Rum ayrımına düşmüş iki toplumun da faşistleri toplumu bölüp yönetmeye yeterli olmuştu. Oysa okudukça, araştırdıkça ve konuştukça insan öğreniyor ki her toplumda barış isteyen insanlar var ve onların seslerini bastırmaya çalışan faşistler. Bu faşistler en büyük desteğini ataerkil yapıdan ve militarizmden alıyor. Yıllar önce farkına vardığım bu gerçeği pratiğe dökmem de kolay olmadı elbette, ailem başta olmak üzere tüm herkes kin ve nefretle büyümüş ve kimse artık insanlıktan bahsetmez olmuştu. Ben önce herkesin insan olduğu gerçeğini kabullendim daha sonra da bu dünyadaki tüm canlıların yaşama hakkı olduğu ve eşit haklara sahip olduğuna inandım. Ben ne Türk oldum ne de başka bir ırktan. Ben ne asker doğdum ne de erkeklik ispatı yapmaya çalışan bir insan. Ben yıllarca hayvanların da insanlar gibi yaşamaya hakkı var diye hayvan haklarını savunup vegan olmuşken, yemek olarak bile hayvanları öldürmezken elimde silah bir insanı öldüreceğime yemin edemem. Ben sırf birileri ada üzerinde çıkar sağlasın diye kardeşlerime düşman olmam gerektiğini söylendiği için bir orduya daha fazla hizmet veremem. Ben her akşam aynı evi paylaştığım, aynı yemeği yediğim, dünyayı beraber gezdiğim ve ailem gibi gördüğüm en yakın arkadaşlarımı ne şartlar altında olursa olsun öldürmek için eğitileceğim bir sistemin parçası olamam. Yıllarca toplumsal cinsiyet eşitliği aktivizmi yapmış bir feminist olarak kadının aşağılandığı, erkekliğin yüceltildiği, homofobik, cinsiyetçi bir kurumun askeri olamam.
Toplumun boş vermişliği ve cehaleti yüzünden kimse bu kadar yanlış giden şey varken sesini çıkarmıyor, her geçen gün gençler adayı terk etmek zorunda kalıyor, askerlik esnasında onlarca genç depresyona girip intihar ediyor, asker olmamak için insanlar adaya dönemiyor, askerliğe teslim olanlar ise içerde şiddet ve baskı görüyor ve kim ki bu yanlış giden şeyleri yapmak istemezse hapse atılıp ‘ıslah’ edilmeye çalışılıyor. Oysa hapse giren kimsenin düşüncesi hapsedilip değiştirilemez ve dünya adına çok güzel işler başarabilecek insanlar sırf asker olmamak için hayatlarını mahkeme salonlarında veya hapislerde tüketiyor. Ve şimdi sıra bende; öldürmeyi reddedip, yaşamayı, barışı, dostluğu ve özgürlüğü savunacağım için eğer ki yargılanıp hapse atılacaksam suçumu kabul ediyorum:
Ben bir düşünce suçlusuyum ve ne olursa olsun hiç kimseye dil, din, ırk, etnik köken, siyasi görüş, cinsiyet, cinsel yönelim, tür, yaş, dış görünüş ve sosyal statüsünden dolayı ayrımcılık yapmayacağıma yemin ederim!
Kıbrıs’ta Vicdani Ret İnisiyatifi