Eskinin inşaatçıları hızla silah baronlarına dönüşüyor – Can Teoman

Yeni burjuva şimdi devlet imkânları kullanılarak geliştirilen savunma sanayi ürünlerini, hiç vergi ödemeden, hatta çalışan maaşlarını bile vergi mükelleflerine ödetip, ortaya çıkan mamulleri yine devlete satarak daha da zenginleşmenin yolunu bulmuş durumda.

AKP’li patronlar silah tüccarı oldu

Oca 22 2020
2000’li yıllarda ABD’de meydana gelen iki büyük kriz dünya ekonomisi ve gelişmekte olan ekonomilerin geleceğini etkileyecek çarpıcı sonuçlara neden oldu.

Bin yılın ilk senesinde yaşanan California elektrik krizi ve bugünlerde herkesin dilinde dolaşan 2007-2008 finansal çöküntüsü, başta ABD olmak üzere tüm gelişmiş ülke merkez bankalarının rekor düzeyde para basmalarına yol açtı. Ortaya çıkan trilyonlarca dolar döviz gelişen piyasalardaki cazip ve bakir yatırım alanlarına kayarak dünya ekonomisi için bütüncül bir kalkınma rüzgârı sağladı.

Bu parasal genişlemenin gelişmekte olan ülkelerde farklı sonuçlara yol açtığını söylemek mümkün. Yatırım rüzgârına gelişme zincirinin sanayi basamağında yakalanan Güney Kore kaynakları teknolojiye aktararak Samsung gibi küresel bir bilişim devi yarattı.

Çin dünyanın en hızlı büyüyen ve ABD’den sonra ikinci büyük ekonomisi haline geldi. Güney Amerika’nın sorunlu ülkesi Brezilya bile gelen paralarla köhne bir kamu şirketi olan Embraer’in dünyanın üçüncü büyük yolcu uçağı üreticisi haline getirdi ve likidite bolluğunun biteceği zor günler için döviz kazanımı sağlayacak önemli bir girişim haline getirdi.

Elbette kötü örnekler de var. Mesela günümüzde giderek totaliter bir siyasi rejime dönen Türkiye’de yıllar boyu gelen döviz kaynakları gelecekte ülkenin başına büyük belalar açacak spekülatif gayrimenkul-altyapı yatırımlarına yönlendirildi. Türkiye açısından bakıldığından bugün gayrimenkul ve altyapı yatırımlarının ahbap-çavuş kapitalizmi çerçevesinde vergi mükellefleri üzerinde büyük bir yüke dönüşen kamu harcamalarına neden olduğu görülüyor.

Devlet sırf konut satılsın ve iktidardaki AKP’nin sosyal ve ekonomik tabanını da oluşturan müteahhitler ayakta kalabilsin diye, kamu bankalarına piyasa faizlerinin yarı fiyatına, zararına kredi dağıttırıyor. Ve gayrimenkul satışları pek çok vergiden muaf tutuluyor. Toplam 3 milyar dolara mal olan bir köprü ve otoyol projesi vatandaşlar tarafından kullanılmadığı için yıllık 500 milyon dolar civarında tazminat ödemek zorunda kalıyor. Tabii ki inşaatçılara uzanan bu yardım eli sebepsiz değil.

Dünya ekonomisinin yüzde 1’inden daha az payı bulunan ülkede kayıtlı 350 binden fazla inşaat şirketi var ve bu tüm Avrupa kıtasındaki şirketlerin sayısından fazla. AKP’nin domine ettiği Türk devleti, çoğunluğu son 20 yılda oluşan ve iktidara koşulsuz destek veren bu yeni burjuva kitlesini yaşatabilmek için, vergi mükellefleri adına gelecekten ödünç alarak, verimsiz kamu yatırımlarına yöneliyor. Bugünlerde ülke gündemini yoğun biçimde işgal eden 75 milyar liralık Kanal İstanbul projesi söz konusu işleyişin önemli örneklerinden biri.

Diğer taraftan inşaat alanında görülen ve Erdoğan yönetimindeki AKP’nin bu kadar uzun süre ayakta kalmasında önemli bir etki yaratan inşaat sektörünün dolaylı bir çıktısı olarak yeni bir iş alanı daha son yıllarda Türk ekonomisine damga vurmaya başladı: Silah sanayi.

Görünürde inşaat ve silah birbirine benzerlik taşıyan sektörler olmayabilir. Ancak bugün Türkiye’de birbiri ardına kurulan yüzlerce savunma sanayi şirketinin ortak noktasını sermayedarlarının neredeyse tamamına yakınının AKP döneminde inşaat ve bağlı sektörlerde kamu desteğiyle önemli mesafeler alıp sermaye birikimi elde eden bağımlı burjuva kesiminden geldiği görülüyor.

Bugün Türkiye’de devlet kuruluşları dışında en büyük savunma sanayi üreticisi haline gelen BMC, FNSS ve Kale gibi markalar köken itibarıyla inşaatçı ya da son 20 yılda inşaat işlerinden kolay ve büyük para kazanan gruplardan geliyor.

Son olarak Duvar.com’da, Bahadır Özgür imzasıyla yayınlanan ‘İnşaat durdu, silah ya Resullulah’ başlıklı yazıda kamu şirketi Aselsan’la birlikte ortak tesis kuran yatırımcıların kimlikleri de savunma sanayindeki bu sermayedar yapısı açısından önemli bir örnek olabilir.

Öte yandan Türk silah sanayindeki son dönemde yaşanan gelişmenin perde arkası bu eğilimin birkaç örnekle sınırlı olmadığını da gösteriyor.

Türk savunma sanayinde faaliyet gösteren şirket sayısı son 10 yılda neredeyse 10 kata yakın arttı. Bugün 200’den biraz fazla ana firmaya bağlı bin 500’e yakın şirket, silah ve savunma ekipmanı için faaliyet gösteriyor.

Elbette sektördeki ana alıcı hala devlet. Ayrıca alınacak silahların üretimine verilen olağan dışı teşviklerin belirleyicisi de öyle. Daha doğrusu Savunma Sanayi Başkanı olarak bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisi. Bu nedenle Türk savunma sanayindeki şirketlerin iktidardaki AKP’ye yakınlığını sorgulamak neredeyse abesle iştigal.

Diğer yandan bazıları dünya silah üreticileri arasında ilk 100’e giren bu şirketlerin Türk savunma sanayiinin bütününü yansıttığını söylemek doğru değil. Erdoğan yönetimindeki ülkenin neredeyse tüm bilimsel altyapısı bu alanda yatırım yapıyor.

Bugün ülkede sayıları 200’ü bulan üniversiteler, TÜBİTAK gibi bilim kuruluşları, devlet desteğiyle kurulan teknopark bölgeleri ana faaliyet olarak savunma sanayine kar amacı gütmeden fikri ve mühendislik desteği sağlıyor. Bilim kuruluşlarından ortaya çıkan projelerin nihai aşamada silah sanayindeki AKP’ye yakın şirketlere gittiği ve bunların sermayedar kesiminin cebine kar olarak aktarıldığını da hatırlatmak gerekli. Üstelik bu şirketler sektöre verilen süper teşvikler sayesinde devlete hiç vergi ödemiyor. Hatta personel maaşları konusunda bile devletten destek alıyor.

Devletin tüm imkânlarıyla desteklenen böylesine tatlı kazanç Türkiye’de neredeyse inşaat sektöründe bile yok. Bu yüzden sektöre ait rakamlar gün geçtikçe bir füze hızında yükseliyor.

Türk ordusu geçen yıl yerli savunma sanayi firmalarından 800’e yakın yeni zırhlı araç ve onlarca dron satın alarak toplam 28.5 milyar TL’lik (Ortalama kurla 5 milyar dolar) silah alımı yaptı. Bu rakam bütçedeki ayrılan paranın yüzde 113’üne denk geliyor. Ayrıca Merkezi Yönetim Bütçesi içinde yer almayan fonlar ve eğitim bütçesi içinde silahlanma projeleri için araştırmaya ayrılan fonlar söz konusu harcamaya dâhil değil.

Tüm bunlar Türk silah şirketlerinin son 10 yılda cirolarını 3 milyar dolardan 8 milyar dolara çıkarması, ihracatlarını 832 milyon dolardan 2.6 milyar dolara yükseltmesi, imzalanmış proje bedellerinin 19’dan, 60 milyar dolara, proje sayısını 241’den 700’e ulaştırmasını önemli ölçüde açıklıyor. Ve tabii ülkenin otokrat lideri Erdoğan’ın da neredeyse hemen her halka seslenişinde savunma sanayindeki gelişmeleri uzun uzun anlatmasını da…

İşin diğer vurucu tarafı da inşaat sektörü gibi büyük karlar ve kolay para kazanma kapısı olan silah sektörünün mevcut yapılanmasına gelecek en küçük eleştirinin bile milli çıkarlar bahane edilerek ‘Halk düşmanlığı’yla eşit hale getirilmesi.

2000’li yıllarda inşaattan ve kamu ihalelerinden parayı bulan yeni burjuva şimdi devlet imkânları kullanılarak geliştirilen savunma sanayi ürünlerini, hiç vergi ödemeden, hatta çalışan maaşlarını bile vergi mükelleflerine ödetip, ortaya çıkan mamulleri yine devlete satarak daha da zenginleşmenin yolunu bulmuş durumda. Eskinin inşaatçıları hızla silah baronlarına dönüşüyor. Muhakkak ki Erdoğan iktidarı da savunma sanayindeki bu gelişmeleri hem ekonomik hem de politik olarak kazanca çevirmekten geri kalmıyor.

Kaynak: Ahval

PAYLAŞ.
VicdaniRet.org