Yayılmacı emeller koronavirüs dinlemiyor!
17 Nisan 2020
Ülkedeki iktidar her fırsatta koronavirüs salgınına karşı bir ‘milli mücadele’ verildiğini söylüyor. Elbette bu ‘milli mücadele’den farklı sınıf ve tabakalara farklı roller düşüyor! Mesela bir yanda villalarına, köşklerine kadar test kiti getirtip her türlü önlemi alabilen ve iktidarın aldığı “tedbir paketleri” ile keyifleri yerine getirilen sermaye sınıfı var. Öte tarafta ise “Her hal ve şart altında üretim yapmaya” zorlanıp salgın tehdidi altında ölümüne çalıştırılan işçiler var. Neyse meselemiz bu değil.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Tekalifi Milliye benzetmesi yapıp bağış kampanyası başlattığı bu ‘milli mücadele’nin de iktidarın yayılmacı emellerini durdurmaya yetmediği görülüyor. Üstelik yayılmacı emellerle müdahalelerin yapıldığı Suriye ve Libya, BM Genel Sekreteri Gutteres tarafından salgın konusunda en ciddi risk altındaki bölgeler ilan edilmişken. Dahası BM tarafından çatışma-iç savaşların yaşadığı bölgelerde bütün taraflara acil ateşkes çağrıları yapıldığı halde.
Tam bu noktada birkaç gün önce CHP Genel Başkan Yardımcısı Ünal Çeviköz’den dikkat çekici bir açıklama geldi. Çeviköz, BM’nin ateşkes çağrısının özellikle sağlık sistemlerinin pandemi mücadelesinde oldukça yetersiz olduğu Suriye ve Libya için kritik önem taşıdığını belirttiği açıklamasının devamında şu önemli noktalara dikkat çekiyor:“Dolayısıyla, ülkemizin sınırları dışındaki TSK varlığının durumunun, askerlerimizin sağlıklarını koruyacak şekilde yeniden gözden geçirilmesine de acil ihtiyaç vardır. Milli Savunma Bakanlığı tarafından İdlib’de ateşkese uymayan grupların sayısının azaldığı yönündeki açıklamalarına rağmen, bölgeye yapılan sevkiyatlardaki artış kuşku uyandırıcıdır. İçinde bulunduğumuz ortamda barış ve ateşkesi daha çok tehdit edebilecek davranışların ne pandemi ile mücadeleye ne de İdlib’de ciddi bedeller ödenerek sağlanan mutabakatların ve ateşkesin korunmasına yardımcı olacağı açıktır.”
Sahadan gelen bilgiler, salgınla mücadelenin giderek kritik bir önem kazandığı nisan ayı boyunca da İdlib’e zırhlı araç-silah ve asker sevkiyatının devam ettiği yönünde-ki, Çeviköz de açıklamasında bu noktaya dikkat çekiyor. Eğer İdlib’de M4 Karayolu’nun kuzeyinde binlerce asker ve zırhlı aracın konuşlandığı bölgelerin Türkiye sınırlarına dahil edilmesi gibi bir hesap yoksa, bu yığınağın önümüzdeki dönemde Türk askerini Suriye ordusu ve Rusya ile yeniden karşı karşıya getireceğini söylemek için kahin olmaya gerek yok.
Bu askeri yığınağın ve cihatçı gruplarla iş birliğinde ısrarın tek bir açıklaması var: Salgın tehdidinin bile durduramadığı yayılmacı emeller! Üstelik bu emellerin önümüzdeki dönem Türkiye’yi daha büyük sorunlarla ve daha ciddi çatışma-savaş riskleri ile karşı karşıya getireceği ortada olduğu halde!
Türkiye’deki iktidarın bu yayılmacı emelleri sadece İdlib-Suriye’de değil, Libya’da da çatışmaları körükleyici bir rol oynuyor. Libya’da Türkiye destekli Suriyeli radikal İslamcı militan sayısını 4 bin 750 olarak açıklayan Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi adlı örgüt, yayımladığı raporlarda ayrıca 50’si son dönemde olmak üzere burada devam eden çatışmalarda toplam 190 Türkiye destekli Suriyeli militanın öldürüldüğünü de belirtiyor.
Buradaki çatışmalarla ilgili dikkat çekici bir nokta da Türkiye’deki iktidarın desteklediği Serrac’ın Ulusal Mutabakat Hükümetine karşı savaşan Halife Hafter’e bağlı Libya Ulusal Ordusunun esir aldığı militanlardan birinin (Şakir Ferman Salih Boncuk) kendisinin eski ‘Roj Peşmergesi’ olduğunu söylemesiydi. ‘Roj peşmergeleri’, Barzani’nin KDP’si tarafından Rojava’da yerleştirilmek üzere eğitilen peşmergelerden oluşuyor. Libya’dan gelen bu haber Barzani destekli ENKS (Suriye Kürt Ulusal Konseyi) ile Rojava Özerk Yönetimi ve Öcalan çizgisindeki örgütler arasında gerilim ve tartışmaların yaşanmasına yol açtı.
Elbette yakalanan militanın açıklamaları üzerinden Roj peşmergelerinin Libya savaşına katıldığı sonucunu çıkarmak abartılı olur-ki, Roj peşmergeleri ve ENKS yaptıkları açıklamalarla bu iddiaları reddettiler. Ancak eski Roj peşmergesi olduğunu söyleyen bu Kürt militanın Libya cephesindeki varlığı bize başka bir şey söylüyor: Türkiye’deki iktidarın Suriye cephesinden devşirebildiği bütün güçleri Libya savaşına sürmek konusunda kararlı olduğunu!
Sonuç olarak, Türkiye’deki iktidarın yayılmacı emelleri koronavirüs tehdidi de dinlemiyor. Dün iki ateş arasında bırakılıp savaşa sürülen askerlerin İdlib’e sevkiyatı bugün de koronavirüs tehdidine rağmen devam ediyor. Öte yandan BM’nin ateşkes çağrılarına rağmen aynı politika Serrac Hükümetine gönderilen silahlar ve savaşmak üzere Suriye’den gönderilen militanlar üzerinden Libya’da da devam ettiriliyor. Üstelik bu politika ve yapılan sevkiyatların kaçınılmaz olarak önümüzdeki dönem Türkiye’yi yeni gerilim ve çatışmaların içine sürükleyeceğini bile bile. Çünkü ülkedeki burjuva gericilik ve tek adam rejiminde cisimleşmiş iktidarı için yayılmacı emeller, bu emperyalist-kapitalist sömürü düzeninde ve bölgedeki (Ortadoğu) paylaşım mücadelesinde daha büyük güç olmaya oynamak olarak anlam kazanıyor! Bu yüzden virüsten sonrası için yaratılmaya çalışılan iyimserlik havasına rağmen, virüsün bile durduramadığı yayılmacı emellerle ülkeyi yeni gerilim ve çatışmalara hazırlayan bu iktidara karşı mücadelenin önümüzdeki dönem daha fazla önem kazanacağını şimdiden söyleyebiliriz.
Kaynak: Evrensel
**