Oy Kullanmama Orucumu Bozuyorum – Mehmet Lütfü ÖZDEMİR

Neden HDP? Çünkü vicdani red hakkının anayasa da olması gerektiğini savunan bir parti. Zorunlu askerlik yerine herhangi bir kamu görevinde çalışmayı getirmek istiyorlar. Hatta zorunlu askerliğe denk düşen kamu hizmetini de yapmak istemezseniz yapmayacaksınız, diyorlar..

18 Mayıs 2015 Pazartesi
En son AKP’nin başımıza bela olacağını kestiremeden 2002 yılında oy kullanmıştım! O sene öz dayım AKP’den Şanlıurfa Milletvekili seçilmişti. Ailem yıllardır ‘Milli Görüş’ camiasında ve sonrasında AKP yönetimlerinde söz sahibi oldu. Asimile edilmiş Kürt bir anne babadan olmakla birlikte Sünni Saltanat İdeolojisine sahip bir ortamda geçti çocukluğum. 23 ile 26 yaş arasında bir süre devlet memuru olarak çalışmışlığım da var. Bunu size neden anlatıyorum? Çünkü içinden geldiğim yalanlar dünyasından uzun zaman önce sıyrılıp yüzümü hakikate nasıl döndüğümü görmenizi ve sizin de aydınlanmanızı istediğim için yazıyorum. Yazmak demişken 4 kitap çalışmam ve çeşitli konularda ve yerlerde yazdığım yüzlerce yazı var.

Yıllar önce gazeteciliğe ve yazarlık hayatına başladığımda kalemim maalesef sistem için yazıyordu! 2007 yılında başlayan düşünce ve fikir değişimleri ile birlikte memurluktan ve iktidar çemberinden sıyrılıp 2010 yılında Ankara’dan İstanbul’a hicret ettiğimde kendimi, İslam’ı ve dünyayı okuma biçimimi ve olaylara bakış açımı da değiştirmiştim.

2015 yılındayız. Bugün geldiğim noktada, Devrimci bir kalbe, Anarşist bir akla ve Tevhidi bir dünya görüşüne sahip olan biriyim artık. 2010 yılında vicdani retçi Enver Aydemir askeri cezaevinde işkence görürken yaptığımız basın açıklamasından dolayı ‘Halkı Askerlikten soğutma’ suçlamasıyla yani meşhur 318. Madde’den yargılandım ve beraat ettim. 2011 yılında vicdani reddimi açıkladım. Tecilimin bittiği 2012 yılında Anti-Kapitalist Müslümanlar adıyla bilinen oluşumunu başlatanlardan biriydim. 2013’de Gezi Parkında en ön saflarda yer aldım. 31 Mayıs’ta gözaltına alındım ama asla mücadeleden geri durmadım! (Ayrıca bakınız; Mehmet’in Suçu Ne? başlıklı yazım..)

Yaşam hakkı savunucusu olarak bir yandan yazılar yazarken diğer yandan Kürdistan, Türkiye ve Dünya’nın çeşitli yerlerinde mağdur ve mazlum olan, ezilen, yok edilen, katliamlara uğrayan insanların yanında oldum ve olmaya devam ediyorum. Ben Mehmet Lütfü, yani insan kardeşiniz, önce insan, sonra Kürd, sonra Müslüman (Hanif), sonra anarşist, sonra devrimcidir! Bugüne kadar Sivas, Maraş, Roboski, Rojava, Kobane, Suriye, Irak, Gazze, Şengal, Van depremi vb insanlığın kriz yaşadığı yerler için kah canlı kalkan olmuş, kah kamuoyu oluşturmak için yürümüş, kah etrafını örgütleyip garibanlarla dayanışmaya çalışmış, kah yediğinden yedirmiş giydirdiğinden giydirmiş birisiyim. Üyesi olduğum iki dernek var. Biri Af Örgütü diğeri ise Vicdani Ret Derneği. Gönüllü olarak Bombalara Karşı Sofralar hareketinde ve yine diğer anti-kapitalist, anti-militarist, anti-endüstriyalist ve anti-emperyalist oluşumlara ve eylemlerine destek vermekteyim.

Bugün 32 yaşındayım, yeryüzüne özgürlük isteyen, sınıfsız ve sınırsız bir dünya kurmak hayali ile yeryüzü cennetinde yaşamak isteyen biriyim. (Bu konu ile alakalı olarak Rıza Şehri adlı roman çalışmamı okuyabilirsiniz..) Bu dönüşümüm tek başına olmadı elbette. Bana katkısı olan çok değerli fikir ve düşünce insanlarının etkisi yüksekti. Aynı zamanda mahalle duvarlarını yıkıp, öncelerinde ağız dolusu küfürler ettiğim, yok saydığım ve asla kabul etmediğim çevrelerde bu dönüşümde etkili oldular. Hayatı, geçmişi doğayı ve insanları okuma biçimimi değiştirdim. Şirk düzeninden Tevhidi bir hayata geçişle birlikte artık hakikate daha fazla yakın olduğumu belirtmeliyim. İçinde yaşadığımız toplumu dönüştürecek, insanları Abdestli ve Abdestsiz, Kemalizmden, Kapitalizmden, Militarizmden ve Emperyalizmden kurtaracak yazılar ve fikirler üretmeye devam edeceğim ve Allah’a yemin ederim ki asla köle olmayacağım!

Ben bir yaşam hakkı savunucusuyum. İnsan, hayvan ve doğada ne varsa yaşamalı, yaşatmalıyız diyorum. Bütün bir canlı hayatın oluşu bizim elimizde olmadığından yok oluşu da ‘insan aklı / eliyle / makinelerle’ olmamalıdır, görüşünü savunuyorum. Şirk dünyasında var olan yasalar, kanunlar, kararlar, kurallar, itaat kültürü, hiyerarşik düzen, yalanlar, teknoloji, sanayi, cinsiyetçilik, mülkiyetçilik bizi özümüzden koparan, özümüzden koparması yetmezmiş gibi doğal yasalara karşı bizi canavarlaştıran korkunç bir amaçsızlıktır. (Tevhidi bir bakış açısıyla yazmaya çalıştığım İslam ve Militarizm, -İslam’da Savaş Barış ve Direniş– adlı kitap çalışmamı buradan okuyabilirsiniz.. Not: İçinde hayat hikayemi anlattığım bölüm bulanmaktadır!..)

* * *

Uygarlık tarihi boyunca üretilen teknolojik tüm araçların egemen olmak ve sömürmek için kullanıldığı bir gerçektir. Günümüzde de sınıf, sınır, sömürü, saldırı ve egemenlik savaşlarının da aynı şekilde tüketen, sömüren, öldüren, yok eden, katleden aklın ürünü olduğunu bilmeniz gerekir. Doğadan emanet aldığımız bedenlerimizi yine doğayı yok etmek için kullanan bu uygar ‘aklı’ reddedip yerine paylaşmayı ve dayanışmayı yücelten bir aklı koymamız gerekmektedir!

Bu uygar aklın modern ideolojilerinden olan Kapitalizm ve Militarizm yeryüzünün en büyük sorunlardan biridir! Militarizm, tüm dünyada olduğu gibi içinde yaşadığımız coğrafyada da büyük acılara ve katliamlara sebep olmuş ve olmaktadır.. Elbette bu katliamları yapanlar, elindeki gücü ve iktidarı kötüye kullananlar tarafından gerçekleştirilmiştir. Devlet dediğimiz organizasyon içinde sınıf, sınır ve dikey bir hiyerarşi barındıran, zor ve zulüm organizasyonudur! Milliyetçilik, devletçilik demek faşizm demektir! Doğal dengemizi köküne kadar bozan bir yapıdır devlet dedikleri.. Devlet, sınır, sınıf istemeyen biri olarak; bugüne kadar yine sistemi ayakta tutan mevcut siyasi partilerin varlığından dolayı oy kullanmıyordum. Yukarıda belirttiğim gibi ilk ve son oyumu 2002 yılında AKP’ye vermiştim! Vermez olaydım! Neyse.. Müslüman olmadan önce anti-komünist olmayı öğrenen biri olarak şimdi diyorum ki; İyi ki Sosyalistler, Komünistler ve tabi ki Anarşistler var. Onlar ve fikirleri ve pratikleri olmasaydı bugünü bu şekilde yorumlamayacak ve yazamayacaktım..

Hanif, modern deyim ile anarşist bir akla, devrimci bir kalbe ve tevhidi bir görüşe sahip olmam, yeryüzündeki tüm sınırları, sınıfları, sömürüyü, saldırıları ve savaşları reddetmem anlamına gelmektedir. Hz. Ali der ki, ‘Analarından hür doğanları hiç kimse köleleştiremez!’ Bu bağlamda, annelerinden hür doğanları, hiçbir kurum ve kişi köleleştiremez, sömüremez, diyerek vicdani red / total reddimi açıklamıştım. Herkes bebek doğar, asker değil! Askere zorla alınan ve alınmak istenen milyonlarca insanı HDP için oy kullanmaya davet ediyorum!

Neden HDP?

Çünkü vicdani red hakkının anayasa da olması gerektiğini savunan bir parti. Zorunlu askerlik yerine herhangi bir kamu görevinde çalışmayı getirmek istiyorlar. Hatta zorunlu askerliğe denk düşen kamu hizmetini de yapmak istemezseniz yapmayacaksınız, diyorlar.. Seçim bildirgelerinde, “Yeni anayasada barış hakkı, hakikat hakkı, sendika kurma hakkı, grev ve toplu sözleşme hakkı, sosyal güvenlik hakkı, temel gelir hakkı, konut hakkı, engelli hakları, temiz suya ve yeterli gıdaya erişim hakkı, vicdani red hakkı, kültürel kimlik hakkı, anadilini kullanma hakkı, eğitim ve öğrenim hakkı, bilgi edinme hakkı, adil yargılanma hakkı, çocuk hakları, yaşlı hakları, hayvan hakları ile düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü, basın özgürlüğünü garanti altına alan hükümler yer alacak.” diyorlar.. Ve bu sözü tutacaklarına yürekten inandığım için samimiyetlerine güvendiğim için HDP diyorum! Bu sözü tutmazlarsa biz Anarşistleri ve diğer devrimci güçleri karşılarında bulacaklarını iyi biliyorlar!

Savaşların mecliste oylanan tezkereler ile çıkmasının önüne geçebiliriz. TSK’yı ıslah edebilir ve hatta tüm dünyada bütün devletlerin silahlarını ve yok edici teknolojik güçlerini ortadan kaldıracak adımlar atabiliriz… Bir oy bu kadar önemli.. HDP’yi bu kadar önemli bir parti ve programa sahip olmaya iten yine bizleriz ve biz oylarımıza sahip çıktıkça vicdani dönüşümün gerçekleşeceğini bilmeniz gerekiyor..

Büyük bir samimiyetle söylüyorum ki, halkların gerçekleştireceği toplumsal vicdani yüzleşme HDP ile mümkün olabilir. Vicdan yüzleşmesi gerçekleştirmenin belki de son fırsatı olarak HDP önümüzde durmaktadır. Vicdani yüzleşme elbette Barış toplumlarında mümkündür. Barış için, emek sömürüsüne engel olmak için, en temel yaşam haklarımız için, polis ve asker devletinde yaşamamak için, ortak iyinin, ortak doğruların hüküm sürdüğü bir gelecek için, daha az devlet daha çok toplum için elbette HDP dememiz gerektiğini düşünüyorum.

Siz kendisine Müslümanım, vatanseverim diyenler, peygamber ocağı olarak gördüğünüz TSK’nın katliam ve tecavüz kurumu olduğunu ve kapitalizmin bekçisi olduğunu görmeniz için daha ne kadar kan akması gerekiyor? Ben, kendisine yurtsever diyen, yurdu ise bütün bir dünya olarak bilen, sınıfsız ve sınırsız bir yeryüzü yurdunda yaşamak isteyenlerle birlikte olmayı daha doğru buluyorum. İçinde yaşadığımız kapitalist ve militarist zihniyet tüm baskılarıyla her yönden yaşamlarımızı kuşatmak istese de biz vicdani red ve total redçiler olarak direnmeye devam edeceğiz. Ve asla köle olmayacağız, diyoruz!

Zorunlu olarak askere gidecek ve gitmiş herkese sesleniyorum!

Gelin elinizi vicdanınıza koyun ve düşünün. Size hiçbir gelecek vermeyen, elinize silah vererek sizleri bilmediğiniz bir savaşın parçası olmaya sürükleyen; sizleri kadın, eşcinsel, Alevi, Kürt düşmanı yapan bir sistemi, devleti, hükümeti, cemaati sevmeniz kandırıldığınızın, sömürüldüğünüzün bir kanıtı değil mi? Elinizdeki yasal silahlar ile garibanı mı koruyorsunuz? Elbette hayır!! Elinizdeki yasal silahlarla, kapitalizmi, bankaları, holdingleri koruyorsunuz! Sizi, emeğinizi, geleceğinizi sömüren bu yapılara bir dur diyemeyecek kadar aciz misiniz, kör müsünüz? Ben, elimde fırsat olduğu halde bu ülkeden kaçmadım! Sivil ölüme mahkum edilen biri olarak burada direnmeye ve siz militarizm tarafından kodlanmış insanları da özgürleştirecek çalışmalar yapmayı kendime borç bildim..

Siz, zorunlu asker kaçağı olan insanlara da bir çağrım var.

Vicdani reddinizi açıklamasanız da biz sizleri de vicdani redçi olarak görüyoruz.. Haziran seçimlerinde oy kullanmaya gidin ve korkmayın. Gözaltına alındığınızda sizi zorla askerlik şubesine tutup götüremezler. Polisin böyle bir yetkisi yok! Gözaltında tutanak imzalarken, ‘vicdani redçiyim, imtina ediyorum’ şeklinde imza atıp gözaltından kurtulabilirsiniz. Diyelim ki polis sizi askere götürdü, askerlik şubesinde de yine aynı şekilde imtina ederek, askerlik yapmayacağınızı ve vicdani redçi olduğunuzu belirterek imza atabilir veya imza atmadan önce Vicdani Red Derneği, İHD, ÇHD, Halkın Hukuk Bürosunu ve Mazlum-Der’i arayıp avukat isteyebilirsiniz. Sizi zorla askere götüremeyeceklerini bilmeniz gerekiyor, lütfen biraz cesaretli olun..

* * *

HDP’ye tavsiye ve bir istek…

25 yaş üstü zorunlu askerlik yapmak istemeyen sistem tarafından kaçak olarak görülen 1 Milyon’a yakın insan var. Ve yine zorunlu askerlik yapmış, geleceği ve emeği çalınan milyonlarca insan var! Ve yine 18 ile 25 yaş arasında zorunlu olarak askere götürülen, zorunlu olarak askerlik yapan ve zorunlu askerlikten kaçan yüzbinlerce insan var.

Ben Anarşist, Müslüman, Kürt ve Vicdani Red’çi biri olarak, zorunlu askerlik denilen saçmalığı hayatlarımızdan çıkarmanızı, militarizmin sadece kışlada değil gündelik yaşamlarımızda bizi sivil ölüme tabi tutan uygulamalarının önüne geçmenizi ve sizlerin bu konu üzerinde daha fazla ve özenle durmanızı istiyorum. Bu satırları, aydın olmanın gerekliliğinden ve içinde yaşadığımız toplumun iyiliği için uğraşan sorumlu bir ferdi olarak yazıyorum. Zorunlu askerliği kaldıracak, vicdani red ve total red hakkını tanıyacak, yukarıda ifade ettiğiniz yeni anayasa, toplumsal sözleşmeyi gerçekleştirecek, emek sömürüsünün önüne geçecek söylemlerinizi daha fazla vurgulamanız gerektiğini, düşünüyorum..

Geçen yıl Bursa Kitap Fuarı’na gitmiştim. Orada kaldığım bir otel de sabahın beşinde kapımı çalan polisler, yoklama kaçağı olduğumu söyleyip elime verdikleri tutanağı imzalamamı istemişlerdi. Devrimci bir gülüşle, imzalayınca gidecek misiniz, diye sordum ve tutanağı imzalayıp onları gönderdim. Bunun dışında tecilim biteli üç yıl oldu ki zaten dört yıl önce de vicdani reddimi açıklamıştım. GBT uygulamasına otel odası dışında, Roboski’ye giderken, Yurt dışına çıkarken, Kürdistan’da yolculuk yaparken, eylemde gözaltına alındığımda maruz kalmıştım. GBT sadece asker kaçağı gibi saçma sapan bir şeyden dolayı değil, insanların günlük hayatta da her zaman karşısına çıkan saçma ve can sıkıcı bir uygulama! Açıkçası sistemin bu uygulaması beni hiçbir şekilde yıldıramaz. Karşıma çıkacak her şey ile yüzleşmeye hazırım! Hiçbir kurum, asker ve polisten korkmuyorum! İkamet adresim ellerinde var ve bu korkmadığımın ve kaçmadığımın açık bir ifadesidir. Haziran’da yapılacak seçimlerde İstanbul Tarlabaşı’nda sandığa gidip HDP’ye oy vereceğim. Ben ve benim gibi ‘zorunlu askerlik’ uygulamasından kaçan insanların sandık başında gözaltına alınacaklarını biliyorum. HDP olarak sizden, Milyonlarca asker kaçağı için, Vicdani Red Derneği, İHD, ÇHD, Halkın Hukuk Bürosunu ve Mazlum-Der’i anında bilgilendirecek bir ofis kurmanızı ve gözaltına alınacak insanların hukuki süreçlerini izleyecek avukatları hazır bekletmenizi istirham ederim.

Not: Bu satırları yazarken doğduğum şehir olan Adana ve Mersin’de HDP bürolarına bombalı saldırı yapılmıştı. Tüm HDPlilere ve gönüllülerine geçmiş olsun dileklerimi sunuyor ve bu akşam (18 Mayıs 2015, Pazartesi) saat 19.00’da Taksim Tünel Meydanı’nda yapılacak protesto eylemine herkesi davet ediyorum!

Devrimci selam ve saygılarımla
Mehmet Lütfü Özdemir

http://mehmetlutfu.blogspot.com.tr/2015/05/oy-kullanmama-orucumu-bozuyorum.html

PAYLAŞ.
VicdaniRet.org