Vicdani Ret Derneği, 15 Mayıs 2019’da herkesi basın açıklamasına davet ederek vicdani ret açıklamaya çağırmıştı. İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi’nde gerçekleştirilen açıklamada vicdani retçilere uygulanan ve sivil ölüm anlamına gelen uygulamalara vurgu yapıldı.
İlk olarak İnsan Hakları Derneği’nden Doğan Özkan açılış konuşması gerçekleştirdi. Daha sonra sözü alan Vicdani Ret Derneği Eşbaşkanı Gökhan Soysal, vicdani retçilerle her zaman dayanışma içinde olduklarını ve özellikle hukuki sorunlarda derneğin dayanışma içinde olduğunu belirtti. Dernek adına basın açıklaması Vicdani Ret Derneği Eşbaşkanı Merve Arkun tarafından okundu. Açıklamada son yıllarda sivil ölümün sadece vicdani retçilere değil artık birçok kişiye uygulandığı belirtilerek askeri mahkemelerden sivil mahkemelere geçisin bir anlam ifade etmediği ifade edildi.
Bedelli askerliğin sürekli hale getirilmeye çalışıldığının vurgulandığı açıklamada buna rağmen vicdani ret hakkının ve vicdani retçilerin görmezden gelinmeye çalışıldığı vurgulandı.
Anayasa Mahkemesi’nde yıllardan beri bekleyen bireysel başvurular olduğu ancak mahkemenin hakim militarist baskıdan sıyrılarak henüz bir karar vermediği belirtildi.
Basın açıklamasının ardından Abuzer Yurtsever, Engin Aslan, Meral Geylani ve Umut Can Kalaniz vicdani retlerini açıkladı.
Derneğimizin basın açıklaması şu şekilde gerçekleşti:
“Basına ve kamuoyuna
Bir 15 Mayıs Dünya Vicdani Retçiler Günü’ne daha vicdani retçiler üzerinde giderek artan baskılarla giriyoruz. Vicdani retçiler hâlen yapılan GBT’ler sonucu kesilen idari para cezaları ve açılan ceza davalarıyla sokağa çıkamaz hale getirilmeye çalışılıyor. Askere gitmeyenlerin işyerlerine bu kişilerin işten çıkartılmaları, aksi halde soruşturma açılacağı yönünde “uyarılar” gönderiliyor. Vicdani retçiler işten çıkartılmaya zorlanırken bunun olmadığı yerlerde de sigortasız çalışmaya zorlanıyorlar. Vicdani retçiler, ilk günden itibaren olduğu gibi sivil ölümle cezalandırılmaya çalışılıyor.
Geçtiğimiz 15 Mayıs’tan bugüne vicdani ret hakkı adına neredeyse olumlu tek bir adım dahi atılmadı. Aksine vicdani retçiler hakkında açılan ceza davalarının üstüne yeni ceza davaları açıldı. Cezalar verildi. Kimi cezalar kesinleşirken kimi cezalar hala itiraz üzerine inceleme aşamasında. Geçtiğimiz zaman içinde askeri mahkemeler kaldırılarak artık bu mahkemelerin görevleri asliye ceza mahkemelerine devredildi. Ancak bu durum beklenenin aksine mahkemelerin militarist baskıdan kurtulmasını sağlamadı. Aksine daha kötü duruma gelmiş durumdayız. Askeri mahkemeler, vicdani ret hakkını tanıyıp vicdani retçileri görmezden gelirken sivil mahkemeler anayasayı ihlal ederek vicdani ret hakkını görmezden geliyorlar.
Hukuken Olağanüstü Hal (OHAL) kaldırıldı. Ancak OHAL uygulamaları olağanüstü şartlarda değil artık olağan şartlarda da uygulanıyor. Yıllardan beri vicdani retçilere uygulanan ve sivil ölüm anlamına gelen baskılar, artık daha yaygın hale gelmiş durumda. Üstelik hâkim militarist sisteme en ufak bir eleştiri bile artık terör örgütü propagandası iddiasıyla ağır ceza mahkemelerinde yargılamalara konu ediliyor. Savaş koşullarının iyice ağırlaştığı ve barış kelimesini ağzına alanların vatan haini olarak hedef gösterildiği bugünlerde de derneğimiz internet sitesinde yer verdiğimiz haberler nedeniyle soruşturmalara tabi tutulmaktadır.
Yerel mahkemelerde verilen mahkûmiyet kararları son çare olarak Anayasa Mahkemesi önüne götürülürken Anayasa Mahkemesi’nin tutumu maalesef hâkim militarist baskıdan farklı değil: Vicdani retçiler yine görmezden geliniyor! Anayasa Mahkemesi, 6 yıl önce gerçekleştirmiş olduğumuz vicdani ret hakkının ihlal edildiğine ilişkin bireysel başvuru olmak üzere 30’a yakın bireysel başvurunun hiçbiri hakkında karar vermiş değil.
Kamuoyunda sürekli yeni askerlik kanunu adı altında çeşitli söylemler tartışıladursun yaklaşık 3 yılda bir uygulanan bedelli askerlik de artık iyiden iyiye sürekli hale getirilmek isteniyor. Ve yine vicdani ret hakkı görmezden geliniyor.
Biz vicdani retçiler, savaş karşıtları ve anti-militaristler ise mücadelemizden vazgeçmedik ve vazgeçmeyeceğimizi buradan bir kez daha tekrarlıyoruz. Biz vicdani retçiler, savaş karşıtları ve anti-militaristler olarak tüm bu militarist baskılara karşı insanları vicdani reddini açıklamaya ve barışın sesini yükseltmeye çağırıyoruz. Biliyoruz ki silahların konuştuğu yerde barıştan değil ancak katliamlardan bahsedilebilir. Ve biz katliamlardan artık uzak kalmak istiyoruz. Biz, barış konuşulsun; kardeş kardeşi vurmasın istiyoruz. Gelin savaş çığırtkanlarının seslerinin, barış isteyenlerin seslerini bastırmalarını engelleyelim. Gelin vicdani ret mücadelesini ve barış sürecini yükseltelim.
VİCDANİ RET DERNEĞİ”
Abuzer Yurtsever daha önceden adli ve idari makamlara vicdani reddini beyan ettiğini belirterek 30 yıldan süren savaşta taraf olmamak, kimsenin söyledikleriyle ölmek veya öldürmek istemediğini belirtti. Ve vicdani retçi olduğunu belirtti.
Engin Aslan’ın vicdani ret açıklaması:
“Ben engin aslan vicdani retçiyim vicdanı ret gerekçemi anarşist yazar Jaroslov Haşek’in yazdığı aslan asker Şvayk kitabından bir alıntı ile açıklamak istiyorum.
‘İnsanları boğazlamanın ilk hazırlıkları, her zaman, ya tanrı adına ya da insanoğlunun kendi kafasında yarattığı yüce bir varlık adına yapılmıştır.
Fenikeliler, bir tutsağın boğazını kesmeden dinsel törenler düzenlerlermiş. insanlar, binlerce yıl sonra da, cepheye yürüyüp düşmanlarını kılıçtan geçirmeden önce tantanalı törenler düzenliyorlar.
Gine adaları ve Polinezya’daki yamyamlar, tutsaklarını, misyonerler, gezginler ve çeşitli ticaret şirketlerinin temsilcileri gibi işe yaramaz kişileri ya da yakınlarına sokulan meraklıları afiyetle yemeden önce tanrılarına kurban ederler ve türlü çeşitli ayinler düzenlerler. Bizim papazların cüppelerinden haberleri olmadığı için de, bu ayinler sırasında, gövdelerini orman kuşlarının rengarenk tüyleriyle süslerler.
Engizisyoncular, kurbanlarını diri diri yakmadan önce, gösterişli dinsel törenler düzenlemişler, ilahiler okumuşlardır.
İdam mahkumları ipe çekilirken, rahipler mutlaka orada bulunurlar ve onları varlıklarıyla rahatsız ederler.
Prusya’da , bahtsız kurban, kellesinin uçurulacağı kütüğe bir papaz eşliğinde götürülür. avusturya’da darağacının yanı başında bir katolik rahip bulunur. fransa’da giyotine, amerika’da elektrikli sandalyeye giden kişiye mutlaka bir din adamı eşlik eder. ispanya’da bir iskemleye oturtulup o hünerli aygıtla boğulan bir mahkumun başında bir rahip durur, rusya’da kurşuna dizilmeye götürülen devrimcilerin yanında sakallı bir ortodoks papaz yürürdü.
Bu din adamları, idam mahkumlarına eşlik ederlerken, ellerinde mutlaka bir çarmıhta isa yontucuğu taşırlar. sanki şöyle demek istemektedirler:
‘dua et ki, sadece kelleni uçuruyorlar, ipe çekiyorlar, boğuyorlar ya da bedenine on beş bin voltluk cereyan veriyorlar; bir de, şu bizim isa’nın neler çektiğini düşün de, tanrı’na şükret!’
Dünya savaşının kanlı mezbahaları da, rahiplerin kutsamalarından yoksun kalamazdı kuşkusuz. dünyanın bütün ordularındaki papazlar, düzenledikleri ayinlerde, ekmeğini yedikleri tarafın zaferi için tanrı’ya yakardılar.
İsyancılar idam edileceği zaman, o saat bir rahip bitti orada. çek lejyonerlerin idamında da mutlaka bir rahip hazır bulundu.
Sonradan ‘aziz’ saydıkları, vojtech** denen haydudun, bir elinde kılıç, bir elinde haç, baltık slavlarını kırıp geçirdiği günlerden bu yana hiçbir şey değişmedi.
Avrupa’nın dört bir yöresinde, insanlar, davar sürüleri gibi mezbahaları boyladılar. onları cephelere sürenler, yalnızca kasaplığa soyunmuş imparatorlar, krallar, generaller ve ensesi kalınlar değildi. tüm inançlardan papazlar da, o davar sürülerini bir araya toplayıp kutsadılar, ‘vatanım uğruna, düşmanı havada, karada, denizde yok edeceğim’ diye yalan yeminler ettirdiler.
Askeri ayinler genellikle iki durumda düzenleniyordu: bir, askerler cepheye gönderilirken; bir de, cephede kanlı bir kıyımdan önce. bir keresinde, hiç unutmam, bu tür ayinlerden birinde, bir düşman uçağı sahra sunağını bombalamış, geriye papazın kanlı çaputlarından başka bir şey kalmamıştı.
Sonradan, bizim papazın vatan ve din uğruna şehit düştüğü yazılıp çizilmiş; bizim uçaklar da karşı tarafın papazlarını aynı mertebeye yükseltmek üzere düşman semalarına uçmuşlardı.
Papazdan geriye kalanların toprağa verilişinden bir gün sonra, mezar taşının üzerinde bir yazıt belirmiş; yazıtı okuduğumuzda çok gülmüştük:
Bize atılan bomba, senin tepene indi.
Tanrınıza kavuşacaksınız derdin bize.
Kavuştun tanrına en kutsal ayinde.
Durduğun yerde yeller eser şimdi.”
Meral Geylani’nin vicdani ret açıklaması:
“Ben Meral Geylani. Çocukların, doğanın ve kadınların en çok zarar gördüğü savaşları yaratan militarizmi reddediyorum. Biz yaşamı doğuran kadınlara sadece militarizmi destekleme, savaşlara kahraman doğurma, askere yolcu etme rolleri biçilmesini reddediyorum.
İletişim çağında silahlar ile değil sözcüklerimiz ile konuşalım. SINIRSIZ, SAVAŞSIZ, İNSAN VE DOĞANIN Bütünleştiği bir dünya için VİCDANİ REDDİMİ Açıklıyorum.
Tüm varlıkların doğanın yararına YAŞAM ÇOĞALTILMALI ölüm değil.
Dünya ve Ülke ekonomisinin büyük bir kısmının militarizme harcandığı 21.yüzyılda en öldürücü silahları yaratma yarışında olanları, savaşları başlatanları sadece BİRGÜN için nasıl SAVAŞSIZ BİR DÜNYA olabiliri düşünmeye davet ediyorum. O zaman göreceğizki bambaşka bir DÜNYA yaratacağız.”
Umut Can Kalaniz’in vicdani ret açıklaması:
“VİCDANİ RET BEYANI:
Merhaba
– Ben Kurdeşen Jack, nüfusta kayıtlı olan adımla Umut Can Kalaniz.
– Bugün Dünya Vicdani Ret günü.
– Bu vesileyle ben de bugün resmi olarak Total reddimi açıklıyorum.
– Eril bir bedende doğduğum ve kadınlardan hoşlandığım için devlet benim erkek olduğumu ve sisteme karşı borçlu olduğumu iddia ediyor.
– Ne doğduğum bedeni, ne cinsel yönelimimi ne cinsel kimliğimi ne de doğduğum ülkeyi ben seçmedim.
– Kendi seçimlerim olmayan bu değişkenlerden ötürü, doğduğum ülkeye, herhangi bir kuruma ya da kişiye borçlu olmadığımı beyan ederim.
– Kendi kendimi ancak ben varedebilirim ve politik kimliğimi de ben belirlerim.
– Hiçbir coğrafyada kimsenin kimlikleri yüzünden bedel ödememesi gerektiğine inanıyorum..
– Vicdanımın ve varlığımın kimseye hiçbir hesap vermek zorunda kalmaması için hayatımı zararsızlık ilkesi üzerine kurduğumu beyan ederim.
– Hayvanlara, doğaya ya da yeryüzüne hiçbir zarar vermeme amacı doğrultusunda ve maksimum verim ile varolmaya çalışmaya devam edeceğimi beyan ederim.
– Bu bağlamda, herhangi bir devletin bünyesindeki, herhangi bir silahlı ya da silahsız örgütlenme içerisinde, herhangi bir katkı sağlamayı reddediyorum.
– Anayasada tanınmış ancak yasalarda karşılığı olmadığı için uygulanmayan kamu hizmeti alternatifini de reddediyorum.
– Bireylerin değerlerinin sisteme sağladıkları yarar düzeyinde ölçüldüğü bu fobik, yetkinci, elitist, cinsiyetçi, ırkçı, türcü ve şekilci dünyanın tüm kriterlerini reddettiğimi beyan ediyorum
– Hiyerarşik ilişkileri reddediyor, sadece kiyararkik ilişkileri kabul ediyorum.
– Kimsenin askeri veya komutanı, işçisi veya patronu, ebeveyni veya evladı, eşi veya parçası, kölesi veya efendisi değilim, olmayacağım.
– Her şeyi sınıflandırarak tahakküm kuran sistemin herhangi bir sınıfının herhangi bir düzeyinde olduğum iddiasını reddediyorum.
– Sistemin bana tanıdığı tüm ayrıcalıklarımdan da feragat ettiğimi beyan ediyorum.
– Devletin ya da sistemin herhangi bir organının herhangi bir birey üzerinde yetkisi ve etkisi olduğu fikrini reddediyorum.
– Varlığımın, başka hiçbir varlığa armağan olmadığını ve olmayacağını beyan ediyorum.
– İnsan ya da başka herhangi bir hayvan türünden bireyin, doğuştan ya da sonradan, başkaları tarafından kaderlerinin tayin edilebileceği fikrini reddediyorum.
– Yoz ekonomik sistemin ürettiği ekonomik borçlarla doğmanın yanı sıra yoz politik sistemin ürettiği vicdani ya da bedeni borçları da reddediyorum.
– Doğayı işgal eden sistemin bir organı olan işgalci herhangi bir örgütün üyesi olmayı reddetmekle beraber, gerekli durumlarda öz savunma hakkımın saklı olduğunu hatırlatmak istiyorum.
– Tüm bu bağlamların ışığında, Total reddimi ilan ediyorum!
– İşe yaramazlık ve tembellik haklarımın saklı olduğunu da hatırlatmak istiyorum.
– Varoluş biçimlerine karışabileceğini ve bireylerin kaderlerini tayin edebileceğini düşünen sistem avucunu yalayabilir!
———————————————————————————–
– Bu metin aracılığıyla da sistem ve devlet tarafından varlıkları başka kişi ya da kurumlara armağan edilmiş, metalaştırılmış, sömürülmüş ya da ötekileştirilmiş her bireyi total redde davet ediyorum.
(İŞE YARAMAZLIK MANİFESTOSU;)
– Sistem, hepimizi bir şekilde varlığnı sürdürebilmek için kullanmakta ve dolayısıyla sömürmektedir.
– Varolmak için hiçbir ünvana, lakaba ya da yetkiye sahip olmanız gerekmiyor.
– Kimseden daha üstün ya da fazla olmak zorunda değilsiniz.
– Eksik, yetersiz, yanlış ya da çirkin değilsiniz.
– Bir şeyi yapabiliyor olmanız, yapmak zorunda olduğunuz anlamına gelmez ya da yapamıyor olmanız sizin değerinizi belirlemez.
– Özel olmaya çalışmayı bırakın, zaten özgünsünüz.
– Dünyada varolmuş, varolan ve varolacak tüm bireyler kendilerine özgüdür ve biriciktir.
– Size, özgün olduğunuzu unutturup, kendinizi özel hissetmeniz için bir şeyleri arzulatan sistemi reddedin.
– Sahip olmaya çalışmayın, varolmaya çalışın.
– Kimsenin varlığına müdahale etmeyin.
– Varoluşunuz kimsenin varoluşunun üstüne çıkmaya çalışmasın.
– Pasif direnişi hayatınızın bir parçası yapın.
– Görevleri reddedin!
– Sorumlulukları reddedin!
– Atanmış kimlikleri reddedin!
– Üremeyin!
– Dünyanın tadını çıkarın!
– Edinmeyin, paylaşın!
– Biriktirmeyin, tasarruf edin.
– Sevin / Sevişin, sahip olmaya çalışmayın.
– Aşık olun, nefret etmeyin.
– Varolun, yoketmeyin.
– Gururlu olun, işe yaramaz kalın!”
**
BASINDAN: