21. Yüzyılda 21 Gün Bedelliydim: Militarist Zihniyette Değişiklik Görmedim

Bedelli askerliğin tamamında, içeri girdiğim andan çıktığım ana kadar militarizme, erilliğe, cinsiyetçi konuşmalara maruz kaldım. Şiddeti teşvik ederek, özendirerek, erkekliğin savaşmakla ve vatanı korumakla kazanılacağını söyleyip durdular.

Ben Türkiye’de yaşayan bir Kürtüm, şiddet, militarizm ve savaş karşıtı bir bireyim. Askere gitmeyi hiç istemiyor ve vicdani retçi olmayı düşünüyordum. Fakat kamuda çalıştığım ve Türkiye’de vicdani ret hakkı olmadığı için 21 günlük bedelli askerlik yapmak zorunda kaldım.
Teslim olduğum ilk gün yaklaşık 9-10 kişiydik. Kapıda bekledik bir süre. Sonra er olduğunu düşündüğüm 20 yaşlarında genç bir asker bizi aldı; belgelerimizi kontrol edip üstümüzü ve çantamızı aradıktan sonra yazıcı odasına götürdü. Ordan bilgilerimiz, kimliklerimiz alındıktan sonra uzman çavuş olduğunu söyleyen kişi her birimize bir numara verip bizi koğuşa götürdü. Herkesin numarasına göre koğuşta yatağına geçmesini ve eşyalarını aynı numara yazılı dolaba yerleştirmesini söyledi.
Sonra bizi bir depoya indirdi. Tabii bunların hepsini tek sıra halinde gidip soldan sağa sıraya geçip yapıyorduk. Depodan çarşaf aldık. Rutubet kokusundan belliydi ki, çarşaflar uzun süredir orada duruyordu. Buna itiraz eden bir arkadaşa uzman çavuş, “Sınırda Mehmetçiğimiz taşlar üzerinde uyuyup düşmanla savaşırken sen buna söylenmeye utanmıyor musun? Böyle mi vatanı koruyacaksın?” diye bağırdı.
Koğuşumuz 32 kişilikti. Aynı bölgeden gelen insanların yol hakkı aynı olunca bizim koğuş Doğudan gelenlerden ve ağırlıklı olarak Kürtlerden oluşuyordu. Aynı koğuşa düştüğümüz gibi eğitim sırasında da aynı takıma düştük. Eğitim sırasında yürüyüşlerde “Ne mutlu Türküm diyene,” “Vatan sana canım feda,” “Şehitler ölmez, vatan bölünmez!,” “Her Türk asker doğar!” gibi militarist ve faşizan marşlar söyletiyorlardı. Çoğumuz Kürt olduğu için diğer takımlara göre marşları daha alçak sesle söylüyor, diğer gruplar gibi düzenli yürümüyorduk. Komutan bunu bahane ederek bize daha fazla eğitim yaptırıyordu. Ara sıra diğer grupların, “Bunlar vatan haini. Bilerek söylemiyorlar. Hepsi terörist!” gibi söylemlerini duyuyorduk.
İkinci gün sağlık kontrolünden geçtikten sonra, içtima sırasında komutan Kızılay’a kan vermek isteyenlerin sağa geçmesini istedi. Grubun yarıdan fazlası sağa geçti. Kan vermek istemeyen bizlere dönerek, “Sizde bulaşıcı hastalık mı var? AIDS misiniz? Niye kan vermiyorsunuz?” diye bağırdıktan sonra, gruptan birini işaret ederek yanında duran çavuşa şunları söyledi: “Bak, o kesin Suriyeli s…yordur, hemen arkadasındaki de Rus ya da Ukraynalı s…yordur. Oğlum madem Türk dölüyle dölleyecekseniz yukarıları, Rusya’yı dölleyin, kızları güzeldir. Hem ne işiniz var Suriyelilerle? Hem çirkinler hem vatanlarını savunmayıp kaçan çürükler hepsi.”
İkinci hafta komple silah eğitimiyle geçti. Grubumuz 56 kişiydi ve 50 tane silah vardı. Her gün farklı 6 kişi silah almıyor ve en arkaya geçiyordu. Askerler silah kullanmaya hevesli olduğu için ben sürekli silah almayan gruba dahil olup eğitim süresi boyunca elime silah almadım. Haftanın sonunda atış talimi yapıldı. Herkes üç atış yapacaktı. Bütün komutanlar oradaydı. Yüzbaşı, “Herhangi bir sağlık sorunu ya da başka bir sebepten dolayı atış yapamayacak olan var mı?” dedi. Ben ve beraberimde 7-8 kişi daha el kaldırdık. Tek tek hepimize neden atış yapamayacağımızı sordu. Sıra bana gelince, hiç elime silah almadığımı ve atış yapmak istemediğimi söyledim. Bana sadece, “Otur!” diye bağırdı. İçimizden sadece 2 kişiyi sağlık sorunlarından dolayı atıştan muaf tuttu.
Ben atış sırasında hedef almadım, sadece geri teperken yüzüme gelmemesine dikkat ettim; üçünde de hedefi vurmadım. Komutan, “Sen ne biçim Doğulusun? Sizin orda herkeste silah var! Nasıl vuramadın!” diye bağırdı. Yanındaki komutan, “Bakma o bilerek vurmadı. Bunlar Doğuda her gün keleş kullanıyorlar.” dedi. Komutan hedefi isabetli vuranların isimlerini okuyarak, “Bunlar bu vatanı koruyacak, gözümüzü arkada bırakmayacak! Bunlar bu vatanın gerçek evlatları!” diyerek alkışlattı. Alkış sonunda, “Vuramayan arkadaşlar var. Onları da savaş gerisinde kullanırız,” dedi.
Eğitim sırasında bir asker silahını düşürdü. Komutan askere bağırıp silahın namus olduğunu, onu düşüremeyeceğini söyledi. “Ona, annene babana kız kardeşine namusuna baktığından daha iyi bakacaksın. Ona iyi bakamazsan, vatanını namusunu koruyamazsın!” dedi.
Eğitim sırasında ara verildiğinde komutanlar sürekli operasyon anılarını anlatıyorlardı. Sınır ötesi operasyona katılan bir uzman çavuş orada girdiği çatışmaları, öldürdüğü insanları övünerek anlatıyordu. “Suriyeliler korkaklar, hepsi dönek insanlar; insan vatanının savunmasından kaçar mı?” dedi.
Ben dayanamayıp savaşın kötü bir şey olduğunu, insan öldürmenin bilgisayar oyunu olmadığını söyledim: “Suriye’den kaçan kadın oğlunu kimse öldürmesin, oğlu da bir başkasını öldürmesin diye kaçıyor. Savaştan ölümden kaçmak da, çocuklarını ölümden kaçırmak da döneklik değildir,” dedim. Sinirlenerek, “Olur mu öyle şey? Ben gerekirse çocuğumu eşimi bırakır gidip savaşırım. Vatan hepsinden önce gelir. Yüz yıl önce atalarımız da bunu yapmış. Bize düşen de odur,” dedi. “Savaşta ölürsen ailene ne olacak? Yazık değil mi onlara?” dedim. “Eğer savaşta şehit olmayı, böyle güzel bir ölümü nasip etmişse Allah bana, ailem artık bu vatanın ailesidir. Onlar emanetime sahip çıkar!” dedi.
Son hafta yemin töreni provasıyla geçti. Prova esnasında komutan konuşurken iki kişi arkada konuşup sesli güldüler. Komutan onlara dönüp bağırarak, “Ne karı gibi gülüyorsunuz? Orospu musunuz siz? Erkek olun! Asker olun biraz! Düşmanla karşılaşınca da karı gibi mi savaşacaksınız!” dedi.
Bedelli askerliğin tamamında, içeri girdiğim andan çıktığım ana kadar militarizme, erilliğe, cinsiyetçi konuşmalara maruz kaldım. Şiddeti teşvik ederek, özendirerek, erkekliğin savaşmakla ve vatanı korumakla kazanılacağını söyleyip durdular. Vatanı sürekli “namus” olarak, “eşiniz çocuğunuz” olarak göstererek onu koruma görevinin erkekte ve askerde olduğunu işlediler. Türk ırkını yücelten konuşmalar, marşlar bitmek bilmedi. Şehit olmayı özendiren, bunu yüce bir mertebe gibi gösteren, Allah’ın şehit olmayı herkese nasip etmediğini içeren bir söylemi sürekli yinelediler.

PAYLAŞ.
VicdaniRet.org