Af Örgütü: Türkiye’de temelsiz yargılamalar devam etti
Burcu Karakaş
Uluslararası Af Örgütü, yıllık raporunda Türkiye’deki insan hakları ihlallerini de ele aldı. Raporda, ifade özgürlüğü ve protesto hakkı kullanımının giderek daha fazla kısıtlandığına dikkat çekildi.
Uluslararası Af Örgütü “Dünyada İnsan Haklarının Durumu”na ilişkin 2022/23 raporunu bugün yayınladı. Raporun Türkiye bölümünde, protesto hakkının engellenmesinden işkenceye kadar çok sayıda insan hakkı ihlali ele alındı.
Uluslararası Af Örgütü’nün yayınlanan yıllık raporunda, dünyada insan haklarındaki düşüşün kontrolsüz bir şekilde devam ettiği vurgulandı. Raporun önsözünü kaleme alan Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callamard, “2023, bir dünya savaşının küllerinden yaratılan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 75’inci yıl dönümü. Milyonlarca insanın hayatı pahasına gelen özgürlükleri ve ilkeleri hayata geçirmek için dünyanın bir kez daha yanmasını beklemeyelim. 2023, insan haklarını savunmak için bir dönüm noktası olmalı” ifadelerini kullandı.
“Barışçıl toplanma hakkı engellendi”
Raporun Türkiye bölümünde ülke genelinde yaşanan insan hakları ihlalleri farklı başlıklar altında ele alındı. İfade özgürlüğü başlığı altında, “Dezenformasyon yasası” olarak bilinen yasal düzenlemeye de işaret edildi. Raporda, TBMM’nin mevcut yasalarda çevrimiçi ifade özgürlüğünü daha da kısıtlayan sert değişiklikler yaptığı belirtilerek, “İnsan hakları savunucuları, gazeteciler, muhalif siyasetçiler ve diğerleri hakkında temelsiz soruşturmalar, yargılamalar ve mahkûmiyet kararları devam etti” denildi.
Toplanma özgürlüğü başlığı altında ise Onur Yürüyüşleri’ne yönelik “hukuka aykırı kısıtlamaların sürdüğü” ifade edildi. Polis şiddetine de dikkat çekilen raporda, Onur Yürüyüşleri’ne katılan yüzlerce kişinin hukuka aykırı güç kullanılarak gözaltına alındığı ve “barışçıl toplanma hakkının engellendiği” dile getirildi. Hükümet yetkilileri dahil bazı siyasetçilerin devamlı olarak LGBTİ’lere karşı nefret söylemine ve karalama kampanyalarına başvurduğu belirtilerek, “Ayrımcılık, korkutma ve şiddet, polisin barışçıl yürüyüşleri şiddet kullanarak dağıtmaya çalıştığı ve katılımcıları gözaltına aldığı Onur Haftası’nda özellikle gözle görülür hale geldi” ifadesi kullanıldı.
Raporda, kadın hakları açısından Danıştay’ın İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararını bozmayı reddetmesi yer aldı.
Mültecilere yönelik tutum
Mülteci karşıtı politika ve siyasi söylemlerin yarattığı atmosfer de Af Örgütü raporunun Türkiye bölümünde yer aldı. “Gönüllü geri dönüş” denilmesine karşılık bazı kişilerin “hukuka aykırı” bir şekilde uçaklarla Afganistan’a sınır dışı edildiği, insan hakları örgütlerinin Şubat ve Temmuz ayları arasında Türkiye makamlarının yüzlerce Suriyeli mülteciyi keyfi olarak gözaltına aldığını, alıkoyduğunu ve hukuka aykırı şekilde geri gönderdiğini belgelediği ifade edildi.
“Türkiye, dünyanın en yüksek sayıda mülteciye ev sahipliği yapan ülkesi olmayı sürdürdü. Ancak siyasetçiler arasında ve medyada yükselen mülteci karşıtı ırkçı söylemlerin yarattığı zeminin etkisiyle Afganların ve diğer mültecilerin başvuruları alınmadan geri gönderilmeleri ölümlere ve ciddi yaralanmalara neden oldu” denildi.
İşkence ve kötü muamele iddiaları
İşkence ve diğer türde kötü muameleye ilişkin “ciddi ve güvenilir” iddiaların söz konusu olduğuna da raporda dikkat çekildi. Marmara Cezaevi’nde Ferhan Yılmaz adlı mahkûmun “gardiyanlar tarafından işkence ve kötü muameleye maruz bırakılması” sonucu hayatını kaybettiği hatırlatıldı.
Raporun “Cezasızlık” başlığı altında, Cemal Kaşıkçı cinayeti davasının Suudi Arabistan’a devredilmesi ile Tahir Elçi ve Metin Lokumcu davalarında yargılamaların halen sürmesi gösterildi.
“Protesto hakkının kullanımında kötüye gidiş var”
DW Türkçe’ye konuşan Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Kampanyalar ve İletişim Direktörü Tarık Beyhan, Türkiye’de protesto hakkının kullanımında kötüye gidiş olduğuna dikkat çekti. “Geçtiğimiz yıllara göre kadınların yürüyüşlerine daha fazla müdahale ediliyor. Onur Yürüyüşleri önceki yıllarda da yasaklanıyordu ama artık LGBTİ etkinliği yapmak imkânsız hale geldi” dedi. Beyhan’a göre, Türkiye protesto hakkının tamamen kaldırıldığı bir ülke görünümünde.
“Kadıköy’deki Süreyya Operası önünde basın açıklamasına izin veriliyordu, artık buna da müdahale ediliyor. Valilik nerede gösteri ya da protesto yapılabileceği alanlarını açıklıyor fakat önemli olan protesto hakkının efektif kullanılması.”
Beyhan, ifade ve basın özgürlüğü açısından ise gazetecilerin gerek açılan davalar gerekse kolluk kuvvetlerinin müdahaleleri sonucu işlerini yapmalarının fiilen engellendiğini söyledi. Beyhan, sokak eylemlerini takip eden gazetecilerin polis tarafından çembere alınarak hareket etmelerini engellemenin, fiziksel şiddet kullanılmasa dahi ciddi bir saldırı olduğunu dile getirdi.
Tarık Beyhan, Türkiye’de işkence ve diğer türde kötü muamele iddialarının arttığını, yıllık raporlarda işkenceden sıklıkla bahsetmeye başladıklarını ve bu durumun kaygı verici olduğunu vurguladı. Mülteci ve LGBTİ’lere yönelik ayrımcı söylemin yarattığı tehlikeye de dikkat çeken Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Kampanyalar ve İletişim Direktörü, hükümet ve siyasi partilerin oluşan tehditleri önlemeye yönelik harekete geçmeleri gerektiğini de sözlerine ekledi.
Dünyada kaygı veren gelişmeler
Uluslararası Af Örgütü’nün raporunda insan haklarının dünyadaki durumunu gösteren örneklere yer verildi. Etiyopya’daki savaşın 2022 yılında da devam ettiği ve Batı Tigray bölgesinde “Tigray halkının etnik temizliğe” maruz bırakıldığı ifade edildi.
Batı Şeria’daki Filistinliler açısından 2022’nin son 10 yılın en kanlı senesi olduğu belirtilerek, “Çoğu askeri baskınlar ve gözaltı operasyonlarında olmak üzere aralarında onlarca çocuğun da bulunduğu en az 151 kişi İsrail güçleri tarafından öldürüldü” denildi.
Ayrıca, Haiti, Mali, Venezuela, Yemen ve diğer birçok ülkede insanların silahlı çatışmalar ve şiddetten olumsuz etkilendiği dile getirildi.
“Kadına şiddet küresel insan hakları sorunu”
Yıllık raporda, toplumsal cinsiyet temelli şiddetin 2022 yılında da sürdüğü ve “küresel bir insan hakları sorunu olmaya devam ettiği” vurgulandı.
Afganistan’da Taliban yönetiminin kadınların ve kız çocukların eğitim, çalışma ve özerklik haklarını engelleyen aşırı sert kısıtlamalar getirdiğine, İran’da “ahlak polisi” tarafından gözaltına alınmasının ardından hayatını kaybeden Mahsa Amini’nin ölümü sonrasında ülke çapında çok sayıda kadının ve kız çocuğun yaralandığı, gözaltına alındığı veya öldürüldüğü ifade edildi.
ABD Yüksek Mahkemesi’nin kürtaj erişimini anayasal güvence altına alan kararı bozduğu hatırlatılarak, “Karar, milyonlarca kadın, kız çocuk ve diğer insanlar için yaşam, güvenlik ve ayrımcılıktan muaf olma hakkı gibi önemli hakların kullanılmasına tehdit oluşturdu” denildi.
Kaynak: DW