20 Eki 2016 (Son güncelleme 09:57)
Meral Baltacı [email protected]
Aslan Asker Kaspar‘ın başkahramanı Kaspar, dünyaya hükmeden güçlü devletlerden birinin ordusunda sıradan bir askerdir. Alayının bulunduğu Krieg (Almanca’da savaş) kenti başka bir güçlü devletin saldırısını beklemektedir. Güçlü devletler, diğer güçlü devletlere “tek güç” olmak için saldırırlar her zaman olageldiği gibi.
Kaspar için “cesur asker” olmak her şeyden daha önemlidir. Savaşla beslenenlerin çok hoşlanacağı tipte bir askerdir. Normalde hiç kimsenin selam dahi vermek istemeyeceği, Kaspar’ın ise hayran olduğu kaba saba bir çavuş olan Krupp’ın yazdırdığı “dokuz cesur asker görevi” ni ezberlemiştir. Krupp’ın verdiği emir ne olursa olsun itaat edilmelidir. Ordu düzeninde, sosyal çevrenizde asla yer almaması gerektiğini düşündüğünüz kişilere boyun eğmek son derece elzem kabul edilir. Bu durum askerlerin insanlık onurunu kırsa da durum değişmez.
Kahramanımız dokuz cesur asker görevine kayıtsız şartsız uymanın kendisini “en cesur asker” yapacağına inandırmıştır. Dokuz madde “kendi kendine bile soru sormamak”, üstleriyle asla tartışmamak”, her fırsatta “emredersiniz komutanım” demek gibi, oldukça itaatkar, hatta saflık derecesinde itaatkar kişilerin uyabileceği mantıksız kurallardan oluşsa da, “cesur asker”lerin bu kurallara ihtiyaçları vardır. Bu kuralların rehberliği olmadan, kaba huylu ve aceleci komutanlar kendilerine ne yapacaklarını harfiyen söylemeden yaşamaları biraz zordur. Halihazırda, günümüzdeki mevcut ordularda da, kendisine bir şeyler dayatılmadan yolunu şaşıracak birçok asker görev alır ve böyle askerler olmasa savaşın beslediği bu tür ordular varlıklarını sürdüremez.
DEĞİRMENDE NÖBET
Krieg kentinde savaş başlamadan önce Kaspar’ın komutanı Albay Krud (Almanca’da zalim), Kaspar’ı biraz uzaktaki Vento Dağı’nda görevlendirir. Tek başına gidecek ve ikinci bir emre kadar dağın tepesindeki eski bir değirmende nöbet tutacaktır. Elbette cesur bir askerin neden orada nöbet tutması gerektiğini sorması mümkün değildir, sadece emre itaat etmesi gerekir. Komutanına göre orada Krieg kentini temsil edecektir. Bu durum Kaspar’ın gururunu okşar, kendisini bir temsilci olarak görmeleri karşısında görevine daha da sarılır. Burada metin, kişilikleri, düşündükleri ve ürettikleriyle var olamayan kişilerin ancak bir gruba dahil olarak, onun gücünü arkasına alarak varlıklarına anlam verebilecekleri mesajını verir. Kaspar, verilen teçhizat ve tayını alarak dağa doğru yola çıkar. Yabani doğanın içinde ilerlerken, yolda özel hayatında karşılaşsa çok seveceği, hemen dost olabileceği ihtiyar bir adam ve ineğine rastlar ve hiç bir tehdit olmadığı halde komutanının emrine uyarak kendisine yaklaşan canlılara ateş eder. Hoş bir karşılaşma değildir. Kaspar ve onun gibiler, kendilerini yönetenler öyle karar verdiği için kardeşçe birlikte yaşayabilecekleri insanlara “düşman” derler ve onlara düşmanca davranırlar.
Nöbet tutacağı değirmene vardığında içinde bir sürü tahta sandıktan başka bir şey olmadığını görür. Fakat yine dokuz cesur asker kuralına ters olduğu için sandıkları açıp ne olduklarına, neyi koruyacağına bakmaz. Bu kurallardan biri de her türlü zorluğa canla başla ve cesaretle karşı koymak olduğu için hemen nöbetine başlar. Nöbet sırasında yapması gereken yel değirmeninin önünde turlamak, yaklaşan bir canlı olursa dur ihtarı vermek ve ihtara uymuyorsa ateş etmektir. Başka bir şey yapmasına ya da düşünmesine gerek yoktur, bununla vakit kaybetmemelidir, zira komutanları onlar adına düşünür, onlara düşen kendilerine verilen emirleri yerine getirmektir sadece.
KURALLAR GEREĞİ…
Yel değirmenine yaklaşanları durdurmak görevi olduğu için değirmene her gün gelen ihtiyar ve ineği Gülpembe, önceleri Kaspar için ciddi bir sorun olur. İhtiyar ilk gün ona süt getirir. Kaspar ise, uyması gereken kurallar gereği hiç düşünmeden ihtiyarı ineğiyle birlikte kovar. İhtiyar, bundan yılmaz, yıllardır dağlarda yalnız yaşadığından, bu ahmak askere yiyecek taşımaya devam eder. Aslında ihtiyar onun bir kaçık olduğunu düşünür. Ve haklıdır. Emirlere bu derece itaat etmek, bugünkü psikoloji bilgimizle akıl sağlığının olmadığının bir göstergesidir. Daha sonra adını “Grimtrak” koyacağı fare, gelen yiyeceklerin tadına bakıp ölmeyince Kaspar da gelen yiyecekleri memnuniyetle yemeğe başlar. Hala ihtiyarla sohbet etmeye yanaşmaz, cesur bir askerin dikkat etmesi gereken bir casus ya da düşman olabileceğini düşünür. Düşünerek beynini çalıştırmadığı gibi, hislerini de bastırarak kalbinin kendisine hükmetmesine izin vermez. Uzun süre ihtiyarın sıcak yaklaşımına mekanik cevaplar verir. Fakat insanın özündeki iyilik bu katılığı yenecektir. Yaşlı adamın temasları Kaspar’ın içindeki düşünebilen, savaşa ve güce itaat etmeyen insanı canlandırmaya başlamıştır.
Kaspar’ın tayını biteli epey olmuştur. İhtiyarla birlikte dürbünle şehri izlerken, gördükleri ağır bombardımandan sonra bile Kaspar, yel değirmenini beklemeye devam eder. Onu unuttukları aklına gelmez. Uçaklara, dur ihtarına uymayan fareye ateş eder. İhtiyara göre aptallık etmektedir. İhtiyarın fikri Kaspar’ın umrunda değildir. Kaspar’ın umrunda olan tek şey dokuz kurala uyan cesur asker olmak, üstlerinin takdirini kazanmaktır.
Kaspar’ın dürbünüyle şehri izledikleri bir gün, ağır savaş toplarının şehri yerle bir ettiğini görürler, Kaspar’ın dahil olduğu ordu ve şehir ele geçirilmek üzeredir. İhtiyar, şehir halkı ve askerlere yardım etmeleri gerektiğini söyleyerek savaşmaya gider. Kaspar hem ihtiyar için hem de asker arkadaşlarına yardım edemediği için ne kadar üzülse de, oradan ayrılmanın kurallara uymayacağı gerekçesiyle değirmeni beklemeye devam eder. Şehir tümüyle ele geçirildikten sonra ihtiyar geri döner. Ancak sağlığını kaybetmeye başlamıştır. Kaspar iki yıldan fazla dağlarda kalır.
ÖDÜLLÜ BİR KİTAP
Savaşın hür iradesi olmayan bir insanı düşürebileceği durum genç okura en yalın haliyle sunulur. Savaşlar birilerinin gücü ellerine geçirip, ceplerini doldurmasına yararken, Kaspar gibi nicelerinin hayatı harcanır. Oldukça yavaş bir tempoyla giden romanın sonunda, kurgu bizi şaşırtır, Kaspar’ın sonunda geçirdiği değişim, roman boyunca kahramanımızın saflığıyla çileden çıkmış olan okuru rahatlatır.
Kitap kapağında “barış her şeyden değerlidir” ibaresi var. Oysa romanda, insanı insan yapan en önemli özelliklerden biri olan hür iradenin önemi, körü körüne itaatin saçmalığı ve sorgulamanın gerekliliği daha çok öne çıkıyor. Yazar, belki de okur kitlesinin duygusal ve bilişsel seviyesini göz önünde bulundurarak, olabildiğince yalın bir dille yansıtıyor iddialarını, savlarını dayatmıyor, “durum budur” diyor ve kenara çekiliyor.
Yazar Guido Sgardoli Aslan Asker Kaspar kitabıyla 2007 yılında ülkesinde önemli bir edebiyat ödülü olan Premio Ödülünü alır. 2009 yılında ise, çocuk edebiyatı alanında verilen en seçkin ödülü kazanır: Hans Christian Andersen en iyi yazar ödülü. Daha önce farklı çocuk kitapları dilimizde yayımlanmış olan yazarın“Ejder Çocuk” adlı çocuk romanı çok yakında raflarda olacak.
Kaynak: Gazete Duvar