27 MAYIS 2022
Önceki gün eve bir tebligat geldi. Cumhuriyet Başsavcılığı’nın takipsizlik (Kovuşturmaya Yer Olmadığı) kararı. Kovuşturmaya yer olsa, hakkımda, “yoklama kaçağı kalmak suçu” işlediğim gerekçesiyle dava açılacak.
Savcı, askere gitmediğim için düzenlenen idari para cezasının usulüne uygun tebliğ edilmediğini gerekçe göstererek takipsizlik kararı verdi. Anlaşılan, tebligat usulüne uygun yapılırsa dava açılmasına engel bir durum yok.
Nihayet, zorla asker olmayı kabul etmediğim ve üniforma giymeyeceğim hesaba katılırsa, yargılanıp ceza almam önünde bir engel görünmüyor.
Tam buraya mühim bir şerh düşmekte fayda var. Oysa ki ben bu suçtan daha önce yargılanmış ve beş ay hapis cezasına çarptırılmıştım.
Türkiye’de kötülükle birlikte hukuksuzluk da sıradanlaştı. Yine de hatırlatmakta fayda var: Hukukta “Non Bis İn İdem” diye bilinen temel bir ilke var. Kişi, bir suçtan ötürü ancak bir kez yargılanabilir ve bir defa cezalandırılabilir. Diğer bir deyişle, aynı fiilden ötürü iki kez yargılama olmaz.
Zorunlu askerlik bir insan hakları ihlalidir. Ortadan kaldırılmalı. Hiç değilse insanlara “insanlığa faydalı” ve cezalandırma amacı taşımayan, alternatif bir “kamu hizmeti” seçeneği sunulmalı.
Vicdani ret bir haktır. Bunun ne kadar doğal bir hak olduğu, bu hak tanındığı anda aşikar olacak.
Her Türk asker doğar diye uyduruk bir laf var, malûm. İnsanlar askere gitmemek için kırk takla atıyor, okulu uzatıyor, bedelli askerlikle işi hafifletmek için arabasını satıyor, yoksullaştırılıyor, kapitalist bankalardan kredi dilenmek zorunda bırakılıyor, evliliklerini ileriki yıllara öteliyor. Zorla askere alınmak artık çok kaba bir zulüm. Çağ dışı bir uygulama.
Yasak, dayatma ortadan kalksa, hukuk devreye girse, insan doğduğumuzu ve insan olduğumuzu bir kez daha hatırlayacağız. Bundan korkanların kurduğu hazır, çok kârlı bir tezgah var. Müthiş bir rant kapısı bu, anlıyorum, kapansın istenmiyor. Değil mi ki, elli yıl oldu, halen boğaz köprüsünden geçmek için para ödüyor, İstanbul’da bir yakadan ötekine haraç vermeden geçemiyoruz?
Hakkımdaki karar kesinleşince, Anayasa Mahkemesi’ne müracaat etmiştik. İki yıl oldu. Oradan bir şey çıkar mı diye beklerken, aynı suçtan bir kez daha yargılanmam, ceza almam tehlikesi baş gösterdi. Hukuksuzluklar birbirine eklenirse bana hapis yolu gözükebilir.
Hapse girmeyi hiç istemem ama bundan korkacak da değilim. Güçlüyüm çünkü haklıyım. Milyonlarca insanın benim gibi düşündüğünü de biliyorum.
(Bu arada, 7 yılı buluyor, AYM halen vicdani reddin bir insan hakkı olduğunu beyan edemiyor, önündeki dosyaları bekletiyor, karar veremiyor ve iç hukuk yolunun işlevsiz olduğunu açıkça ilan ediyor.)
Milyonları ilgilendiren ve geleceğe dönük etkisi sürüp giden bir hak/sızlık söz konusu.
Hak gelecek ve batıl zail olacak. Bunun için hepimize düşen görevler var. Yoksa mazlum mazlum otururuz oturduğumuz yerde, nasıl bir mazlumluksa artık!
Hakkın bize bahşedilmesini beklersek, daha çook bekleriz. “Gidip onu almamız gerek” diyen büyüklerin yolundan gitmeliyiz.
Savcı, beni aynı suçtan ikinci kez yargılamaya hazırlandıklarını haber verdi. Ben de savcıya haber vereyim: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne müracaat için hazırlanıyoruz.
“Siz, kendinize yakışanı yapınız, unutmayın ki biz bize yakışanı yapmaktayız.”