04 Haziran 2015
Uzun yıllardır biz vicdani retçiler savaşlara, devletin ürettiği bütün şiddet hallerine karşı sokaklardayız. Kimi zaman tutsak düşen bir vicdani retçi için, kimi zaman kışlada devletin bir kurşunu ile “eğitim zayiatı” olan askerler için; bu ülkede devletin polis/asker kurşunu ile ölen çocuklar, kadınlar, LGBTİ bireyleri için hep sokaklarda olduk. Dün bir kez daha bir grup vicdani retçi, anti-militarist savaş karşıtları olarak sokaktaydık.
Bu, hepimiz için bambaşka bir şeydi…
Bu kez; “Ben Tamer Esin. Anti-militarist ve anti-otoriter düşüncelerime rağmen sosyal yaşantıma serbestçe devam edememekten korktuğum ve çeşitli nedenlerle üzerimde baskı hissettiğim için 2006 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri’ne teslim oldum. Vicdanıma ihanet ettim” diyen Tamer Esin için sokaktaydık. Yeni bir söz/eylem haliydi orada bulunan hepimiz için. Şimdiye kadar Türkiye’de zorunlu askerlik zulmünden kurtulmak için her zaman yüzbinlerce insan gitmemeyi seçti, bunlar büyük çoğunluğu devlet tarafından “asker kaçakları” olarak ifade edildi ve korkunç hayatlar yaşamak zorunda bırakıldılar/bırakılıyorlar. Bütün bu zulme “Hayır!” diyerek kendilerini açık edenlerde vicdani retçi olarak devletin benzer şiddetini yaşadılar.
Bizler ise bu durumda askere gidenler ve de bir şekilde gitmeyenler üzerinden hep konuştuk, ancak bu kez bambaşka bir şey oluyor, Tamer Esin; “Bugün burada pişmanlığımı ifade etmek ve her ne koşulda olursa olsun bundan sonraki yaşantımda devletin militarist zorbalığına karşı duracağımı, hiçbir ayrım gözetmeksizin tüm bireylerin vicdani ret hakkını savunacağımı duyurmak, bununla birlikte otoriter ve hiyerarşik tüm yapılarla ve ilişki biçimleriyle mücadeleden taviz vermeyeceğimi beyan etmek için bulunuyorum” diyerek hiç de duymadığımız, alışık olmadığımız bir yerden doğru söz ediyordu. Bu yaklaşım son derece insani ve de vicdani bir açıklamadır. Bu ülkede bir asırdır gidip o zulmü yaşayan ve yaşadıkları pişmanlıklar ile hayatlarını kurmaya çalışan çok erkek var bu toplumun içinde, hemen hemen hepimizin yakınında böylesi hikayeler dolaşır. İşte Tamer bütün bunları bilerek bunların dışında bambaşka bir şey yaptı.
“Herşeyden önce belirtmek isterim ki; bana dayatılan bu sözde “yükümlülüğü” yerine getirmiş olmak, üzerimdeki baskının, yükün ve korkunun hafiflemesini sağlamadığı gibi, geçmişimde ve vicdanımda kapanması zor bir yara da açtı. Hiç bir insana karşı silah kullanmamış olsam da, onu kullanabilir hale getirilmem, itaat etmek zorunda bırakıldığım her emir, savaşa, öldürmeye dair bana zorla öğretilen her bilgi, kışlaya adım attığım ilk günden itibaren bir karabasan gibi nefessiz bıraktı beni. Gencecik insanların mütemadiyen onur kırıcı muamelelere maruz kaldığı, bunlara ya da farklı baskılara dayanamayıp kaçmak istediği için parmaklıklar ardına konup daha da fazla fiziksel ve psikolojik şiddet gördüğü bu vahşi ortamı şimdi ancak bir kabus olarak tanımlayabiliyorum. Ve biliyorum ki zamanda geriye gidebilseydim, bu kabusa teslim olmamak için elimden geleni yapardım.”
Tamer ile dayanışma için dün akşam Galatasaray Meydanı’ndaki basın açıklamasına Vicdani Ret Derneği de katıldı, dernek adına Gökhan Soysal; “Biz vicdani Ret Derneği olarak sadece kendi eylem ve etkinliklerimizde değil, militarizme karşı düzenlenmiş her eylemde yer almaya çalıştık ve almaya da devam edeceğiz. Bugün de bunlardan birinde, durumu diğer vicdani retçilerden farklı olan bir vicdani retçinin eyleminde kamuoyuna sesleniyoruz” diye başladığı konuşmasını “savaşta, barışta militarizm öldürür” diyerek bitirdi.
Açıklaması ile bir ilki başlatan Tamer Esin çağrısı ile de bu sürecin devam edeceğini gösteriyordu: “Bugün, öncelikle tüm askerlik yapmış anti-militarist bireyleri, pişmanlıklarını ve vicdani retlerini açıklamaya çağırıyorum!”
Şiddet sarmalı içindeki bu coğrafyada, bu çağrıların, sözlerin, eylemlerin büyük değeri var. Daha da, daha da büyümesi dileğini hepimiz bir daha paylaşıyoruz.