Konçiler vicdani redde ısrarlı

Savaş karşıtı aktivistler, ‘halkı askerlikten soğutmak’ ve ‘askeri firara teşvik etmek’ suçlamalarıyla cezalandırılıyor. Haklarında bu suçlamalarla davalar açılan ve birçok kez cezalandırılan Yannis Vasilis Yaylalı ve Ali Fikri Işık, zorunlu askerliğin meşru olmadığını belirtiyor.

Savaş karşıtı aktivistler, ‘halkı askerlikten soğutmak’ ve ‘askeri firara teşvik etmek’ suçlamalarıyla cezalandırılıyor. Haklarında bu suçlamalarla davalar açılan ve birçok kez cezalandırılan Yannis Vasilis Yaylalı ve Ali Fikri Işık, zorunlu askerliğin meşru olmadığını belirtiyor.

12.02.2016 – Adem Özgür
BasHaber – Askere gitmemek için verilen ilk mücadele Maximillian ile başlar. Kuzey Afrika’da Numidiya ülkesinden 21 yaşında bir genç, Roma ordusuna çağırıldığında, inatla askere gitmeyi red eder, sonuçta idam edilir. Ardından tarihin değişik dönemlerinde savaşa karşı çıkan sesler yükselmeye başlar. 18. yüzyılın sonlarından itibaren gelişen demokrasi ve zorunlu askerlik süreci ‘askere gitmeme’ tavrında da önemli bir farklılık yaratır. Özellikle 1. Dünya Savaşı sürecinde hümanist, sosyalist, anarşist düşünür ve liberal politikacıları tarafından ’emperyalist paylaşım’ olarak adlandırılan savaşa karşı önemli bir mücadele aracı olur. Silah taşımaya ve orduda yer almak istemeyenlere ‘vicdani redçiler / Konçiler (conchies)’ denmesi bu dönemde ortaya çıkar.

Türkiye’de vicdani red

Türkiye’de ise vicdani red, daha çok bu hakkı kullananlara yönelik sert yaptırımlarıyla gündeme gelir. 1989 sonunda Sokak Dergisi’nin yapmış olduğu bir kampanya ile vicdani redlerini açıklayan Tayfun Gönül ve Vedat Zencir ilk vicdani redçiler olur. Gönül ve Zincir, “halkı askerlikten soğutma” suçlamasıyla sivil mahkemede yargılanır ve Tayfun Gönül 3 ay ceza alır. 1992 yılında Savaş Karşıtları Derneği’nin kurulması, 6 kişinin toplu red açıklaması, bir ilk olarak Uluslararası Vicdani Redçiler Buluşması (ICOM)’nın Türkiye’de gerçekleştirilmesi orduyu rahatsız eder. 8 Aralık 1993 günü HBB kanalında yayınlanan Anten programında SKD başkanı Aytek Özel ve vicdani redçi Menderes Meletli ile röportaj yapmaları nedeniyle program yapımcısı Erhan Akyıldız ve muhabir Ali Tevfik Berber, Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş’in emriyle tutuklanıp askeri mahkemede yargılanır. Bununla beraber Türkiye’de vicdani redçilerin sesleri yükselmeye başlar ve dernekler kurulur. Vicdani red hakkının insani ve hukuki bir hak olduğunu ifade eden Vicdani Red Derneği, bu anlamda çalışmalar yürütüyor.

Vasilis Yaylalı: Vicdani red hakkını savunuyoruz

Hakkında iki kez ‘halkı askerlikten soğutmak’tan dava açılan Yannis Vasilis Yaylalı, 1 Eylül 2012’de Roboski’den Ankara’ya yaptıkları barış yürüyüşünün ardından Barış aktivisti Meral Geylani ile Roboski’ye yerleşir. Yaylalı, mücadelelerinden dolayı birçok kesimin rahatsız olduğunu ifade ederek, şunları söyledi: “Biz barış aktivistleri olarak savaş karşıtı tutumumuzun gereği, söylemlerimiz ve yaşadığımız köy de dâhil birçok yerde vicdani red ve zorunlu askerliğin kaldırılması üzerine atölye çalışmaları yürütüyoruz.” Mücadelelerinin AKP hükümeti süreciyle başlamadığını, daha önceleri de anti-militarist, savaş karşıtı faaliyetler yürüttüklerini ve uzun yıllardır bu mücadele içinde yer aldıklarını ifade eden Yaylalı, çözüm sürecinin sona ermesinin ardından hakkında iki ayrı davanın açıldığını hatırlatıyor: “Birinden 7 ay 15 gün ceza aldım. Yine aynı suçlamayla 3 Mart 2016’da Uludere Asliye Ceza Mahkemesi’nde davam var.”

Düşünce sayılmayan yazılar!

Mahkeme, Yannis Vasilis Yaylalı’nın yazılarında ‘tez-antitez-sentez olmadığı, bu yüzden bunların ham bilgi olduğu ve düşünce sayılamayacağına’ karar verdi. Mahkemenin bu tutumunu ‘utanç verici bir açıklama’ olarak değerlendiren Yaylalı, “bir de bu zamana kadar vicdani reddi tanımamak için mahkemeler tarafından çok farklı gerekçeli kararlar gördük, fakat böylesini görmedik. Beni yargılayan mahkemenin verdiği gerekçeli karar yüzünden birçok gazetenin diline düşen düştü” ifadelerini kullandı.

TCK 318’den yargılanmaya

Mahkemenin kendisine savaşın kötü bir eylem olduğunu, ancak mevcut devletler sisteminde devletlerin kamu düzenini sağlamak için ordulara ihtiyaç duyduğunu belirttiğini aktaran Yaylalı, savunmasında İzlanda, Panama ve Kosta Rika gibi 22 ülkenin ordusu olmadan varlığını sürdürdüğünü hatırlatıyor. TCK’nin 318. ve Anayasa’nın 72. maddelerindeki “Vatan hizmeti, her Türk’ün hakkı ve ödevidir. Askerlik hizmeti Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı her erkek için zorunludur” ifadelerini de hatırlatan Yaylalı, şunları söyledi: “Bu yüzden Vicdani red hakkı tanınmadığı sürece, zorunlu askerlik devam ettiği sürece, ben ve benim gibi mücadele yürüten anti-militarist, vicdani redçiler ve savaş karşıtları TCK’nin 318.Maddesi’nden yargılanmaya devam edeceğiz.”

“Seçeneksiz değilsiniz!”

Savaş dönemlerinde egemenlerin en son isteyeceği şeyin polis ve askerin silahı red etmesi olduğunu ifade eden Yaylalı, “bu yüzden birçok mekanizmayla her şeyden önce egemenler barışseverlere, savaş karşıtlarına, vicdani redçilere yönelirler, bugün de bize mahkemeler aracılığı ile yönelmelerinin biricik nedeni budur” dedi. Yaylalı, Kürdlere yönelik yeni bir savaşın başlatıldığını ve bu savaşta anne karnındaki çocukların katledildiğini, yaralıların sokak ortasında alınmasına izin verilmediğini belirterek şu çağrıyı yaptı: “İşlediğiniz savaş suçuna bizi asla alet edemeyeceksiniz. Bugün çoluk çocuk demeden yaptığınız katliamlar insanlık ve savaş suçudur. Mahkemeleriniz yoluyla bu suça ortak olmamızı dayatıyorsunuz. Bu kanlı savaşa ortak olmak istemiyorsanız, askere gitmeyin, seçeneksiz değilsiniz, vicdani red verin kardeş kanı dökmeyin.”

Işık: Savaşı hayatımızdan dışlamalıyız

56 yaşında olan ve 12 Eylül’den bu yana askerlik yapmak istemediği için defalarca cezaevinde tutulan vicdani redçi Ali Fikri Işık, BasHaber’e yaptığı açıklamada, vicdani redin basitçe uluslararası sözleşmelerden doğan bir hak arayışı ile sınırlı olmadığını söyledi. Vicdani red hareketinin esasen bir özgürleşme perspektifi olduğunu ifade eden Işık, “Savaşı, şiddeti toplumsal hayatımızdan dışlayıp, onu o hak ettiği uğursuz yere yollamak için devletin elindeki yasal şiddet tekelini bir biçimde delmek gerekiyor. Kurumsallaşmış bir militarizmle devlet kendi şiddetine bir hukukilik ve meşruiyet yaratmak suretiyle, istediği her yerde ve her konuda toplumsal her sorunu ihtilaf haline dönüştürüp, şiddetle bastırma eğilimi içindedir” dedi. Devletin karşısına geçip, onun mümkün olabilecek hukuk sınırları içerisinde tutmanın bir parça vicdani red hareketinin güçlenmesinden geçtiğini dile getiren Işık, sözlerini şöyle sürdürdü: “Eğer bugün güçlü bir vicdani red hareketi olmuş olsaydı, kendilerini Kürd meselesinin çözümünde muhatap gören taraflar ihtilafları konuşarak çözmek yerine, bugünkü gibi kolayca masaları devirip, şiddeti bir çözüm aracı haline getiremezlerdi.”

“Kürdçe’den başka hiçbir dil temsil edemezdi”

Bugünlerin vicdani red hakkının bir bayrak gibi yükseklerde dalgalandırılması gerektiği günler olduğunun altını çizen Işık, “sivil, itaatsiz ve ödün vermeden şiddete karşı konum almak esasen ihtiyaç duyduğumuz yegane yöntem ve atmosferdir” ifadelerini kullandı. Işık, vicdani red hakkının Türkiye’nin altına imza atmış olduğu uluslararası sözleşmelerden doğan bir insan hakkı olduğunu hatırlatarak, mahkemelerde anadilde savunma ısrarını da şöyle yorumluyor: “Anadilim Kürdçe’dir; benim başıma gelenler Kürdistan’da gerçekleşti, dolayısıyla bu dava ve durumu Kürdçe’den başka hiçbir dil temsil edemezdi. Benim açımdan mesele budur.”

Şuanda Mehmet Ali Başaran’la birlikte Ankara Askeri Mahkemesi’nde “askeri firara teşvik etmek” suçlamasıyla davalarının sürdüğünü belirten Işık, her vicdani redçinin birincil görevinin zorunlu askerlik yasasına karşı çıkmak olduğunu ifade etti. Bu yasanın bir zorunluluğu içerdiği için askerlik yapmanın meşru olmadığının altını çizdi ve “kamuoyunda halkı bu zorunlu ceberut yasaya karşı soğutmak da bir ahlaki sorumluluktur” şeklinde konuştu.

(Ç.G)
http://bas-haber.com/tr/news/6240/konciler-vicdani-redde-israrli?utm_source=dlvr.it&utm_medium=facebook

PAYLAŞ.
VicdaniRet.org