20 Nisan 2025
Geçtiğimiz ay İsrail tarafından İran’a yapılan hava saldırıları, Netanyahu’nun neredeyse 40 yıldır gerçekleştirmek istediği bir düştü. İsrail artık bir soykırım gerçekleştirecek kadar faşist, yayılmacı ve hiçbir sınır tanımayan bir hükümet tarafından yönetildiği için bu saldırıların gerçekleşmesi pek şaşırtıcı olmadı.
Bu saldırılar, hem bir komşu ülkeye yapıldığı, hem de nükleer tehlike içerdiği için elbette ki, Türkiye’ye yönelik büyük bir tehlike. Bu tehlike, yalnız günümüz veya yakın gelecekle sınırlı değil. Tam tersine, uzun erimli etkiler de söz konusu. Tam da bu nedenle, saldırılar gelecek kuşakları ve çocukları doğrudan ilgilendiriyor.
Saldırıların üçüncü gününde, Tahran’ın kuzeyindeki bir mahalle iki kere hedef alındı ve su şebekesi zarar gördü. Patlayan borudan fışkıran su bölgeyi sular altında bıraktı ve Tahran’da su kesintilerine neden oldu. Sonuç? Su kesintileri, susuzluk, insan sağlığını etkileyebilecek hijyen sorunu. Sonuç? Kaçınılmaz olarak çocukların zarar görmesi.
Hava saldırılarına daha sonra ABD de katıldı. Toplam 12 gün süren saldırıların ardından kafaları militarizm dolu yüzlerce, binlerce “uzman” hangi hedeflerin vurulduğunu, İran’ın nükleer programının ne kadar zarar gördüğünü veya görmediğini konuşmaya başladı. Oysa konuşulması gereken saldırıların verdiği zarardı.
Militarist söylem her zaman çatışma ve savaşı kışkırtmaya odaklı olduğu için, 12 gün süren bir garip savaşın etkilerinin militarist uzmanlar tarafından önemsenmesi beklenemez. Bu nedenle halk sağlığı, çevre ve iklim odaklı çalışan kuruluşlara kulak vermek gerekiyor. Bu kuruluşlar, kısa süreli saldırıların verdiği zararın doğrudan ya da dolaylı, kısa ya da uzun vadeli olabileceğine dikkat çekiyorlar.
İran’a yönelik saldırılarda petrol rafinerileri, petrol depolama tankları ve santraller hedef alındığı ve bu tür alanlar çevreyi kirletici maddelerle dolu olduğu için çevrede ciddi kirlilik oluşması kaçınılmazdı. İsrail, ABD ve başka birçok yerde ekranlara haber diye yansıtılan büyük petrol yangınlarının her biri çevre için bir felaket. Bu tür yangınlar sağlığa zararlı maddelerin yayılmasını sağlarlar ve yoğunluklarına bağlı olarak insanlar için ciddi tehlike oluşmasına neden olurlar.
Saldırılar ve yangınlar ardından Tahran’da havada ne kadar zararlı madde biriktiği bilinmiyor. Ancak kenti çevreleyen dağların oluşan kirliliği hapsetmesi söz konusu. Havadaki kirlilik er ya da geç dağılacağı veya aşağıya inececeği için geçici bir tehlike. Aşağıya inen kirlilik ise uzun vadeli etkilere sahip çünkü toprağı ve yer altı sularını zehirlemekte. Bu açıdan Orta Doğu’daki her savaşın, bölgeyi yaşanılmaz kılmak için atılmış bir adım olduğu söylenebilir.
Öte yandan her savaşın en büyük dolaysız ve uzun vadeli çevresel ve iklimsel etkilerinden biri, çok büyük miktarlarda sera gazı salınımı. Bunlar hava saldırılarından ve fosil yakıt sahalarındaki yangınlardan kaynaklanabileceği gibi, saldırıları gerçekleştiren ve korkunç yakıt tüketen uçaklardan ve diğer savaş araçlarından da kaynaklanabilir.
Bu etkiler aslında her saldırının, her savaşın ve her ordunun dünya için varoluşsal bir tehlike oluşturduğunu söylemeyi gerektiriyor. İran’a yapılan her saldırı, aslında küresel sonuçları olan bir saldırı. Her savaş iklime, yani doğaya, yani dünyada yaşamın sürmesine yönelik büyük bir darbe.
İklime yönelik en büyük tehlikenin ABD ordusu olduğu aslında biliniyor. ABD ordusu dünyadaki en büyük sera gazı üreticisi. Tanklar, füzeler, gemiler, uçaklar korkunç düzeyde fosil yakıt tüketiyor. Dünya çapına yayılmış ABD ordusu, her gün, kesintisiz olarak silah, mühimmat, mayonez, ketçap, mısır gevreği taşınmasını gerektiren korkunç bir lojistik ağına sahip. Sonuçta üretilen akıl almaz düzeydeki sera gazı, tüm dünyayı tehdit ediyor.
Özetlersek, İran’a yapılan saldırılar aslında tüm dünyaya yönelik saldırılardır. Ordular tarafından yapılan saldırılar, sürdürülen çatışmalar, kısa veya uzun süreli savaşlar aslında çocuklara yönelik birer tehlikedir. Ordular, saldırı-çatışma-savaş içinde olmasalar, “barışçıl” görünseler bile iklime verdikleri zararla çocuklara yönelik varoluşsal birer tehdit oluşturur.
Kaynak: Evrensel


