2010, 21 Ekim Şaban Sarıaltun – Belçika’da yaşıyor
Vicdani ret Hakkımı Açıklıyorum
21.10.2010
Bu yazıyı Türk halkını askerlikten soğutmak için yazıyorum. Ama biliyorum ki bu hiç kolay değil; zira her Türk asker doğar bilgisi kafamıza küçük yaştan itibaren kazınmış. Çocuk oyunlarına bile silah, ölüm, suçlu, düşman sokmayı başarmışız. Askerliğin ise kutsal bir vazife olduğunu…
Diyeceğimi kestirmeden diyeyim: Savaşmak istemiyorum! Hele inanmadığım, adil bulmadığım, menşeini bile bilmediğim pis bir sermaye tarafından desteklenen bir savaşta asker olmayı hiç ama hiç istemiyorum. Bu savaş haklı değil, bu savaş Hak değil. Ölüm, kan ve nefret üreten; yanyana yaşayan insanları birbirine düşman eden bir savaş bu.
Savaş dediğim kimi çevrelerde “askeri operasyon” olarak geçer ya da “terörizmle mücadele”. İstediğiniz ismi verin, şu durum değişmez: on binler öldürüldü, eline silah değmemiş çocuklar sakat kaldı, büyük silah şirketleri (Amerikan, İngiliz, Fransız, İsrail ve Türk şirketleri) inanılmaz karlar elde etti.
Bu ülkede savaş suçları işlendi, işlenmeye devam ediyor. Sadece son 30 senede de değil üstelik, daha evvelinde defalarca defalarca, defalarca… Milyonlarca insanın katilleri bu Cumhuriyet’in saygın insanları olarak dolaştılar, hazmedemiyorum. Ermeniler’i katledenler yargılandı mı? Dersim’i bombalayanlar yargılandı mı? Darbeciler yargılandı mı? Ülkeyi işkenceden geçirenler yargılandı mı? Bu savaşı devam ettirenler, bu işi rezilleştirenler, gözünü kırpmadan ölümden bahsedenler yargılandı mı?
Ben asker olmak istemiyorum. Beş yaşımdayken asker kıyafeti giydirmişsiniz, ama artık 28 yaşındayım ve asker kıyafeti giymeyi reddediyorum.
Askerliğimi rahat bölgelerde yapmak da istemiyorum: Hayatımdan zorla çalınmış bu dönemi zekama ve varlığıma bir hakaret addedeceğim. Subayların keyfe keder kararlarıyla akşam müzikholde gitar çalmayı, garsonluk yapmayı, subay çocuklarına beleş ders vermeyi, getir-götüre koşulmayı, özel kalem müdürü olmayı, komutanın çizmelerini parlatmayı, bu esnada itilmeyi-kakılmayı, küfür yemeyi ve hakarete uğramayı vatan savunması olarak görmüyorum; aksine askerliği ucuz işgücü sömürüsüne çeviren bu asalak zihniyeti adaletsizliğin bir başka kaynağı olarak telakki ediyorum.
Bu savaş bitmeli.
Bu savaş bir an evvel bitmeli.
Ben, insanların insanları öldürmesiyle gelecek barışı da istemiyorum. Zira savaşla gelen barış değil; her zaman birilerinin iktidarı olmuş.
Türk Silahlı Kuvvetleri devlet içinde ayrı bir devlet. Meclisin ve yargının üstünde; kendi özel yasa ve yargı sistemi var. Vergilerle besleniyor; ama harcamaları hakkında kimseye açıklama yapma zorunluluğu yok. Kitapçı önünde yakalanan bombalardan tutun yürütülen kirli savaşlara kadar envai türlü harcama kalemleri var; ama hikmetinden sual olmaz. Her türden eleştiri halkı askerden soğutma diye fişlenir; ardı arkası kesilmeyen davalarla kişilerin hayatı karartılır. Vatan savunması diye dünyanın diğer zalim devletleriyle saf tutulur; Amerikan silahlarıyla; Alman tanklarıyla bu ülkenin insanları katledilir. Gencecik askerler bir yalan peşinde ölmek ve öldürmek zorunda kalır.
Savaş sanayiine yatırılan paralar haramdır. Dünya kaynaklarının bu mide bulandıran sektöre harcanması günahtır. Birileri açken hayali düşmanları kilometrelerce öteden öldürecek füzeler yapmak ahlaksızlıktır. Ben bu savaşta yer almak istemiyorum.
Ben kimsenin askeri olmak istemiyorum. Kolay yoldan da olsa askerlik yaparsam vicdanım rahat etmeyecek.
Şu halde, vicdani reddimi buradan açıklıyorum. Bu yazının sayın yazar Sezayi Ozan Zeybek’e ait olduğunu belirtmek istiyorum. Sayın yazarın affına sığınarak bende bu yazının altına imzamı atarak vicdani ret hakkımı açıklıyorum.
ŞABAN SARIALTUN
21.EKIM 2010.BELCIKA
http://www.lestioni.com/vicdani-reddimi-acikliyorum