Sizden İnsan Olmanın Hakkını İstedik…
Ne istedik sizden?
Çok bir şey mi istedik?
Bir ayrıcalık, bir çıkar, bir menfaat mı talep ettik?
Sizden insan olmanın hakkını istedik.
Bu dünyada akan kana, öldürülen milyonlarca insana ortak olmak istemiyoruz dedik.
102 yıl önce ilk kez İngiltere tarafından kabul edilen bir insan hakkını istedik.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde güvence altına alınan bir hakkı talep ettik.
Size ne dedik biliyor musunuz?
Bir insanı, bir hayvanı, doğadaki herhangi bir canlıyı öldürmek istemiyoruz dedik.
İnsanları ırklara ayırıp, düşman görmek istemiyoruz dedik.
Tanklara, tüfeklere, ordulara ortak olmayacağız, ne bir saniyemizi, ne de tek bir kuruşumuzu vereceğiz dedik.
Asker olmak istemiyoruz dedik.
İnsanız, vicdanımız var dedik.
Bu ada üzerinde milliyetçi ve militarist oyunlarla çekilen acılara ortak olmak istemiyoruz dedik.
Vicdanımız militarizmi reddediyor dedik.
Askere gitmeyeceğiz, orduya hizmet etmeyeceğiz dedik.
Sadece zorunlu olanı değil, her türlü askerliğin öldürdüğünü söyledik.
Ama siz savaştan, kandan, ölümden, tanktan, tüfekten yana durdunuz.
Genelde dünyamızın, özelde adamızın trajik geçmişine ve bugününe gözlerinizi kapadınız.
Bir insanın robot olmadığını, ona istediğiniz üniformayı giydirip, ölüm talimatları veremeyeceğinizi görmek istemediniz.
Bir insanın vicdanı olduğunu, vicdanın kabul etmediğini hiçbir devletin yaptıramayacağını hatırlamak bile istemediniz.
***
Salih zorunlu askerliği reddetti, ona hayatını dar ettiniz.
Kendi çocuklarını düşman görmesini istediniz ne oldu?
Salih bugün buralarda değil, onu bu topraklarda yaşatmadınız.
Murat, Haluk, Halil ve diğer arkadaşlar askeri oyunlarınızı reddetti, onları kamuflajlı sözde mahkemelerin insafına terk ettiniz.
Kimisi hapsi boyladı, yetmedi şimdi baştan hapse girmeleri gündemde.
Ben zorunlu askerliği reddettim.
Göçmen bir ailenin, savaşın sonuçlarının bedelini halen daha ödeyen bir ailenin çocuğu olarak bu evrende kimseyi düşman olarak görmek istemiyorum dedim, memleketin bir yarısından vazgeçmek zorunda bıraktınız.
Dava açtım, alay ettiniz.
O çok güvendiğiniz mahkemeleriniz, hem de “sivil” olanları verdikleri kararla benimle dalga geçtiler.
Aylarca oyaladılar, Asal Şube’ye ulaşamadık diyebilecek kadar alçaldılar. Sonunda da hadlerini aşarak benim vicdanımı sorgulayıp, yeterli gerekçe sunamadığım ve mahkemeye çıkmadığım için davayı reddettiler.
Yüksek İdare Mahkemesi’ni Yüksek Alay Mahmekesi’ne çevirdiler.
Önüme koymadıkları saçma argüman kalmadı.
Yıllarca askerlik ertelememi, vicdani retçi olamayacağıma gerekçe gösterebilecek kadar saçmaladılar.
Sanki başka bir yasal hakkımız varmış gibi!
Sanki askerlik ertelemeyip, askere gitmiyoruz dediğimizde “hay hay, bu sizin hakkınızdır” diyen bir devlet varmış gibi!
Güneyden kuzeye geçtiğim anda bir kere daha çıkamayacağım ortadayken, “gel da düşünelim” dediniz, vicdansızca!
Adına hükümet dediğiniz muhtariyeti oluşturan partilerin biri değil, dördü birden vicdani ret haktır dedi, yasa yapacağız, yapacağız, edeceğiz dedi.
Bir dalga da öyle geçtiniz.
***
Sonuçta ne oldu?
Daha 18 yaşında bir genç “askere gitmek istemiyorum” diyerek evden çıkarak, bir daha geri dönmedi.
Dönen tanınmaz haldeki bedeni oldu.
Bizim vicdanımızı sorgulayan, siz vicdansızlar, şimdi rahat ettiniz mi?
Gece yastığa başınızı koyduğunuzda uyuyabiliyor musunuz?
Vicdansızlığınıza katilliğin de eklenmesinden memnun musunuz?
***
Biz vicdanlılar bu işin peşini bırakmayacağız.
Bu yolda bizimle dayanışacak herkesle sonuna kadar bu yolu yürüyeceğiz.
Vicdansızlığınızı, sizleri mahkum edip belgeleyene kadar devam edeceğiz. Buradaki mahkemelerde yapamıyorsak, Avrupa’daki mahkemelerde şu an var olanlara yenilerini ekleyerek devam edeceğiz.
***
Askerliğin her türlüsü öldürür.
Vicdansızlığın her türlüsü bizi insanlıktan çıkarır.
O yüzden ödediğimiz ve ödeyeceğimiz bedel her ne olursa olsun, vicdani ret haktır demeye devam edeceğiz.
Kaynak: Gazedda Kıbrıs