23 Temmuz, 2018
Beyaz Miğferler için tahliye zamanı: Bir rejim değiştirme aparatı emin ellerde
Beyaz Miğferler’in tahliyesinin son NATO zirvesinde tartışılması önemli bir ayrıntı. Beyaz Miğferler’i dert edinmeleri bu örgütün Suriye operasyonundaki özel yerine bir vurgudur. Örgütlenen, finanse edilen ve ‘itibarlı’ kurumlar eliyle ödüllendirilen bir teşkilatın bütün sırlarıyla birlikte geride bırakılması anormal olurdu.
Oscar ödülüyle Batı’nın meşrulaştırdığı ve şövalye muamelesi yaptığı Nusra Cephesi dahil cihatçı örgütlerin ‘sivil maskesi’ Beyaz Miğferler (White Helmets) sahneden ‘insani’ operasyonla alınıyor.
Dera merkezli güney cephesi çökünce Kuneytra’da sıkışan Beyaz Miğferler’den 442’si dün İsrail tarafından Golan üzerinden Ürdün’e tahliye edildi. İsrailli kaynaklara göre toplamda 800 kişiyi kapsayan tahliye talebi ABD, Fransa, Britanya ve Kanada’dan geldi. İsrailliler bu ‘insani’ jestten dolayı alkış bekliyor!
Ürdünlü yetkililere göre geçici sığınma verilen bu kişiler Britanya, Almanya ve Kanada’ya gönderilecek.
Hayat kurtarmak için kendi hayatlarını tehlikeye atanlar insanlığın gönlünde kahramandır, amenna! Ama burada bahse konu olan kurtarıcıların azizliği epey netameli.
Esad yönetiminin düşmanlarına göre Beyaz Miğferler Suriye ve Rusya’nın bombaladığı bölgelerde hayat kurtaran muhteşem bir örgüt. Suriye yönetimi ve destekçileri için ise El Kaide gibi terörist örgütlerle birlikte çalışan ve Batılı istihbarat servislerinin ülkeye müdahale bahanesi yaratmak için kullandığı bir taşeron. O yüzden bu cenahta “Beyaz Miğferler Suriye’den ayrıldıysa geri kalan İdlib cephesinde kimyasal provokasyon olmayacak demektir” minvalinde yorumlar öne çıkıyor.
***
2013’den beri bu örgüt birçok yerde sahte kurtarma sahneleri ve kimyasal saldırı iddialarına dair görüntülerle gündeme geldi. Suriye ile ilgili her kritik uluslararası toplantı öncesinde bir fecaat ifşaatıyla sahne aldılar.
Örgüt üyeleri kimi zaman El Kaide ve IŞİD’in bayraklarını dalgalandırıp cihatçılarla aynı safta silah tutarken, kimi zaman uzuvları kesilmiş Suriyeli askerlerin gömülmesine yardım ederken ya da infaz edilmiş askerlerin cesetlerini taşırken görüntülendi. Farklı yerlerden toplanan cesetleri bir yere taşıyıp sahne oluşturmak, kimyasal saldırı olmuş gibi ilk yardım müdahalesinde bulunmak ve oluşturulan dehşet sahneyi görüntüleyip delil olarak sunmak bu örgütün başvurduğu taktiklerden biriydi. Tanıklara göre bu yola en son nisanda Doğu Guta’da başvuruldu. Medyaya sızdırılan ham video görüntüleri sayesinde kurmaca operasyonlar kendini ele verdi.
Silahlı örgütlerle bağlantıları, sahte delil üretme çabaları ve provokasyona dönük kurgular Batı’da itibarlı kaynak olarak görülmelerine engel olmadı. Belki bunlar örgütü kuranların kurgusuna aykırı değildi. ABD ve ortakları Nisan 2017’de Han Şeyhun ve Nisan 2018’de Doğu Guta’da bu örgütün sunduğu görüntüleri delil sayarak Suriye’yi bombaladı.
***
Beyaz Miğferler’in tahliyesinin son NATO zirvesinde tartışılması önemli bir ayrıntı. Beyaz Miğferler’i dert edinmeleri bu örgütün Suriye operasyonundaki özel yerine bir vurgudur. Örgütlenen, finanse edilen ve ‘itibarlı’ kurumlar eliyle ödüllendirilen bir teşkilatın bütün sırlarıyla birlikte geride bırakılması anormal olurdu.
Ne oldukları çok tartışıldı ama şunu söylersek abartmış olmayız: Beyaz Miğferler özünde bir istihbarat operasyonu. Yeni savaş stratejilerinde bu tür operasyonlar artık resmi kurumlar değil taşeronlar aracılığıyla yapılıyor. Örgütün resmi adı Suriye Sivil Savunma. Çalışanları Suriyeli olsa da kuruculuğunu üstlenen eski İngiliz istihbarat subayı James Gustaf Edward Le Mesurier. 2011 sonrası Suriye’ye yönelik operasyonların merkez üssüne dönüşen İstanbul, 2013’de Beyaz Miğferler’in de kuruluşuna ev sahipliği yaptı. ABD ve Britanya hükümetlerinin verdiği 300 bin dolarla kurulan örgüt için 3 bin civarında çalışan Türkiye’de eğitildi. Operasyon Dubai merkezli güvenlik taşeronu ARK (Analysis, Research and Knowledge) ile başlayıp Hollanda merkezli Mayday Rescue Foundation üzerinden devam etti. Le Mesurier hem ARK’ın proje direktörü hem de Mayday Rescue’nün kurucusu. Eğitim sürecinde Türkiye’den AKUT da yer aldı. En önemli iki finansörü USAID aracılığıyla ABD Dışişleri ve Mayday Rescue aracılığıyla Britanya Dışişleri.
ABD Dışişleri 27 Nisan 2016’de örgüte 23 milyon dolar yardım sağladıklarını teyit etti. Tahminen bu rakam Mart 2018 itibariyle 33 milyon dolara ulaştı. Bu yıl ayrılan 6.6 milyon dolar ödenek bir süre dondurulduktan sonra 14 Haziran’da serbest bırakılırken Dışişleri desteğin süreceğini teyit etti: “Washington, 100 binden fazla insanı kurtardığını söyleyen Beyaz Miğferler’i güçlü bir şekilde destekliyor.”
Britanya’nın yardımı ise 39 milyon sterlin civarında. Britanya Dışişleri ve Kraliyet Ordusu’nda çalışmış olan Le Mesurier, 11 Haziran 2016’da Kraliçe tarafından Beyaz Miğferler projesi nedeniyle Britanya İmparatorluk Nişanı (OBE) ile ödüllendirildi. Kanada, Danimarka, Hollanda, Almanya, Yeni Zelanda ve Japonya da finansörler arasında.
Elbette bu örgütün üyeleri ve yürütülen çalışmalarla ilgili dokunaklı insani hikâyeler bulunabilir. Biçilen kahramanlık payeleri de buradan geliyor. Ne var ki madalyonun öteki yüzünde bir dış müdahale aracı olarak kurulan ve kullanılan örgüt resmi var. Sıcak bölgelerde kritik görevler üstlenmiş bir İngiliz istihbarat subayının Suriyeliler için yanıp tutuştuğunu, ‘iyilik imparatorluğu’ Britanya ve ABD’nin de bu müstesna subayın gayretlerine bigane kalamadığını söyleyecek kadar naif değiliz.
Sloganları ‘Silahsız’, ‘Tarafsız’ ve ‘Bağlantısız’ ama sadece ‘kurtarılmış’ bölgelerde var oldular. Rejim değiştirmeye yönelik en etkili propaganda aracı olarak hizmet gördüler.
Sadece Nusra değil Ceyş el İslam (İslam Ordusu), Feylak el Rahman, Fecr el Umme ve Ahrar el Şam gibi örgütlerle çalıştılar.
Bu örgüt dış müdahaleyi meşrulaştıracak düzmece operasyonların yanı sıra Suriye’nin uçuşa yasak bölge ilan edilmesi konusunda BM üzerinde baskı aracı olarak kullanıldı. Örgütün 11 liderinden biri olan Raid Salih, BM Güvenlik Konseyi’ne Libya’da olduğu gibi “Suriye’de uçuşa yasak bölge ilan edin” çağrısı yapanlardan biriydi. 7 yılın sonunda Batı-Körfez ortaklığının müdahalesi başarısız olurken hassas unsurlar güvenceye alınıyor. Tahliyenin anlamı bu.
***
Burada kullanılmışların değişmeyen kaderine dair ufak bir hatırlatmada bulunalım. Amerikan yönetimi örgüt üyelerini ABD’ye götürmek yerine müttefiklerine gönderiyor. Onları topraklarına almak bir kenara kısa süreli ziyaretler için vize bile vermiyor. Çünkü güvenmiyor. Örgüt temsilcilerinin Şubat 2017’de Oscar’dan En İyi Kısa Belgesel Ödülü’nü almak için ABD’ye gitmelerine izin verilmemişti. Yine Nisan 2016’da InterAction’ın verdiği ödülü almak için Washington’a giden Raid Salih, Dulles Havaalanı’ndan geri çevrilmişti. O daha havadayken vizesi iptal edilmişti. Dışişleri’nin açıklamalarına bakarsanız örgüt harika, çalışanları şövalye, onlar sayesinde 110 bin can kurtarıldı. Ama Amerikan topraklarına ayak basmaları sakıncalı! Fakat bu kişilerin ‘Amerikan otlağı’ Britanya, Kanada ve Almanya’da dolaşmasında bir beis yok…
Özetle işi biten rejim değiştirme aparatlarından birini suç mahallinden uzaklaştırıyorlar. Tahliye edilenler bir süre daha propaganda malzemesi olarak iş görecek. Doğru ile yalanın sarmaş dolaş olduğu hikâyelerle ekran ekran, sahne sahne dolaştırılacaklar. İnsanlık adına bolca ödüller takdim edilecek.
Batılı müttefikler cihadi söylemlerle motive olan silahlı isyanın sivil yüzünü, ‘insani bir operasyon’ ile kucaklayarak kirli ellerini yıkamış olacak. Hikâye ‘insani’ ya herkes de yutacak.
Fehim Taştekin kimdir?
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te muhabir olarak başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Bir dönem Ajans Kafkas’ın kurucu editörü olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya dek İMC TV’de dış politika programları yaptı. Gazete Duvar ve Al Monitor’da köşe yazılarına devam ediyor. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.
Kaynak: Gazete Duvar