Asıl mesele, o iki askerin o dondurucu gecede o dağlarda ne yaptıkları – Koray Düzgören

Neredeyse 95 yıldır Kürtler sindirilmeye, asimile edilmeye, bu devlete boyun eğmeye zorlanıyor. Bunca zaman, bütün baskı ve şiddet yolları denendi, ama bu gerçekleştirilemedi.

‘O gençler o dağlarda niye ölüyor?’ diye soracaklarına…

31 ekim 2018
95 yıldır Kürtleri sindirmek için bütün yollar denendi. Bu uğurda on binlerce genç can verdi. Hala dağlarda bu iflas etmiş politika uğruna savaşarak, hatta donarak ölmeye devam ediyorlar.

Geçtiğimiz günlerde Tunceli’nin Nazımiye kırsalında PKK’ya karşı operasyona girişen jandarma timinden iki askerin donarak ölmesi üzerine başlayan tartışma devam ediyor.

Doğru, günümüzde donarak ölmek ne demek?

Vatandaşlar, “Devlet, dağa savaşmaya gönderdiği askerlerini yeterli teçhizatla donatamıyor mu?” diye soruyor.

Bu vahim olayın doğrudan sorumlusu olan Jandarma Genel Komutanı ile siyasi sorumlusu İçişleri Bakanı ise, bol hamaset soslu açıklamalarla askerlerin teçhizatları ve giyim kuşamlarını överek, suçu hava şartlarına bağlıyorlar.

İşin içinde ‘şehitler’ olunca Cumhurbaşkanı Erdoğan da konuya el atıp o malum, ‘şehitler’ edebiyatına devam ediyor.

Zaten seçimler öncesinde ‘Daha başka şehitlerimiz de olacaktır’ diye haber vermişti.

Partisinin grup toplantısında, Nazımiye civarında donarak yaşamını yitiren askerlere dair yaptığı açıklamada, ‘Benim dedem de Sarıkamış’ta tüfeğine sarılı bir halde donarak şehit oldu. Şehadetin içinde kurşunla şehadete yürümek de var, donarak yürümek de var’ demekte gecikmedi.

Bir yandan da konuyu ‘Techizat’ açısından ele alan CHP lideri Kılıçdaroğlu’na da yüklenmeyi ihmal etmeden…

Bu tatsız diyaloga devam eden Kılıçdaroğlu da yine, ‘techizat’ üzerinden polemiği sürdürdü:

“Bir uyku tulumu veremediniz mi bu askerlere?” diye çıkıştı.

Ve devam etti:

“Benim dedem falanca yerde dondu diyor. Onu bir tarafa bırakıyorum da 21. yüzyıldayız. Elin oğlu eksi 50 derecede denize giriyor. ‘Haklısın Kılıçdaroğlu ben bu işi araştıracağım’ diyeceğine zeytinyağı gibi üste çıkıyorsun.”

Sosyal medya fenomenleri ise çok daha çarpıcı bir nokta yakaladılar! Donma olayının olduğu bölgeye giden ekipte yer alan İçişleri Bakan Yardımcısı’nın kaşkolunun markasını ortaya çıkardılar.

“Bir bakan yardımcısı, neredeyse maaşının yarı fiyatına o kaşkolu nasıl alabilir?” sorusu, ‘techizat’ meselesinin de, ‘donarak şehit olmak’ olayının da önüne geçiverdi.

Bakan yardımcısı ise gayet pişkin bir şekilde, işi hamasete vurup o görgüsüzlüğünü perdelemeye çalıştı:

“Bu çetin coğrafyada, bizlerin sıcacık yuvalarımızda huzur içinde yaşamamız için canları pahasına görev yapan evlatlarımıza selam olsun…”

Olsun da, o selamı mutlaka öyle pahalı bir kaşkol takarak mı vermek durumundasın?

MESELE NE TECHİZAT NE DE MARKA KAŞKOL

Yukarda bir kısmını yansıttığım, sizin de medyadan izlediğiniz anlamsız, hatta çirkin tartışmalar bize bir gerçeği unutturuyor.

Unutturmaya çalışıyor demek daha doğru olacak.

Mesele aslında iki genç askerin, yetersiz teçhizatlar, yanlış kararlar ve hadi biz de katılalım, hava koşulları nedeniyle donarak ölmesi üzerine ortaya çıkan bir trajediden ibaret değil.

Mesele, o iki askerin yetersiz teçhizatlarından kaynaklanmıyor.

Mesele, bir bakan yardımcısının marka kaşkolü ile iki askerin donarak öldüğü Dersim dağlarını teftiş edişindeki çelişki de değil.

Asıl mesele, o iki askerin o dondurucu gecede o dağlarda ne yaptıkları.

Jandarma Komutanı ve İçişleri Bakanı askerlerin donarak ölmesindeki trajediyi örtebilmek gayretiyle bu sorunun cevabını kısmen vermeye çalışıyorlar.

“Askerler terörle mücadele amacıyla o dağlardaydı, terörün kökünü kazıyacağız. Dağlardaki PKK’lıların hepsini yok edeceğiz” mealinde açıklamalar bunlar.

İşte esas sorun da burada.

Bu gençler o dağlarda, gerekçesi ne olursa olsun, ne niçin ölüyorlar?

O dağlardaki Kürt gençleri ile niçin savaşıyorlar?

Türkiye’yi yöneten elitler ve onların devleti, Kürtlerle eşit vatandaşlık ve haklar temelinde bir arada yaşamak yerine, onları beka sorunu olarak görmeye devam ediyor diye mi?

Neredeyse 95 yıldır Kürtler sindirilmeye, asimile edilmeye, bu devlete boyun eğmeye zorlanıyor. Bunca zaman, bütün baskı ve şiddet yolları denendi, ama bu gerçekleştirilemedi.

Bu uğurda Türk-Kürt on binlerce genç can verdi. Hala da veriyor.

Anadolu’nun dağlarında bu iflas etmiş politika uğruna savaşarak, bombalanarak, hatta donarak ölmeye devam ediyorlar.

Yetersiz teçhizat vb. meseleleri bir tarafa bırakıp asıl soruyu bıkmadan usanmadan soralım:

“Bu gençler o dağlarda niçin ölüyor?”

Kaynak: Artı Gerçek

PAYLAŞ.
VicdaniRet.org