İntikamın intikamının intikamı
Pazartesi, 12 Aralık, 2016
Savaş dışındaki her seçeneği elinin tersiyle itenler istiyorlar ki, intikamların intikamı alınsın diye daha fazla beden düşsün yere. Barış isteyenlere yüksek perdeden yapılan tehditler, herkesi bu tuzağa düşürme gayesinin ötesi değil.
“Her bağlamda ve her türlü şiddet biçimi karşısında değerlendirme yapmak, çok zor olmasına karşın bir o kadar da gereklidir” diyor John Keane, “Şiddetin Uzun Yüzyılı” kitabında. Değerlendirme yapabilecek noktada mıyız peki? Hem bir değerlendirmeye parçalanmış bedenler üzerinden mi, parçalanmış ruhlar üzerinden mi girişeceğiz?
Cansız bedenlerin parçaları bu savaşı tetikleyenlerin eline-yüzüne bulaşmış durumda. Bedeni yerli yerinde olup da “ruhum paramparça değil” diyebilen ise neredeyse kalmadı. Paramparça ruhlarımızın yükü her geçen gün bizi daha fazla çaresizlik hapsine kilitliyor. Türkiye’deki barış taraftarları belki de hiç bu kadar çaresizlik içinde kalmamıştı. “İyi insan” vasfını yitirmeyenlerin savaşa karşı barışın bayrağını yükseltecek takati kalmadı. O yüzden bu kör kuyudan çıkacak bir yol arayışına bile girilemiyor.
PARAMPARÇA RUHLAR VE BEDENLER
Üzüntü ve sevincin ölenin kimliğine göre hissedildiği bu kör kuyuda barış ihtimalinden söz edilebilecek bir “toplumsallık” mümkün mü? Üzüntü ile sevinç, dehşet ile coşku, öfke ile korku, “başkasının” ölümü üzerinden aynı toplum içinde diriliyorsa, ortada ortak bir amaçla varlık kazanmış toplum yoktur, bir ucube vardır.
Peki ölümlerin intikamlaşmayla sürekli hale geldiği bir ülkede, parçalanmış bir toplumun, parçalanmış ruhların birleşmesi mümkün mü?
Keane haklı; değerlendirme yapmak çok zor, ama bir o kadar da gerekli. Başka bir yolumuz yok çünkü. İntikamlaşma tuzağında daha fazla ölemeyiz. Buna seyirci kalamayız. “İntikama da intikamın intikamına da hayır, artık yeter” demek gerekiyor. Barış demek, savaşsızlık demek, “iyi insanlık” veya erdem demek gerekiyor. Bunu herkesin demesi gerekiyor.
Fakat intikamlaşmanın “tarafları” motive ettiği ve tüm toplumu edilgen seyirciler haline getirdiği savaşlarda “iyi insanlığa” çağrı yeteri kadar taraftar bulmuyor. Tuhaf ve bir o kadar da çirkin bir sinizm virüsü de yayılıyor etrafa. O yüzden de ölümlerden duyulan derin acının ifade edilişine bile tahammül etmeyen, karşıtı olarak bellediklerinin ölümüne ölesiye sevinenlerin intikamcılık sahası daha da genişliyor. Savaş karşıtı bir arkadaşın söylediği gibi “iyice sıkıştık köşeye, büzüşüp küçücük kaldık.” Barış isteyenler her gün daha fazla kaybedip büzüşüyor.
İNTİKAMCILIĞIN SONSUZLUĞU
Savaş dışındaki her seçeneği elinin tersiyle itenler istiyorlar ki, intikamların intikamı alınsın diye daha fazla beden düşsün yere. Barış isteyenlere yüksek perdeden yapılan tehditler, herkesi bu tuzağa düşürme gayesinin ötesi değil. Bu öyle bir tuzak ki, aklın hükmünü bloke ediyor. Oysa intikamın intikamının intikamından sonra da intikamcılık devam ediyor. İntikamcılık kadar kendisini tekrar ettirip yeniden üreten bir girdap yoktur.
Bizi bu tuzaktan çıkaracak kurtarıcılar beklemek boşuna. Çünkü kurtarıcımız, intikamcılığın üstesinden gelecek, barışı güçlü bir çığlıkla haykıracak iradeden başka bir erdem olmayacak. Tek bir insanın kılına zarar gelmemesini isteyenler artık bir şey yapmalı. Hiçbir ölüm seyirlik olmamalı. Sosyal medyada yayılan dehşet görüntülerini reddetmeliyiz. “Daha fazla görüntü” talep ederek içindeki intikam ateşini soğutmaya çalışanlara “hayır” demeliyiz. “Dökülen her damla kan için bir kan deryası akıtılmalı” diyenlere “hayır” demeliyiz. Ölümlere, intikamcılığa, ölü seviciliğe “artık yeter-êdî bes e” demeliyiz.
Ve TAK’ın İstanbul saldırısı sırasında hayatını kaybeden Diyarbakırlı dolmuş şoförü Velat Demiroğlu’nun Facebook sayfasına koyduğu şu sözü tekrarlamalıyız: “Görüşü ne olursa olsun, görevi ne olursa olsun ölüm istemiyoruz. Hiçbir neden insan hayatından önemli değildir.”
Kaynak: Gazete Duvar
**
Baydemir: Ya “herro ya merro” bir devlet adamının sözü olabilir mi? – Demokrat Haber