Barış Yolu – Mehmet Lütfü Özdemir

İnsan, doğal yasalara yabancılaşmasıyla doğanın efendiliğine (uygarlık) soyunmuş ve doğa üzerinde hakimiyet kurmaya değin ilerlettiği akılsızlığı ile barışla olan bağlarını onarılamayacak şekilde kökünden koparmıştır.

Barış; en temel yaşam hakkına saygı gösterilmesidir. Bu saygı biçimi tüm canlılar arasında gelişen doğal bir durum / haldir. Doğasına ve kendine yabancı ‘uygar insan’ dışında kalan tüm canlılar ‘sözlü ve yazılı’ olmaksızın doğal bir dil ile birbirlerinin yaşama hakkına saygı duyarlar ve bu temelde gerçekleşen tüm fiilleri dürüstlük içerir.

İnsan; kendisi dışında tüm canlıların fiillerini kendine (insana) benzemediği için korkunç bulur. İnsanın özünden (doğal yasalar) kopuşu yine insanı barıştan ve bu doğal süreçten koparmış; insan bırakın barışı, barışın yolunu bile unutmuştur.

Barış, “doğal yasaların” kendisi içinde yer alan tüm fiillere teslim olan ‘doğal bilincin’ yine bu doğal bilinç ile yaşayan canlılara karşı doğal geliştirdiği davranışların tümüdür.

Kainat ve içinde yer alan dünya da olan biten doğal durumlar (insana göre çelişki içerse dahi) mükemmelliğin ta kendisidir. Yani doğal yasalar ve doğal bilinç, yaşamın ta kendisini ve yaşamın kaynağını ifade eder, dolayısıyla kusursuz ve tüm övgülere layıktır.

İnsan, ilk olarak ‘hayvanları’ evcilleştirmekle başlattığı, sonrasında; mülkiyet, sahip olmak duygusu, toplumsal cinsiyetçilik, devlet ve toplumsal ego ile devam ettirdiği trajedisinin bir sonucu olarak; doğal bilinçten (barış) kopmuştur. İnsan, doğal yasalara yabancılaşmasıyla doğanın efendiliğine (uygarlık) soyunmuş ve doğa üzerinde hakimiyet kurmaya değin ilerlettiği akılsızlığı ile barışla olan bağlarını onarılamayacak şekilde kökünden koparmıştır.

İçinde yaşadığımız ‘aptallık, fast-food ve tüketim çağı’nda ‘barış’ bizim için uzak ve sarp bir yokuştur. Barışa ulaşmak için her zaman bir şansımız bulunmaktadır. Kaldırım taşlarının, zift dökülmüş yolların altındaki ‘kumsal’ kadar yakın ve bir o kadar da meşakkatli bir yol olarak şah damarımızdan (kendisi olan insan için) daha yakın bir şekilde yani başımızda duran barış, kör gözler (sahte benlik taşıyanlar) içinde çok uzaklarda bir yerlerde bulunmaktadır..

Doğal bilinç, tüm canlıların görünmez bir ağ ile birbirlerine bağlı olmanın diğer adıdır. Biçim olarak ‘rizom ağı’ şeklindedir. Tüm gerçekliği ile yaşamın her anında hatta kendisine yabancı insanda dahi bulunan (ama insan bunun farkında değil) bir şeydir. En basiti insandaki hali, olmak duygusunun (bu duyguya ulaşan insan) kendisidir ve bu duygu ile yaşamı içselleştiren zihnin yine duygularla olan dengesindedir. Aklın ve kalbin birlikteliğinden ortaya çıkan dengenin fiillerimiz yani yaşamdaki pratiklerimizde görülebilecek bir durumdur. Sevgi, merhamet, paylaşma ve dayanışma gibi olgular bu ağın en belirgin dışa vurumudur.

Barış, nefsini ve kendini bilen insanın yine kalbin aklı ve aklın kalbiyle yani sezgileriyle buluşan insanın yaşam içinde kendi dışındaki tüm canlı hayata karşı geliştirdiği sevgi ve saygı ile gireceği yolun diğer adıdır.

Barışın yolu uzun ve zorluklarla dolu bir yoldur. Sorumluluk ve bilinç isteyen bu yola; paylaşarak, güvenerek, severek, dayanışma içinde olarak ve bedeli ne olursa olsun ‘dürüst’ olarak adım atabiliriz. Adım attıkça yol bizi barışa götürecektir lakin dediğimiz gibi önce bu yola girmek ve bu yolda doğal yasalara teslim olmamız gerekmektedir.

Bu yola adım atanların erdemli olduğunu, bu yolda olanların Hakk’in nefesiyle nasiplendiğini ve hakikat bilinci ile yaşadığını belirtmemize gerek yok!

İnsan, doğa ile barışmadığı sürece savaşlar sürecektir; acı ama gerçek..

Yolda olanlardan ‘olmak’ dileğiyle; yolun sonu O’na çıkıyor, ölmeden önce ‘olmak’ dileğiyle..

Selamlar v Hürmetler

PAYLAŞ.
VicdaniRet.org