30 Mart 2016 00:00
Sabah gazetesinin dünkü birinci sayfasına Erdoğan’ın sözleri koskocaman oturmuştu:
Yiğit arkadaşlarım,
sizlerle gururluyum!
Manşetin spotu şöyleydi:
“Erdoğan, Harp Akademileri Komutanlığı’nda subaylara seslendi:
Sizler gibi yiğit, cesur, eğitimli,
bilgili, dirayetli
ve sadakatli mesai
arkadaşlarıma sahip olduğum için
ne kadar iftihar etsem azdır.
(Harp Akademileri’nde konuşan Erdoğan, ‘Her fırsatta söylüyorum, tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet… Sizlerin huzurunda buna bir de tek ordu, tek komutan vurgusunu da eklemek isterim’ dedi
Erdoğan, Ergenekon’u, Balyoz’u kapattı. “Bizi paralel aldattı” dedi. Ya da darbecilere, Jitemciler’e “Siz sütten çıkmış ak kaşıksınız” demeye getirdi.)
Erdoğan’ın subaylara dönük bu sözlerini okuyunca aklıma takıldı:
Kim değişti?..
Erdoğan mı, asker mi?..
Kim teslim oldu?..
Erdoğan mı, asker mi?..
2008’in mayıs ayı başlarıydı.
AKP hakkında asker-yargı işbirliği ile açılan kapatma davasında sona yaklaşılıyordu.
Genel beklenti, AKP’nin kapatılacağı yönündeydi.
Başbakan Erdoğan da pek farklı düşünmüyordu.
O günlerde kendisiyle bir akşam yemeğinde buluşmuştuk.
Bir ara baş başa kalınca kendisine sormuştum:
“Askere teslim olacak mısınız?”
Erdoğan hiç duraksamamıştı:
“Teslim olmam.”
Ben şöyle devam etmiştim:
“Demirel altı kere gitmekle, yedi kere geri gelmekle övünür. Doğru, darbelerle devrildi, her seferinde gitti geldi seçimle… Ama aynı Demirel sonra ne yaptı? Kürt sorunu, Kıbrıs, demokratikleşme, asker meselesi, askeri vesayet… Demirel seçim kazanıp geldi ama bu temel sorunlara el sürmedi. Askerin ‘kırmızı çizgileri’ne razı oldu, yani askere teslim oldu Demirel… Asker sizi de, ya tasfiye etmek ya da teslim almak istiyor. 2002 yılı sonundan beri asker içinde tertipler yapılıyor size dönük, ya tasfiye ya teslim diye…”
Tayyip Erdoğan bana o kendine özgü dik bakışlarından birini atıp yine aynı yanıtı vermişti:
“Teslim olmam.”
Sonra şöyle devam etmişti Başbakan Erdoğan:
“Teslim alamazlar beni. Partimi kapatsalar da, beni yasaklasalar da yoluma devam ederim. Bu da demokrasi yoludur.” (*)
Erdoğan, 2003-2005 arasında olduğu gibi, 2008 sonrasında da demokratikleşme, askeri vesayet ve sivilleşme, Kürt sorunu konularda önemli somut adımlar atmıştı.
Ama sonra durdu.
Geri dönmeye başladı.
Demokrasiden çark etti.
Hukukun üstünlüğünü boşladı.
Avrupa Birliği’ne sırtını döndü.
Amerika’ya her Allah’ın günü çatmaya başladı.
Askeri vesayeti geriletmeye ilişkin sivilleşme adımlarını yarıda kesti.
Bu açıdan yapılması gereken kurumsal değişiklikleri savsakladı.
Askeri harcamaların Sayıştay tarafından tam anlamıyla denetlenmesi, yargıda çift başlılığa yol açan Askeri İdare Mahkemesi’nin kaldırılması, Genelkurmay’ın Savunma Bakanlığı’na bağlanması, askeri ders kitaplarının gözden geçirilmesi, sivilleşme ve Jandarma meselesinde adımlar atılması gibi konularda her hangi bir ilerleme yapmadı.
“Kürt sorunu yoktur!” diyerek çözüm süreci dosyasını kapattı ve 1990’lara benzer bir çatışma dönemini yeniden açtı.
28 Şubatçılar’ın 2002 sonrasında kendisine karşı yaptıkları ‘darbe tezgahları’nın üstünü sanki hiçbir şey olmamış gibi örttü.
Ergenekon’u, Balyoz’u kapattı.
“Bizi paralel aldattı” dedi.
Ya da darbecilere, Jitemciler’e “Siz sütten çıkmış ak kaşıksınız” demeye getirdi.
Faili meçhul cinayetleri unuttu gitti.
Kürt sorunu ve PKK konusunda Ergenekon’la uzlaştı ya da kol kola girdi.
Erdoğan’ın sicil özeti işte böyle.
Şimdi yine soruyorum:
Erdoğan mı değişti, asker mi?
Asker mi Erdoğan’a teslim oldu?
Yoksa Erdoğan mı askere teslim?..
Söz uzamasın, yanıtları siz verin.
* Hasan Cemal, Türkiye’nin Asker Sorunu, Doğan Kitap, 2010, sayfa 442-443.
http://t24.com.tr/yazarlar/hasan-cemal/erdogan-mi-degisti-asker-mi,14216
**
Erdoğan’la asker tiyatro mu yapıyor? – H. Cemal (31 Mart 2016) – Okumak için tıklayın