2008 18 Mayıs-İbrahim Yılmaz-İstanbul
İbrahim Yılmaz’ın, 15 Mayıs Dünya Vicdani Retçiler Günü’nde, Militurne-Antimilitarsit Günler’de, 18 Mayıs Pazar Günü gerçekleştirilen Sokak Tiyatrosu Etkinlikleri’nin Kadiköy’deki buluşmasında okuduğu vicdani ret açıklamasıdır.
Reddi bilinç ve total özgürlük
Bilincin, hakikati anlama ereğinde kendini salt gerçeklik olarak sunduğu bir anlamlandırma sürecinin doruğunda aklın rasyonelleştiği, üretimin metalaştığı, bilginin pozitivistleştiği, dolayısıyla modernliğin kaçınılmaz sonucu olarak nesneleşen arzunun tahakküm aracı özne, toplumsal bir imge değerinde kendisi(insan) değişim aracı olmuştur.
Zamanın ve mekânın kontrol altına alındığı bir yaşamda mülkiyet, aidiyet, sermaye, devlet, şiddet ve kavramlaştırma zihnin kategorilerinde, hiyerarşik, evrimci, gelişimci, zorunluluk ve erk bağlamında perspektifsel bir dünya öngörüsünü neden-sonuç, birey-toplum, sen-ben, tarih-gelecek, etki-tepki, eğitim-öğretim, üretim-tüketim, erkek-kadın, bilgi-inanç, akıl-his düalizmi temelinde anlamayı ve tecrübe metodolojisinde sentez bağlamında anlamlandırmayı yaratmıştır.
Bugün burada bilincimin bir reddiyesi olarak bilincin kendisinin beni ikna etmesine rağmen vicdanımın duyduğu rahatsızlık nedeniyle şu andan itibaren bugüne, yarına, dünyaya, size, toplumlara, devletlere, mazlumlara, zalimlere, doğaya, tanrıya, yaşama, ölüme, hayvanlara, böceklere, bitkilere, suya, taşa, ateşe nihayetinde öleceğimin bilincinde olmakla beraber yaşayan hiçbir canlıyı(özellikle insanı) hiçbir koşul altında öldürmeyeceğimi ve onları öldürme bilgisini ve eğitimini almayacağımı Socrates’in erdemi üzerine hareketsizliğin felsefesi ve tembelliğin huşusu ile vicdanımın ve vicdanlarınızın huzurunda bilinci son kez kullanarak bilinçli bir şekilde bilinci de reddederek deklare ediyorum.
BİLİNCİ REDD EDİYORUM, ZİRA VİCDANIM BANA YETER!
“kusura bakmayın ama” diyemeyeceğim. Zira teessüf edilecek bir olgunun eleştirisini sunamıyorum. Kusura baksınlar, çünkü esef duyduğum olayın bizatihi merkezindeyim. Benden insan öldürmeyi öğrenmemi istiyorlar. Hele şükür direk öldürmemi istemediler. Bu hayatımdaki en ciddi meseledir ve tavrım net olmak durumundadır. Çünkü ben insan öldürmeyeceğim.
Kusura baksınlar bugün çok ciddiyim, yarın vicdan azabı çekmemek için şu ana kadarki tüm özürlerimi vicdani reddiyem olarak diliyorum. Çünkü bana yarın insan öldürmeyi emredecekler, onun için beni insan öldürmeyi öğrenmeye, vatandaşlık eğitimimin son merhalesi olan kışlada askerlik yapmaya zorunluluk söylemiyle götürüyorlar. Oysa ben insan öldürmenin bir düşünüş olarak var olmasından utanıyorum ve ikinci reddim düşünmektir.
Beni bu konuma kadar getiren ilk zorunlu eğitimimden son zorunlu eğitimime kadar olan ilköğretim, lise, üniversite ve öğretmenlik süreçlerimden utanç duyuyorum. Hepsini reddediyorum. Değil zorunlu eğitimi, öğretimi de içerisinde kastiyet, tahakküm ve hiyerarşi olduğu için kabul etmiyorum. Bundan sonra akademik öğretimde bile yer almayacağım. VİCDANİ ÖĞRENİM YETER!
Her insan insanlığın yarattığı tüm değerlerden daha ciddidir, yaşamsaldır ve canlıdır. Dolayısıyla hiçbir söylem, mit, kutsiyet ve değer adına ölmesini, öldürmesini, öldürtmesini, öldürtülmesini, öldürttürülmesini kabul etmiyorum. Bunun tüm amaç ve araçlarını özelde dini, ideolojik, milli, militarist düşünce ve pratiklerini, sorumluluk ve zorunluluklarını reddediyorum. Hiçbir şekilde hiçbir şeye ait olmadığım gibi doğuştan ve sonradan kazanıldığına inandırılan hiçbir aidiyetin vücudu değilim. Ne kadın ne erkek ne aseksüel ne de homofobik olmadığım kadar cinsi değilim, ne etnik ne milli ne de vatandaş olmadığım kadar ırki değilim. Bana sadece kan hesapları üzerinden kardeşliği ve akrabalığı öğreten aileden utanç duyuyorum, kan bağımız olmayanlar tümüyle kardeşimdir. Ne aileye ne akrabaya ne komşuya ne de düşmana ihtiyacımız yok. Kan dökmeyeceğim. CANA CAN CANCİĞERİZ.
Kan üzerine kurulu hiçbir ilişki biçimini, töreyi, cinayeti, savaşı, aileyi, akrabalığı, milliyeti kabul etmiyorum. Aynı şekilde herhangi bir ulusun, devletin ne vatandaşıyım ne de milliyeti. Doğuştan getirildiğine inanmamızı istedikleri ırk, dil, ten, sen, ben, milliyet, erkeklik, kadınlık vb tüm durumların sonradan kazanıldığına inanıyorum ve hatta siyahım ve Afrikalıyım, annem İskandinav, babam Kızılderili, kardeşim şizofren, ablam karpuz çekirdeği, komşum Everest tepesi, dayım guguk kuşu, halam büyük okyanus, işim alp dağları, dostum mançurya, kız arkadaşım çay çiçeği, çocukluğum Gandi, mezarım barış, düşüm Filistin, rüyam Kaf dağı, parmaklarım simurg, Mezopotamya arkadaşım, Anadolu Avrupa, uzak doğu dünyanın suyu, asya hint okyanusu.
İNSAN SADECE İNSANDIR! Ben de sadece hepimizden biriyim.
İnsanlığın ortak değeri olan emeğin ekonomik değerinin yoksulluğu, silahı, aşırı üretimi ve tüketim çılgınlığını tekelleştirdiği dünyada çalışmayı reddediyorum. Emek kutsal değildir.. Düzenli bir işin ve üretimin olduğu hiçbir fabrikasyonda beyaz yakalı ya da mavi yakalı olarak çalışmayacağım. Kendi ihtiyaçlarımı karşılayacak kadar o anda çalışacağım, artı değer üretmeyeceğim. Beyaz yakalılar unutmayın ki çocuklarınız ve torunlarınız mavi yakalıdır eğer işsiz değillerse. Tamamen otomasyon tarzında vasıfsız işçi çalıştırma üzerine kurulu hiçbir iş yerinde çalışmayacağım. İşsizlik, sadece muhtaç kılınmış insana sınırsız ihtiyaç biçenlerin daha az ücretle daha çok teknolojik denetim mekanizması üretmek için özgürlüğü seçim olarak addeden hükümetlerle güvenlik korkusunda yaptıkları silah pazarlığıdır. İşsizlik hiçbir zaman çalışacak iş bulamamak değildir, aksine denetim toplumlarının sosyal işbölümünün en derin terbiye etme ve tabi etme arzusudur.
Dünyanın bütün işçileri, çalışmayın, doğanın da uzun bir tatile ihtiyacı var. Dinlenin, tembellik dünyayı değiştirebilir, savaşları durdurabilir, kapitalizmi tarih yapabilir. Emeğinizi satmayın değerinizi kazanın. Yaşadığımız bir rüyadır, gerçek olan düştür. Kentleri ve işleri terk edin kırlarda sanat yapalım. Kendinize ayırmadığınız zamanların hepsi boş zamandır, boşuna zamandır. Başkası için çalışmayınız, kendiniz için ihtiyacınız kadar çalışınız.
Pazartesi sendromu yaşamaya gerek yok, pazartesi ve Cuma birlikte tatil olsun.
Güvenlik söyleminde herhangi bir kurum ya da kuruluşta ne bekçi ne güvenlik elemanı ne zabıta ne polis ne de asker olarak aktif veya pasif biçimde bulunmayacağım. Çünkü melekenin bir malik için mülkiyet temelinde keyfi olarak tahakkümü mekânda sabitlediği bilincin, mekânı ötekinden ayrımlaştırması üzerine kurduğu ve adaleti mülkün temelinde sarstığı, bedeni memluk kıldığı şiddet mahzeninde korunacak yer ve şahıs olmadığı gibi koruyacak kişi ve hukuk hakikate yapılan en büyük tahammülsüzlüktür. Hiç bir vatanın askeri olmadığım gibi hiçbir tahakkümün bedeni de değilim. Tek tipleşen giyim ve kuşamda hem sermayedarın moda teni hem de askerin üniforma bedeni olarak standardize edilmiş örtünmede çıplağım. Kendi tasarım ve beğeniniz ölçüsünde bedenlerinizin çıplaklığını kendiniz ten utancından bağımsız olarak süsleyiniz. Giysilerle sevişilmez ancak savaşılır.
Ambalajlanmış, kapatılmış ve reklâmlaşmış hiçbir ürünü tüketmeyeceğim. Her şeyin her zaman hazır bulunduğu marketler zincirlerinde bulunmayacağım. Bilgi kirliliğinin olduğu ekranda reklâmın bir değişim değeri olarak tüketimi kontrol etmesinin sonucu olarak sağlığın hastanelerde ve tımarhanelerde kobay ve kadavra olduğu sigorta pazarında ceset değeri olmayı reddediyorum. Sağlık sadece bir beslenme estetiğidir.
Mülkiyet ve şahsiyet temelinde kurulmuş tüm hukuki anayasal bağlardan azadeyim, hapishane ve mahkemelerde iradi olarak var olmayacağım, ne sanık ne mahkûm ne hâkim ne de savcı olarak. Katip ahvalimi zaman ve mekanın berisinde iyinin ve kötünün ötesinde derviş seyahatinde hiçbir şeyin ne halefi ne de selefi olarak hakikatin hakkı olduğu hakiyi(asker), hâkimi, mahkumu, mahkemeyi, muhkem bir red olarak söyle. Cezayı reddediyorum zira bana suç bilincini veremez. Pes edin pes edemiyorsanız feshedin. Ben reddediyorum.
Barışa gereksinimimiz yok zira savaşmayınız,
Kar gibiyiz hep bir arada ve beraber yalnız başına asla tek olarak var olmayan ve kar çiçekleri kadar özgün ve sade. Erimeye başladık mı asla birimiz en nihayetinde bile olsa var olamayacak. Eriyen kutuplar değildir insanın kendisidir.
Var olan her şeyi en elzem ihtiyacımız olan nefes kadar özgür, adil, eşit, gerektiği an, sürekli ve sonsuz paylaşabiliyorsak, demek ki suyu da toprağı da ve geri kalan her şeyi de nefes gibi şu anda da paylaşabiliriz.
NEFS OLMAYIN, NEFES OLALIM O ZAMAN BAŞKA BİR DÜNYA NEFİS OLUR.
NEFESİM VİCDANIMDIR, VİCDANIM NEFESİM.
BİHNA ME TENG NEKIN
BİHNA DERENG TINNE
SHARE THE WORLD LİKE A BREATH
CARE THE WORLD LİKE A BREATH
Dünyayı bir nefes gibi paylaşabiliriz
Yeter ki dinlenin, biraz nefes alın
Ben hiçim, hiçbir şey değil, sadece hiçim, beni ne bir şey ne de şey yapmayınız. Atfedilmez olana yapılan bütün atıfları, aidiyetleri, kimlikleri, anlamları, değerleri kabul etmediğim kadar reddediyorum.
Siyah Karga