Mahkemeler kararlarını kimin adına verirler? – Gökhan Soysal*

Bir halkın başına gelenleri söylediği, üstelik halkına ne kadar da zulüm görmüş olsa başka bir halkla düşmanlık etmemesini ısrarla vurguladığı için katledildi Hrant.

Hrant Dink’in medya yoluyla şeytanlaştırılıp katledilmesinin yolunu açan hedef göstermelerden sonra (bazıları buna haber diyor) hakkında kararı veren mahkeme bu yetkiyi kimden alıyordu?
Hrant Dink’in katlinden sonra suikastçileri yargılayanlar kararını neye dayanarak verdi?
Türk Milletine!
Hrant Ahparig’in belki de en çok zoruna giden de bu oldu. Bu topraklarda yaşayan ve “bu topraklarda gözü olan” Hrant, yine bu topraklarda yaşayıp beraber nefes aldığı insanları aşağıladığının düşünülmesini üstelik bu topraklarda yaşayan insanlar adına karar verdiğini iddia eden adamlar tarafından buna neden olunmasını hazmedemiyordu.
Söyledikleri, yapıp ettikleri ona göre gayet açıktı.
Başta kendisi olmak üzere onca tehdide rağmen yurt dışına çıkmaya karar vermedi. Üstelik bunu öldürüldüğü gün yayın yönetmeni olduğu gün Agos’ta çıkan yazısıyla “güvercin tedirginliğiyle” de olsa yine bu topraklarda yaşayacağını söylüyordu. Çünkü biliyordu ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmazdı.
Bu topraklardan umudumu yitirdiğimde Hrant’ın bu yazısını okurum. Çoğu zamanda çocukluğum gelir aklıma. Küçükken ben, komşularımız güvercin beslerdi. Elime alıp pek sevemezdim. Güvercinlerin kanatları bantlanır, kümese alışması sağlanırdı. Çabuk da alışırlardı açıkçası. Uzaklara uçarlar ama geri gelirlerdi. Bazıları da geri gelmezdi, giderdi.
Bazıları da hastalanırdı. Yine bir gün hasta bir güvercine denk geldiğimde aynı mahallede yaşadığımız ve benim de pek sevmediğim bir komşumuz hiçbir şey yapmıyormuş gibi rahat bir şekilde kafasını kavrayıp koparmıştı bedeninden. Öylece bakakalmıştım. Uğur’du çocuğun adı, elini ilk tuttuğum kadının adını unutmuşumdur ama onunkini unutmadım.
O, güvercini kime dayanarak öldürdü bilemiyorum. Ama Ogün Samast’ın, Hrant Dink’i kimin adına karar vererek öldürdüğünü biliyorum. Hrant’ın katline giden yolun açanların da kimin adına karar verdiğini bildiğim gibi. Bu topraklarda şu millete, başka topraklarda başka millete.
Milliyetçilik, bütün kötülüklerin babasıdır. Her iktidara gelenin kendisine göre yonttuğu kavramların arkasına takılan milliyetçiler tarafından bu topraklarda binlerce, onbinlerce, yüzbinlerce, milyonlarca insan öldürüldü. Ve öldürülmeye de devam ediliyor.
“Kendi kimliğini ötekinin varlığına göre konumlandırmak hastalıktır. Kimliğini yaşatman için sana bir düşman gerekiyorsa senin kimliğin hastalıklıdır.” diyerek Hrant Dink buna karşı çıkanların en başındaydı. Bir halkın başına gelenleri söylediği, üstelik halkına ne kadar da zulüm görmüş olsa başka bir halkla düşmanlık etmemesini ısrarla vurguladığı için katledildi Hrant.
Medya eliyle, yargı eliyle, nefret diliyle eni sonu milliyetçilikle. Ve Hrant’tan sonra adalet talebimiz mi var? Öncelikle talebimiz değil amacımız olmalı. Ve o zaman işe milliyetçiliği yok etmekle başlamalıyız. Hrant’ın katili şucusu bucusu ocusuyla tekmili birden milliyetçiliktir.
Söz konusu vatansa hepimiz teferruatız. Bunun bilincindeyiz. Ama ısrarla güvercin tedirginliği içindeyiz. Olmaya da devam edeceğiz. Bu topraklardayız. Çünkü bu topraklarda gözümüz var: Dibine gömülmek için!
Bunu söylemekten de hiçbir zaman geri durmayacağız:
Hepimiz Hrant’ız, Hepimiz Teferruatız!

*Gökhan Soysal: Vicdani Ret Derneği Eş Başkanı

PAYLAŞ.
VicdaniRet.org