Sancar: 6-8 Ekim Davası, diktatörlüğe giden yolda, Hitler’in çıkardığı Reichstag Yangını’na benziyor

Bu davanın Alman Parlamentosu yangını davasına benzeyen bir diğer yanı da Nazilerin faşizmi yaratmaya çalışırken geçtikleri en önemli dönemeç olmasıdır. Buradan da Türkiye’deki tüm demokrasi güçlerinin ders çıkarması gerektiğini hatırlatayım.

HDP: 6-8 Ekim yargılamaları çökecek, iktidar dahil bu girişimin içinde bulunanlar sanık olacak, yargılanacak

10 Ocak 2021 Pazar
HDP Parti Meclisi, HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar başkanlığında toplandı.

Pandemi nedeniyle online olarak gerçekleşen toplantıda siyasal gelişmeler ve önümüzdeki dönemin hazırlıkları ele alındı.

Sancar, “İktidar bu ülkeyi adım adım faşizme götürüyor, faşizmi kurumsallaştırmak için her yolu deniyor ama karşısında bir direnç olduğunu biliyor ve bu direncin kaynağının yine HDP olduğunun farkında. O nedenle HDP’yi devre dışı bırakmak için her yolu deniyor ama başaramıyor. Başaramayacak da. Biz bundan eminiz, onların da emin olacağı noktayı göstereceğimizi biliyoruz” dedi.

“Yargılanacak arkadaşlarımız, AKP’yi yargılayacak” ifade eden Mithat Sancar, “6-8 Ekim olaylarında ne yaşandıysa bunların başlıca sorumlusu AKP’dir. AKP kendisinin sorumlu olduğu bir dönemden bizi yargılayarak kendisini aklamaya çalışıyor. Ama başaramayacak. Çünkü bizde de Dimitrovlar var. Orada yargılanan bütün arkadaşlarımızı, HDP’yi merkeze aldılar. HDK’yi de, DTK’yi de, DBP’yi de, kadın kuruluşlarını da hedefe koydular. Başka yerlere de genişlettiler davayı, kendi inandırıcılıklarının ortadan kaldırdıklarının farkında değiller. Ama burada hedefin HDP ve HDP ile siyaset yürüten kurumlar olduğunu biliyoruz. Bu kurumları çökertme planları olduğunu da biliyoruz. Yargılanacak arkadaşlarımız, AKP’yi yargılayacak. Sanırım ilk duruşma 25 Nisan’da görülecek. Burada yargılanacak arkadaşlarımız AKP’yi yargılayacaklarından hiç şüphemiz yok. Birer Dimitrov gibi AKP’yi yargılayacaklar” diye konuştu.

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın sağlık sorunları nedeniyle katılamadığı toplantının açılış konuşmasını yapan Sancar, şunları söyledi:

‘2021’İ KONUŞURKEN UMUTTAN BAHSETMEMİZ GEREKİYOR, UMUT MÜCADELEDEN DOĞAR’

Yeni yıl başladı. 2020’yi geride bıraktık. Zor ama umut dolu bir yıldı. Çünkü umudu yaratan mücadele vardı ve bu mücadelenin motor gücü de HDP’ydi. Bütün zorbalıklara, baskılara rağmen ayakta durmayı başardı, dimdik durmayı başardı. Bununla kalmadı, büyümeyi de sürdürdü. HDP halkların umudu olmaya devam ediyor. O nedenle zorluklardan değil umuttan bahsetmemiz gerekiyor 2021’i konuşurken. Bu umudu her yerde ciddi bir malzeme olarak konuşmamız gerekiyor. Bütün zorluklara rağmen mücadele mümkün ve gereklidir. Umut da bu mücadeleden doğar.

‘HDP’YE YÖNELİK SALDIRILAR TÜM TÜRKİYE’Yİ, TÜM BÖLGEYİ ETKİLİYOR’

HDP’ye yönelik saldırılar devam ediyor. Bunun çok yönlü sebepleri var. HDP’ye yönelik saldırılar sadece HDP’yi hedef almıyor. Sadece HDP’nin meselesi değil. Evet aynı zamanda Kürt halkına yöneliktir. Ama sadece Kürt halkının da meselesi değildir. Tam tersine bütün Türkiye toplumunun, bütün Türkiye halklarının meselesidir. Sadece Türkiye haklarını da ilgilendirmiyor, bölgeyi de derinden etkiliyor. Yani bu iktidarın HDP’ye karşı, Kürt halkına karşı yürüttüğü politikalar bütün Türkiye halklarına yönelik. Aynı zamanda Ortadoğu politikaları da tam bu saldırılar üzerine kurulmaktadır.

‘İKTİDAR HDP’Yİ DEVRE DIŞI BIRAKMAK İÇİN HER YOLU DENİYOR ÇÜNKÜ KARŞISINDAKİ DİRENCİN KAYNAĞI HDP’

İktidar bu ülkeyi adım adım faşizme götürüyor, faşizmi kurumsallaştırmak için her yolu deniyor ama karşısında bir direnç olduğunu biliyor ve bu direncin kaynağının yine HDP olduğunun farkında. O nedenle HDP’yi devre dışı bırakmak için her yolu deniyor ama başaramıyor. Başaramayacak da. Biz bundan eminiz, onların da emin olacağı noktayı göstereceğimizi biliyoruz.

‘6-8 EKİM İDDİANAMESİ APAR TOPAR HAZIRLANDI, BURADAKİ SİYASAL HEDEFİ İYİ GÖRMEK GEREK’

Yılın son hamlesi 6-8 Ekim protestolarının davasıydı. İddianame apar topar hazırlandı ve mahkemeye sunuldu. Mahkeme de bu iddianameyi kabul etti. Biliyorsunuz geçtiğimiz aylarda bu çerçevede 2014 yılı MYK’mıza yönelik bir operasyon da gerçekleşti. Çok sayıda yoldaşımız, arkadaşımız gözaltına alındı, tutuklandı. 6-8 Ekim olayları başlığı altında hazırlanan bu süreci çok dikkatle izlememiz lazım. Bu rejimin, bu iktidarın başvurmayacağı hukuksuzluk, denemeyeceği bir zorbalık yoktur. Ama bunların da bir siyasal amacı ve bir siyasal hedefi vardır. Bu siyasal hedefi iyi görmemiz gerekiyor. Bu siyasal hedefe göre de hazırlıklarımızı sağlam bir şekilde yürütmemiz gerekiyor.

‘IŞİD’İN YENİLGİSİ İLE AKP’NİN SURİYE PLANLARI VE HAYALLERİ SUYA DÜŞTÜ’

Nedir “6-8 Ekim protestoları” diye adlandıran bu süreç? Biliyorsunuz 2014’te IŞİD Kobanî’yi kuşattı. Eğer orada başarılı olsaydı Suriye’nin bütünü, daha sonra da Ortadoğu’nun diğer bölgeleri için hedeflediği noktalara çok rahat ilerleyecekti. Kobanî’de o dönemde IŞİD’in saldırılarına karşı güçlü bir direniş vardı. Kobanî kuşatıldığında yardım çağrılarına en fazla cevap vermesi gereken ülke Türkiye’ydi. Çünkü Kobanî’ye girişlerin tek yolu Türkiye’dendi. Hem insani hem askeri yardımın girebilmesi için Türkiye’nin sınırı açması gerekiyordu. IŞİD saldırıları devam ettikçe tepkiler de büyüdü. Bütün dünyada tepkiler çığ gibi yükseldi. Ama buna rağmen Türkiye ve AKP hükümeti bu çağrılara kulaklarını tıkamayı tercih etti. Sonunda Kobanî’de halk direndi ve yardımlar bir şekilde uluslararası koalisyon aracılığıyla ulaştı, IŞİD yenildi.

Yenilen sadece IŞİD değildi. Bunun altını çiziyorum. Çöken sadece IŞİD’in Suriye ve Ortadoğu politikaları değildi. Aynı zamanda AKP’nin Suriye ve Ortadoğu politikaları da orada çöktü. Çünkü AKP iktidarının temel politikası, o dönem Suriye’den başlayacak bir Müslüman Kardeşler iktidarı aracılığıyla, Sünni bir eksen yaratmak ve mezhepçi Sünni eksenin hamiliğini üstlenerek Ortadoğu’da hegemonyal hayallerini hayata geçirmekti.

İşte bu yolda ilerleyebilmek için Kobanî’nin IŞİD tarafından düşürülmesi gerekiyordu. AKP iktidarının yatırımları bu yöndeydi. Bütün çabaları da bu yöndeydi. Bütün dünya halkları tarafından bu gerçek biliniyor. IŞİD’in yenilgisi ile AKP’nin Suriye planları ve hayalleri suya düştü. Bu bozgunun yarattığı öfke dinmedi.

‘6-8 EKİM’DE YAŞANANLARDA SORUMLU İKTİDARIDIR’

Bu öfke sonraki yıllarda farklı şekillerde yine yankı buldu. Türkiye ve AKP politikalarında bu öfkenin derin izlerini görebileceğimiz pek çok tecrübe yaşandı. 7 Haziran 2015 seçimlerinde AKP’nin bir diğer hayali suya düşmüştü. O da erkenden tek adam rejimini kurma hayaliydi. Bu ikisi birleşince AKP’nin uzun vadeli, kapsamlı planları devre dışı kaldı. Bunun yarattığı travmalar büyüdü. Bu iktidar travmaların etkisiyle daha baskıcı politikalara, zulüm ve savaş politikalarına yöneldi.

Kobanî protestoları denen olaylar da tam o sırada, IŞİD’in Kobanî’yi düşürmek, işgal etmek istediği sıralarda gerçekleşmişti. O sırada yine unutmayalım Erdoğan’ın “Kobanî düştü düşüyor” sözü vardı. Bütün bunlara dönüp baktığımızda 6-8 Ekim’de yaşananlarda sorumlu olan o dönemin iktidarıdır. Sorumlu olan AKP’dir. Siyaseten de hukuken de sorumludur.

‘AKP NE ZAMAN DÜŞMANLAŞTIRMA POLİTİKALARINA İHTİYAÇ DUYSA 6-8 EKİM’İ DEVREYE SOKTU’

Ama yıllarca bu olaylar bir kenara bırakıldı, üzerinde konuşulmadı. Ne zaman ki AKP düşmanlaştırma politikalarına ihtiyacı olduğunu düşündü, o zaman devreye soktu ve bize karşı saldırının kozu haline getirdi. Bunları seçim dönemlerinde yaptı. 2018’de yaptı, referandumda yaptı. İhtiyacı olduğu her zaman bu yalanları ısıttı, servis etti.

‘İKTİDAR, DİKTATÖRLÜĞÜ HALK OYUNA DAYANARAK MEŞRULAŞTIRMAK İSTİYOR, BUNUN ÖNÜNDEKİ ENGEL HDP’

En son bu yıl içinde özellikle Selahattin Demirtaş’a karşı yürütülen saldırılarda Kobanî olayları yeniden kullanıldı. Kurgulanan şeyin hangi amaca yönelik olduğunu iyi görmek gerekiyor. Bir benzetme yapmak gerekirse tarihten bazı dersler çıkaracağımız önemli bir olayı akılda tutmak gerekiyor. AKP’nin amacı HDP’yi ve Kürt halkının direngen mücadelesini devre dışı bırakmak. Bu neden gerekli? Kendileri için. Çünkü diktatörlüğü halk oyuna dayanarak meşrulaştırmak amacı güdüyorlar. Halk oyu ile diktatörlüğü meşrulaştırabilmek için HDP’nin mutlaka etkisiz hale getirilmesi gerekiyor kendilerine göre. Fakat bunu beceremiyorlar. Operasyonlar, saldırılar yapıyorlar; yasaklar koyuyorlar ama beceremiyorlar. Çünkü HDP güçlü bir halk desteğine sahiptir. HDP, mücadelesini ve direnişini kararlılıkla taviz vermeden sürdürmektedir.

Bakın 6-8 Ekim olayları gerekçesiyle açılan dava hiçbir mantıkla açıklanamayacak bir kurguya sahiptir. Bırakın hukuku. Hukukla bu süreci açıklamanın bir gereği ve anlamı yoktur çünkü ortada hukuk garabetinin ötesinde bir durum vardır. Bu hem absürt bir durumdur hem de tehlikelidir. Bu tehlikeyi herkesin mutlaka görmesi gerekiyor.

‘6-8 EKİM DAVASI, HİTLER’İN DİKTATÖRLÜK YOLUNDA KULLANDIĞI LEİPZİG DAVASI’NA BENZİYOR’

Ben iddianameyi okuduğumda aklıma ilk 1933 tarihinde yaşanan Alman Reichstag yangını geldi. 1933 yılının Şubat aylarında Alman Parlamento binası yakıldı. Hangi şartlarda gerçekleşti bu olay? Hitler şansölye olmuştu, Başbakan olmuştu ve genel seçim kararı almıştı.

Bu genel seçim kararı, kendisi için diktatörlüğe giden en önemli hamlelerden biriydi. Genel seçim ortamında diğer partileri susturmak için oyunlar tezgahladılar.

Alman Parlamentosu binası 27 Şubat akşamı ateşe verildi, yakıldı. Ertesi gün operasyonlar başladı. Hitler ve kadroları bu yangını komünistlerin çıkardığını iddia ettiler. Hemen yasakları devreye soktular. Kendilerine yakın bir parti hariç bütün diğer partilerin seçim çalışmalarını yasakladılar. Daha sonra da bir dava açıldı. Leipzig kentinde görüldü bu dava. Tarihi bir davadır, dünya kamuoyunun yakından tanıdığı bir isim üzerinden yürütüldü bu dava; Dimitrov. Fakat yargılanan Dimitrov olmadı. Tam tersi oldu. Dimitrov, tarihe parlak Leipzig Savunması olarak geçen bir savunma yaptı ve Nazi rejimini yargıladı.

Evet yargı kendilerinin elindeydi. Belki devlet aygıtı kontrol ediliyordu, belki kamuoyu kontrolü tam olarak sağlanmıştı ama direniş de vardı. İşte bu iddianamesi kabul edilen 6-8 Ekim protestoları yargılamalarını abartısız Leipzig Davası’na benzetebiliriz.

Leipzig Davası, Hitler’in diktatörlüğe giderken kullandığı en önemli araçtı, en önemli bahaneydi. Daha sonra bu yangını Nazilerin çıkardığı anlaşıldı, asıl kendileri bir komplo ile Parlamento binasını yakmışlardı ve daha sonra da muhalefeti, devrimci güçleri tasfiye etmek için bu yangını bahane olarak kullandılar.

‘AKP BİZİ YARGILAYARAK KENDİSİNİ AKLAMAYA ÇALIŞIYOR’

Biz de ısrarla söylüyoruz 6-8 Ekim olaylarında ne yaşandıysa bunların başlıca sorumlusu AKP’dir. AKP kendisinin sorumlu olduğu bir dönemden bizi yargılayarak kendisini aklamaya çalışıyor. Ama başaramayacak. Çünkü bizde de Dimitrovlar var. Orada yargılanan bütün arkadaşlarımızı, HDP’yi merkeze aldılar. HDK’yi de, DTK’yi de, DBP’yi de, kadın kuruluşlarını da hedefe koydular. Başka yerlere de genişlettiler davayı, kendi inandırıcılıklarının ortadan kaldırdıklarının farkında değiller. Ama burada hedefin HDP ve HDP ile siyaset yürüten kurumlar olduğunu biliyoruz. Bu kurumları çökertme planları olduğunu da biliyoruz.

‘25 NİSAN’DA GÖRÜLMEYE BAŞLANACAK 6-8 EKİM DURUŞMALARINDA ARKADAŞLARIMIZ AKP’Yİ YARGILAYACAK’

Yargılanacak arkadaşlarımız, AKP’yi yargılayacak. Sanırım ilk duruşma 25 Nisan’da görülecek. Burada yargılanacak arkadaşlarımız AKP’yi yargılayacaklarından hiç şüphemiz yok. Birer Dimitrov gibi AKP’yi yargılayacaklar. 6-8 Ekim olaylarının hesabı mutlaka sorulacaktır. Bu yargılama, bunun için güçlü bir platform olacaktır. Bizlere düşen bu sürece tam olarak hazırlanmak, her aşamasını titizlikle takip etmek her adımımızı aynı özenle oluşturmaktır. Buradan kazanarak çıkacağız. Türkiye halkları kazanarak çıkacaktır. Faşizme giden yolda bu davayı boşa çıkaracağız.

‘FAŞİZMİN KURUMSALLAŞMASINA KARŞI ÇIKAN BÜTÜN GÜÇLER KENDİ GÖREVLERİNİ YERİNE GETİRMELİ’

Bu davanın Alman Parlamentosu yangını davasına benzeyen bir diğer yanı da Nazilerin faşizmi yaratmaya çalışırken geçtikleri en önemli dönemeç olmasıdır. Buradan da Türkiye’deki tüm demokrasi güçlerinin ders çıkarması gerektiğini hatırlatayım. Eğer gerçekten bu iktidar, bu planında başarılı olursa Ertuğrul Kürkçü’nün güzel ifadesiyle, Türkiye halkları için ebedi kış başlayacaktır. O nedenle biz direneceğimizi biliyoruz. Haklılığımıza inancımız tamdır. Halkımızın desteğinden zerre şüphemiz yok. Ama bu mesele sadece HDP’ye bırakılamaz. Türkiye’de bütün demokrasi güçleri, adalet isteyen, faşizmin kurumsallaşmasına karşı çıkan bütün güçler, kendi görevlerini dikkatle tartışmalı ve bunun gereğini yerine getirmek için mutlaka hareket etmelidir. Bu çağrı mutlaka dikkate alınmalı mutlaka kayda geçmeli ve mutlaka en ciddi şekilde tartışılmalıdır. Beklentimiz budur.

‘AİHM KARARI KÜRT HALKINA, HDP’YE YÖNELİK TÜM KUMPASLARI DEŞİFRE ETTİ, MAHKUM ETTİ’

Biliyorsunuz AİHM davası var ayrıca. Demirtaş şahsında sembolleşen bir dava. Bu davada da sadece Selahattin Demirtaş söz konusu değil. AİHM’in Demirtaş davasında verdiği karar tam da 2014’ten bu yana bu iktidarın, partimize ve Kürt halkına karşı yürüttüğü tüm kumpasların tek tek deşifre edildiği ve mahkum edildiği bir karardır. AİHM kararı bize yöneltilen tüm operasyonların kumpas olduğunu ortaya koyuyor. Bu kumpasların Türkiye’de tarihi önemde, derin değişikliklere neden olduğunu söylüyor. Nedir bu? Mesela referandum. ‘2017 referandumu eğer HDP’ye yönelen saldırılar olmasaydı böyle sonuçlanmayacaktı’ diyen tespitleri var. Yine 2018 yılı Cumhurbaşkanlığı Seçim sonuçlarının bize karşı yürütülen bu operasyonların etkisinde sonuçlandırıldığını da biliyoruz. Bize karşı yürütülen suçlamaların hiçbiri AİHM’e göre isabetli değil. Yine 6-8 Ekim suçlamalarının temelsiz olduğunu belirtiyor. DTK soruşturmalarının hukuki olmadığı belirtiyor.

‘AİHM KARARI TÜRKİYE’DE HUKUK VE SİYASETİN DEVRE DIŞI BIRAKILDIĞINI ORTAYA KOYUYOR’

Kısacası AİHM kararı son 5-6 yılda kısacası Türkiye’de hem hukukun hem siyasetin nasıl devre dışı bırakıldığını, manipülasyonlarla yürütüldüğünü, meşru olmayan yollarla sürdürüldüğünü apaçık ortaya koyuyor.

‘ARKADAŞLARIMIZ DERHAL SERBEST BIRAKILMALI’

Kararda ilk acil talep bir an önce Demirtaş’ın serbest bırakılmasıdır. Sadece Demirtaş ile ilgili olmadığını belirttim. Çünkü aynı zamanda dokunulmazlıkların kaldırılmasının uygun olmadığını belirtiyor AİHM. O dönem tutuklanan ve bize göre siyasi rehine olan bütün arkadaşlarımız derhal serbest bırakılmalıdır. Biz bunun için gerekli çalışmaları yürütmekteyiz. Kampanyalarımız, uluslararası alanda ve Türkiye’de çeşitli çalışmalarımız olacak. Arkadaşlarımızın derhal serbest bırakılması gerekiyor. Fakat iktidarın bunu yapmayacağını bildiğimiz için en güçlü mücadeleyi yürütmeyi önümüze koyduk. Bugün sizlerle bunu tartışacağız ve daha somut kararlara dönüştüreceğiz.

‘ARKADAŞLARIMIZ DREYFUS GİBİ SAVUNMALARINI YAPACAK’

İzninizle Demirtaş’ın şahsında yürütülen hukuk kılıfı giydirilmiş operasyonları da bir tarihsel davaya benzeteceğim. Bu tür benzetmeler bazen sıkıntılı olabilir ama yine de zihinlere ve vicdanlara bazı semboller kazındığı için onları hatırlamak, toplumsal mücadele açısından önemli yöntemlerden biridir. Demirtaş’a karşı ve onun şahsında pek çok arkadaşımıza karşı yürüyen davalar Dreyfus Davası’na benziyor. Orada da uydurma gerekçelerle, sahte delillerle yürütülen süreçler vardır. Bunlara hukuk demek mümkün değildir. Hiçbiri evrensel olarak uymamaktadır tıpkı Dreyfus Davası’nda olduğu gibi. Nasıl Dreyfus savunmasını yaptıysa arkadaşlarımız da yapacaktır. Yine nasıl bu davaya karşı Emile Zola gibi vicdanlı, aydınlar seslerini yükseltmişlerse eminiz bugün yeterince güçlü olmayan sesler daha da büyüyecektir. Yine bir hatırlatma; Leipzig Davaları sürerken 1933 yılında, sivil inisiyatifler girişiminde davalar açıldı. O dönem Leipzig yargılamaları uluslararası alanda çeşitli ülkelerde vicdanlı aydınların girişimiyle paralel bir şekilde yargılandı.

‘6-8 EKİM YARGILAMALARI ÇÖKECEK, İKTİDAR DAHİL BU GİRİŞİMİN İÇİNDE BULUNANLAR SANIK OLACAK, YARGILANACAK’

Şimdi bir hatırlatma daha yapmak zorundayım ama bunu bu davaları yürüten iktidara ve bu davaları açan savcılara ve nihayet karar verecek hakimlere bir hatırlatmadır. Leipzig duruşmalarında görev alanlar 12 yıl sonra belki ama yargılandılar. Nürnberg’de mahkum edildiler. Biz de 6-8 Ekim yargılamalarının zaten çökeceğini, güçlü Dimitrov duruşuyla boşa çıkarılacağını biliyoruz. Bu girişimin içinde olanların hepsi, tepeden tırnağa iktidarıyla, savcılarıyla, eğer adil karar vermezlerse hakimleriyle bir gün kendilerini meşru, tarafsız yargı organlarının önünde sanık olarak göreceklerdir.

‘6-8 EKİM YARGILAMALARI TİPİK BİR CEMAATÇİ YARGILAMALARI PRATİĞİNİ ORTAYA KOYUYOR’

Yakın tecrübeler de bunu gösteriyor. 6-8 Ekim yargılamaları tipik bir cemaatçi yargılamaları pratiğini ortaya koyuyor. Bu yargılama cemaatle gerçek bir mücadele yapılmadığını bize gösteriyor. Çünkü cemaatçi savcıların tüm kumpas davalarında uyguladığı tüm yöntemleri bu davalarda bize karşı uyguluyor bu iktidar. Bu tarih çok eski değil. Bundan ders çıkarmak için çok gerilere gitmeye ihtiyaç yok. Sadece birkaç yıl geriye bakmak yeterli, Adaletsizlikler kimsenin yanına kar kalmaz. Türkiye’de direnen, mücadele eden insanlar var oldukça da bu operasyonlar boşa çıkar. Bu politikalar başarısızlığa uğratılır.

‘KAPATMA TEHDİTLERİNİ CİDDİYE ALMIYORUZ, HDP YOLUNA DEVAM EDECEK’

HDP’ye yönelik tehditler başka alanlarda da devam ediyor. Kapatma tartışmaları var. Bunun ciddiye alınacak bir tarafı yok. Bu konuda kimsenin en ufak bir tereddütü olmasın, zaten sizlerin yoldaşlarımızın halkımızın tereddüdü olmadığını biliyoruz. Türkiye halkları da en ufak bir şüphe duymasınlar. HDP yoluna devam edecektir. Faşizmin kurumsallaşması yönündeki hamleleri tek tek boşa çıkaracaktır. Demokrasi güçlerini kararlı mücadelesi ile bir araya getirmeyi başaracaktır. Uzak olmayan bir zamanda, hatta yakın bir zamanda bu gidişatı durduracak ve gerekli demokratik dönüşümün sağlanması için de en etkili rolü oynayacaktır.

‘HDP’NİN ETRAFINDA KENETLENENLER ÖYLE BİR BİLİNCE SAHİP Kİ İKTİDARIN BUNU ANLAMASI MÜMKÜN DEĞİL’

Kapatma davasını gündeme getiriyorlar, getirsinler burada esas amaç çalışanlarımızı halkımızı tereddütlere sokmaktır, öfkelendirerek siyasetten uzaklaştırmaktır. Demokratik siyasetin umut olmayacağını zihinlere kazımaktır. Ama o kadar nafile bir çabadır ki bu çünkü Kürt halkı başta olmak üzere HDP’nin etrafında kenetlenen bütün insanlar öyle bir bilince sahiptirler ki bu bilinci iktidarın kendisinin ve danışmanlarının anlaması mümkün değildir. Bu bilinçle, bu kararlılıkla bütün bu manevraları boşa çıkaracağız. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Direnişimizin sonuçlarını mutlaka alacağız.

‘2021 İNŞA YILI OLACAK’

Direnmek bizim en iyi bildiğimiz şeydir, Direniyoruz ama direnmek tek başına bir hedef değildir. Direnmek inşa etmek içindir, geleceği kurmak içindir. Biz bütün bu saldırılara karşı direniyorsak bu saldırıların arkasındaki politikaların tersini, bu saldırıların arkasındaki zihniyetin tersini inşa için direniyoruz. HDP bir inşa gücü olma yolunda, demokratik cumhuriyetin inşa gücü olma yolunda yürüyüşünü kararlılıkla sürdürüyor. 2020 yılı bize bu konuda önemli dersler verdi, çok önemli birikimler bıraktı. 2021 bir inşa yılı olacaktır. Her alanda, her konuda demokratik cumhuriyetin bütün unsurları ile yerleşebileceği yolu açmanın temel gücü olacaktır HDP. İşte ‘direne direne kazanacağız’ derken kastettiğimiz budur. Direniyoruz, ayakta kalıyoruz, bununla da yetinmiyoruz. Yürüyüşü daha güçlü sürdürmeye devam ediyoruz. Bu yürüyüşün sonunda mutlaka kazanacağımızı biliyoruz.

‘EMEKÇİLERLE, KADINLARLA, GENÇLERLE, KÜRT HALKININ GÜÇLÜ BİRİKİMİYLE BU YOLDA BAŞARILI OLMAMAMIZ DÜŞÜNÜLEMEZ’

Önceki gün Van’da tüm engellemelere rağmen halkın vakur desteği ile etkinliğimizi gerçekleştirmemizi küçümsemeyin, önemlidir. İktidar bunları görüyor ve görmelidir. Demokrasi güçleri de bunları görmelidir. Boğaziçi Üniversitesi’ne bakalım, biat kültürüne itiraz eden direnen öğrencilerin gözlerindeki parlak ışığa bakalım. Meşru, demokratik bir tepki ortaya koyuyorlar. Gayrimeşru zihniyete ve pratiğe itiraz ediyorlar. Bunun benzerlerini işçilerin mücadelesinde, emekçilerin direnişinde görebiliriz. Hiçbir saldırıya aldırmadan kendi varlıkları için mücadele eden emekçiler, kadınlar, gençler, halkların en ezilen kesimleri ve Kürt halkı, hep birlikte bu mücadeleyi birleştirerek kazanabilir. Hak, adalet, özgürlük, demokrasi mücadelesinin ortak paydası haysiyettir. Haysiyet mücadelesi yürütüyoruz. Kadınların mücadelesi bize ilham ve ışık veriyor, gençlerin direnişi bize ilham veriyor. Kürt halkının 10 yıllardır süren kararlı mücadelesi biz ilham veriyor. Bizlerin emekçilerle, yoksullarla, kadınlarla, gençlerle, Kürt halkının güçlü birikimiyle bu yolda başarılı olmamamız düşünülemez. Yolumuz açık olsun demiyorum, yolumuz açıktır. Bundan şüphemiz yoktur. Bizim en üst karar organımız olan Parti Meclisi’nin tam da bu şartlarda toplanmış olması tarihi bir imkandır. Her birimiz tarihin şekillenmesinde kendi rolümüzü en etkili şekilde oynayacağız.

Kaynak: Demokrat Haber

**

Göring’le Goebbels’in ter döktükleri anlar – Bianet

PAYLAŞ.
VicdaniRet.org