‘Yoksul kulübelerimizden, saraylarınızı korumak için verecek canımız yok’
09 Ağustos 2015 Pazar 17:54
Yannis Vasilis Yaylalı / Demokrat Haber
AKP hükümetinin savaş sürecini başlattığı, askeri operasyonların sonucu olarak peş peşe ölümlerin geldiği şu günlerde, Silopi’de yaşayan Ahmet Çetin ‘kulübelerimizden sizin saraylarınız için verecek canımız yok’ diyerek, vicdani reddini açıkladı.
Zorunlu askerlik görevi sırasında Kürt olduğu için birliğindeki askerler ve komutanları tarafından sürekli olarak ayrımcılık gördüğünü ifade eden Ahmet Çetin ile vicdani ret kararını verme sürecini konuştuk.
Çok önemli bir zamanda vicdani rettinizi açıklıyorsunuz, 2013 Newroz’unda Sayın Öcalan’ın başlattığı ve ilk defa çift taraflı kabul edilen ateşkesi AKP hükümeti sona erdirdi. Önce sizi biraz tanıdıktan sonra, hükümetin ateşkesi bitirmesinin nedenleri ne olabilir sizce?
Ben Ahmet Çetin. Aslına bakarsanız, bizim halk olarak da kişisel olarak da tarihimiz bu zulmün içerisinde saklıdır. Bugün burada 50 derece sıcaklığın altında bulunmamızın nedeni , uluslararası çete organizasyonu olan IŞİD teröristlerine karşı insanlık mücadelesi yürütürken şehit düşen 13 HPG-YPG/YPJ savaşçılarının Türk hükümeti tarafından ailelerine teslim edilmesinin engellenmesidir. Bu zulmü hiç bir neden açıklayamıyor. Hadi kendisine karşı savaşırken şehit düşmüş olsalar, o yüzden engelleniyor diyeceğiz, öyle bir şey de yok. Dünyanın tanık olduğu en barbar gücü olan IŞİD çetelerinin saldırılarını engellemek isterken şehit oldular. Tüm dünya nerede ise bir olmuş bu canilere karşı savaşırken, tarihsel Kürt düşmanlığı üzerinden ya da karşıtlığı üzerinden, bize zulüm yapmaya devam ediyor. Bizim tarihimiz dediğim Türkiye devletinin körü körüne bize uyguladığı bu zulüm tarihinin içerisinde gizlidir.
Biz aslen buralı yani Silopi’li değiliz, geçmişte Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı sınır köyü olan Taşdelen köyünde yaşıyorduk . O zaman daha yeni yeni PKK mücadelesini yaygınlaştırmaya başlıyordu. Gerçi PKK de yok iken o zaman da KDP peşmergesine yardım etmekten görmediğimiz işkence kalmazdı. PKK bahane edilerek zorla korucu olmamız yönünde baskılar artınca, 1988 yılında yaşadığımız yer olan Taşdelen köyünü terk etmek zorunda kaldık. Şimdi yaşadığımız Silopi’ye gelmek zorunda kaldık. Ailemiz bu yüzden çok zorluk yaşadı. Çatışmalı süreç 90’lı yıllarda artınca köyümüz yine askerler tarafından yakıldı. Gördüğünüz gibi zulüm her zaman bizim için normalleştirilmeye çalışılan bir şey oldu. Burası da Kürdistan’ın bir parçasıdır fakat bırakmak zorunda kaldığımız yerleri görseniz sizde titrerdiniz, çok güzel bir köyümüz ve kendimize yeten yaşamımız vardı. Ben askerliğe gitmeden önce aşçılık yapıyordum, iş buldukça çalışıyordum.
İkinci sorunuza gelecek olursam, Bu devletin nerede ise bize saldırması için hiç bir bahaneye ihtiyacı yok aslında, aklına estiğinde ne kadar zulmü varsa üzerimizde deniyor. Sayın Öcalan’ın çağrısı ile 2013 Newroz’un da çift taraflı ateşkes sağlanarak, iyi kötü işleyen çözüm süreci başlamıştı. Herkesin ortak düşüncesi en azından artık ölümler yaşanmıyor, annelerimizin ciğerleri yanmıyordu. Bunu elbette ilk ben söylemiş olmayacağım, AKP hükümeti ve Recep Tayyip Erdoğan çok kirli işlere bulaştı. Roboski, Gezi, Reyhanlı, Diyarbakır, Kobani, Suruç gibi çok büyük katliamları organize etti. Hatta bu yüzden zannederim bir sol parti uluslararası ceza mahkemesine başvurdu. Bu mahkeme şimdi kovuşturma yapıyor, diğer yandan üzerini kapatmaya çalıştığı, bir çok yolsuzluk ve hırsızlık davaları var. Tüm bu davalar AKP hükümeti biraz güçsüzleşmeye başladığı zaman, hepsi görülmeye başlanacak. HDP 7 Haziran zaferi ile bu saltanatın sonsuza kadar olmayacağını bize gösterdi. Bu kadar provokatif şekilde savaş sürecinin içerisine girmemizin nedeni bu olsa gerek diye düşünüyorum.
Tarihsel anlamda da her şeyi bize anlattınız, geçmişten günümüze baktığımızda çok da bir şeyin değişmediği gözüküyor, peki her şeyi bilmenize rağmen önce neden askere gittiniz ?
Her şeye rağmen burada yaşıyoruz, askerlik önümde en büyük engel olarak hep duruyordu. Aslında ben doğalında zaten emir altında olmaya dayanabilen birisi değilim. Bırakın askerliği bir tarafa birisi normalde bana emir kipi ile konuştuğunda bir anda daralabiliyorum. Burada yaşıyordum ve vicdani ret konusundan habersizdim. Ben de gözümü kararttım ve ne kadar zorlanacağımı bilsem de askere gitmeye karar verdim.
Peki ne oldu da askerliği yapmaktan vazgeçtiniz, sizi askerden soğutan şey neydi?
Vicdani reddi o zaman bilmediğim için, bir an önce aradan çıksın diye askere gitmeye karar verdim. Acemi birliğim İzmir Poligon Deniz Er Eğitim Tabur Komutanlığı’ydı, acemi birliğimde fazla sorun yaşadığım söylenemez. Acemi eğitim dönemini yani 21 günümü doldurup bitirdiğim de, KTM’de dağıtımı beklerken, yine aynı yere dağıtım için gelen Karadenizli bir asker ile sorun yaşadım. Anladığım kadarı ile sinirli ve ırkçı bir yapıya sahipti, her yaptığımıza müdahale etmeye çalışıyordu. Biz kendi aramızda anadilimiz olan Kürtçe konuşuyorduk. Burada Kürtçe konuşamazsınız diyerek sürekli bize sataşıyordu. Bu durumu bulunduğum yerin komutanına söyledim, anlattıklarımıza inanmadılar, burada o tür şeyler olmaz diyerek geçiştirdiler.
Yani orada bulunan komutanların davranışları onu cesaretlendirdi?
Evet, evet… Karadenizli asker, komutanların hiç bir şey yapmadığını görünce daha da azgınlaştı. Bir gün yine kendi aramızda konuşuyoruz, keşke diyoruz profesyonel askerlik olsa kimse zorla asker gelmese diye arkadaşıma söylüyorum. Kim istiyorsa gelip askerlik yapar, istemeyen ise evinde oturur diyordum ki, yine Karadenizli asker lafa girerek, ‘Askerlik istemiyorsan s.. ol git dağa sizi orada gebertelim s…’ dedi. Ben de karşılık olarak dağa gitmeme gerek yok buradayım, ne yapmak istiyorsan gel yap dedim. O da bana küfür etmeye devam ederek, bana sandalye fırlattı. Bir süre sonra çavuşlar araya girdi ve o askeri dışarı çıkardılar.
Bir süre sonra Karadenizli askerin bana saldırısı komutana taşırılmış, akşam yemeği saatiydi . Komutan bana sen yemek yeme şurada bekle dedi, Karadenizli asker yemek yemeğe gitti. O zaman yavaş yavaş bir şeyleri kavramaya başladım. Demek ki bu şekilde ayrımcılık yapılıyorsa bu komutanlardan bağımsız olamazdı. Çavuş komutana tüm suçun bende olduğunu söylemiş. Ben de komutana , benim hakkımda size ne söylenmiş ise söyleyin ona göre bende kendimi ifade edeyim dedim. Komutan bana sen olanları anlat ona göre ben değerlendireceğim dedi. Tüm olanları anlatmama rağmen komutan söylediklerime inanmadı. Dışarı çıktıktan sonra sinir krizi geçirdim, sağa sola , duvarları yumruklamaya başladım. Arkadaşlar beni sakinleştirmeye çalıştı, fakat kendimden geçtiğim için faydası olmadı. Beni İzmir’de bir askeri hastaneye kaldırdılar. Hastaneden çıktıktan sonra birliğime geri geldim. KTM’de bir süre sonra dağıtıma gönderildik, dağıtım iznimi kullandıktan sonra usta birliğim olan Kocaeli Gölcük Donanması’nda askeri hastaneye gittim. Orada komutanlar ile sıkıntı yaşadım, sürekli bana emir veriyor, en kötü işlere beni sürmeye çalışıyorlardı. Ben emir altınta iş yapamıyorum.
Emir altında neden iş yapamıyorsunuz?
Aslına bakarsanız benim yapım öyle, yani askerde olduğum için değil, ben genel olarak da emir altında çalışamıyorum. Ben yapı itibarı ile sinirli bir insanım, daha sakin yerlerde çalışabiliyorum. Hatta bu durumumu orada bulunan komutanlara da aktardım. ‘Ben yapı itibarı ile çok sinirli birisiyim, beni idare etseniz bu askerliği bitirebilirim. Kimseye zarar vermek istemiyorum’ dedim. Komutan da ‘Sen sinirliysen biz de senden daha sinirliyiz’ diyerek, ‘Ya bu askerliği burada yapacaksın, ya da burada öleceksin’ dedi. Ben bir şey demedim, uzatmak istemedim. ‘Arkadaşlar bana sataşmasın, ben her türlü askerliği bitiririm’ dedim. Bir süre sonra askerler bana sataşmaya başladı. Aynı dönemde geldiğimiz kişiler bile bana emir vermeye başlamıştı. En kötü işlere yine benim gibi olan başka bir arkadaş ile birlikte gönderiliyorduk. Ben de artık iyice bunalmaya başladım, yine sinir krizi geçirince hastaneye kaldırıldım. Hatta bu şekilde bir çok kez gittiğim halde doktorlar ‘Sen normalsin’ diyerek beni birliğe geri gönderiyorlardı. En sonunda beni 15 günlük tedaviye aldılar, beni hücreye aldılar tüm tedavimi orada gördüm.
Hücre dediğiniz, tutukluların da kaldığı hastanede bir bölüm mü ?
Evet, evet aynen öyle bir yer . Bir kaç kapıdan geçerek ulaşılabiliyordu. Hastaların dışında tutuklular da orada kalıyor. On gün kadar orada kaldım, nasıl ilaç veriyorlarsa, on günün sonunda kendimi tanıyacak durumum kalmamıştı. O verdikleri ilaçların herhangi bir etkisi olmadı, daha da asabileştim. Beni tuttukları yerin kapı ve penceresini kırdım. Günde beş dakika istiyordum, bulunduğum yerden çıkmak ve kendime gelmek için , onu da bana çok görüyorlardı. Koğuştaki pencere ve kapıyı kırdığım günün ertesi günü, yüzbaşı geldi ve sen benim koğuşumun camını nasıl kırarsın dedi. Elinde tuttuğu ve bana hiç bir faydası olmayan ilaç tedavisine devam edeceğiz dedi. Ben de sinirlenip bana verdiği kağıdı buruşturup attım. Odaya geçtim ve elbiselerimi almaya çalışırken yüzbaşı da ardımdan geldi ve ‘Sen kim oluyorsun, biz senin komutanınızız ve biz sana emir veririz’ deyince dayanamayıp, komutana saldırdım ve güvenlik araya girdi. Beni sakinleştirmek adı altında nerede ise komaya sokacak şekilde dövdüler. Aynı gün ambulans ile İstanbul Gata’ya gönderdiler. Orada psikiyatri bölümünde bir albay vardı, bir süre tedavi gördükten sonra bana 10 gün kadar dinlenmem için hava değişim izni verdi.
Siz askeri hastanede tedavi olurken mi doktorunuz olan albaya ‘bana çürük verin , ben bu askerliği yapmayacağım’ dediniz ?
Ben artık kararımı iyice netleştirmiştim, buradan gittikten sonra bir daha askere gelmeyecektim. Bunu öyle gizlice de yapmadım. Beni tedavi eden askeri doktora da söyledim. Ben artık askerlik yapamayacağım, hatta dedim bana çürük verin dedim. Doktor sen git dinlen sonra gel, askerliğine devam edersin dedi. Ben dinlenmek için eve gittim ve on gün sonra geri döndüm. Yine üst devre ile nöbet tutma üzerine tartışma yaşadık ve sonucunda kavgaya tutuştuk, bir süre sonra bizi ayırdılar. Fakat o kavga artık benim için artık belirleyici oldu. Devrecilik adı altında birbirimize kırdırılıyorduk. Ayrıca Kürt olduğum için gittiğim her yer de ayrımcılığa maruz kaldım. Başından itibaren denememe rağmen emir altına giremediğimi fark ettim.
Vicdani ret vermeye ne zaman karar verdiniz?
Vicdani ret nedir bilmiyordum, zaten bilsem askere hiç gitmezdim, askere bir daha gitmemeye kesin karar verince araştırmaya başladım. Araştırmalarım sonucu Türkiye devleti hariç Avrupa konseyi ülkeleri, vicdani retti temel insan hakkı olarak kabul etmiş olduğunu öğrendim. Vicdani ret; kişinin ahlaki tercihi, dini inanç, felsefi görüş ya da politik nedenler ile askeri eğitim ve hizmette bulunmayı ,silah taşımayı ve kullanmayı ret etmesi olduğunu da öğrendim. Vicdani ret devlet tarafından tanınmamasına rağmen, 86 yılından beri verilen mücadele sayesinde, nerede ise bugün vicdani ret verenlere dokunulmuyor. Ya da görmezden geliyor dersek daha iyi tanımlama olmuş olur. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin vicdani ret ile ilgili yasal reformların yapılması için de Türkiye devletini bir çok kez uyardığını biliyoruz. Türkiye, Avrupa konseyi üyesi olup kendisini tek dayatan ülke, gerçi sadece vicdani ret için değil, kendisini sıkıntıya sokacak birçok konuda ki beyannamelerin altına imza atmadığını biliyoruz.
Tüm bu araştırmalar neticesinde karar aşamasına mı geldiniz?
Tam da öyle diyebiliriz aslında, işte beraber sizinle TC devletinin cenazelerimize bile hiç saygısının olmadığını gördük. Ben kendimi bildim bileli, bu devletin ayrımcı uygulamalarına şahit oldum. Daha önce koruculuğu kabul etmediği için ailemin köylerini nasıl terk etmek zorunda olduğunu anlattım. Biz geçmişten beri aslında kendi halkımıza karşı silah almayı reddettik. Şimdi sarayları gitmesin diye kulübelerimize savaş açanlar için asker olmamı istiyorlar.TC ordusunun silahları bize zulümden başka bir şey getirmedi. İlla da saraylarını korumak için savaş istiyorlarsa, çürük raporu, ya da parasını basarak kaçırdıkları çocuklarını savaşlara göndersinler, artık fakir kulübelerinden savaşa verecek canımız yok, kimsenin sarayları için savaşmayacağımı beyan ediyor ve bir kere daha sizin aracılığınızla vicdani reddimi verdiğimi bir kere daha ifade ediyorum.
Söyleşi için size teşekkür ediyorum
Asıl kendimizi ifade ettiğimiz bir platform sağladığınız için ben teşekkür ediyorum. Bu vesile ile tüm kulübelerde yaşayanlara sesleniyorum; ‘Askere gitmeyin, kardeş kanı dökmeyin!’