Bugün 15 Mayıs. Günün iki maiyeti var. Bugün ülkemizde yaşayan herkes için büyük bir matemi ifade ediyor. Acımız büyük, yüreğimiz kömür karası.
Bugün aynı zamanda 15 Mayıs 2002’de Uluslar arası Savaş Karşıtları Örgütü’nün ilanını önerdiğinden beri Dünya Vicdani Ret Günü olarak kabul ediliyor. Bugün vicdani retçilerin dünya üzerindeki savaşlara, başta sistematik olarak devlet tarafından gerçekleştirilen şiddet olmak üzere insanın insana uyguladığı her türlü şiddete karşı hep bir ağızdan daha yüksek sesle haykırdığı, karşı çıktığı gün.
12 Mayıs 2014 tarihinde Adana’da polis tarafından şahsıma yapılan GBT sorgulaması sonucu bakaya olduğum iddia edildi. Polis bir tebligat uzatıp imzalamamı istedi. Gelen memura bakaya olduğumu kabul etmediğimi, vicdani retçi olduğumu ve dolayısıyla bu belgeyi imzalamayacağımı söyledim. Karakola gelmem gerektiği söylendi. Polisin yapılan tebligat imzalanmadığı için tutanak tutarak beni en yakın askerlik şubesine teslim etmek gibi bir sorumluluğu vardı. Zorluk çıkarmayıp hazırlanarak istediklerini yerine getirdim: Buyurun, gidelim.
Karakolda tutanak tutuldu. Adli tıptan rapor alındı. Saatler sonra nihayet askerlik şubesindeydik. Görevleri bana askerlik hizmet borcum olduğunu iddia etmek olan ordu mensupları ve memurlara böyle bir borcum olmadığını söyleyip konuyla ilgili meşruiyetini tanımadığım bir kuruma dilekçe vererek konu hakkındaki fikirlerimi resmi olarak beyan etmek zorunda bırakıldıktan sonra alıkonulan hüviyetimi alarak serbest kaldım. Ne polis karakolunda ne de askerlik şubesinde, ne polis ne de asker tarafından hayatımdan yedi saatin haksız gerekçelerle gasp edilmesi dışında herhangi bir kötü muameleye maruz kalmadığımın da bilinmesini isterim.
Bir kişinin vicdani retçi olmasının altında birbiriyle alakalı ya da birbirinden bağımsız pek çok sebep vardır. Vicdani ret konusunda detaylı bilgi istenildiği takdirde internet ortamından ya da İstanbul’da yasal olarak faaliyet gösteren Vicdani Ret Derneği ile irtibat kurularak edinilebilir.
Bu girişten sonra sadede gelmek istiyorum. Zira herkes gibi benim de ruh halim altüst olmuş, gözyaşlarım durmaksızın bir oluğunun ucuna sızıp bir geri giderken yazıyı okuyabileceklerin de benzer ruh halleri içerisinde bulunduğundan emin olarak biliyorum ki ne ben uzun uzadıya yaptığım çağrının detaylarını netleştirebilecek güce sahibim, ne de okuyanların bu kara günde böylesine uzun bir yazıya tahammül etmeye sabrı elverir. Her şeye rağmen bu yazıyı yazma zorunluluğu hissediyorum. Yazmazsam, birilerine ne hissettiğimi aktarmazsam, içimdekini dışarı akıtmazsam akıl sağlığımdan olacağım sanki.
Soma Maden Ocağı’nda yaşanan facia kamuoyuna yansıdığından beri durmaksızın basını takip ediyorum. Yaşam durdu. Basında bugün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Soma’da kendisine yönelik protesto gösterileri esnasında kalabalıktan uzaklaşmak için girmeye çalıştığı süpermarkette bir vatandaşa tokat atışını barındırdığı söylenilen görüntülere rastladım. Görüntülerde iddiayı doğrular nitelikte bir durum olmakla beraber olay yargıya intikal edip ya da Başbakan tarafından doğrulanana kadar bir iddia olarak kalacağını belirtme ihtiyacı duyduğum bu olay kamuoyu vicdanını derinden yaralıyor. Kendimden biliyorum.
Bir iddia üzerinden tartışmak elbette yersiz, gerçekler üzerinden konuşalım.
Soma’da maden ocağında hayatını kaybeden ve an be an sayıları giderek artan işçi canlar toplu halde bir katliama maruz kaldılar ve bu katliamın faili ilk etapta maden şirketi gibi gözükse de önce hükümet, nihai olarak da kapitalist ekonomi modelini benimseyen tüm devletlerdir.
Her yerde yürüyüşler yapılıyor. Halk Soma’dakinin kaza değil işçi katliamı olduğunu biliyor. Soma kömür madeni özelleştirilen TKİ alanlarından yalnızca biridir. Bu işletmeyi devralan şirketin sahibi bir röportajda TKİ çıkan kömürün tonunu 130 dolar civarında bir meblağa mal ederken kendilerinin aynı miktardaki kömürü yaklaşık 29 dolar maliyetle çıkardıklarını söylüyor. Gazetecinin şaşkınlığını fark edince de ekliyor: “Eğer biz girişimciler bu işten kâr etmeseydik kimse bu işe girmezdi.” Olay kaza değil işçi katliamıdır çünkü ilgili şirketler daha fazla kâr sağlayabilmek için hem işçi ücretlerinden kısarak hem de iş güvenliğini sağlamak için alınacak önlemlerden kaçınarak maliyeti kısma yoluna gidiyor.
Dünyanın her yerinde madenciliğin riskleri bilindiği için çeşitli önlemlerin alınması adına hükümetler maden işleme şirketlerine çeşitli yasal zorunluluklar getirirken hükümetimiz yakın dönemde üçüncü ILO (Uluslar arası Emek Örgütü) dünya ülkeleri dâhil 47 ülkenin imzaladığı maden işletmelerinde iş güvenliğine dair anlaşmaya imza atmıyor. Yetmiyor. Mecliste Soma başta olmak üzere Türkiye’deki maden işletmelerindeki risklere önce BDP daha sonra da CHP milletvekilleri dikkat çekerek araştırma önergeleri, soru önergeleri, teklifler hazırlıyor. Hepsi hükümet tarafından reddedilirken son önergeye AK Parti’li vekil Şamil Tayyar “meclisin gündemini Soma’yla meşgul ederek gündemi tıkamak istiyorlar” yorumunu getiriyor.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı her birey kendisini ifade etmek, protesto hakkını kullanmak için mülki amire haber verme ya da izin alma zorunluluğu bulunmadan tek başına ya da toplu halde sokakta ya da protesto ettiği kurumda eylem yapma hakkına sahiptir. Bununla birlikte yasalardaki çelişkiler nedeniyle mülki amir dilerse kolluk kuvvetlerine emir vererek eylemin barışçıl niteliğine bakılmaksızın eyleme müdahale etme hakkını yasaları çiğnemesine olanak tanıyan yönetmelik ve yasalar vasıtasıyla vatandaşın en doğal hakkını gasp etmeyi kendinde hak görüyor.
Buradan tüm adli makamlara Gezi Direnişi başta olmak üzere bütün müdahale edilen eylemlere başta emir veren hükümet, daha sonra uygulamada polis engel olarak suç işlemekteler. Anayasanın ilgili maddeleri bizlerin örgütlenmesine ve fikirlerimizi suç unsuru oluşturmamak kaydıyla (bkz. Kişilik haklarının ihlali, hakaret ve benzeri suçlar) hür biçimde beyan etmemize olanak tanıyor. Ayrıca İnsan Hakları Evrensel bildirgesi de fikir ve vicdan hürriyeti çerçevesinde Türkiye Cumhuriyeti iç hukuk kurumları, sivil ve askeri kurumlar, hükümet ve cumhurbaşkanı üzerinde de bir yaptırım gücüne sahip olacak şekilde bizlerin bu hakkını garanti altına alıyor.
Farkında olarak ya da olmadan bozuk düzeni koruyan, bunun için silah taşıyan, ölen ve öldüren polis memurlarına çağrı yapıyorum. Polis olmak isteyen gençlere çağrı yapıyorum. Polis olmayıp askerde bulunan, askere gidecek olan gençlere çağrıda bulunuyorum. Bu bozuk düzen bizim değil. Bu koruduğunuz, koruyacağınız sistem bizim değil. Bizim vatanımız bu değil, olmamalı. Söylediklerimi anlıyor ve bana hak veriyorsanız halka karşı işlenen bu insan hakkı ihlallerine ve anayasal suçlara ortak olmayın. Sistemi ve sermayeyi korumak için örgütlenmiş askerlik dayatmasını ve polisliği vicdanen reddedin! Vicdanınızın sesini dinleyin. Acımız büyük. Bu acıyı yaşamak adına silahlarınızı bırakıp, üniformalarınızı çıkarıp, tekrar iradeniz ve vicdanınızı kuşanarak bize katılın!
Bugün Dünya Vicdani Ret günü. Bugün Türkiye için yas günü. Daha fazla yazamayacağım. Dışarıda biraz sonra başlayacak bir anma ve protesto gösterileri var. Ben orada olacağım. Sizleri de bekliyor olacağım.
Gelmezseniz canınız sağ olsun. Hepimizin başı sağ olsun.
Soma’yı Anlıyorsan Askere Gitme, Polis Olma! – Murat Demiroğlu
Sistemi ve sermayeyi korumak için örgütlenmiş askerlik dayatmasını ve polisliği vicdanen reddedin! Vicdanınızın sesini dinleyin. Acımız büyük. Bu acıyı yaşamak adına silahlarınızı bırakıp, üniformalarınızı çıkarıp, tekrar iradeniz ve vicdanınızı kuşanarak bize katılın! Bugün Dünya Vicdani Ret günü. Bugün Türkiye için yas günü.
PAYLAŞ.