Uzgel: Türkiye Fırat’ın doğusuna asker gönderemez
Cumhurbaşkanı Erdoğan, güvenli bölge için ABD’ye ay sonuna kadar süre verdi. Ancak Prof. Dr. Uzgel’e göre İdlib, Fırat’ın doğusundan daha kritik bir öneme sahip çünkü Türk askerinin burada rehin kalma riski var.
Türkiye’nin İdlib’de savunma pozisyonunda olduğunu belirten uluslararası ilişkiler uzmanı Prof. Dr. İlhan Uzgel, Türk askerlerinin burada rehin kalma riskine dikkat çekiyor.
Türkiye’nin İdlib’de savunma pozisyonunda olduğunu belirten uluslararası ilişkiler uzmanı Prof. Dr. İlhan Uzgel, Türk askerlerinin burada rehin kalma riskine dikkat çekiyor.
Uluslararası ilişkiler uzmanı Prof. Dr. İlhan Uzgel, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD’ye ay sonuna kadar süre verdiği Fırat’ın doğusunda kurulacak tampon bölge için, Türkiye’nin askeri bir eylem yapamayacağını vurguladı. Suriye meselesinde sona doğru yaklaşırken, Türkiye’nin hem İdlib’den hem de Afrin’den çekilmek zorunda kalacağını ileri süren Uzgel, Suriye savaşının Suriye halkı dışında en ağır maliyeti ödeyen ülkenin Türkiye olacağını vurguladı. Uzgel, DW Türkçe’nin sorularını yanıtladı.
DW Türkçe: Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘güvenli bölgenin istedikleri gibi oluşturulması’ için ABD’ye bir kez daha ay sonuna kadar süre verdi.Erdoğan, tampon bölge konusunda tam olarak ne istiyor?
Prof. Dr. İlhan Uzgel: Erdoğan öncelikle diplomasi mantığı açısından çok ters bir şey yapıyor. Ortak harekat merkezi kurulması fikri uzun müzakereler sonucunda gerçekleşti. ABD bütün açıklığıyla bunun nasıl olacağını söyledi ve bu konuda uzlaşıya varıldı. Uzlaşıldıktan sonra ‘bizim istediğimiz bu değil’ demek, diplomatik olarak tutarsız. Bu anlaşma Türkiye’nin taleplerini karşılamıyorsa, niye bu anlaşmayı yaptı? Anlaşmayı yapmadan önce, ‘biz gireriz’ deseydi daha anlamlı olurdu. ABD ile uzlaşıya vardıktan sonra, beklendiği gibi işlemediği söyleniyor. Öngörülen şey yapılıyor hatta Türkiye ortak devriyeye katıldı.
Bu anlaşmanın temelde Fırat’ın doğusundaki Kürt oluşumunu güvenceye almak için yapıldığı zaten biliniyordu. Bunu bilmek için görüşmelerde yer almaya da, büyük stratejist olmaya da gerek yok. Bütün bunlar olduktan sonra ‘gireriz ha’ demek çok anlamlı değil. İkincisi Türkiye bunu çok sık söylüyor, diplomasi tekniği açısından bu da sakıncalı. Bir şeyi çok sık tekrar edip, yerine getirmiyorsanız, sözünüzün değeri azalır, kendi kendini itibarsızlaştırmaya gider. Türkiye’nin son 1,5 yıldır ‘bir gece ansızın gelebiliriz’ türünden söylemleri ikna ediciliği ve caydırıcılığı giderek azalan söylemler oldu.
Fırat’ın doğusu Trump’ı aşar
Cumhurbaşkanı’nın bu sözleri kamuoyu önünde sık sık dile getirmesini nasıl okumalı?
Fırat’ın doğusundaki süreç Türkiye’nin istediği gibi gitmiyor. Bu konuda Trump dahil bir sürü yolu denedi fakat Fırat’ın doğusu meselesinin Trump’ı aşan boyutları olduğunu gördük. Suriye’deki PYD yapılanması tasfiye olursa ABD’nin hiçbir kazanımı olmayacak. Esad başta kaldı, Washington’ın ittifak ilişkisi olduğu PYD yapılanması da tasfiye olursa, 2011’den bu yana yürüttüğü Suriye politikası çökmüş olacak. İşin İran’ın çevrelenmesi, İsrail’in güvenliği gibi boyutları da var. Burası ABD’nin kırmızı çizgisi.
ABD’nin taleplerini yerine getirmemesi halinde, Türkiye tampon bölgeyi kendi başına oluşturur mu ya da ne yapar?
ABD burada Türkiye ile PYD arasında bir çatışma istemiyor. Kendince PYD’yi müttefik görüyor. Türkiye’nin kaygılarını da anlar görünüyor fakat bu konuda yapabileceklerinin azamisine geldi. Bundan daha fazlası Suriye’deki Kürt yapılanmasını riske etmek olur. O da ABD politikasının çökmesi olur. Türkiye tabi pazarlığı yukarıdan tutarak, F-35 meselesini, yaptırımlar meselesini bunun üzerinden çözmeye çalışıyor olabilir. İktisadi ve stratejik olarak Suriye’deki sıkışmışlık açısından baktığımızda Türkiye’nin elindeki imkanlarının azaldığı bir dönemdeyiz. Türkiye’nin yapacağı askeri bir eylem yok. Türkiye Fırat’ın doğusuna ABD’ye rağmen giremez. ABD Suriye’de paradigma değişikliğine giderse girebilir, şu anda ABD’nin o kazanımdan vazgeçmesini gerektirecek bir paradigma değişikliği yok.
ABD neden Suriye’de müttefik olarak Kürtleri tercih ediyor?
Kürtleri tercih etmiyor. Türkiye’nin PKK ile mücadelesini meşru hak olarak görüyor ama ‘Suriye, senin topraklarının dışında bir yer, burada benim İran’la, Suriye ile işim var, sen kendi Kürtlerinle nasıl mücadele edersen et’, diyor. Türkiye Irak’ı bombalıyor, PKK’yı eziyor, milletvekillerini hapse atıyor, kayyum atıyor. ABD bunlara ses çıkarmıyor. Ama ‘Suriye benim stratejik hedeflerimi gerçekleştirdiğim bir alan çünkü elimde başka bir şey yok’ diyor.
Fırat’ın doğusu çok radikal bir hamle olur
Rusya ile mutabakatı ABD’nin stratejik hedefleri nasıl etkiliyor?
Suriye’nin kuzeyi Esad rejiminin iktidarında kalacaktı. Türkiye bastırınca Rusya’ya ‘Batısını sen al, doğusuna karışma’ dedi. Pazarlık devam ediyor. Türkiye bunu tek taraflı zorlamaya çalışıyor ama Türkiye’nin buradan gidebileceği başka bir yer yok. Rusya Fırat’ın doğusunu ABD’ye bırakmayı kabullenmiş durumda. ABD’nin Kürtleri bırakması durumunda, kendisi Kürtlerle devam etmek istiyor. Kürt hareketi de, Türkiye de Rusya ile ABD’ye oynuyor. Türkiye, bu oyunu gittiği yere kadar sürdürmek istiyor. Uzun vadeli hareket edemiyor. Şu koşullarda Türkiye’nin radikal bir hamle yapması çok zor. Fırat’ın doğusuna girmek çok radikal bir hamle olur.
Askerin rehin kalma riski var
İdlib’de süreç nasıl gelişir?
İdlib, bazı açılardan daha kritik çünkü burada Türkiye savunma pozisyonunda. Fırat’ın doğusunda ise kendi sınırları içinde bekliyor. İdlib’de fiilen askeri varlığı var. Bir taraftan radikal İslamcılar bir taraftan Suriye ordusu tarafından sıkıştırılmış durumda. Radikal İslamcıları silahsızlandırma sözünü yerine getiremedi. Bu diplomasi tekniği açısından zaten olacak bir iş değildi. Başka gruplar adına söz verdi. Sonuçta, Suriye yönetimi, toprağı İdlib’de kontrolü ele geçirmek zorunda. Şimdi Rusya üzerinden, Türkiye müdahaleyi yine öteledi ama durum çok sıkışık. Türkiye’nin gözetleme kulelerine saldırıldı. Suriye ordusu, Türkiye’nin bağlantısını kesti ve izole etti. Fırat’ın doğusundan farklı olarak, Suriye’de askerin rehin kalma durumu var. Böyle bir risk altında şu anda. Bağlantıları açmak için Suriye ordusuyla savaşman ve Rusya’dan hava sahasını açmasını istemen gerekir. Çok tehlikeli bir oyun bu. Bütün bunları radikal İslamcıları Suriye ordusundan korumak ve sınıra göçü engellemek için yapıyorsun. Suriye ordusu sonunda oraya girecek. Bu sonsuza kadar sürdürülebilecek bir durum değil. Muhtemelen Türk askerleri bir ara çözümle çekilmek zorunda kalacak. Belki de, göçü Türkiye sınırlarının ötesinde kamplar kurup, karşılayacak. Şimdiden oradan gelecek göçe bir çözüm bulmak zorunda. BM’yi, AB’yi devreye sokabilir. Türkiye oradan daha fazla Suriyeli alamaz.
Türkiye Suriye serüveninde sona mı geldi?
Sonu belirleyecek olan Türkiye değil. Suriye meselesi sona doğru giderken Türkiye bir pozisyon almak zorunda kalacak. İki kritik mesele var, İdlib ve Afrin. İdlib’den sonra sıra Afrin’e gelecek. Suriye Afrin’in gerçek sahiplerine bırakılmasını isteyecek. Suriye ordusu Afrin önlerine yaklaştığında Türkiye mecburen geri çekilecek. Afrin’in PYD’ye verilmemesi koşuluyla, razı olacak. Türkiye İdlib’den de, Afrin’den de çekilecek. Suriye krizinin Suriye halkı dışında en büyük maliyetini Türkiye üstlenmiş olacak ve bu iş öyle kapanacak. Suriyeli olmayıp da bu işin en çok bedelini ödeyen ülke olacağız. Orada muhtelemen bir PYD yapılanması olacak. Suriyeli sığınmacıların önemli bir kısmı burada kalacak. Harcanan para, patlayan bombalar, insan kayıpları ve oradaki radikal İslamcılara sağlanan silah, mühimmat bizim cebimizden gitmiş olacak. Suriye siyaseti, Türkiye’ye hiçbir getirisi olmayan, elde var sıfır siyasetidir. Bütün bu süreçin dışında kalıp, insani yardım yapan, krizi hafifletmeye çalışan, arabulucu bir ülke olma imkanımız vardı. Bütün bu imkanlar kaybedildi. ABD, müttefik olarak Türkiye’yi bırakmaz. Türkiye NATO’dan kopmaz. NATO’dan kopamazsanız, ABD’den de kopmazsınız. S-400’leri aktive etmezler, F 35’lerde teslimata başlanır. İki taraf da ortaklığı koparmak istemiyor.
Aslı Işık
Kaynak: Deutsche Welle Türkçe
**
Gürcan: “Hava desteği olmadan 40 kilometre derinliğe inmek mümkün değil” – VOA
**
Fehim Taştekin:
“Erdoğan savaşı kârsız düşünemez. Suriye’deki başarısızlığa rağmen oyunu sürdürmek için Kürtleri hedefe koyan bir strateji geliştirdi. Tampon ya da güvenli bölge ısrarı da bu tehdit algısı üzerinden yürütülüyor. Şimdi buna mültecileri geri döndürme projesi ekleniyor. Son derece şeytani bir kurgu var.
Bir yanıyla yönetilemeyen mülteci dosyasıyla ilgili kamuoyunda oluşan rahatsızlığı gidermeye yönelik aldatıcı bir çözüm. Bir yanıyla ABD üzerinde baskıyı artıracak bir taktik. Bir yanıyla Avrupa’yı köşeye sıkıştıracak bir şantaj. Bir yanıyla çöküşe geçen inşaat sektörüne hayat öpücüğü anlamına gelecek fırsatlar penceresi.” (Ahval) – Devamı için tıklayın…