Soysal: Vicdani retçiler sivil ölüme mahkum ediliyor
23 Kasım 2019
İrfan Uçar
Vicdani Ret Derneği Eşbaşkanı Gökhan Soysal, Anayasa hükümlerine ve AİHM kararlarına aykırı olarak vicdani retçilerin başvuracağı bir kurul veya idari mekanizma oluşturulmadığını söyledi. Soysal, 47 Avrupa Konseyi ülkesi içinde zorunlu askerliği kaldırmamış ya da vicdani ret hakkını tanımamış tek ülkenin Türkiye olduğunu belirterek, “Vicdani retçiler sivil ölüme mahkum ediliyor” dedi.
Milli Savunma Bakanı Akar Meclis Bütçe Komisyonu’nda yaptığı sunum ve milletvekillerinin sorularını yanıtlarken son bedelli yasasından 20 bin 725 kişinin yararlandığını, son üç yılda da 69 kişinin vicdani ret için başvurduğunu söyledi. Akar, vicdani ret ile ilgili yasal bir çalışmalarının da bulunmadığını bildirdi.
Vicdani retçilerin sayısı, karşılaştıkları hukuki ve fiili zorluklar, mevzuattaki durumu Vicdani Ret Derneği Eşbaşkanı Av. Gökhan Soysal ile konuştuk.
Vicdani ret bir hak mıdır? Mevzuatımızda düzenlemesi nasıldır? Eksiklik nerede? AİHM kararları ne diyor?
Vicdani ret bir insan hakkıdır. İdari bir mekanizmanın oluşturulmaması en büyük eksikliktir. Hukuken vicdani reddin hak olmadığı yönünde bir varsayım hukuka aykırı bir durum oluşturuyor. Çünkü 2011 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Bayatyan-Ermenistan kararında vicdani ret hakkının “din ve vicdan özgürlüğü” çerçevesinde değerlendirilmesi gereken bir hak olduğunu söyledi. Bu karardan sonra Avrupa Konseyi üyesi ülkelerin vicdani ret hakkını tanımasının gerektiğini, tanımaması durumunda ihlalin oluşacağına karar verdi. 47 Avrupa Konseyi üyesi ülke var. Bunlardan 46’sı ya zorunlu askerliği kaldırmış ya da vicdani ret hakkını getirmiştir. Bunu yapmayan tek ülke Türkiye. Bu karardan sonra Türkiye aleyhine Mehmet Tarhan, Halil Savda, Yunus Ercep, Barış Görmez AİHM’e başvurdu. Ve Türkiye Cumhuriyeti devleti en başta “Vicdani ret hakkını değerlendirecek idari bir mekanizma oluşturmadığından” dolayı “din ve vicdan özgürlüğünü ihlal ettiği” gerekçesiyle tazminata mahkum edildi.
Vicdani ret için başvurulacak yer ve kurul yok
Hulusi Akar’ın açıklamasında değindiği nokta var. Çarpıtma olduğunu söyleyebiliriz. Siz bedelli askerlik için bir Askerlik Şubesi’ne başvurabiliyorsunuz. Çünkü yasada bedelli askerlikten kimlerin faydalanacağı, hangi yaştakilerin yararlanacağı ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Ona göre de işlem yapılmaktadır. Ancak Türkiye Cumhuriyeti devleti uluslararası yükümlülüklerine rağmen “vidani ret hakkını değerlendirecek bir kurul oluşturmamıştır. Vicdani ret hakkına kimler başvurabilir, nasıl başvurabilir? Buna ilişkin bir yol öngörmemiştir. Akar’ın sayısını verdiği kişiler, Askerlik Şubelerine kendilerince yaptığı başvuru dilekçelerinden oluşmaktadır. Bunlar da her zaman ret edilmektedir, AİHM kararları görmezden gelinmektedir.
Neden vicdani ret bir haktır. Çünkü Anayasa’nın 90’ınca maddenin 5’inci fıkrası var. Eğer uluslararası sözleşmeler ile kanunlar arasında bir çatışma var ise ve bu uluslararası sözleşme insan hakları ile alakalı ise insan hakları sözleşmesi uygulanır. Dolayısıyla AİHM kararları Türkiye iç hukukunda da uygulanabilir durumdadır ve uygulanması gerekir. Mahkemelerin uygulamaması için herhangi bir neden yok.
‘AYM önünde 30’dan fazla başvuru var’
Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yolu getirildiğinden beri, biz son aşama olarak Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapmaktayız. Şu anda Anayasa Mahkemesi’nin önünde 30’dan fazla bireysel başvuru var. Ve bu başvuruların tarihi de 4-5 yılı da geçti. Ancak Anayasa Mahkemesi üyeleri kendilerini hukuki güvenlik altında hissetmedikleri için –açık bir şey bu- vicdani ret hakkı için olumlu veya olumsuz bir karar vermiyor. Kendilerini baskı altında hissediyorlarsa normalde bir gerekçe üretip olumsuz karar verebilir. Ancak onlar da farkında ki veremiyorlar. Çünkü Türkiye Anayasası buna engel. Anayasa’nın 90’ıncı maddenin 5’inci fıkrası varken vicdani ret hakkına karşı olumsuz karar verme seçeneği yok. Bunu bildikleri için de şu ana kadar bir karar vermediler maalesef.
Bedelli başvurusu ile vicdani ret başvurusunu kıyaslamak gerekirse vicdani retçilerin fiili, hukuki veya toplumsal olarak bir dışlanma veya baskı görme durumu söz konusu oluyor mu? Sizin bahsettiğiniz Anayasa Mahkemesi’ne başvuru 30 civarında, Milli Savunma Bakanı 100’ün altında bir vicdani ret başvurusu olduğunu ifade ediyor. Bu sayıları nasıl değerlendirirsiniz?
Bu sayılar hayatın doğal akışına aykırı. 30 bireysel başvurunun 20’ye yakınını bizzat ben kendim yaptım. Ben vicdani retçi olduğum için henüz Askerlik Şubesi’ne veya Milli Savunma Bakanlığı’na “Ben vicdani retçiyim” diye dilekçe ile başvurmadım. Şimdi bu benim vicdani retçi olmadığımı mı gösteriyor? Çünkü vicdani reddi değerlendirecek bir kurul yok. Yani başvurabileceğim bir yol yok. Başvursam bile ret edileceğini biliyorum. Böyle, benim durumumda olan insanlar var. Bir kurul olursa oraya başvurmak istiyorum. Yasada bir yol öngörülmemiş. Nereye başvuracağım belirsiz. O yüzden Milli Savunma Bakanı’nın verdiği sayı yanıltıcı bir sayıdır. Bir kurul olursa o zaman ne kadar vicdani retçinin olduğunu görürüz.
Vicdani retçi olunca ne oluyor? İnsanlar yoklama kaçağı veya bakaya olarak değerlendirilip idari para cezaları kesiliyor. İdari para cezalarından sonra kişiler hakkında Asliye Ceza Mahkemeleri’nde davalar açılıyor. Bir tane dava açılmıyor. İdari para cezasından sonra gitmemeye devam ettiğimde bir tane daha açılıyor. Bir tane daha yakalama yaptıklarında bir dava daha açıyorlar. Benim vicdani retçi bir müvekkilim idari para cezası usulüne göre tebliğ edilmediği için beraat kararı aldı. Ama hakkında 6 tane daha dava açıldı.
‘Vicdani retçiler sivil ölüme mahkum ediliyor’
Hukuki taciz mi söz konusu?
Hukuki taciz söz konusu. Eğer onlar diyorsa ki bu suç. Bir suçun bir tane ceza davası olur. Bu evrensel bir hukuk kuralı. Onlar diyor ki hayır bunda sadece bir suç yok. Ben seni her GBT’de yakaladığımda veya sana denk geldiğimde, sen yeni bir suç işlemiş olursun. Bana bunu söylüyorlar. Bu evrensel hukuk kurallarına da aykırı bir durum. Vicdani retçiler bir yerde sigortalı olarak özel sektörde çalışınca işletme sahibine yazı geliyor: “Ya bu kişiyi işten çıkar ya da Askerlik Şubesi’ne gönder. Yoksa senin hakkında ceza davası başlatacağım.” Yine memur olmanın şartlarından biri askerliğini yapmış olma şartı var. Özel sektör iş yerlerine neden böyle bir yazı gönderiyorsun? Çünkü vicdani retçileri “sivil ölüm” dedikleri şeye hapsetmek istiyorlar. KHK’lılarla gündeme gelen “sivil ölüm”e vicdani retçiler yıllardan beri maruz kalıyor. GBT’ye denk geldiğimde benim hakkımda ceza davası açılması kesin ise ben bir daha sokağa nasıl çıkabilirim? Neredeyse her sokak başında polis GBT uygulaması yapıyor. Ona bir kere denk geldiğinde bir ceza davası, bir taneye daha denk geldiğinde bir dava daha. Bunun sonu yok. Şimdi sen beni bu şekilde baskı altına aldıktan sonra benim nasıl başvuru yapmamı bekleyebilirsin.
‘Askerlik sistemi ile insanları disipline etmek istiyorlar’
Eğer Türkiye Cumhuriyeti devleti kendini güçlü olarak hissediyorsa kişilerin savaş karşıtı kanaatlerine saygı duyması ve onlara başka bir hizmet öngörmesi gerekir. Ben avukatım neden gidip silah tutayım. Ben avukat olarak kamuya çok daha yararlı işler yapabilirim. Bunu istemiyorlar askerlik sistemi ile insanları disipline etmek istiyorlar, kendi istedikleri çerçevede yetiştirmek istiyorlar. Bunun için “sivil hizmet” talebimi görmezden geliyorlar. Bu hizmetin tanınması hatta onun da kaldırılması gerekir. Çünkü Anayasa’da askerlik hizmeti zorunlu olarak düzenlenmemiştir. Anayasa’da “vatan hizmeti” zorunludur. Anayasa’nın 72’inci Maddesi* vatan hizmetinin TSK’da veya kamu kurum ve kuruluşlarında yapılacağı kanunla düzenlenir denmektedir. Şimdi Anayasa askerliği zorunlu kılmıyor, onu kanunla getirmişler. Bu açıdan Anayasa’ya da aykırı bir durum söz konusu. Çünkü Anayasa’da “din ve vicdan özgürlüğü” var. Ama vicdani reddi tanımıyorlar. Bu da vicdani retçiler üzerinde baskı oluşturuyor. Örneğin bizim derneğin 200’den fazla üyesi var. Şu ana kadar 800-1000 kadar insan vicdani reddini açıklamış durumda. Bir kurul oluşturulsun. Vicdani retçiler başvursun. O zaman kaç kişi olduğu görülür.
Askere gitmemiş olanı işten çıkar diye yazı var mı elinizde?
Evet var, çoğunu Anayasa Mahkemesi’nde açtığımız dava dosyalarına koyduk. Bununla ilgili madde Askerlik Kanunu’nda var. İşyerlerine yazı gönderiliyor. Binlerce kişi bu şekilde ya işten çıkarıldı ya da sigortasız çalıştırıldı. Devlet kendi eliyle vatandaşının sigortasız çalıştırılmasına neden olmuş durumda maalesef.
Peki, vicdani ret kararını açıklayanların halkı askerlikten soğutma gibi bir cezai yaptırımı var mı? Böyle bir suçlama ile karşı karşıya kalıyorlar mı?
Maalesef var. Türk Ceza Kanunu’nun 318’inci maddesi yerli yerinde duruyor. Zaman içerisinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden mahkumiyetler geldiği süreçte maddeyi biraz değiştirip, makyajladıktan sonra kolay kolay ceza vermiyorlar. Çünkü hem “din ve vicdan özgürlüğüne” aykırı, hem de “ifade özgürlüğüne” aykırı bir durum. İfade özgürlüğünü ancak “şiddet çağrısı varsa” engelleyebilirsin. Biz bilakis diyoruz ki şiddeti istemiyoruz, şiddeti ret ediyoruz. Buna rağmen hala arkadaşlarımız hakkında soruşturma ve davalar açılıyor. Ama çoğunlukla beraat alıyoruz, eskisi gibi değil. Bu vicdani retçilerin mücadelesinin sonucunda edinilen bir kazanımdır. Maalesef bu madde var.
* ANAYASA MADDE 72- Vatan hizmeti, her Türkün hakkı ve ödevidir. Bu hizmetin Silahlı Kuvvetlerde veya kamu kesiminde ne şekilde yerine getirileceği veya getirilmiş sayılacağı kanunla düzenlenir.
Kaynak: Yeni Bir Mecra