‘Askere gitmeyen sivil ölüme mahkum ediliyor’

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2006 yılında verdiği kararında yurttaşlık haklarını kullanamayan vicdani retçi Osman Murat Ülke’nin bir sivil ölüme mahkum edildiğinin altını çizmişti.

Avukat Hülya Üçpınar Milli Savunma Bakanlığı’nın yıllardır uygulanmayan 1945 tarihli Askeri Ceza Kanunu’nun 75’inci maddesine dayanarak işyerlerine gönderdiği tebligatın ‘hak ihlali’ olduğunu belirtiyor. Üçpınar’a göre, “Askere gitmeyenler sivil ölüme mahkum ediliyor.”

20 Oca 2017
Nuray Almaç
DUVAR – Milli Savunma Bakanlığı 1945 tarihli Askeri Ceza Kanunu’nun 75. maddesine dayanarak vicdani retçi, asker kaçağı ve bakaya çalıştıran işyerlerine yasayı ihlal ettikleri gerekçesiyle uyarı yazıları göndermeye başladı. Bu konuda yıllarca, vicdani retçilerin avukatlığını yapmış ve askeri yasalar konusunda çalışmış bir avukat olan Hülya Üçpınar’la konuştuk.

Üçpınar uygulamayı, “İşveren açısından ‘kırk satır mı, kırk katır mı’ durumu bu. Ya çalışanını işten çıkaracak ya da cezalandırılmayı göze alacak. Üstelik de var olan politik atmosferde hükümet politikalarına karşı durmak ciddi bir kararlılık gerektiriyor’’ diye değerlendiriyor. Avukat Hülya Üçpınar’ın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

Son günlerde Milli Savunma Bakanlığı’ndan birçok iş yerine asker kaçağı çalıştırdıkları gerekçesiyle uyarı yazıları geldiğine dair haberler alıyoruz. Tam olarak neler oluyor?

Son iki aydan bu yana Milli Savunma Bakanlığı’nın talimatıyla askerlik şubeleri, özel sektörde çalışan ve asker kaçağı statüsünde olan kişilerin en yakın askerlik şubelerine başvurularının sağlanması amacıyla işyerlerine yazılar gönderiyor.
Bu yazılar Askeri Ceza Yasası’nın 75’inci maddesine dayanıyor. Bu maddeye göre kamuda ya da özel sektörde asker “kaçaklarının” çalıştırılması suç sayılıyor ve işverenlere 3 aydan 7 yıla kadar değişen hapis cezaları öngörülüyor.
İşverenler de kendilerine gelen yazıları, şirketlerinde çalışan “kaçak”lara tebliğ ediyor ve işten çıkartıyor.
Henüz bir uygulamasını duymamış olmakla birlikte bu madde pek çok kurum ve kuruluşu da kapsıyor. Belediyeler, bankalar, kamu yararına dernekler, meslek kuruluşları gibi…

1990’LI YILLARDA DA UYGULANMAYA ÇALIŞILDI

Birçok işyeri ve asker kaçağı pozisyonunda olan kişi tedirgin durumda. Böyle bir yasanın varlığından hiç kimsenin haberi yok sanıyorum. Yıllardır bu konuların içinde olan bir avukat olarak, geçmişte böyle bir uygulama hatırlıyor musunuz?

Evet, 75’inci Madde 1945 yılından bu yana yürürlükte olmasına karşın uygulaması olan ve dolayısıyla da bilinen bir madde değil. 1990’lı yıllarda da bir ara uygulanmaya çalışıldı ancak çok yaygın bir biçimde olmadı. Örneğin avukatlar için barolara yazılmıştı ancak çok ciddi bir yansıması olmamıştı.
Bu kez işyerleri bu talimatı ciddiye alıyor ve çalışanlarından 15 gün içinde askerlik şubelerine başvurmalarını istiyor. Çalışanlar askerlik şubelerine gitmezse ya askerlik şubesinden gelen ikinci bir yazı üzerine ya da daha ilk yazıdan sonra işten çıkarmalar gerçekleşiyor.
Üstelik de işten çıkarmalar Askeri Ceza Kanunu’nun 75’inci maddesine dayandığı, yani yasal bir gerekçesi olduğu için işyerleri “haklı nedenle fesih” kapsamında işlem yapıyor ve herhangi bir tazminat ödemiyor.

Bu durumda yasanın uygulanması beraberinde birçok hak ihlaline ve mağduriyetlere mi yol açacak?

Hem de nasıl… Devletin, yurttaşlarının insanca bir yaşam sürdürmesi amacıyla gerekli önlemleri alması ve olanakları sağlama yükümlülüğü var. Sosyal haklar olarak adlandırılan hak kategorisinin iki temel bileşeni çalışma hak ve özgürlüğü ile sosyal güvenlik hakkı. Anayasanın “Devletin temel amaç ve görevleri” başlıklı 5. Maddesi ” …kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır” diyor.

Genel işsizlik oranlarına ve iş güvenliği rakamlarına bakıldığında devletin yurttaşlarının temel yaşam koşullarını sağlama olanaklarını yaratmadığını zaten görüyoruz. Bununla birlikte, son dönemde işyerlerine gönderilen yazılarla daha da ötesine giderek bir iş ve sosyal güvenceye sahip yurttaşlarının elinden bu olanağı da aldığına tanık oluyoruz. Üstelik de iş ve ikamet adresleri bilinen kişilere doğrudan askerlik şubelerince işlem yapmayıp, bu işlemin yükümlülüğünü de işverenlere devrederek yapıyor bunu.
‘GÜVENCESİZ ÇALIŞMAYA ZORLANIYORLAR’

Nihai olarak görüyoruz ki asker kaçağı durumunda olan kişilerin işten çıkarılmaları bundan sonra özel sektörde, sosyal güvencesi olan bir işte çalışamamaları anlamına geliyor. Güvencesiz çalışmaya zorlandıkları gibi emeklilik hakları, sağlık güvencesi gibi sosyal haklarından da mahrum kalıyorlar. Tabi ki işten çıkarıldıklarında herhangi bir tazminat alamamaları yani kendilerini güvence altına alacak herhangi bir birikime, emeklerinin karşılığına sahip olamamalarını da eklemek gerekiyor.
Bunlar doğrudan kişinin kendisiyle ilgili bir mağduriyet ancak aileleri, bakmakla yükümlü olan kişiler olduğu kişiler olduğunu varsaydığımızda “asker kaçağı” olarak kayıtlı olmak tüm aileyi etkileyen sonuçlar doğuruyor.

Öte yandan bunun işyerlerine ilişkin boyutları da var. İşyerlerinde yıllardır güvenilir veya kalifiye eleman olarak çalışanları işten çıkarmak zorunda kalmak da ciddi bir işgücü kaybı olarak değerlendirilebilir. İşveren açısından “kırk satır mı, kırk katır mı” durumu bu. Ya çalışanını işten çıkaracak ya da cezalandırılmayı göze alacak. Üstelik de var olan politik atmosferde hükümet politikalarına karşı durmak ciddi bir kararlılık gerektiriyor.

‘CİDDİ BİR CEZALANDIRMA VE HAK İHLALİ’

Siz vicdani retçi Osman Murat Ülke’nin davasını AİHM’e (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) götürdünüz. AİHM’ den Osman Murat Ülke’nin ‘sivil ölüm’e mahkum edildiğine dair bir karar çıkmıştı. Söz konusu olan bu yasanın uygulanması Türkiye’deki binlerce asker kaçağını ve onların bir kısmını iş yerinde çalıştıran iş verenleri sivil ölüme mahkum etmiş olmuyor mu?

Bu durum askere gitmeyen, çeşitli nedenlerle gitmek istemeyen kişiler için ciddi bir cezalandırma. İşten çıkarılma yani çalışma hak ve özgürlüğü ile sosyal güvenlik hakkı ihlalinin yanı sıra başka alanlar da ciddi biçimde sınırlanıyor. Örneğin bir şehre tatile gittiniz ve otelde kalmak istiyorsunuz. Bu son derece riskli bir tercih çünkü bu kayıtlar her gün polise bildiriliyor ve bunun sonucunda asker kaçakları hakkında işlem yapılıyor. Yani seyahat hakları da ihlal edilmiş oluyor askere gitmeyen kişilerin.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ülke kararında tam da bu konuyu ele almıştı. 2006 yılında verdiği kararında yurttaşlık haklarını kullanamayan Ülke’nin bir sivil ölüme mahkum edildiğinin altını çizmişti.
Ülke kararı bir vicdani retçiye ilişkin olmakla birlikte Milli Savunma Bakanlığı tarafından yürütülen yeni uygulama sadece vicdani retçileri değil askere gitmeyen, herhangi bir nedenle gitmek istemeyenleri de sivil ölüme mahkum eden bir sonuç doğuruyor ne yazık ki.

2. DÜNYA SAVAŞI KOŞULLARINDA ÇIKARILDI

Yasadan anladığımız kadarıyla olağanüstü hallerde ve seferberlik durumunda konuyla ilgili cezai yaptırımlar daha ağırlaştırılmış bir şekilde uygulanıyor? İçinde bulunduğumuz bu süreçte iş yeri sahiplerine kaç yıl hapis cezası öngörülüyor ve bu ceza para cezasına çevrilebilir mi?
75’inci maddeye öncelikle tarihsel olarak bakmak gerek. Askeri Ceza Kanunu, 1930 tarihli yani Cumhuriyetin ilk yıllarında çıkartılmış. Madde 75 ise 1945 yılında yani 2. Dünya Savaşı yıllarında değiştirilmiş. 2017 yılında, savaş döneminin koşullarında yürürlüğe giren bu maddenin uygulamasından bahsettiğimizin altını çizmekte fayda var.
Maddenin ceza yaptırımını düzenleyen bölümü şöyle diyor: “…işlerinden çıkarmayanlar barışta üç aydan bir yıla ve tekerrüründe bir yıldan üç yıla, seferberlikte veya olağanüstü hallerde altı aydan iki yıla kadar hapis ve bu eylemin seferberlikte veya olağanüstü hallerde tekerrüründe yedi yıla kadar ağır hapis cezasıyla cezalandırılır.”
Eh, olağanüstü hal KHK’larının yürürlükte olduğu bir dönemden geçtiğimize göre olağanüstü hal hükümlerinin uygulanacağını dikkate almak gerek.

Bu hapis cezalarının, cezaların miktarına göre paraya çevrilmesi, hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve ertelenmesi olası. Ancak burada absürt olan, Askeri Ceza Kanununun 63’üncü maddesinde düzenlenen “bakaya” suçuna ilişkin öngörülen cezalarla 75’inci maddede düzenlenen cezaların neredeyse aynı olması. Yani bakaya çalıştıranlara bakayalara benzer ceza öngörülmüş olması.

15 TEMMUZ SONRASI İŞTEN ATMALAR

Bizim edindiğimiz bilgilere göre Türkiye’de yüzbinlerce asker kaçağı ve bakaya pozisyonunda kişi var. 15 Temmuzdan bu yana olağanüstü hal uygulamasıyla birlikte kurumlardan açığa alınan ve ihraç edilenlerin sayısı yaklaşık yüz bini buldu. Şimdi bu yasanın da uygulamaya konulmasıyla birlikte benzer bir süreç mi yaşanacak? Bu durumun toplumsal anlamdaki sonuçlarının boyutu ne olabilir?

Şu anda Milli Savunma Bakanlığı’nın talimatının kaç işyerine gittiğini, kaç kişinin işten çıkarıldığını ve bu uygulamanın genel sonuçlarının ne olacağını bilemiyorum. Ama 15 Temmuz sonrası işten çıkarılanların da ‘sivil ölüm’e mahkum edildiklerini söyleyebiliriz. Dolayısıyla askere gitmeyenlerle 15 Temmuz sonrası işten çıkarılanların akıbetleri ne yazık ki aynı.
Bu uygulama ile askere gitmek istemeyenlerin yüzde kaçını askerliğe zorlayabilirler, asker kaçağı sayısında bir düşme olur mu pek emin değilim. Yani bana sanki asker kaçaklarının sayısını azaltma gibi bir amaç yokmuş gibi geliyor. Öte yandan milliyetçi ve militarist bir söylem ve baskıcı bir yönetim var. Bunların söylemden ibaret kalmadığı, toplumun her türlü katmanına erişildiği ve kontrol edildiği, “normal”in dışına çıkılırsa müdahale edileceğine dair bir korku yaratma bana daha rasyonel geliyor. Özellikle de para cezasına çevrilebilir bir ceza tehdidinin yarattığı korku ve uygulamaya baktığımda.

Son olarak asker kaçağı pozisyonundaki kişileri ve iş yeri sahiplerini nasıl bir süreç bekliyor ve bu konuda hukuken izlemeleri gereken yol nedir? Bir avukat olarak neler öneriyorsunuz?

Önerim hem asker kaçağı durumundakilerin ve hem de işverenlerin Askeri İdare Mahkemesi’ne iptal davası açması. Bu dava ile birlikte hem yürütmenin durdurulmasını talep etmelerini ve hem de 75’inci maddenin Anayasaya aykırı olduğunu ileri sürmelerini öneririm.

Kaynak: Gazete Duvar

PAYLAŞ.
VicdaniRet.org