22.08.2015
Abdestli militarizm, kültürel inanç kodları, din sosu ve Allah kullanılarak zorunlu askerliğin uygulanmasıdır. Abdestli Militarizm, ‘kültürleştirilmiş dinin askerlik kurgusu’na dayanır ve bu haliyle zorunlu askerliği tartışmayı zorlaştıran bir ideoloji şekline bürünür. Abdestli militarizm, şirk düzeninin anlaşılmasını zorlaştıracak ve tartışılmaya dahi açılamayacak derecede sindirilmişlik yani itaat kültürü gerçeğini içerisinde barındır. Muhammed Peygamberi komutan yoldaşlarını asker yapan zihnin ürettiği ve işgalci fetih algısı ile sözde ‘cihad’ naraları atılan bu ideolojinin kökleri; Sünni-saltanat ve asker tarım imparatorluklarına dayanır. Abdestli Militarizm de Allah algısı bu ideoloji mensuplarınca O’nu komutan, patron olarak görmeleri ile de ilgilidir.
Şirk dininin yürütücülerinden olan Türkiye Cumhuriyeti devletinde karşımıza çıkan, ‘vatan, millet, Sakarya, bayrak, peygamber ocağı’ gibi ifadeler, insanları birbirine düşürmenin, İslam’ı sömürü aracı olarak kullanmanın, tecavüz etmenin, katliamlara girişmenin diğer adıdır. ‘Şehid edebiyatı’ bu ideolojinin en büyük narasıdır. Zulmün, katliamların, tecavüzlerin meşruluğu bu paye (şehitlik) ile adeta taçlandırılır.
Abdestli Militarizm ideolojisine mensup bireyler günümüzde işgallerini meşrulaştırmak adına, geçmişte aynı ideoloji mensuplarınca yapılmış işgalleri kendilerine örnek almıştırlar ve yalanlar, uydurma hadisler ile şirk dinine uygun hale getirilmiş ayet yorumlarıyla, açgözlülüklerine yol yapmayı adet edinmişlerdir.
Geçtiğimiz yıllarda bir film vizyona girmişti. Film ‘İstanbul’un fethi’ni anlatmaktaydı. Filmi izlemedim, ne anlattığını üç aşağı beş yukarı biliyorum. Fragmanında gözüme çarpan ve meşhur olan uydurma hadisten yola çıkarak, Abdestli Militarizmin kodlarını, zihin dünyasını gözler önüne seriyorum.
Uydurma hadisler ve egemenlerin ağzından yazılmış tarih bilgisiyle çekilmiş bu film Allah’a ve Peygamberlerine hakaret etmektedir.. Filmin adı Fetih 1453.. Uydurma hadisle, bugüne kadar görülmemiş büyük bir bütçeyle yapıldı. Filmdeki ilk vicdansızlık fragmanın henüz başında yer alıyor.
Filmin fragmanı şöyle başlıyor: “Peygamber efendimiz buyurdu ki;’Kostantiniye elbet bir gün feth olunacaktır, onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onun askeri ne güzel askerdir.”
Bu Peygambere karşı yapılan en büyük saygısızlıkların başında yer alır, zira tarih Peygamber Muhammed öldükten hemen sonra, onun hiç söylemediği uydurma hadislerle doludur.
Evet, yukarıda fragmanda Peygamberin ağzından çıkmış gibi verilen bu söz uydurmadır.
Şimdi bu sözü tek tek ele alalım.
‘Peygamber efendimiz..’ Peygamber efendi midir? Bakın gerçekler ne diyor bu konuda:
“Peygamberimiz bir gün sahabelere verdiği bir ziyafet sırasında, onlara hizmet ederken, uzaklardan geldiği anlaşılan bir atlı, Peygamberimizin meclisine yaklaşıp: ‘Bu kavmin efendisi kimdir?’ diye sordu. ‘Bu kavmin efendisini arıyorum’ dedi. Allah’ın Resulü ‘Benim’ demedi. O sırada sahabelerine su dağıtmakta olduğundan, atlıya şöyle cevap verdi: ‘Bir kavmin efendisi, ona hizmet edendir!” (Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 2:463).
Devam edelim..
“Beni Amir heyetiyle Allah’ın Resulünün yanına gitmiştik.
‘Sen bizim efendimizsin!’ diye hitap ettik. ‘Efendi, Allah`tır!’ buyurdular. Biz: ‘Fazilette en ileride olanımız, mertlikte en başta gelenimizsin!’ dedik. Bize: ‘Söylediğinizin hepsi bu veya buna yakın bir söz olsun. Şeytan sizi uçurmasın’ buyurdular.” (Kütüb-i Sitte, hadis no: 5391).
Fetih 1453 filminin danışmanlığını yapan yazarlar, profesörler daha ilk cümlede yanlış yapmışlardır.
* * *
Gelelim Peygamberimize söyletilen o uydurma hadise..
“Kostantiniye elbet bir gün feth olunacaktır, onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onun askeri ne güzel askerdir.”
Bu uydurma/mevzu hadis ilk olarak Yezid için uydurulmuştur.
Yezid ile ilgili uydurulan hadis “İstanbulu kuşatan ilk ordu affedilmiştir” sözüdür.. Selefiler sırf bu yüzden küfür etmezler Yezid’e..
Padişah Mehmet Fatih için uydurulan hadis “İstanbulu fetheden ne yüce komutandır” minvelinde bir sözdür.. Bu uydurma hadis ile ilgili biraz araştırma yapıldığında Kütübü-sittede dahi olmadığını göreceksiniz. Zaten bu hadis ve benzeri rivayetlerin birçoğu Ehl-i Sünnete görede Zayıftır..
Padişah Mehmet Fatih için bu hadisi, şeyhi Akşemseddin uydurmuştur.
Vatan gazetesinde yazan Prof.Dr. Süleyman Ateş’in bu uyduruk hadislerle ilgi açıklaması şöyle:
“Bir milleti yeren veya öven hadislerin hepsi uydurmadır. Abbasiler döneminde Türklerin askerde ve yönetimde ağırlıklı bir güç olmasıyla Türklere karşı uyanan antipatiler, kıskançlıklar, Arap ırkçılığı, yazdığınız türden hadisler şekline getirilerek Türkler aleyhinde bir kamuoyu oluşturulmak istenmiştir.
Türklerin varlığından bile haberi olmayan, ırkçılığı dine aykırı bulan, ırkçılık yapan Arapların helak olduğunu vurgulayan bir cihan peygamberi, dininin ününü cihana taşımış olan bir milleti nasıl din düşmanı olarak gösterebilir?
Bu tür ırkçılık kokan hadislerin hepsi şüphesiz uydurmadır.
Bakın Türkleri bu şekilde gösteren hadisler yanında, ‘Türkler size dokunmadıkça onlara dokunmayın’, ‘İstanbul elbet fetholunacaktır, onu fetheden asker ne güzel askerdir, onu fetheden komutan ne güzel komutandır’ şeklinde hadisler de vardır.
Kanaatime göre Türkleri yeren hadisler uydurma olduğu gibi öven hadisler de uydurmadır. Çünkü Peygamberimiz Türklerin varlığından bile haberdar değildi.
Kendisinden iki asır sonra Müslüman olacak insanları haber vermiş olması da, ‘Geleceği, Allah’tan başka kimsenin bilmeyeceğini’ vurgulayan ayetlere aykırıdır.”
* * *
Peygamberimiz ve dahi bütün peygamberler, sihirbaz, kâhin, ruhban, din adamı değillerdir. Bilakis her türlü sınıfa karşı mücadele etmişlerdir.
Konuyla ilgili olarak İhsan Eliaçık’ın ‘Hanginiz Muhammed?’ kitabında Peygamberimizin ve diğer Peygamberlerin nasıl bir insan oldukları çok güzel anlatılmıştır:
“Peygamberimizin sağlığında inkârcıların sürekli istedikleri; yerlerden pınar fışkırtmak, dağı altın yapmak, ayı yarmak, parmaklarından su akıtmak, bir kap hurma ile binlerce kişiyi doyurmak, gelecekte kimin başına ne geleceğini haber vermek gibi birçok mecnunluk, kâhinlik, şairlik sihirbazlık gösterilerinin, vefatından sonra bizzat Müslümanlar tarafından ona ‘yaptırıldığını’ görüyoruz.
İnkârcıların “Bu ne biçim peygamber; yemek yiyor, çarşılarda dolaşıyor!” (Furkan; 7) sözünü bizzat Müslümanlar da söyler hale gelmişlerdir. Oysa Kur’an sadece Abdullah’ın oğlu Muhammed’in değil; bütün peygamberlerin böyle olduğunu söyler; “Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de hiç şüphesiz yemek yerler, çarşılarda dolaşırlardı.” (Furkan; 20).
“Hanginiz Muhammed?” diye sorulacak kadar içimize karışan, yanımızda duran ve örnek olabilmemiz için bize arkadaş olan peygamber budur işte…”
Son olarak, Peygamber gelecekten gayb’den haber vermez..
Gayb bilgisi Allah’a mahsustur..
Peygamberin ağzından gelecekteki olaylara ve kişilere söylenmiş bir hadis duyarsanız, bilinki söylettirilmiştir..
* * *
Gelelim fetih zamanı Eyüp El Ensari ile ilgili uydurmalara..
Eyüp El Ensari ile ilgili mesele de yine Padişah Mehmet Fatih ve şeyhi Akşemseddin ikilisi tarafından askerlere gaz verme ve kuşatmayı tamamlama adına uydurulmuştur.
Bugün Eyüp El Ensari’nin yattığı söylenen bölgede Bizans döneminde de halkın değer verdiği bir zatın yattığı bazı tarihçiler tarafından bilinen ama pek dillendirilmeyen bir gerçektir.
Eyüp El Ensari bir rivayete göre İstanbul’a hiç gelmemiştir. Gelse dahi birisinin ağlayarak, sızlayarak veya rüya görerek işte yeri buradadır demesi kadar gülünç ve düşünceye aykırı bir şey olamaz.
Konu ile ilgili olarak Halil İnalcık’ın görüşü şu şekildedir:
“İstanbul’un fethi sırasında 4 düşman gemisi Haliç’e gelerek yardım getirdi. İstanbul’da halk, surlara çıkarak Türklere karşı gösteriler yaptı. Bizim asker arasında ümitsizlik doğdu, hatta bir kaynağımıza göre (Sadrazam Çandarlı Halil Paşa’nın da kışkırtmasıyla) bazı askeri gruplar, ‘bu işin sonu yok’ diye kuşatmayı bırakıp gitmeye başladılar. Çok nazik bir durum vardı. O zaman Akşemseddin, Fatih’in şeyhidir. Hacı Bayram tarikatındandır. Eyüp El Ensari’nin mezarını bulmak için kolları sıvadı.
(.) Moralin düştüğü bir anda, Peygamber’in sahabesi’nden olan Eyüp’ün mezarını bularak askere moral vermek amacıyla padişahtan müsaade istiyor. Bugünkü Eyüp mevkiinde kazı yapıyorlar, orada eskiden manastırlar vardı, toprak altında yazılı mermer parçalar buluyorlar. ‘İşte mezar burası’ diye orduya ilan ediyorlar. Askere savaş için yeni bir şevk ve heyecan geliyor.” (Tarihçilerin Kutbu s. 431)
* * *
Muhammed Peygamber’in 23 yıllık peygamberliği içerisinde direniş mücadelelerini (öz savunma) içerdiği dönem toplasanız üç dört ay eder. Mücadele ettiği kimseler; bir şehrin zenginlikten şımarmış ileri gelenleri, yetimi, öksüzü hor görenler, ihtiyaç fazlası mallarını dağıtmayanlar, tefeciler, bezirgânlar, servet sahipleri, yeryüzünde fesat çıkaranlar ve ilahlaşanlardır. Ve tüm bu mücadeleler saldırı değil savunma amaçlıdır.
Peygamberimiz ve yoldaşları hiçbir zaman bir beldeye ‘işgal’ etmek için gitmemişlerdir. Aksine o beldeyi barış yurduna çevirmek için mücadele etmişlerdir. Peygamberimiz bunu önce Medine’de sonra Mekke’de yapmaya çalışmıştır. Ölümüne yakın zengin-fakir uçurumu yok denecek kadar azdı. Çünkü olandan alıp olmayana dağıtılıyordu.
Bugün ‘Peygamber Ocağı’ olarak lanse edilen askeri kuvvetler bırakın kapitalistlere, iktidar sahiplerine veya bankalara savaş açmayı aksine onları koruyan, kollayan ve istikrarları sürsün diye mücadele eden kurumlar haline gelmişlerdir.
Dolayısıyla Abdestli Militarizm, bizleri ‘zorunlu askerlik’ adı altında, kapitalizmi koruyup kollayan bireyler haline getirmeye çalışmaktadır. Bu bağlamda gerek militarizme, gerekse abdestli militarizme direnmek farzdır.
http://blog.radikal.com.tr/turkiye_gundemi/abdestli-militarizm-110270