Bir Vicdani Retçinin Hikayesi
Biz Vicdani Retçilerin muaf tutulduğu bu Anayasamızın ilk maddelerinde yazılıdır ki “insanının düşünce ve inançlarını açıklamakta özgür olduğu gibi ve bu değerlerine göre yaşamakta da özgürdür” Anlıyoruz ki düşüncelerimizle yaşam hakkımız, her şeyden önce geliyor. Ama uygulamada bunun böyle olmadığını, yıllardır Vicdani Retçilere yapılan vatan haini muamelesi ve kanuni haksızlıklardan, dayatmalardan, ya askerlik ya da devlete başka şekilde zorunlu hizmet uygulama ve düşüncelerinden görebiliriz.
Bir Vicdani Retçi olarak benim de söyleyeceklerim var. Her şeyden önce yıllardır her dönem Parlementoda oturan ve bizim seçmediğimiz 550 adam, kendi vicdanlarına göre kanunları düzenleyip bunu bize, vatana zorunlu hizmet diye dayatamazlar, çünkü sen bizi temsil etmiyorsun ve bu kanunları çıkarırken bizim fikrimizi sormuyorsun. Biz nasıl ki zorla onlardan birine “biz senin adına karar verdik bunu yapacaksın” diyemezsek onlar da bunu bize dayatamazlar. Eğer çok seviyorlarsa savaşmayı, ailelerini ve akrabalarını toplayıp bir hafta sonu düşman ilan ettikleri ülkelere veya halklara karşı kendileri savaşmak için gidebilirler. Ama kendi vicdandan uzak, sevgisiz ve düşmanlıklarla dolu politikalarına bizi devlet için tetikçi yapamazlar, her zaman olduğu gibi devlet adına pis işlerini kendileri yapsınlar. Biz halkların kardeşliğine inanıyoruz, ne bir devlet için ne de biri adına bir başkasını öldürmek için savaş eğitimi almayı ve buna alternatif zorunlu devlet hizmetçisi olamayı reddediyoruz. Bu devlet, biz vicdani retçilere güvenerek kurulmadı ya, o zaman kendilerine maaşlı tetikçiler ve memurlar alabilirler.
Ben, devletin ilkokuldan itibaren beyinlerimizi yıkamaya çalıştığı ne türklüğü, ne atatürkçüiüğü, ne şanlı-şerefli türk ordusunu ne de islamiyeti tanımıyorum ve kabul etmiyorum ve anamın karnından asker olarak da doğmadım. Demek ki baskıyla, ancak bu tanımlamalardan nefret eden insan olunabiliyormuş. Ben kendimi, dünyanın herhengi bir ülkesinde doğmuş hehangi bir birey olarak kabul ediyorum, Hiç kimseye düşman olmadan, ırkçı, milliyetçi, dinci düşüncelerden uzak herkesi sevmeye çalışan bir birey olarak bu düşmanlık ve ölüm kokan politikaların tetikçisi, işçisi yada memuru olmayı reddediyorum. Devleti yönetenlerin vicdanı rahat edecek diye kendi vicdanımı yok sayamam. Benim vicdanım da “silaha ve savunmaya giden paralar, birbiriyle savaşmayacak ve dünyaya ve insanlığa sevgiyle bakan nesillerin yetişmesi için kullanılsın” der. Bu düşünce ve vicdandan uzak politikalar olduğu sürece vergi vermeyi de reddediyorum.
Bizlerin kendi vicdanımıza göre onurluca yaşam hakkımızı elimizden almak, özgürlük ve demokrasiyi engellemek için mi oturulur o koltuklar da? Bu hangi vicdanla ve hangi dini inançla açıklanabilir bilmiyorum. Akşam evlerine gittiklerinde ne kadar adil ve vicdanlı yöneticilik yaptıklarını ailelerine anlatıp, çok önemli ve ciddi işler yapan adamlar olduklarını düşünerek uyuyorlardır herhalde! Gerçek yöneticiliğin, oy ve siyaset kaygısı olmadan; adil ve vicdanlı bir insan olabilmekten geçtiğini, bir gün onlar da öğreneceklerdir sanırım.
O zaman bizim temsil hakkımız nerede, özgürlük ve eşitlik ilkesi nerede düşüncelerimize ve vicdanımıza göre yaşayabileceğimiz bireysel hak ve özgürlüklerimiz nerede? Birileri vatan-millet-sakarya hikayelerine inanıp bunları yapmak isteyebilir, ama niye bize dayatılıyor, neden zorunlu askerlik ve devlet hizmeti yapmak istemeyenlere, zorunluluğu kaldırmak yerine sürekli alternatif dayatmalar aranıyor. Ama aynı dayatmaları ben birisine yaparsam suç oluyor? O zaman hangi vicdanla bizlere ve ailelerimize bu hayatı yaşatıyorsunuz? Sanırım siz Tanrı’sınız ve bizi, sizler yarattınız ve sizin lütfunuza göre yaşamalıyız.
Devleti yöneten 550 adamın vicdanına veya lütfuna göre yaşamazsak, tabiî ki onların düşmanca politikalarına bizler de hedef oluyoruz. Birçok arkadaşımızın yaşadığı insanlık dışı düşünce ve uygulamalara ve cezalara maruz kalıyoruz ve sivil ölümler yaşıyoruz. Bunun adına da yeni adıyla ileri demokrasi ve özgürlük diyorlar. Vatandaşa zorla dayatmalarda bulunmayı ve onları vatana zorunlu hizmet adı altında istediği zaman bedelsiz veya rızasız kullanabilecekleri Devlet Malzeme Ofisinin malları sanan bu devlet adamlarımızı, tüm dünya örnek almalı demokrasilerini daha ileri hale getirebilmeleri için.
Birçok Vicdani Retçi gibi ben de yıllarca sivil ölüme mahkum edildim. Yakalanıp askere götürüleceğim düşüncesiyle 25 yıl korkuyla ve büyük depresyonlarla ilaca bağımlı olarak yaşadım. Bu süreçte anladım ki bir insana işkence sadece fiziksel olarak yapılmaz, en büyük işkence ruhsal olarak yapılandır, çünkü hergün artarak devam ediyor ve delilik ve intihar sınırlarına gelip ancak 3 ayrı anti depresanla yıllarca uyuşarak yaşamakmış. 19 yaşında ailemden ayrı ev kiralamak zorunda kaldım, başka bir isimle. Yıllarca yakalanacağım korkusuyla hiçbir hastalığım için kalıcı tedavi göremedim hastanelerde. Ancak özel muayenehanelere başka bir isimle ve çok paralar vererek yarım tedaviler ve ameliyat oldum. Hiçbir zaman düzenli ve sigortalı çalışabileceğim bir işe giremedim yakalanmamak için, hep düzensiz kısa süreli ve ucuz işlerde çalıştım. Kimliğimi kaybettim, ama yakalanacağım korkusuyla çıkartamadım, ayrıca devlet bunun için de bir haraç istiyor ceza olarak, bu parayı da devlete vermek istemiyorum, benim her şeyimi benden çaldıkları için. Liseden sonra üniversiteye gitmek istedim ama yine askerlik zorunlu olacağı için bu 4 yılım boşa gider ve mesleğimde yine çalışamam sonucu ortaya çıktığı için üniversiteye gitme ve iyi bir meslek sahibi olma hakkım da elimden alınmış oldu. Yurt dışına kaçak gidip iltica edip çalışarak hayatımı ve ailemi kurtarmak istedim bu zor ve fakir hayatımızdan, ama yurt dışına İsveç’e çalışma izni dahil güvenilir götürenlere verecek 5000 DMark’ı bir hafta içinde bulamadım o zamanlar. Bir bayanı sevdim, evlenmek istedim evlenemedim, ki o bu durumumu biliyor ve kabul ediyorken, ama gelecekte bu zor ve yasaklarla dolu hayatım o kişiye de zor yıllar yaşatabilir ve buna hakkım yok, bu vicdansızlığı hiç kimseye yapamam düşünerek evlenme hakkımın da olmadığını üzülerek yaşadım. Bu ayrı ve korku dolu yaşantımızdan ailemin de benim de sağlık durumlarımız bozuldu, onlar da tedaviler ve ameliyatlar olmak zorunda kaldılar ve birbirimize yeterince destek olamadık bu ayrı yaşantılardan maddi ve manevi gücümüz bölündüğü için. İlk ayrılık yıllarımda çok saygılı türk ordusu ve polisi tarafından nerede olduğum konusunda bilgi vermeleri için ailem, karakollara çağırılıp sözlü korkutma ve tehditlere maruz kaldılar, bu korku da onlara ve bana yıllarca yetti zaten. Babamın da sağlığıyla birlikte işleri bozuldu o yıllarda ve büyük borçlara düştük tekrar işine sağlığına kavuşabilmesi için. Bugün hala o yılların borcunu ödüyoruz çevremize. Ailemin de, benim de ev sahibi olma hakkımız elimizden alınmıştı, yıllarca ayrı ayrı kirada yaşadık ve artık yaşlandıkları için onlara bir ev alınması gerekiyordu, ama kazançlarımız ancak kira ve masraflarımızı ödüyordu ve yarınımız için bir şey planlayamıyorduk, yine tanıdık ve akrabalardan borç alarak onlara küçük bir daire satın almak zorunda kaldık ve ölene kadar da bu insanlara borcumuzu ödemek için ömrümüz yetecek mi bunu da bilmiyorum. Ne bir sosyal güvencem var, ne emeklilik hakkım ne de sağlığım iyi. Ama bizi yönetenlerin ve onların çocuklarının böyle basit yaşamsal kaygılarının olmadığını biliyorum. Biz vicdani retçilerin böyle sivil ölümler yaşadığımızın farkında bile olmak istemezler, ayrıcalıklarla dolu dünyalarındaki huzurlarının bozulmaması için. Onlar vatan-millet-sakarya-din adı altında büyük bir imanla aileleri ve yakın çevreleri için refah ve özgürlük yolları açmaya devam ediyorlar, her iktidar döneminde olduğu gibi.
Şimdi bizim suçumuz vicdanımıza göre yaşamak istemek mi? Ben ve ailem bizden çaldıklarını talep edemeyecek miyiz onlardan ve çocuklarından? Yıllarca bizlere yaşattıkları korku, ümitsizlik ve sefaletin tazminatının bedelini her dönemki 550 adam ve bunların çocuklarının karşılaması gerekmiyor mu? Çünkü bir gün babalarına söylemediler ki baba sen bu paraları birilerinin hayatında yasaklar uygulayıp onları yokluğa mahkum edip vicdansızlıkla kazanıyorsun, o zaman çocukları nasıl ki maddi-manevi bu makamların meyvesini yemeye baktıysalar, onlar da tazminatı ödemek zorunda kalmalılar. Benim ailem çocukluğumdan itibaren bana sadece vicdanlı bir insan olarak yaşamayı miras bırakabildiler; hiç unutmam, 18 yaşımdayken askere gitmek istemiyorum, ama üniversiteyi bitirip iyi bir meslek sahibi olmak istiyorum dediğim de; hayatında yapacağın bir iş seni vicdanında rahatsız edecekse o işi yapma lütfen dediler. Demek ki ailem hırsız ol, yalancı ol, zengin olmak istiyorsan vicdansız ol, bol vaatler verip yerine getirmeyen politikacı ol, dindar görün, 4-5 kuşak önceni öğrenmeden milliyetçi ol, sen sadece kendini düşün deseydi ben de düzene uygun bir vatandaş olacakmışım. Ailem de vatan hainiymiş ve kendileri gibi vatan haini yetiştirmişler!
Saygılarımla,
Barış Uğurel