“Barış” yürüyüşçüsü Halil Savda HDP’den Aday Adayı – Röportaj

20 yıldır barış için çaba içindeyim. Bunun için hapiste yattım. Bunun için Vicdani Redçi oldum. Bunun için yazıyorum. Barış için 1400 km. yürüdüm. Bu uzun Barış yürüyüşünü mecliste sürdürmek amacındayım.

07.03.2015 20:22:30

”Ölmeyeceğiz öldürmeyeceğiz
kimsenin askeri olmayacağız”

Halil SAVDA adını pek çoğumuz duyduk, gördük bir yerlerde. Sevgisizler O’na ‘hain’ demeyi seçtiler. Bizler ısrarla ‘kahraman’ demeye devam edeceğiz.

SAVDA bir vicdani retçi, barış aktivisti. Vicdani reddini askeri kışlada 2004 yılında açıkladı. Uzun yıllar ”kimsenin askeri olmayacağım” dediği için umut ağacına baltalar vuruldu. Yıkılmadı kendisi de, gün gün can suyundan beslediği ağacı da. Öldürmenin yazıtlarda var olan ve lanetlenmiş bir eylem oluşunu savunduğu için değil, insanlığın çürüyen bir sıfat olmaktan çıkıp bir forma bürünebileceğine inandığından ötürü savaş kavramı ile savaştı ve savaşıyor.

Savaşımı büyük bir erdem yüklü aynı zamanda. Ancak intikam taşımayan bir yüreğin, barış için ölümü göze alabilecek cesareti ve erdemi olabilirdi. O, ”İnsanları vicdani kanaatleri ile başbaşa bırakıyorum. Ceza verilerek insani yön geliştirilemez” diyerek işkencecilerinden davacı olmayacağını açıklarken bile mücadelesini harlanmış bir ateş gibi yüreğinde taşıyordu. Bu yüzden tanıdı pek çoğumuz aslında O’nu. Barış için çıktığı ‘ölüm yoluna’ ve bu yolun umuda uzayan bir çocuk oluşuna inandırdığı için…

Belki de tüm ezilenlerin inceliğinde buluşmuştu Halil Savda’nın bilinci. Şimdi ezilenler O’nda buluşmalı. Barışı her fırsatta savunan, barış için bedeller ödeyen biri, yaşam haklarını en iyi şekilde savunacaktır. Özellikle ”Barış Süreci” devam ediyor ve umut bu kadar güçlü iken HDP bu adaylığı düşünmeli.

Merhabalar Halil SAVDA. Yakın bir zamanda HDP’den aday adayı olduğunuzu açıkladınız. Bu süreci kendi içinizde, çevrenizde nasıl yaşayıp değerlendirdiniz? Bu karara nasıl vardınız?

Türiye’de tekçi bir anlayış var. Tek kişinin iktidarı bu… Uluslararası toplumdan ve demokrasiden kopuyoruz.

Bakınız AKP DAİŞ ile işbirliği yapıyor. Bir zorba ile işbirliği yapan, ona silah ve eleman taşıyan bir hükümetten halka yarar hiçbir şey beklenemez! DAİŞ’le ortak olan bir hükümet ve parti kaybetmeli. Eğer kaybetmiyorsa bu hepimizin utancı olur.

AKP’nin zayıflamasının tek yolu Halkların Demokratik Partisinin %10 seçim barajını aşmasıdır. Emin olun bu barajı aştığımızda AKP’nin zorba ve tekçi yapısını da aşmış oluruz. Zayıflatılmış bir AKP, DAİŞ teröristleri ile ilişkisini kesmek zorunda kalacaktır. Aksine DAİŞ gibi terör örgütleri sokağımızda, şehrimizde cirit atacaktır.

Sosyal ve siyasal özgürlükler zapturapt altında. Hukuk yok edilmiş durumda. Keyfiyetçi bir idari ve güvenlik yapısı var.

Bunlara seyirci kalamazdım. Görüştüğüm dostlarım “buna seyirci kalmamalısın”, “HDP barajı aşmazsa Erdoğan diktatörlük kurar”, “özgürlük, demokrasi ve barış güçlü bir HDP ile mümkün” dediler. Dostlarıma kulak verdim ve aday oldum.

Peki adaylığınızın ”Barış Süreci” ile bir teması var mı?

Maalesef kötücül bir savaş anlayışı ve lobisi var. Savaş karşıtları olarak neredeyse 20 yıldır bu kötücül savaş lobisine karşı yaşam ilkesi etrafında örgütleniyoruz.

Barış ve yaşam ilkesi etrafında savaşın insan kaynaklarını kurutmaya çalışıyoruz.

Hükümet zihniyet olarak Kürt sorununu çözecek kapasitede değil. Devletin başındaki kadro ırkçıdır. Dolayısıyla bu ırkçı kadronun “barış sürecini” başarıya götürme kapasitesi yok.

Adaylığımla savaşa karşı barış alternatifi oluşturma amacındayım. Barışı bir alternatif ilke olarak ortaya koyduğumuzda Barış süreci başarıya ulaşabilir.

Bu ancak barış savunucularının güçlenmesi ile olanaklıdır. HDP mecliste güçlü bir ekip ile yer alırsa emin olun ki barış savunucuları güçlenmiş olur ve problemin çözümü sağlanır.

20 yıldır barış için çaba içindeyim. Bunun için hapiste yattım. Bunun için Vicdani Redçi oldum. Bunun için yazıyorum. Barış için 1400 km. yürüdüm. Bu uzun Barış yürüyüşünü mecliste sürdürmek amacındayım.

Böylece Barış çabasını ve mücadelesini daha görünür kılmak istiyorum.

Siyasete uzak değildiniz hiç bir zaman. Aslında tam da göbeğindeydiniz uzun yıllardır verdiğiniz mücadele ile. Bizlere yaşadığınız süreci anlatabilir misiniz?

90’lı yıllarda devlet binlerce köy yaktı ve 5 milyon insan köyünü, şehrini terk etti, işkence gördü. Buna tanığım ve yaşadım. Bu zulme sessiz kalamazdım, karşı çıktım. Sanığı da oldum… “Zulüm bitsin” dediğim için ben de zulüm gördüm. Türkiye’deki demokrasi, barış ve özgürlük mücadelesi yürüttüğüm için 10 yıl hapiste tutuldum. Neredeyse götürülmediğim hapishane kalmadı…

10 yıl sonra tahliye olduğumda zorla ellerime kelepçe vurularak götürüldüğüm Tekirdağ-Beşiktepe askeri kışlasında vicdani reddimi açıkladım. Üniforma giyemezdim, silah taşıyamazdım, ırkçı ve militarist kurumun bir ferdi olamazdım; olmadım. Olmadığım için de hakarete uğradım, defalarca tutuklandım; 17 ay askeri cezaevinde kaldım.

Tam 11 yıldır vicdani red hakkının kabulü ve vicdani redçilerin gördüğü baskının sona ermesi için çalışıyorum. Bunun için bir dizi inisiyatif içinde yer aldım; vicdani red platformunun kuruluş ve çalışmalarında bulundum.

2007 yılında “öldürmeyi reddetmek suç değildir; TCK madde 318’e Hayır” kampanyası içinde yer aldım. Amaç militarizmin koruma zırhını kırmaktı. Böylece militarizmi aşmak istemiştim.

İsrail’li bazı askeri pilotlar Filistin’e dönük askeri operasyon ve işgale karşı çıktıkları için Netenyahu hükümeti tarafından hapse atıldılar. İsrail’li vicdani redçilerin yanında oldum; dayanışma açıklaması yaptım ve İsrail hükümetini protesto ettim. Her nerede bir vicdani redçi baskı gördü ise yanında olmaya çalıştım. İsrail hükümetinin zorbalığına karşı çıktığım ve öldürmeyin dediğim için ceza aldım ve 100 gün hapis yattım.

Vicdani reddin yasal bir hak olması ve vicdani redçilerin yaşadığı hak illallerinin giderilmesi için çalışıyorum. Bunun için bir dizi inisiyatif ve platformun kurulmasında çalıştım. Zorunlu askerlik uygumalası kaldırılmadan ne kışla içindeki cinayetleri önleme şansımız var ne de orada yaşanan hak ihlallerini. 700 bin genç mağdur ve kaçak durumunda.

2006-2007 yılları arasında İnsan Hakları Derneği İstanbul şubesi yönetim kurulu üyeliği yaptım. Bu yıllarda Türkiye’deki İnsan hakları ihlallerinin giderilmesi için uğraştım.

2012 yılında barış için Roboski’den Ankara’ya Türkiye’nin her bölgesinden ve şehrinden gelen kadın ve erkeklerle birlikte 1400 km. yürüdüm. Amaç ülkenin her bölgesine temas etmek ve savaşı teşhir etmekti. Böylece barışı sevdirebileceğimize inandım. Savaş sesine karşı barış sesini yükseltmeye çalıştım.

Her hafta cumartesi anneleriyle Galatasaray meydanında oturdum.

Özgürlük alanlarımızın genişletilmesi için gezi direnişinde yer aldım. Doğa ve yeşili yok etmek isteyen kapitalizme karşı sokakta oldum.

“Öldürmeyi red etmek suç değildir; tck. 318’e hayır” kampanyası kapsamında militarizmi teşhir ettik ve zayıflatılması için mücadele ettim.

Bu mücadeleyi adaylığımla güçlendirmek istiyorum.

”Ölüm Yolunda Barış Yürüyüşü” başlıklı, alt metni oldukça dolu bir eyleminiz oldu geçtiğimiz yıllarda. Pek çok siyasetten, inançtan ve tercihten insanın aynı yolu yürümesine önayak oldunuz. O günlerde yaşananları bugün değerlendirecek olursanız neler söylerdiniz?

Barış için yürüdüğümüz günlerde bir iç savaş vardı. 4 Eylül günü Şırnak’a ulaştığım gün asker ve gerilla 10 genç erkeğin birbirlerini öldürdüğü haberini aldım. 50 günün sonunda Ankara’ya ulaştığımızda yürüyüş günleri boyunca neredeyse 50 kişi hayatını kaybetti. Her gün bir can toprağa düşmüştü.

40 yılda neredeyse 40 bin insan o yolda düşmüştü. O günlerde kimse yüksek sesle Barış diyemiyordu. O yıllar boyunca ölmek ve öldürmek kültürel bir norm oldu.

50 gün boyunca yaşam ve barış normunu oluşturmaya çalıştık. O günden bugüne yaşam ve barış kültürel normunu inşa etme mücadelem sürüyor. Emin olun bu yürüyüş Türkiye’deki barış mücadelesine çok değerli katkılar yaptı. Dönüp geriye baktığımda iyi ki böyle bir yürüyüş yapmışız diye düşünüyorum. Barış yürüyüşüne katılan, katkı yapan herkese sonsuz şükranlarımı sunuyorum. Çok değerli bir mücadelenin içinde oldular ve tanıklık ettiler.

HDP’den Milletvekili adaylığım bu uzun barış yürüyüşünün bir parçasıdır.

Barış Yürüyüşü devam ederken pek çok oluşum, aydın, sanatçı size omuz vermişti. Sanırım biri de RedHack’ti. Size bir mektup yollamislardi. Bugün bu yeni yolda onlara bir kez daha seslenmek isterseniz ne söylersiniz?

RedHack paylaşım ve destekleriyle daha ilk günden yürüyüşümüzün içinde oldu. Barış yürüyüşünün Ankara durağındaki finalinde mektupları geldiğinde bütün yürüyüşçü arkadaşlarla birlikte okuduk. Çok mutlu oldular, ayakta alkışladılar.
Satırlarında özgürlük tutkusu vardı.

RedHack’e şunu söylemek istiyorum:

İktidarın bütün yaşam alanlarını yok ettiği bir dönemde yeni yaşam arayışçılarına umut oldunuz. İktidarın pisliğini deşifre ettiniz. Topluma, iktidar da olsa pisliğin gizlenemeyeceğini gösterdiniz. Maruz kaldığınız ağır deformasyon ve baskılara rağmen ayakta kaldınız. Bu cesur yürüyüşünüzü selamlıyorum.

Annesinden başka kimseye boyun eğmeyen bizler adaletsizliğe karşı adalet, baskıya karşı özgürlük yolculuğumuzu sürdüreceğiz!

Ali İsmail Korkmaz sanki şu uyarıyı hepimiz için yapıyordu: “İnsan tektir, hürdür dizginlenmemelidir.”

Özgürlük ve barış dizginlenemez.

Birbirimizin yanında isek özgürüz.

İyi ki varsınız.

Röportaj-Baran Tezdönen

http://blog.radikal.com.tr/politika/baris-yuruyuscusu-halil-savda-hdpden-aday-adayi-roportaj-92160

PAYLAŞ.
VicdaniRet.org