Tarık Beyhan
17 Nisan 2014
Liberalizme Vicdani Reddi Sokmak[1][2]
Vicdani ret ile ilgili İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi ya da Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi metinlerine bu yazıda atıfta bulunmayacağım. Zira hepimiz bu bilgilere zaten bir internet araması ile erişebiliyoruz. Ben liberalizmde vicdani reddin dayanaklarına değinmek istiyorum.
Öncelikle, liberaller temel ve doğal haklardan hayat, hürriyet, mülkiyet konusunda hemfikirdirler. Bu doğal haklardan doğduğu iddia edilen tali haklar liberal akımlar içerisinde farklılaşarak yer almıştır. Fakat yine tüm liberaller, bu haklarla çelişmeyen ve ihlali durumunda doğal haklara zarar verecek tali hakları kabul ederler. Bir şekilde zor kullanma tekelini eline geçirmiş devletin dış güvenliği sağlayacak bir güce sahip olmasını kabullenirler. Militarizme[3] karşı olmakla birlikte devletin orduya sahip olmasına karşı değildirler. Çünkü Hitler ve Stalin gibi tehlikelere karşı pasifist tavır almak tüm özgürlüklerin yok olmasına göz yummak demektir.
Liberalizm bireycidir. Bireyin toplum için, kendi rızası dışında “toplum yararına” feda edilmesine karşıdır. İnsanların hayat, hürriyet ve mülkiyet haklarından yana, köleliğe karşıdır. Hür bireylerin, kölelerden en büyük farkları, istediği işte çalışma, istediği yere seyahat etme ve yerleşme haklarına sahip olmalarıdır. Bu haklarına herhangi bir şekilde engel olunan birey hür değildir.
Liberaller devlete direnme hakkını meşru görürler. Devlet, özellikle hayat hürriyet ve mülkiyet haklarını ihlal etmeye başladığında, doğal haklar ve doğal hukuku ihlal etmiş olur. Liberaller için doğal hukuku ihlal eden devlet yasaları, gerçek yasa değildir. Zorunlu askerlik hizmetinin gönüllülük esasına dayanmayan şekilde bireyin hayat hakkını riske atması, bireyin askerlik görevi süresince hürriyetinden alıkonulması, öz-sahipliğin devletçe ihlal edilmesi, başlı başına direnme hakkının ortaya çıkmasını sağlar.
Zorunlu askerlik, devletin bireye hayatını feda etmeyi emredebileceğinin kabulüdür. Bireyci olmayanlar bunu kabul edebilir; komünistler, sosyalistler, faşistler, muhafazakârlar vs… Her biri kendince nedenlerle kabul edebilirler; toplumun iyiliği için, devletin bekası için, başbakanın keyfi için, vatan için, millet için, Sakarya için… Fakat liberaller, bireyin her şeyden önemli olduğunu kabul ederler. Başka birinin haklarını ihlal etmemiş bir kişinin hayatı üzerinde herhangi bir otoritenin söz hakkını ret ederler. Çünkü, devletin bireyden hayatını riske sokmasını talep edebileceğini kabul ettiğimiz an, hayat hakkının ihlali artık bir zaman meselesidir. Kişinin gönüllü rızası olmadan devlet zoruyla savaşa sokulabilmesi, ölüme gönderilmesi, devletin kişinin doğal haklarını korumuyor olması demektir. Peki, savaşmanın asıl nedeni doğal hakları korumak değilse, devlet ne için savaşa girmektedir?
“Bu vatanın ekmeğini yiyorsan, bedelini de ödeyeceksin”
Bu vatanın ekmeğini yemiyorum. Kendi ekmeğimi yiyorum. Bu vatanın ekmeğini yemek kamu görevi yapanlara mahsus bir durumdur. Kamu görevi yapanların işvereni tüm vergi mükellefleridir ve onlara bunun bedelini yaptıkları meslek ile öderler. Bu durumda profesyonel askerlik yapanlar dışında kimse askerlik yaparak bir bedel ödemek zorunda değildir.
“Haklar, yükümlülükler doğurur”
Benim tanıdığım haklar, yükümlülükler/ödevler yüklemezler.[4] Bireysel hakların doğurduğu tek yükümlülük, bireyin haklarına saldırmayan kişilerin haklarını ihlal etmemesidir(Saldırmazlık aksiyomu).
Haklar devletin bir lütfu mudur ki karşılığında hayatımızı istemeye yetkisi olsun? Birey haklarını korumak devletin tek gerçek göreviyken, birincil hakkımız olan hayat hakkımızı riske ederek mi bu görevi gerçekleştiriyor? Nefes almaya hakkı olmayan birinin düşüncelerini açıklamaya hakkı olması ne işe yarar? Yaşam hakkının riske edildiği bir ödeve bireysel olarak direnme hakkımız olmadığı iddiası bu nedenlerle liberal temele sahip değildir.
Gönüllü/profesyonel ordu tek doğru ordu tipidir. Zorunlu askerlik uygulaması devletlerin diplomatik yollarla çözme ihtimali olan sorunları, elindeki kitleye güvenerek silahlı çözüm bulma taraftarı olmasının önünü açar. Eğer ülkenize saldırılıyorsa asker olmalı mısınız? Haklarınızı ve canınızı korumak için evet, ahlaki olan budur. Ve böyle bir durumda birçok gönüllü çıkacaktır. Yeterince gönüllü bulunamaması için tek neden, inandırıcılığı olmayan bir savaşa girmektir. Bu da bize, vicdani ret hakkının barış sağlamak yolunda işlevini gösterir. Zorla askere alma gücü olmayan bir hükümet, maceralara bulaşamaz.
Vicdani ret liberalizmde yoksa az önce ben soktum. Aslında bir liberter olarak, total ret de hakkımdır. Askerlik yerine kamu görevi, ölümü gösterip sıtmaya razı etmektir. Yaşaman karşılığında kölelik yap demektir. Güvenlik harcamalarının karşılanması için zaten fazlasıyla vergi ödüyorum. Ayni vergi niyetine kamu görevini de kabul ediyorum. Daha ne yapayım?
Bu vesileyle, hayatımı, hürriyetimi ve mülkiyetimi korumakla mükellef devletin tüm bu haklarımı ihlal edecek şekilde; rızam dışında tarafı olmadığım savaşlara sokmaya, gönüllü sözleşmem olmayan birine silah zoruyla hizmet ettirmeye, devletçi ve planlamacı politikalarla ve yüksek vergilerle iğfal ettiği piyasa nedeniyle zor geliştirdiğim işimi riske atmaya hakkı olmadığını beyan ederim.
Rızam dışında silahaltına almak istediklerinde meşru direnme hakkına sahip olduğumu belirtir, Türkiye’nin ilk kapitalist-liberteryen temelli vicdani reddini ilan ederim.
[1] 12 Ocak 2014 günü dostum Kubilay’ın 3H Blog’da yayınlanan “Vicdani ret bir insan hakkı değildir” yazısına cevap olarak o günlerde bu yazıyı yazacaktım. Kendisine gereğinden fazla sert bir cevap yazmaktan ve argumentum ad hominem yapmaktan çekindiğim için yazıyı erteledim. Kubilay yazısında vicdani reddi bir insan hakkı olarak tanımamasına rağmen tüm iyi niyetiyle bu konuda mücadelenin zararlı olmadığını belirtmiş, hatta devletlerin de vicdani ret hakkını tanımasında sakınca görmemiş. Kubilay alternatif hizmet ve bedel ödemeyi vicdani retçiler için bir çözüm yolu olarak sunuyor. Sorun şu ki vicdani ret demek, zaten bu demek. Tahminimce Kubilay da insan haklarını liberal paradigmadan değerlendirmektedir. Kendisinin iyi niyetine rağmen bu hataya düşmesinin muhtemel sebebi, vicdani ret hakkından bahseden neredeyse hiçbir liberal düşünür olmamasıdır. Lakin liberalizmde de içtihat kapısı açık! [2] Yazıda ‘liberalizm’ ifadesi zorunlu kötü-sınırlandırılmış devletin var olmasını kabul eden klasik liberalizmi, liberteryenizmi ve minarşizmi ifade etmek için kullanılmıştır. Aynı şekilde ‘liberal’ ifadesi de bu akımları savunan kişileri ifade etmektedir. Genel kullanımımda dâhil ettiğim anarko-kapitalistler gibi devleti toptan reddeden liberal akımları kapsamamaktadır. Birkaç istisnası bulanabileceği açık olan genellemelerimi mazur görün. [3] Militarizm, bir ülkede ordunun en önemli kuvvet haline getirilmesi, savaşın övülmesi ve kutsallaştırması, ortaya çıkan tüm sorunların barışçıl yollar denenmeden her zaman askerî yollar ile çözülmeye çalışılması, ordunun ve ordu mensuplarının hukukun üstünde ve sivil vatandaşlardan üstün ve ayrıcalıklı tutulması, hiyerarşinin övülmesi yanı sıra bu uygulamaların halk tarafından meşru görülmesi için uygulanan endoktrinasyon anlamında kullanılmıştır. [4] Bir hakkın yükümlülük doğurabilmesi için, başka biriyle ilişkisi olması gereklidir. Doğal haklar ve bunlardan doğan tali haklar dışında kalan sosyalistlerin/sosyal demokratların talep ettiği sosyal hakları buna örnek verebiliriz. Tüm vatandaşların sizin eğitiminizin masrafınızı karşılamak için vergi ödemesi gerektiğini düşünüyorsanız, sizin de tüm vatandaşlara bir bedel ödemeniz gerektiğini düşünebilir. Bu bedel askerlik yapmak da olabilir, başka bir kamu görevi de. Başka bireylerin tüm hizmetleri karşılamak için çalışması gerektiği ama kendilerinin hiçbir bedel ödemek zorunda olmadığını iddia eden -bireyci olmayan- total retçiler ise ya dayak yememişlerdir, ya sayı saymayı bilmiyorlardır.Derkenar: Bir liberteryen olarak inatla liberalizm anlatıyorum. Hatta kendimden de liberal olarak bahsediyorum. Liberteryenizm kavramının ortaya çıkışı, ‘planlanmış ekonomiden ne zarar gelir’ diyen, jakobenizm karşıtlığını illa da muhafazakar olmak sanan ve toplumculuğa heves etmiş bir grup ‘liberal’in, liberalizmin içini boşaltmasıyla oldu. Aslında klasik anlamda liberalizm ile liberteryenizm arasında çok büyük bir fark yoktur. Sanırım artık Türkiye’de de liberteryenizm kavramına geçiş yapmanın vakti geldi.