Sen dünyasın ve dünya da sensin
21.10.2023
Turkana Gölü batısındaki Nataruk’taki kazılarda aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu 27 kişinin 10 bin yıllık kalıntıları, bu katliamın doğal kaynakları ele geçirmek için yapılmış olabileceği öngörüsünden, MÖ 1274 yılında genişleme politikası ile Mısır’ın, Hitit toprakları içerisinde büyük ticaret yolları üzerindeki şehirleri ele geçirmek istemesine kadar binlerce savaş, katliam, iç savaş, terör ile dolu bir gezegenin üzerinde yaşamaya devam ediyoruz.
Dört bin beş yüz yılda gerçekleşen 8 bin 49 savaş var. Şahitliğimizle yaşanan savaş tarihine baktığımda 90’lardan beri ise iç savaşları saymazsak Körfez Savaşı, Bosna Savaşı, Çeçen Savaşları, Kongo Savaşı gibi her şey gözümüzün önünde yaşandı ve bizler de bunları canlı yayınlarda izledik. Ve bugün bu yazıya oturduğumda sesi kapalı açık olan TV ekranımdaki KJ’de “İsrail Devlet Televizyonu: Ordu hazırlıkları tamamladı” yazıyor. Büyük ihtimalle de sizler bu yazıyı okurken korkulan vahşet bir kez daha bizlerin zoraki şahitliğinde gerçekleşecek. Ve benim gibi milyarlarca insan da küresel yeni sosyal hareketler bağlamında savaş karşıtlığı pozisyonunda içi acıyarak gözünü kan bürümüş sömürgeci, yobaz, ırkçı, milliyetçi eli kanlı canavarların bir kez daha tepişmesini izleyecek.
Savaşlar ile tek bağı savaş karşıtlığı üzerinden kuranlar için bir film tavsiye etmek istiyorum bu hafta. Çünkü biliyorsunuz ki sinema, duygularımızı harekete geçiren, bizi farklı dünyalara taşıyan sihirli bir kapı. İşte bu sihirli kapıdan geçmeyi başarmış olan şahsi fikrime göre çekilmiş en iyi savaş karşıtı film Jean Renoir’ın başyapıtı “Büyük İllüzyon” (La Grande illusion). Fransa’da doğmuş Şiirsel Gerçekçilik akımına ait bir film bu. Mekânlarda ve karakterlerin davranışlarında gözlemlenebilen şiirsellik ve hayatın sertliğini vurgulamak için kullanılan asker, polis veya gangster karakterleri ile 1929 Buhranı sonrasında ortaya çıkarak İkinci Dünya Savaşı’na kadar uzanan süreçte bu akım, toplumsal sorunların bireyin dünyasına yansımasını ele alıyor. Şiirsel Gerçekçilik sinema akımının başyapıtı sayabileceğimiz “Büyük İllüzyon”, Birinci Dünya Savaşı sırasında Almanlara esir düşen iki Fransız havacının esir kampına dönüştürülmüş bir şatoya getirilmeleri, burada çeşitli ulus ve sosyal katmanlardan gelen diğer esirler ve bir aristokrat olan kamp komutanıyla olan ilişkileri anlatılıyor. Ön planda bir firar öyküsü anlatır gibi gözüken bu hümanist filmin arka planında çok ama çok güçlü bir savaş karşıtı mesajı bulunuyor.
“Büyük İllüzyon”, 1937 yapımı olmasına rağmen, bugünün modern savaş filmlerinin dahi yanına yaklaşamadığı hümanist bir pencereden bakmayı başarıyor gerçeklere. Tüm filmlerde sürekli tekrarlanan, savaşın insanlar üzerindeki etkisini bir kenara koyarsak, filmin sınıf çatışmalarını ele alarak, kendi döneminin çok ötesinde bir perspektif sunduğunu görebiliyoruz. Savaşın ortasında bile insanlıklarını korumaya çalışan karakterleri ile Renoir’ın bize göstermek istediği savaşın, sınıfın ve milliyetin ötesinde, hepimizin aynı insanlık ailesinin üyeleri olduğu. Bu, özellikle bugünkü kutuplaşmış dünyada, unutmamamız gereken bir mesaj. Savaşın korkunç yüzünü, patlamaları, ölümleri ve yıkımı gösteren pek çok film var ancak “Büyük İllüzyon”, savaşın fiziksel yıkımından çok, ruhsal yıkımına odaklanması ile öne çıkıyor. Benim için ise en önemli ve etkileyici yönü; esir kamplarında, düşman askerler arasında bile bir dayanışma, bir insanlık görmek! Özellikle bugün Gazze’de canlı yayınlarda şahit olduğumuz kalleşçe yaşananlara şahit olduğumuzdan dolayı filmin bu yönü gerçekten etkileyici. Renoir, karakterlerini öyle bir derinlikle işlemiş ki, onların korkularını, umutlarını ve hayal kırıklıklıklarını hissedebiliyorsunuz. Aristokrat bir Fransız subayı olan Boeldieu ve Alman komutanı von Rauffenstein arasındaki ilişki, sınıf ve milliyetin ötesinde bir dostluğu temsil ediyor. Bu iki karakter arasındaki etkileşim, filmdeki en güçlü anlardan biri. Bu da “Büyük İllüzyon”un sadece bir savaş filmi olmadığını aynı zamanda insan ruhunun derinliklerine dair bir inceleme sunduğunu fark ediyorsunuz. Bu filmi izlemek ve izlettirmek için daha doğru bir zaman düşünemiyorum. Savaşlar ile tek bağı savaş karşıtlığı olanlar unutmasın ki; “sen dünyasın ve dünya da sensin.” Bu da demek oluyor ki devrim seninle ve benimle başlar Krishnamurti’nin söylediği gibi.
Kaynak: Birgün