Göçer: Devlet militarist yapısından vazgeçmeli

Amed Savaş Karşıtları İnisiyatifi üyesi Atalay Göçer, vicdani reddin yalnızca zorunlu askerliğe karşı bir tutum olmadığını vurgulayarak, aynı zamanda devletin militarist yapısına karşı da bir mücadele yürüttüklerini ifade etti.

Pazartesi, 10 Kasım 2025
Askerlik yapmayı, savaşmayı ve eline silah almayı ahlaki, politik veya vicdani olarak reddedenlere halen hapis cezası verilmesi, kamuda ve özel sektörde çalıştırılmamaları ile eğitim haklarının ellerinden alınması sorunu devam ediyor. Vicdani retçiler ve hak savunucuları, sorunun çözülmesi için adım atılmasını talep ediyor. Devletin militarist yapısına karşı askerlik yapmayı reddeden kesimler ise örgütlenerek mücadele alanlarını genişletmeye çalışıyor.

ANF’ye konuşan Amed Savaş Karşıtları İnisiyatifi üyesi Atalay Göçer, “2013 yılında Roboskî’de vicdani reddimi açıkladım. O dönemde Amed Vicdani Ret İnisiyatifi üzerinden vicdani ret mücadelesini yürütüyorduk. Geçtiğimiz yıl Amed Savaş Karşıtları İnisiyatifi’ni kurduk ve vicdani ret mücadelemizi bu inisiyatifi üzerinden sürdürüyoruz” dedi.

‘ROBOSKÎ’DEN GELEN ÇAĞIRIYA KULAK VERDİK’

Milliyetçi bir devlet ideolojisine karşı mücadele etmeye çalıştıklarını ifade eden Göçer, “Özelikle zorunlu askerliğe karşı olduğum için, askerlik sisteminin militarist yapının en önemli kurumlarından biri olmasından kaynaklı bireysel olarak karşı durabileceğim ve mücadele yürütüleceğim alanın vicdani ret olduğuna kanaat getirdim. 2000’li yıllarda anti-militarist mücadele içinde yer aldım, ama vicdani reddimi açıklamam 2013 yılında oldu.

2013’te Roboskî’den gelen çağrıya kulak verdik ve Amed Vicdani Ret İnisiyatifi’ni kurduk. O dönemde bir kampanya yürüttük. Bu kampanyayla birlikte farklı şehirlerden, vicdani retlerini açıklamak isteyen arkadaşlara, Kürt meselesinin demokratik çözümünün bir parçası olarak gördüğümüz vicdani ret üzerinden bir örgütlenme çağrısı yaptık. Roboskî katliamının yıl dönümünde 16 kişi Roboskî’de vicdani reddimizi açıkladık.

Vicdani reddin görünür olmasını önemli buluyorum. Devletin ‘vatani görev’ olarak erkeklere zorunlu kıldığı ve erkeklere yüklediği bu göreve karşı hem militarizme hem zorunlu askerliğe hem de Türkiye’nin militarist yapısına karşı vicdani reddimi açıklamamın uygun olacağını düşündüm. Tam da Roboskî’nin yıl dönümünde yapılan bu çağrıya istinaden vicdani reddimizi açıklamakta artık daha fazla gecikmek istemedim. Sonuçta, Türk Hava Kuvvetleri’nin Roboskî’de yapmış olduğu katliam 34 kişinin ölümüyle sonuçlandı. Biz de bunun görünür olmasını istedik” diye konuştu.

‘VİCDANİ RET BÜTÜN DÜNYADA YÜRÜTÜLEN BİR MÜCADELE ALANI’

Vicdani reddin, zorunlu askerliğe karşı bütün dünyada yürütülen bir mücadele alanı olduğunu belirten Göçer, şöyle devam etti: “Belli ülkelerde vicdani ret hakkı tanındığı için, askerlik yapmak istemeyenler vicdani retlerini açıklayarak sivil hizmet karşılığında bu görevi yapabiliyorlar. Ama Türkiye’deki vicdani ret meselesi daha farklı. Vicdani reddinizi açıkladığınızda, devletin herhangi bir militer yapısında yer almamak üzerine bir duruş sergilemiş oluyorsunuz.

Kadın vicdani retçiler, LGBT+ vicdani retçiler, Müslüman vicdani retçiler, Kürt vicdani retçiler var. Dolayısıyla herkes bulunduğu yerden vicdani reddini açıklıyor. Devletin silahlı gücünün altında yer alamamak, militer bir yapı içerisinde yer almamak, askerlik görevini reddetmek için mücadele ediyoruz. Devletin bizim bedenlerimiz üzerinde kurmuş olduğu tahakküm ve denetim mekanizmasına karşı durmak için mücadele ediyoruz. Dolayısıyla vicdani ret, sadece zorunlu askerlik karşıtı bir sivil itaatsizlik eylemi değil; aynı zamanda devletin bu militer yapısına karşı da bir duruşu sergiliyor.”

‘BASKI MEKANİZMASIYLA KARŞI KARŞIYA KALIYORUZ’

Türkiye’de vicdani reddini açıklayanların ciddi bir baskı mekanizmasıyla karış karşıya kaldığını aktaran Göçer, “Sürekli devam eden bir cezalandırma pratiğine dönüşebiliyor. Bununla ilgili AİHM’in pek çok kararı olmasına rağmen, halen para cezaları ve tutuklamalar devam ediyor. Bu noktada, belki vicdani reddini açıklayan erkekler için en büyük zorluk ‘sivil ölüm’ diye tabir ettiğimiz mesele ortaya çıkıyor.

Nedir bu ‘sivil ölüm?’ Vicdani ret kararınızı açıkladıktan sonra kimliğinizi neredeyse kullanamıyorsunuz, sigortalı bir işte çalışamıyorsunuz, pasaport alamıyorsunuz. Yani herhangi bir vatandaşlık görevini yapmaktan mahrum bırakılmış oluyorsunuz. ‘Sivil ölüm’ diye kastedilen aslında budur. Bir de bunun yanında devletin sürekli bir yargı tacizi durumu söz konusu. Dolayısıyla yasal bir düzenleme ya da toplumsal barışa dair bir somut adım, vicdani retçileri kapsayacak şekilde atılmadığı sürece, ömrümüzün sonuna kadar baskı mekanizmasına maruz kalıyoruz” diye kaydetti.

‘DEVLETİN DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜME GİTMESİ GEREKİYOR’

Önder Apo’nun başlattığı barış sürecine de değinen Atalay Göçer, sözlerini şöyle tamamladı: “Bir taraf Kürt meselesinin demokratik çözümü çerçevesinde sürece yaklaşıyor ve söylemlerini de buradan dile getiriyor. İktidar tarafı ise ‘Terörsüz Türkiye’ kavramı üzerinden bir süreç yürütüyor. Dolayısıyla onların nezdinde, herhangi bir barış ya da demokratikleşme gibi bir sürecinden ziyade, silahlı örgütün silahlarından arındırılması ve silahlarını bırakanların topluma nasıl entegre edilebileceğine dair belli yasal prosedürler üzerinde çalışmaları var.

Aslında devletin pratiği, sadece tek bir tarafın silahsızlaştırılması üzerine. Negatif barıştan bahsediyorsak, silahlı pek çok yapının değişim ve dönüşüme gitmesi gerekiyor. Devletin kendi ordu yapısında da aynı şekilde demokratikleşme sağlaması gerekiyor. Zorunlu askerlik de bunlardan biri. Bizler tam olarak bir barıştan bahsediyorsak, askerlik yapmak istemeyenlerin de haklarının savunuluyor olması gerekir.”

Kaynak: JP

PAYLAŞ.
VicdaniRet.org