I. Dünya Savaşı’ndan sonra sadece üniformalılar değil siviller de namlunun ucunda… – Prof. Jay Winter

Savaş 1992’ye kadar kesin etkilerini sürdürdü. 1991’de önce SSCB dağıldı sonra 92’de Güney Afrika bağımsızlık kazandı. Savaş bu nedenle 1918’de değil ancak bu dönemde son buldu.

I. Dünya Savaşı’nın Enkazı Hala Topraklarımızı Zehirliyor

Birinci Dünya Savaşı çalışmalarıyla tanınan Prof. Jay Winter emperyal savaşın yüz yıldır sürdüğünü anlattı. Savaşların küreselleşmeyi durdurduğunu, Türkiyeli gençlerin tarihin karanlık sayfalarını açmaya çalıştıklarını söyledi.

Fatma Yörür İstanbul – BİA Haber Merkezi 18 Ekim 2014, Cumartesi 14:07
Birinci Dünya Savaşı’nın 100. Yılı… Dünya savaşmaya devam ediyor. Birçok tarihçi bugünün sorunlarının kökenlerini yüz yıl öncesinde arıyor.

Jay Winter’a göre, Birinci Dünya Savaşı, başta Ortadoğu olmak üzere bugün yaşanan kaosa zemin hazırladı. Winter’la bu savaşın sonuçları ve etkilerini konuştuk.

Osmanlı Devleti’nin savaşa katılımı, savaşı ve Osmanlı’yı nasıl etkiledi?

Osmanlı savaşa katılarak intihar etti… Aptalca ve gereksiz bir karardı. Acı ve felakete sürüklendi. Sadece askerlerin ölümü değil salgın ve açlık da vardı. Buna sürgün ve sınırdışı edilenler eklendi. Savaşa gitmeye karar verenler savaşın siviller üzerindeki etkilerini düşünemedi ve neler olacağını bilemedi. Dört buçuk yıl sürebileceğini bilemedi. İkinci Dünya Savaşı’nda tekrar edilmeyen bir hata ama modern Türkiye’nin bunun üzerine kurulması felaket oldu.

Sykes Picot Antlaşması’yla çizilen Ortadoğu’nun suni sınırlarını ve bugünü nasıl yorumluyorsunuz?

İngiltere ve Fransa’nın tamamen emperyal bir niyetle başladığı savaşta, Osmanlı’dan parçalar almak istemesi yadırganacak bir durum değil. Gizli ve çelişkili bir anlaşma. İçerde başka dışarıda başka sözler var…

Siyonistlere ve Araplara dışarıda devlet kurma sözü verip, içeride paylaşmaya çalışmak, tam da bu emperyal savaşın niyetini anlatıyor. Sonuçta verdikleri sözleri tutmadılar. Araplara devlet kurma sözü verip Balfour’la 1917’de İsrail devletini kurdular.

Bu savaşın iki tarafı vardı; emperyalistler ve bağımsızlık isteyen devletler. Bu iki taraf aynı anda farklı şeyler istiyordu. Bütün diğer devletler Suriye, Libya, Arabistan vb. bağımsızlık sözünü ciddiye almışlardı. Çelişkili durumlar… Özyönetimse emperyalistler için bir şey ifade etmiyordu. Bugün İngiltere ve Fransa’nın yerinde ABD var.

Tam bu coğrafyada yüz yıldır varolma mücadelesi veren Kürtler için bu yüz yıl “kayıp yüzyıl oldu” diyebilir miyiz?

Modern Türk devleti için Kürtler ve Ermeniler bir ayrıntıydı. Yeni devletin amacı, onları bir yerde tutmak ve yok etmekti. Birinci Dünya Savaşı sonunda azınlıkların kendi kendini yönetimi yani öz yönetim, azınlıklar için hesaba katılmadı.

İkinci Dünya savaşı sonunda azınlıkların öz yönetim isteği problem yaratmaya başladı. Bu istek savaş gerekçesi oldu. Çünkü bağımsızlık ana ülkeler içindi, azınlıklar için değil! Soru şuydu: Türkler mi Türkiyeliler mi bağımsız olacak?

Dolayısıyla çizilen sınırlar çelişki ve çatışmaya neden oldu. Emperyalistler için de öyle, azınlıklar bir ayrıntıydı, bu nedenle Kürtler farklı ülkelerde kaldı. Macaristan ve Bulgaristan örneğinde olduğu gibi, Batıda da çizilen sınırlar çatışmaya neden oldu. Sorunlar yıllarca sürdü.

Bu sınırların yüz yıl kendini koruyabilmesi başarı mı?

Kesinlikle hayır. Birinci Dünya Savaşı sonrası yapılan barış antlaşmaları felaketti. Halkların çıkarı hiçbir zaman onların derdi değildi. Emperyal bir paylaşım savaşında hepsi bir stratejiydi. Emperyalist çıkarlarda ulusların kendi kaderini tayin hakkı yoktu. Huzursuzlukların tohumları buralarda atıldı. Başarılı bir hikaye olmadı bu nedenle.

Toplumların alt kademeleri bu toplum mühendisliğine direndi ve hala direniyor…

Burada üç önemli aşama var. İlk aşama kolonyalizme karşı savaş. Bu durum 1960’a kadar sürdü. Emperyal güce karşı böyle bir savaş vardı.

İkinci aşama 1970’den sonrası, Soğuk Savaş dönemi, paradigma SSCB ve ABD arasında. Birinci Dünya Savaşı sonrası kurulan Türkiye gibi ülkelerde azınlıklar problem oldu ancak emperyaller için azınlıklar hiç önemli değildi. Mesela İsrail önemliydi ama Filistin önemli değildi. Özetle güç savaşında azınlıkların önemi yoktu. Denge iki güç arasındaki savaştı, azınlıklar hesaba katılmadı.

Üçüncü önemli nokta, ABD’nin komünizm nefretiydi. Mesela Vietnam ulusal bir mücadeleydi ama Amerika ona komünizm korkusuyla yaklaştı. Güney Afrika’daki aynı şekilde bağımsızlık savaşıydı. Burada Kürtler ve PKK aynı şekilde komünist diye değerlendirildi. Planlar kendi çizdikleri sınırlara ve komünizm nefretine göre yapıldı ama halkların bir gerçeği ve geçmişi vardı. Komünizm onlara saldırmanın bir kılıfıydı.

Birinci dönem, emperyal güçlerle ulusal mücadele dönemiydi. Azınlık mücadeleleri yeni kurulan devletlerde görülmedi, görülmek istenmedi.

İkinci dönem, Soğuk Savaş dönemiydi. Azınlık mücadeleleri komünizm üzerinden değerlendirilip, yapılanlar meşrulaştırıldı.

Üçüncü dönemde radikal İslam, emperyal mücadeleye karşı devreye girdi. Müslüman Kardeşler’in bu dönemde temelleri atıldı… Enver Sedat’ın babası öldürüldü çünkü emperyalistlerle anlaşma yapmıştı.

Amerikan kültürü, sinema vb. yollarla yayılırken ulusal mücadele vermek isteyen ulusların tek gücü artık İslam’dı. İslam’ın bu şekilde güçlenmesi de Birinci Dünya Savaşı nedeniyledir.

1970 sonrası bu mücadele Ortadoğu’da Radikal İslam bağlamında devam etti. Amerikan değerlerine karşı bu duruş mantık bulmadı. Kadınların durumu empati kazanamadı ama ulusal mücadele öncelikliydi. IŞİD bu sürecin son formu ama köklerini Birinci Dünya Savaşı’nda aramak gerek.

Bu savaşın yüz yıl süren etkilerine dönecek olursak başlıklar halinde sormak isterim. Avrupa ve Asya’ya etkileri ne oldu?

Avrupa yenildi, ABD ve SSCB kazandı. Avrupa o zamandan itibaren gücünü yitirmeye başladı. Emperyaller güçlerini geliştirdi.

Çin’de o dönem bir içsavaş vardı. 1911’de monarşi son bulmuştu ama askeri olarak zayıftı. Çin’in monarşiyle savaşı işçilere yaradı. 150 bin işçi bundan yararlandı.

Japonya ise emperyalistlerin yanında yer aldı, başta katkısı büyük oldu. Bu nedenle ödül olarak Çin’e yakın olan Konfiçyüs’ün doğduğu Shandong toprakları Japonlara verildi.

Bunun sonunda Çin’de öğrenci hareketleri başladı. İşçiler zaten güçlenmişti. 1919’da Komünist Parti kuruldu. Böylece Asya emperyalist savaşta devrimci olmaya başladı. Aynı şekilde Rusya’da da bir içsavaş ve sonunda devrim oldu.

Hindistan 1948’e kadar ulusal bağımsızlıkları için savaştı. Hindistan’da Gandhi ilk olarak emperyalist taraftaydı ama ulusal mücadele başlayınca o tarafa geçti.

Sonuç olarak Birinci Dünya Savaşı sonunda Amerika yendi ama devrimler kazandı. Ancak bu komünist devrimler uzun soluklu olamadı. Genel olarak ulusal mücadele Asya ve Avrupa’da kazandı.

Ama Afrika’da tam tersi emperyal güçler kazandı sanırım…

Elbette, Afrika’da başarılı oldular, özellikle Güney Afrika’da. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra orada çıkan madenler ekonomik olarak bu başarıyı destekledi. Altın, Kongo ve Güney Afrika’dan, petrol Ortadoğu’dan geliyordu. Bu kazançla siyasi olarak yayılan emperyal güçler genişledi, ekonomik ve askeri olarak yayıldılar.

Ama bu genişleme balon gibiydi. Balon şişti şişti ama onların bu balonu tutacak yeterli gazı yoktu. Kurulan devletlerin hiçbiri başarılı olamadı bölgede. Afrika’da savaştan sonra kurulan bütün devletler yıkıldı.

Mısır da bunlardan biri. Mısır başarısız bir devletti. Bugünkü Mısır’ın geleceği sorusu bütün Afrika’nın sorusudur.

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan beyaz gücün sonsuza kadar devam edeceği sanılmıştı. Beyaz gücün devam etmesi için ırkçı rejimler desteklendi. Bu kaosa zamanla onların da gücü yetmedi askeri ve ekonomik olarak bu sömürüyü sürdürmeleri zorlaştı. Savaş 1992’ye kadar kesin etkilerini sürdürdü. 1991’de önce SSCB dağıldı sonra 92’de Güney Afrika bağımsızlık kazandı. Savaş bu nedenle 1918’de değil ancak bu dönemde son buldu.

Savaşın göçlere ve nüfusa etkilerini nasıl yorumlarsınız?

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra siviller hedefte. Sadece üniformalılar değil siviller de namlunun ucunda… Bu cinayetleri meşrulaştıran bir süreç. Bu cinayetler sadece devasa silahlarla değil, aç bırakarak, sürgün ederek, toplama kamplarıyla yapıldı. Azınlıkları yok etmek isteyen toplumlar da bundan yararlandı.

Ulusal problemleri çözmenin yolu artık problemi yok etmekti. Türkler Ermenileri yok etmek için sürgün etti. Ama bu sadece Türklere özgü değildi, o dönemin dünyasının sorunuydu. Artık kimse güvende değildi.

Her savaşın yarattığı eril, militarist yapı gibi bu savaşın da cinsiyet rollerine etkisi ne oldu?

Her şeyde olduğu gibi bir adım ileri iki adım geri… 70 milyon adam savaşa gitti, 10 milyonu öldü. Kadınlar evlerinden çıktı. Tek başlarına ailelerini geçindirmek zorunda kaldılar. Silah yapımından tarlalara tüm ağır işlere onlar koştu.

Savaş sonrası eski düzen geri kuruldu. Kadınlar eskisinden daha sağlam bağlarla ailelerine bağlandı, aile kavramı güçlendi, evlenmek önemli hale geldi. İnsanlar kendilerini güvende hissetmek istiyorlardı. Yani savaş yıktığı rolleri daha sağlam bir şekilde yeniden kurdu.

Birinci Dünya Savaşı’nın ekolojiye etkileri de araştırma alanınızda; ekoloji nasıl etkilendi bu savaştan?

Birinci Dünya Savaşı’nın enkazı hala topraklarımızı zehirlemeye devam ediyor. O dönemin doğrudan neden olduğu ekolojik yıkımın üzerine, bütün o silahlar ve ağır malzemeler toprak altına gömüldü. Dünya dönüşü ve tamiri olmayan bir yara aldı. Savaş köylerde oldu ve üretimin yapıldığı köyler yok oldu. Tamamen yıkımdı.

Küreselleşme?

Savaşlar her zaman küreselleşmeyi durdurur. Savaşın derdi sınırlar çizmektir. 1980’lerde globalleşmeye başlayan dünyada küreselleşme Birinci Dünya Savaşı’yla durdu. Bu durum İkinci Dünya Savaşı’na kadar devam etti. Savaşlar küreselleşmeyi 50 yıl durdurdu. Globalizasyon süreci ancak 1960’dan sonra yeniden başlayabildi.

Küreselleşmeye olumlu bir yerden bakıyorsunuz o halde,

Olumlu ya da olumsuz diyemem, iki yönü de var. Ancak şu bir gerçek ki, küreselleşme zenginleri daha zengin, fakirleri daha fakir yaptı, yani dünyada eşitsizliği arttırdı.

Son 10 yılda Türkiye’yi nasıl görüyorsunuz?

Her şeye rağmen iyimserim. Türkiye’de gençler, gerçek tarihlerine kavuşuyor. Tarihin karanlık sayfalarını açmaya çalışıyorlar. Türkiyeli öğrencilerim var. Tarihin ulaşılabilirliği ve konuşulabilirliği arttı. Geçmişe dönmenin yolu açıldı, gençlerin geçmişe dönük merakları beni umutlandırıyor. (FY/YY)

* Çeviri: Sibel Erduman

PAYLAŞ.
VicdaniRet.org