İsrail’deki savaş karşıtı gelenek
15 Mayıs 2021
İsrail-Filistin meselesine uluslararası ilişkiler üzerinden bakan ve değerli analizler yapan birçok metin var. Bu analizlerin bir eksiği, belki de disiplinin sınırları nedeniyle, İsrail ve Filistin’i yekpare bir bütün olarak ele alması. Hâlbuki biraz daha detaylı bakılınca bu tablonun daha karmaşık olduğunu söyleyebiliriz.
İsrail’de önemli bir kesim savaşı ve Filistinlilere yapılan zulmü reddediyor. Öyle ki, ülkedeki savaş karşıtı hareketin örgütlenmesi devlet kuruluşundan daha önceye dayanıyor. Kutsal Kitabın “öldürmeyeceksin” emri tarih boyunca pasifist ve antimilitarist bir Yahudi geleneğe ilham oldu.
1948 yılında kurulan İsrail’den önce Filistin’e göç etmiş ya da orada doğmuş, milliyetçi, ultra-Orthodox, sosyalist, anarşist ve daha birçok farklı aidiyetliğe sahip Yahudi, Yahudi ve Arap toplulukların arasındaki şiddete karşı alternatif bir tahayyül sunuyordu. Devletin ve toplumun etnik ve din temelli inşasına karşı bir arada yaşama kültürünü geliştirecek farklı yapılar öne sürdüler. Ihud, Brit Shalom ve Savaş Karşıtları Derneği gibi birçok kuruluş savaş karşıtı geleneği inşa etmeye çalıştı. İsrail devleti kurulmadan önce Haganah’da ve sonrasında ordu içerisinde Filistinlilere karşı savaşmayı reddettiler. Bu gelenek 1948 sonrasında da devam etti. Aşkenazi, Mizrahi ve diğer gruplardan insanlar etnik ve din temelli bir milliyetçiliği reddetti ve Filistinlilere karşı sürdürülen ırkçı politikalara karşı çıktı. İsrail devletinin farklılaşmış bir entegrasyon ile kendine eklemlemek istediği Dürzülerin bazıları da bu geleneği sahiplendi ve kendilerini Filistinli olarak tanımladı. Druze Initiative Committee ve Urfod gibi kurum ve inisiyatifler oluşturdular. Şu an Şeyh Cerrah’ta yaşanan durumun temelinin atıldığı 1967 Altı Gün Savaşının ardından birçok asker İsrail’in ele geçirdiği Golan Tepeleri, Gazze ve Batı Şeria’yı işgal toprakları olarak tanımlayıp bu topraklarda askerlik hizmetini yapmayı reddetti. Bu kişiler 1982’deki ilk Lübnan Savaşı sonrası Yesh Gvul ve 2000’lerde ise Breaking the Silence ve Courage to Refuse gibi örgütler kurarak sözlerini kamusallaştırdılar. Bu kişilerin tam sayısı ile ilgili bir bilgi bulmak güç; fakat ikincil kaynakları tarayarak 3000 ile 4000 arası olduğu söylenebilir. Benzer bir şekilde, 1967’den itibaren lise son sınıftaki öğrenciler Shiministim mektupları ile işgal topraklarında bulunmayı reddetti.
1990’larda başlayan fakat İkinci İntifada ile son bulan Oslo barış görüşmeleri sonrasında antimilitarist, feminist ve queer gruplar, daha radikal bir şekilde, İsrail ordusunda hizmet etmeyi topyekûn reddettiler. New Profile, Black Laundry ve Queers against Apartheid gibi birçok kuruluş ve insiyatif sadece işgal topraklarındaki Filistinlilerin yaşadıkları hakkında değil İsrail sınırları (BM Yeşil Hattı 1967 sınırları) içinde yaşayan Filistin kökenli İsrail vatandaşlarının ve diğer birçok azınlığın, yaşadığı ayrımcılık hakkında da söz üretti. 1948’de yerlerinden edilen Filistinlilerin geri dönme haklarını savundular. Bu gruplar ise bir önceki kadar olmasa da giderek artan bir kesimi temsil ediyor. Sözlerini kamusallaştırmayan binlerce kişi ise çeşitli şekillerde muafiyet raporları alarak ya da ülkeden giderek şiddetin faili olmayı reddetti ve etmeye devam ediyor. Bu kişilerin sayılarını tam olarak bilmek de mümkün değil; bu alanda çalışma yapan dernekler bu grubun gençlerin neredeyse yarısına yakın bir kesimini oluşturduğunu iddia ediyor. Tüm bu kişiler sözlerinin bedelini 1948 öncesinden beri ödeyegeldiler. İş piyasasında ayrımcılık ve işsizlik nedeniyle sosyoekonomik olarak dışlanma ve fakirlik, bazı eğitim burslarından ve seyahat hakkı gibi çeşitli vatandaşlık haklarından yararlanamama, fiziksel ve psikolojik şiddet, sosyal yaftalanma ve hapis gibi birçok politikaya maruz kaldılar ve kalmaya da devam ediyorlar.
Foto: YOAV LEMMER / AFP / GETTY IMAGE. İsrail Savunma Kuvvetleri’nin Filistin topraklarındaki şiddetine katılmayı reddeden İsrailli yedek askerlerin, 16 Ocak 2004’te Gazze Şeridi’ndeki Kissufim geçişinde yaptıkları eylemden.
Kaynak: velvele