Vicdani reddini açıklayan antimilitaristler, “Kobanê yaşamdır, yaşam için reddediyoruz. Rojava için, Roboskî için, Kobanê için reddediyoruz” dedi. Vicdani retçiler, haklarında açılan soruşturma belgelerini de yaktı.
Etkin Haber Ajansı / 10 Ekim 2014 Cuma, 16:04
İSTANBUL- Vicdani Ret Derneği üyeleri, Kobanê için vicdani retlerini açıkladı.
Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelen vicdani retçiler, “Öldürmeyeceğiz, ölmeyeceğiz, kimsenin askeri olmayacağız”, “Savaşa karşı vicdani ret” ve “Reddet, diren, hayır de. Askere gitme” sloganları attı.
TEZKEREYE KARŞI VİCDANİ RET
Vicdani Ret Derneği adına açıklama yapan Merve Arkun, vicdani reddin anlamının bu topraklarda kardeşe kurşun sıkmamanın ifadesi olduğunu belirtti. Sistem ve devletin bundan rahatsız olduğunu belirten Arkan, “Halkı askerlikten soğutma” gerekçesiyle devlet şiddeti ve baskısına maruz kaldıklarını söyledi. Arkan, “Kaçak değil vicdani retçiyiz” dedi, tam da IŞİD saldırılarının yoğunlaştığı şu dönemde vicdani ret açıklamalarının önemli olduğunun altını çizdi.
Merve Arkun, IŞİD’e yapılan yardımlara, mühimmat sevkiyatlarına, protestolara yapılan polis-asker saldırılarına, zorla göç ettirmelere, çocukların katledilmesine, kadınların esir pazarlarında köleleştirilmesine, meclisten geçen tezkereye karşı vicdani ret çağrısı yaptı.
‘İNSAN HAKLARINI İHLAL EDEN HER YASAYI ÇİĞNEDİM’
Türkiye’de ilk vicdani reddini açıklayan kişilerden Vedat Zencir ve Ercan Aktaş, haklarında açılan soruşturma belgelerini yaktı. 51 yaşındaki Zencir, 24 yıl önce vicdani reddini açıkladığını, o zamandan beri devlet terörüyle karşı karşıya olduğunu ifade etti. Zencir, “Devletin yasaları beni bağlamaz, insan haklarını ihlal eden her yasayı çiğnedim, çiğnemeye devam edeceğim. Hiç kaçmadığımız halde devlet bize kaçak muamelesi yapıyor” dedi. Kobanê’yi barış için yaşama umudu olarak değerlendiren Zencir, Kobanê’nin uluslararası güçler tarafından oluşturulan, uluslararası faşist bir örgüte teslim edilemeyeceğine işaret etti. “Kobanê İspanya’dır” diyen Zencir, enternasyonal barış ve kardeşliğin Kobanê’den geçtini söyledi.
‘BİR TÜRK OLARAK NE TÜRK NE ASKER DOĞDUM’
Bugün itibariyle vicdani retlerini açıklayan Zeynep Coşkunkan ve Uğur Bolat ise ataerkil militarist sistemin askerliğine karşı olduklarını belirtti. Kobanê’deki kadın mücadelesine dikkat çeken Coşkunkan, “Kadınların vicdanı militarist sistemi reddediyor” dedi. Uğur Bolat ise şöyle konuştu: “Bir Türk olarak ne Türk ne asker doğdum. Öldürmeyi reddediyorum. Katledilen, ezilen halklar için reddediyorum. Roboskî içi reddediyorum. Rojava için reddediyorum. Bir Türk olarak reddediyorum. Vicdanım reddediyor.”
**
Eylemde VR-DER eşbaşkanı Merve Arkun tarafından okunan açıklama:
Basına ve kamuoyuna;
Bu topraklarda devlet hep zulmetti, hep vergi istedi, kendisine itaat edilmesini istedi, yetmedi asker istedi, kendi savaşlarında ölecek yeni yeni askerler. Ama buna uymayanlar da oldu hep. Adları kaçağa çıktı, eşkıyaya çıktı.
Günümüzde de vicdani retçiler var, devletlerin askeri olmayan, zorunlu askerliği reddeden. Ama devlet, eline silah almak istemeyen, askerliği reddeden vicdani retçileri türlü yöntemlerle yıldırmaya çalıştı. Kimi zaman zorla alıp “birliğine” götürmeye çalıştı, kimi zaman toplumdaki militarizasyonu da kullanarak, aşağıladı, dışladı. Ama reddedenler, “insanız, vicdanlıyız, reddediyoruz” diyerek, militarizme direnmeye devam etti, vicdani retçilerin sayısı gün geçtikçe daha da arttı, devletin görmezden gelmeye çalıştığı vicdani retçiler daha da görünür oldu.
Vicdani ret, anlam olarak zorunlu askerliğin reddi olarak bilinse de, bu topraklarda savaşa karşı olmanın, kardeşe kurşun sıkmamanın bir ifadesi oldu; devlet bir de bu nedenle vicdani retçilere şiddetini esirgemedi. “Halkı askerlikten soğutmak” diye bir “suçlama”yla, hapis cezaları ve işkencelerle, barış için vicdani retlerini açıklayanları susturmayı denedi, ama başaramadı.
Eline silah almayı, kardeş kanı dökmeyi reddedip yaşamı savunanları yıllar boyu yıldırmaya çalışanlar, şimdilerde ise yeni bir “tehdit”le yine dikiliyorlar karşımıza. “Genel Bilgi Taraması” adıyla yapılan kimlik bilgilerini sorgulama yöntemiyle artık, yoklama kaçağı ve bakayalar Milli Savunma Bakanlığı tarafından İçişleri Bakanlığı’na bildiriliyor ve bu yöntemle “asker kaçakları” sisteme kaydediliyor. Vicdani retçiler kaldıkları bir otelin kapısına dayanan polislerle, sokak ortasında yapılan bir GBT’yle, bir iş için gittiği mahkemede yapılan kimlik sorgulamasıyla, artık her an “yakalanma” tehdidiyle karşı karşıya. “Yakalandığı” an “kaçaklık” durumu tarafına bildirilen retçiye ise askerlik şubesine giderek gerekli işlemleri yaptırması ve birliğine teslim olması tebliğ ediliyor.
GBT uygulaması çeşitli nedenlerle askere gitmeyen birçok yoklama kaçağı veya bakayanın “firari” bir yaşantı içerisine girmesine, toplumsal yaşantısının kısıtlanmasına sebep olurken; eline silah almayı reddeden herkesi sivil ölüme mahkum ediyor. Askerliği reddedenlere “kaçak” olarak addedilenlere, bu yolla vicdani retçilere de “kaçak” muamelesi yapıyor. Ancak tüm bu tehditlere, baskı-korku ve yıldırma politikalarına rağmen, vicdanlar savaşları, savaş politikalarını, militarizmi reddetmeye, “kaçak değil, vicdani retçiyiz” diye haykırmaya devam ediyor.
Ancak vicdani retçilere yönelik devam eden tüm tehditlere rağmen, tam da bugünlerde, mecliste onanan tezkereyle, Suruç sınırına yapılan askeri yığınaklarla, Kürdistan’ın birçok bölgesinde devam etmekte olan fiili OHAL’lerle daha da yükseliyor savaşa karşı direnenlerin sesi. Ortadoğu’ya yönelik rant politikaları dahilinde üretilmiş bir şiddetin somut hali IŞİD’e direnenlere karşı sürdürülen savaş çığırtkanlığı, tam da bugünlerde hepimize yeniden hatırlatıyor niçin reddetmemiz gerektiğini.
Bizler reddediyoruz; bir halkı katletmeye programlı olarak üretilmiş IŞİD’i; yeni katliamlara zemin hazırlanacak şekilde devlet eliyle yapılan mühimmat yardımlarını; savaştan kaçmak isteyenlere kapatılan kapıları; yaşamları için direnenlere yönelik gerçekleştirilen polis-asker saldırılarını; evlerini, köylerini, topraklarını terk edip göç etmek zorunda bırakılanlara uygulanan zulmü; kadınların esir pazarlarında köleleştirilmesini; çocukların yağan bombalarla katledilmesini; “barış getireceğiz” yalanlarıyla meclisten geçen tezkereyi; zemini hazırlanan tüm katliamları…
Reddediyoruz çünkü devlet sınırlarını savaştan kaçanlara kapatıp, katletmeye programlı IŞİD çetelerine açtı. Reddediyoruz çünkü devlet, direnenlerin, direnişi sahiplenenlerin üzerine bombalarla, silahlarla saldırdı. Reddediyoruz çünkü yaşamları için direnenlerle dayanışmak için sokaklara çıkan onlarca insan, plakası belirsiz araçlardan açılan ateşlerle, hedef gözetilerek atılan gaz bombalarıyla katledildi. Reddediyoruz çünkü hala direnenlere yönelik saldırılar devam ediyor.
Devlet, mecliste onaylanan tezkereyle sınır ötesine asker yollamaya hazırlanırken, savaş çağrıcılığına devam ediyor. Bizlerse söz konusu tezkerenin bir çözüm olmadığını biliyoruz. Bir yandan kendi elleriyle cellatlar yaratan bu militer sistemin, diğer yandan “bu beladan kurtulmak için savaşmak gerek” nidalarına kanmıyoruz. Mecliste onanan tezkerenin, çıkarılacak her sefer görev emrinin, bölgede sürmekte olan direnişe yönelik bir tehdidin, Kobanê’de yaşanacak olası bir katliamın habercisi olduğunu biliyoruz.
İşte bu yüzden, şimdi, buradan bir kez daha söylüyoruz: Çıkardığınız tezkereyle ne size verecek bir dakikamız var ne de bir canımız. Kendi ellerinizle beslediğiniz IŞİD’e karşı “savaşarak getireceğiniz bir barış”, bölgeye katliamdan başka bir şey getirmeyecektir. Hem buradan hem de Kobanê’den yükselen ses, savaşın değil yaşamın habercisidir.
Kobanê yaşamdır, yaşam için reddediyoruz!
Vicdani Ret Derneği
10.10.2014