7 MART 2022
Bütün savaş severler televizyonlarının başına oturdu. Seyre daldılar. Tartışma programlarında farklı bir heyecan, neredeyse sevinçli bir telaş. Her savaşta olduğu gibi kıtıpiyos strateji uzmanları, naftalinini silkip gelmiş emekli askerler el üstünde tutuluyor. Onlar artık fikir tartışmalarında bile baş bilir kişiler; haritalar önünde eski günlerini yâd ederek bir dahaki savaşa kadar yaşayabilecekleri ikbalin tadını çıkarıyorlar.
Memleketin kıdemli seferberlik basını kahramanlık öykülerine doyamıyor. Bu arada Ukraynalı ve Rus kadın askerlerin kim bilir nereden bulunmuş gerçekliği tartışmalı fotoğraflarını yayınlayıp onların güzelliğine salya devşiren de eksik değil elbet.
Ukraynalı milyonlarca göçmen yalnız Batı dünyasının hizasını bozmakla kalmıyor. Payına Suriyeliler düştü diye kıyamet koparan vicdanlı halklarımız da bir kez daha hakkı yenmiş mağduriyetiyle yetinmiyor, kendi göçmenine vurmak için kullanıyor Ukrayna erkeklerinin kahramanlığını. Onlar memleketlerinde kalıp savaşırken Suriyeliler buraya kaçıp keyif çatıyorlarmış. Suriyeliler neden kalıp memleketlerini savunmamışlar. Gerçi Türkiye’nin eli üstte kalacak ya, “Türk Kadınları olsa onlar da kalır savaşırdı” diye Ukrayna’yı bir tık aşağıda bulanlar da yok değil.
Arapların korkaklığı mitosu ulusalcı geleneğimizin önemli bir ögesi olarak bir kez daha meşruiyet kazanıyor. Savaşın kışkırtıp beslediği milliyetçilik, ırkçılık ve bilumum insan pisliği ortalığa dökülüyor.
Ukrayna’nın ve başkanının kahramanlığına methiyeler düzülürken, Birleşmiş Milletler Zelenski’yi ayakta alkışlarken, müstakbel Avrupalı Ukrayna’nın kapılarını çocuk yaşlardan altmışlı yaşlara erkeklere içerden kapattığı, insanların zorla askere alındığı, en önemli insan hakları kazanımlarından olan vicdani ret hakkının gasp edildiği pek rahatsızlık vermiyor.
Kahramanlık duygusu ve hamaset gözleri karartmış. Her Türk’ün asker doğduğu şiarıyla emzirilmiş milletimiz, ülkesi için ölmeyi reddetmenin bir seçim, bu seçimin de bir hak olduğunu kabul etmekte zorlanıyor doğal olarak.
Kimi şaşkın sol kesim Putin’in emperyalizm ve NATO’ya orak çekiç giriştiği fikrinde olduğu için tuhaf bir kutlama havasında. Onlar savaşın bittiğini anlamadığı için 30 yıl sonra saklandığı ormanın derinliklerinde bulunan Japon gibi Putin’in emperyalist bir güç olduğunu daha bilmiyor. Zorbalıkta ön saflarda yarıştığını, 2000’de başa geldiğinden beri 21 gazetecinin öldürüldüğünü, birinin bile katilinin bulunmadığını da bilmiyorlar. Bütün sivil toplum faaliyetlerinin yasaklandığı, hepsine “yabancı ajan” yaftası yapıştırıldığı, basının susturulduğu Rusya’yı bu topraklarda yaşayan kimse yadırgamayacaktır.
Öte yandan başta ulusalcılar olmak üzere şehirli orta sınıf bir kez daha başkasının savaşı karşısında hakem kesilmiş, stratejistlerin ağzının içine bakıyor.
Kendi hayatları, birçok hakları gasp edilmiş, ülkeleri on yıllardır savaş içinde, kendileri pencereden burunlarını uzatmaya korkuyorlar, ne gam. Putin’in diktatörlüğünü ballandırıyor, “aman evlerden ırak” diye gözlerini belertiyorlar. Kendi hakları, kendi kimlikleri için savaşan insanlara gıpta ederken kendi coğrafyalarında ahlaksızca görmezden geldikleri hak ihlallerini, katliamları akılları sıra unutturuyorlar. Suriye’de savaşa girerken en ufak bir tepki göstermeyişlerini, oyvereni oldukları partinin onayıyla tezkereler geçerkenki sessizliklerini tarih onlara nasılsa bir gün hatırlatacaktır. Suriye’deki savaşa körükle koşup oradan canını kurtarmaya çalışanları korkaklıkla suçlamanın ne menem bir alçaklık olduğunu da umarım çocuklarından, torunlarından dinlerler.
Ukrayna işgali, dünyanın bu en nefretle harmanlı döneminde şimdiye dek iyi kötü maske ardında tutulan ırkçılığın zincirlerinden boşanmasına yol açtı. Ukrayna’dan Avrupa’ya geçmeye çalışan Asyalı, Afrikalı ve Afgan öğrenci ve göçmenler sınırlardan geri çevrildi. Avrupa’nın kapıları yalnızca beyaz, Hristiyan nüfusa açıktı. Ruslara karşı girişilen ayrımcılık harekâtı daha da korkunçtu. Tolstoy’u yasaklamaya, Metropolitan Operası’ndan bir Rus Soprano’nun açıkça Putin’i eleştirmediği için işten çıkarılmasına kadar giden vahşi bir düşmanlık kudurması. Rus sporcuların yarışmalardan dışlanması, Rusların saldırılara uğraması da cabası. Bolca göçmenin beyaz dünyaya kabulünü gerektiren bir savaşla bütün uygarlık ülküsünün ne kadar kırılgan olduğunun, insanlığın bütün gelişmelerden vazgeçmeye ne kadar açık olduğunun anlaşılması bu savaşın asıl sarsıntısı olarak kayda geçecek.
Kendi hükümetinin saldırganlığını hazmedip başka diktatörlere saydırmanın hoppa körlüğü de umarım memleketimizin ibret defterinde yerini alıp gerçeğe yaklaştıran bir ayna olur.
Bütün dünyanın lanetlediği Ruslar, diktatörlerine direniyor. Rusya’nın bütün şehirlerinde milyonlar savaşa karşı gösteriler yürütüyor. Sanatçılar, kanaat önderleri ve halk ayağa kalkmış korkusuzca sokakları seslendiriyor. Gözaltına alınanların sayısı 7000’e yaklaştı bile.
Onlar korkmuyor. Aynı bizim Barış Akademisyenleri gibi.
Hatırlayın, onlar da her şeyi göze alarak,
“Türkiye Cumhuriyeti; vatandaşlarını Sur’da, Silvan’da, Nusaybin’de, Cizre’de, Silopi’de ve daha pek çok yerde haftalarca süren sokağa çıkma yasakları altında fiilen açlığa ve susuzluğa mahkûm etmekte, yerleşim yerlerine ancak bir savaşta kullanılacak ağır silahlarla saldırarak, yaşam hakkı, özgürlük ve güvenlik hakkı, işkence ve kötü muamele yasağı başta olmak üzere anayasa ve taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ile koruma altına alınmış olan hemen tüm hak ve özgürlükleri ihlal etmektedir.” cümlesiyle başlayan bir bildiri imzalamıştı.
“Bu suça ortak olmayacağız!” metni bir basın toplantısı ile kamuoyuna duyurulduğundan beri bu metnin imzacısı olan 2000’i aşkın akademisyenin yüzlercesi işten atıldı, pasaportlarına el konuldu, başka yerlerde iş bulmaları engellendi, bulundukları yerlerde tehdit edilip saldırıya uğradılar, defalarca karakola çağrıldılar, bu hak ihlallerine dikkat çekmek için bir basın bildirisi okuyan dördü tutuklandı, yüzlercesi KHK’lerle kamu hizmetinden men edildi ve nihayetinde hepsine birden bireysel davalar açıldı. İmzadan sonra AKP taraftarı gazetecilerin önerdiği gibi imzacılar, hükümet, YÖK ve üniversite rektörlüğü işbirliğiyle “sivil ölüme” mahkûm edildiler. Tüm bu baskılara, tehditlere ve sonu gelmez tacizlere rağmen akademisyenlerin büyük çoğunluğu imzaladıkları metnin arkasında durarak direnmeye ve dayanışmaya devam etti.
Bu bozbulanık zamanlarda onların ışığını hatırlayalım istedim. Bir de savaşa karşı tavır koyan milyonlarca Rus’u.
Bu dünyayı değiştirecek olanlar, onlar.
Son olarak da Rus sosyalist ve komünistlerinin manifestosunu birlikte okuyalım:
“Rus hükümeti barış ve istikrar vaatlerine ihanet ederek ülkeyi savaşa ve ekonomik felakete sürükledi.
Tarihteki herhangi bir savaş gibi, bu da hepimizi kutuplara ayırıyor: Savaştan yana ve savaşa karşı olanlar. Kremlin propagandası, bizi ulusun hükümetin arkasında toplandığına ve barış isteyenlerin acınası dönekler, Batı yanlısı liberaller ve düşmanın paralı askerleri olduğuna ikna etmeye çalışıyor. Bu savunulamaz bir yalandır. Bu kez Kremlin’deki ihtiyarlar azınlıkta. Rusların büyük bölümü, hâlâ Rus hükümetine inansalar bile bir kardeş savaşı istemiyorlar. Rusya’nın propagandacılarının çizdiği dünyanın gözleri önünde nasıl parçalandığını görmemek için ellerinden geldiğince gözlerini kapatıyorlar. Birçoğu hâlâ bunun bir savaş, saldırgan bir savaş değil, Ukrayna halkını ‘kurtarmak’ için tasarlanmış ‘özel bir operasyon’ olmasını umuyor. Şehirlerin vahşice bombalanması ve bombardımanların arkada bıraktığı korkunç görüntüler çok geçmeden bu efsaneleri yerle bir edecek. Ve sonra Putin’in en sadık seçmenleri bile diyecekler ki, ‘biz size bu haksız savaş için onay vermedik!’
Daha bugün, ülkenin dört bir yanında on milyonlarca insan, Putin yönetiminin eylemlerinden duydukları korku ve tiksintiyi dile getirdiler. Bunlar farklı inanışlara sahip insanlar. Propagandacıların iddia ettiği gibi çoğu liberal değil. Bunların arasında solcu, sosyalist veya komünist görüşlere sahip çok sayıda insan var. Ve elbette, bu insanlar – halkımızın çoğunluğu – gerçek vatanseverlerdir.
Bize bu savaşa karşı çıkanların ikiyüzlü oldukları onların savaşa karşı değil, Batı’nın yanında durdukları söylendi. Bu bir yalan. ABD’nin ve emperyalist politikalarının hiçbir zaman destekçisi olmadık. Ukrayna birlikleri Donetsk ve Luhansk’ı bombaladığında sessiz kalmadık. Şimdi Kharkov, Kiev ve Odessa, Putin ve kamarillanın emriyle bombalanırken de susmayacağız.
Savaşa karşı savaşmak için pek çok neden var. Biz sosyal adalet, eşitlik ve özgürlük savunucuları için bunların bazıları özellikle önemli.
* Bu haksız bir işgaldir. Rus devletine yönelik, askerlerimizi öldürmeye ve ölmeye göndermeyi gerektirecek hiçbir tehdit yok. Kimseyi ‘özgürleştirmiyorlar’. Herhangi bir halk hareketine yardım etmiyorlar. Rusya’yı sonsuza kadar kontrol altında tutmayı hayal eden bir avuç milyarderin emriyle barışçıl Ukrayna kasabalarını yerle bir eden düzenli bir ordudan başka bir şey değiller.
* Bu savaş, halklarımız için hesap edilemeyecek çapta felaketler üretiyor. Hem Ukraynalılar hem de Ruslar bunun bedelini kanlarıyla ödüyorlar. Ortalık yatıştıktan çok sonra da, yoksulluk, enflasyon ve işsizlik herkesi mağdur etmeye devam edecek. Faturayı ödeyenler oligarklar ve bürokratlar değil, yoksul öğretmenler, işçiler, emekliler ve işsizler. Birçoğumuzun çocuklarımızı beslemek için hiçbir çaresi olmayacak.
* Bu savaş Ukrayna’yı bir moloz yığınına, Rusya’yı hapishaneye çevirecek. Muhalefet medyası zaten kapatıldı. İnsanlar broşürleri, kimseye bir zararı olmayan grevleri, hatta sosyal ağlardaki gönderileri paylaştığı için parmaklıklar ardına konuyor. Yakında Rusların tek seçeneği olacak: mahpusluk veya askerlik. Savaş, yaşayan kuşakların gördüğü hiçbir şeye benzemeyen diktatörlükler üretiyor.
* Bu savaş ülkemize yönelik tüm risk ve tehditleri kat kat artırıyor. Bir hafta önce Rusya’ya sempati duyan Ukraynalılar bile şimdi askerlerimizle savaşmak için milislere katılıyor. Putin saldırganlığıyla, Ukraynalı milliyetçilerin tüm suçlarını, ABD ve NATO şahinlerinin tüm entrikalarını geçersiz kıldı. Putin onlara sınırlarımız boyunca yeni füzeler ve askeri üsler yerleştirmenin gerekçelerini verdi.
* Son olarak, barış için savaşmak her Rus’un vatan görevidir. Sadece tarihin en kötü savaşının hatırasının bekçileri olduğumuz için değil, aynı zamanda bu savaş Rusya’nın bütünlüğünü ve varlığını tehdit ettiği için.
Putin kendi kaderini ülkemizin kaderiyle ilişkilendirmeye çalışıyor. Başarılı olursa, kaçınılmaz yenilgisi tüm ulusun yenilgisi olacaktır. O zaman gerçekten de savaş sonrası Almanya’nın kaderiyle yüzleşebiliriz: İşgal, toprak paylaşımı, toplu suçluluk kültü.
Bu felaketleri önlemenin tek bir yolu var. Biz kendimiz, Rusya’nın erkekleri ve kadınları, bu savaşı durdurmalıyız. Bu ülke bize ait, saraylarda ve yatlarda yaşayan bir avuç zavallı yaşlı adama değil. Ülkemizi geri almanın zamanı geldi. Savaş Rusya değil. Savaş Putin ve rejimidir. Bu yüzden biz Rus sosyalistleri ve komünistleri bu canice savaşa karşıyız. Rusya’yı kurtarmak için bunu durdurmak istiyoruz.
Müdahaleye hayır! Diktatörlüğe hayır! Yoksulluğa hayır!”
Kaynak: Yeniden